En Sıcak Konular

Dün Ankara Mumcu’yu dinledi!

0 0 0000 00:00 tsi
Dün Ankara Mumcu’yu dinledi! Dün Ankara’da siyaset meraklıları, gazeteciler ve hatta ANAP dışından politikacılar birbirlerini arayarak, Erkan Mumcu’nun o sıralarda TV’den yayınlanmakta olan grup konuşmasına yönlendirdi. İşte o konuşmadan

“Hayatınızdan ANAP’ı çıkarmaya var mısınız?”

“….. Yasaklar kısmını bir tarafa bırakıyorum ama şimdi yolsuzlukla, yoksullukla mücadele konusunda bir şey söyleyeceğim. Geçtiğimiz haftanın gündeminde iki şey vardı; Bir tanesi orman yağmasıyla yapılan villalar. Şimdi buradan, bu yağmaya ilişkin haber yapan Türk basınına önce teşekkür etmek istiyorum. Bu kadar önemli ve hayati bir konuda gösterdiği duyarlılık dolayısıyla Türk medyasına içtenlikle teşekkür ediyorum. Bu konuda, özel ormanlarda yani kişilerin mülkiyetindeki ormanlarda-devlet ormanı değil-özel ormanlarda sadece yüzde 6 yapılaşma imkanı getiren bir kanun değişikliği yaptığı için Anavatan Partisi eleştiriliyor. Uygulamaya bakılırsa, uygulamanın kötü sonuçlar vermesine bakılırsa Anavatan Partisi bence bu eleştiriyi hak etmiştir. Eleştirilmelidir. Bence niyeti doğrudur, yaklaşımı moderndir, medenidir, ileridir, bütün dünyada da iyi sonuçlar vermiş bir uygulamadır, yaklaşımdır. Ama Türkiye’deki uygulanması ne yazık ki kötü olmuştur. Suiistimal edilmiştir. Sürekli bu eleştiriliyor. Ama ben şimdi buradan özellikle bazı gazete ve televizyonlara seslenerek diyorum ki; ‘Gözümden kaçtığını filan zannetmeyin.’ Açıkça, düşmanca bir tavırla, her cümlede bir ‘ANAP zamanında çıkan yasa’ Şimdi ben diyorum ki; “Allahtan korkun, hırsızın hiç mi günahı yok?” Bu tahsisi yapan adamın bir partisi yok mu? Bu hangi hükümet zamanında yapılmış? Bunu bir bakan yapmış. Üstelik adamın kendi şahsi mülkü de var bu işin içinde. Adam bu iş karşılığında, bir rivayete göre 53,  bir rivayete göre 13 adet villa almış. Kendisi de diyor ki; ‘Aldım ne var?’ Bütün bunlar,  yasa % 6 kısıtını getirirken, % 95 düzeyinde uygulama yapılmış. Ne zaman yapılmış? 90’lı yıllar boyunca, daha doğrusu 90’ların 2. yarısı boyunca. Belediyede kim iktidar? 1994 senesinden beri; İstanbul’da, Büyükşehirde ve  ilçe belediyelerinin % 75’inde kim iktidar? Tayyip Erdoğan ve arkadaşları değil mi? Şimdi soruyorum; Hırsızın hiç mi günahı yok? Anavatan Partisi bu yasayı çıkartmış DYP’li bir bakan kendi şahsi varlığına geçirmiş, DYP’li bir hükümet döneminde uygulaması, tahsisi yapılmış, bu tahsislerden sonra Tayyip Erdoğan’ın  belediye başkanlığı, ondan sonraki Refah Partili belediye başkanlığı, ondan sonra AKP’li belediye başkanlığı döneminde % 6’lık yasa kısıtına rağmen % 95 inşaatlar yapılmış. Dönüp dönüp “ANAP zamanında çıkan yasa…” ANAP kadar taş düşsün başınıza. Böyle bir hesaplaşma istiyorsanız biz bu hesaplaşmaya varız. Biz günahlarımızdan ötürü özür dilemeye, af dilemeye hazırız. Cezasını, ceremesini de çektik. Var mısınız sevapları geri vermeye? Hayatınızdan Anavatan Partisini çıkartmaya var mısınız? Bir çıkarın bakalım ne kalıyor geriye? Bir çıkarın bakalım ne kalıyor geriye? Tek tek, fert fert.  Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum: Anavatan Partisi’ni  bir çıkar bakalım hayatından ne kalıyor geriye? Nerde buluyorsun kendini? 163’ten hükümlü hayat boyu siyaset yasaklısı birisi olarak mı buluyorsun kendini, yoksa başbakan olarak mı görüyorsun kendini bir bak bakalım. Bir bak.”

“Bugünden itibaren bu ülkede ‘taş taş’ üstünde kalmasa caizdir!”

“Şimdi geçtiğimiz haftanın konularından bir diğeri NewsWeek Dergisinin ‘Türkiye de darbe olur mu?’ meselesi. Bana bu konu soruldu. Ben ‘bu konuyu tartışmak dahi istemediğimi, sivil siyasetten başka hiçbir şey seslendiremeyeceğimi, demokrasiden başka hiçbir şey etrafında konuşamayacağımı’ söyledim. Hiç. Lafına bile karşıyım. Ama dün gazetelerde bir şey okudum ki; değil darbe, bu memlekette yarından itibaren, bugünden itibaren gökten taş yağsa, kıyamet kopsa, taş taş üstünde kalmasa haktır, caizdir. Şimdi okuduğum haberi size göstereceğim. Ses çıkmadı, kimsenin gıkı çıkmadı ama ben kıyameti koparacağım. İşte haber; ‘Yetim hakkı TAŞYAPI’ya’ Bir değil, iki değil, üç değil… Yetimin hakkına tecavüzün resmi. Yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele edeceğini söyleyerek, garip gurebanın hükümeti olacağını söyleyerek, onları reklam malzemesi yapa yapa iktidar olan Tayyip Erdoğan’ın ve ortaklarının geldiği yer. İstanbul Belediyesi’nde her Allahın günü bir pislik bombası patlıyor. Bir  gün bu ülkede bunların hepsinin hesabını soracağız. Ama bu günden, o güne kadar  kıyamet kopsa yeridir. Darüşşafaka, yani yetim çocuklar için, babası olmayanlar için kurulmuş bir vakıf. Ancak babası olmayan çocukların eğitimleri için harcanıyor kaynakları kurulduğu günden bu güne. Darüşşafaka Lisesi’ne babasız çocuklar dışında kimse kaydedilmez bugün de. Yani bir yetim mektebi. Yani babası olmayanın babası devlet olsun diye, yani babası olmayanın babası millet olsun diye kurulmuş bir vakıf. Adam çoluğuna çocuğuna bırakmıyor malını, mülkünü Darüşşafaka’ya bağışlıyor. Diyor ki; ‘Babasızların da babası olsun. Babasızların da okuyacak okulu olsun. İmkanı olsun, onlar da iyi tahsil görsünler.’ Arsa, vakıf tarafından hastaneye dönüştürülmek isteniyor. Hastane yapılmak üzere müracaat ediliyor. Büyükşehir belediyesi bunu yıllarca reddediyor. Sonra, artık çıkar yol kalmayınca, arsayı satıyor. Kim alıyor arsayı? TAŞYAPI. Kim bu TAŞYAPI? AKP’lilerle, Başbakanla arası çok sıkı fıkı bir inşaat şirketi. Hemşeri. 35 tane işi var İstanbul Belediyesi’nde, İstanbul Belediyesi bünyesinde; 35’inde de ya fonksiyon değiştirilmiş ya emsal arttırılmış. Yani TAŞYAPI bir sihirli değnek. Emsal verilmeyen arsa onun eline geçtiğinde emsal veriliyor. Bu Darüşşafaka’nın arsası olsa bile, yetimin hakkı olsa bile.”

“Yemin ediyorum bunu burnunuzdan fitil fitil getireceğim…”

“Şimdi Sayın Başbakana buradan sesleniyorum; ‘O heybetli cüssenizle gerine gerine bu milletin karşısına çıkıp konuşuyordunuz. Şimdi gelin bunun hesabını verin.’ Bunun hesabını veremeyeceksiniz. Ne dünyada ne ahirette, bunun hesabını veremeyeceksiniz.
Ama yemin ediyorum ki sizden bunun ve bunun gibi daha onlarca yolsuzluğunuzun hesabını, burnunuzdan fitil fitil getirinceye kadar soracağım. Bugün okul arsası olan bir arsa yıllarca imar durumu değiştirilmemiş, yine TAŞYAPI’ya, emsal değişikliğiyle 3 kata çıkartılmış, yine birilerine 100 milyonlarca dolar rant aktarılıyor. Kime? TAŞYAPI’ya. Niye?...”

“Aman delikten aşağı süpürmeyin beni kullanın diyen bir Başbakan!”

“…. Şimdi yeni bir adet: Herkes tarlasını yağmurun yağdığı yere çekmeye çalışıyor. Böyle bir laf vardır. “Tarlayı yağmurun yağdığı yere çekmek.” Olmaz. “Miş gibi” yapmakla olmaz. Tarlanın yeri belli. Şimdi bir milliyetçilik rüzgarı, sözüm ona yükseldi; herkeste bir afra-tafra bir çalım. Herkeste bir milliyetçilik havası. Düne kadar AB şampiyonluğunda lafı kimseye bırakmayanlar, sözü kimseye bırakmayanlar şimdi birden milliyetçilik şampiyonu oldular. Gündüz vakti havai fişekler atacak kadar görgüsüzleşenler şimdi AB’ye meydan okumaya başladılar. Biz o zaman diyorduk ki; ‘Bu yol çıkmaz sokak. Bu Kıbrıs şartıyla varılacak bir şey yok. Hiç olmazsa 3 Ekime kadar BM’yi süratle devreye sokun.’ O zaman bunu söylüyorduk. ‘Kutlanacak bir şey yok, yanlış yapıyorsunuz’ diyorduk. O zaman onlar Avrupacı, AB dostu, biz AB düşmanıydık.  Halbuki biz, gerçekten işleyen bir AB yolculuğu, gerçekten erişilecek bir AB hedefi için yapılması gerekenleri gösteriyorduk.  Şimdi bir milliyetçilik, bir milliyetçilik. Aslan kesilme durumu. Kim imzaladı kardeşim bu protokolü? Ben mi imzaladım? Güney Kıbrıs’a limanların, havaalanlarının açılacağına dair protokol kimin tarafından imzalandı? Ben mi imzaladım? Bizim partimiz mi imzaladı? Biz mi yaptık? Bize bu Kıbrıs şartını getirdiler daha önce. ‘Sizinle fotoğraf falan çektirelim’ dediler, biz ‘Teşekkür ediyoruz siz baş başa kalın. Biz böyle bir fotoğrafta yer almayacağız’ diyerek bir rest çektik, ayağımıza getirttik. Ama siz ne yaptınız? Kapı kapı dolandınız…… Bu devletin, bu milletin bir itibarı var. Bu memleketin bir itibarı var. Kuzey Kıbrıs’a 4 kez gitmiş bizim başbakanımız. Yunanistan’a 5 kez gitmiş. Yunanistan Başbakanı bir kez gelmiş mi? Resmi ziyaretle bir kez gelmiş mi? Bir kez nikaha geldi. Gelmiyor, gelemiyor. Niye? Başbakanlar ülkelerinin itibarıyla gelir giderler, başbakanlar kendi itibarlarıyla karşılanmazlar. Ülkelerinin itibarıyla karşılanır ülkelerinin itibarıyla uğurlanırlar. Kimse Türkiye’den büyük değildir. 10 kez Belçika’ya gitmiş sayın Başbakan ne kazandık? Fehriye Erdal’ın iadesini bile gerçekleştiremedik. Ne kazandık? Belçika deyince aklınızda ne kaldı? Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne karşı ve Türkiye’yi ‘sürekli işkencenin yapıldığı’ bir ülke olarak gösteren ve bir katili bile Türkiye ile hukukundan üstün tutan bir ülke imajı. Bu değil mi? Ve Ermeni Soykırımı konusunda çıkardığı bir yasa. Başka Amerika Birleşik Devletleri’ne 8 kez gitmiş sayın Başbakan. Ne kaldı aklınızda? ‘Aman delikten aşağıya süpürmeyin, beni kullanın’ diyen bir cümleden başka bir şey kaldı mı aklınızda?”

“Irak bölünecek mi bölünmeyecek mi? ‘Aman bölünmesin, PKK konusunda bize yardım edin’ diyen bir dilenmeden öteye bir şey kaldı mı aklınızda? Çuval faslını açmıyorum artık. Soruyorum şimdi size 5 kez Fransa’ya gitmiş. Fransa’yla ilişkilerimizden ne geçti elimize? Bir Ermeni Soykırımı yasası, ‘Soykırım yoktur’ demeyi suç sayan bir yasa. Başka Airbus rüşveti yaklaşık 3 milyar dolar üstüne Ermenistan’a gelip ‘‘Sakın ha ‘soykırım’ı unutmayın’’ diyen, Ağrı’yı Ermenistan toprağında gösteren bir Fransa cumhurbaşkanı. Ve sessiz sedasız bir Türk hükümeti. İşte bu. Bütün bu gezilerin karı bu. Devam etmeyeyim. Bütün bunlar sonunda Türkiye’nin eline geçen şey Avrupa Birliği’nde ‘Koparsa kopsun’ noktasıdır.”

“Gümrük Birliği danhil AB ile ilişkileri donduruyoruz diyen, korkmayın!”

“… Şimdi herkesin zannettiği gibi milliyetçilik AB’ye rest çekme işi değildir. Kolayından yani tarlayı yağmurun yağdığı yere ben götürmeyeceğim. Ben yine bu hükümete akıl vereceğim. Ben yine hükümetin içine düştüğü meşruiyet bunalımı dolayısıyla içine düştüğü şantajdan Türkiye’yi kurtarmak için doğru aklı vereceğim. Şimdi kararlı durmanın zamanıdır. Bugün milliyetçilik kuru kuruya meydan okumak değildir. Bugün milliyetçilik Türkiye’nin hakkını Avrupa’dan söke söke almaktır. Peki Türkiye’nin hakkı Avrupa’dan nasıl söke söke alınır? Net söyleyeceğim. Göze alınarak alınır. Avrupa, Türkiyesiz o-la-maz.. Avrupa Birliği’nin Türkiye aleyhtarı sözler söyleyen şımarık politikacılarının bu şımarıklıklarına son vermenin de yolu onlardan bir adım öte gitmektir. Hani Başbakan diyordu ya “bir adım önde olacağız” Hadi şimdi burada da bir adım önde olun diyorum. Yani ‘müzakereleri açacağız ama kapatmayacağız’ mı diyorsunuz? ‘Açmayacağız’ deyin. ‘Kapatılmayacağı baştan söylenen müzakereyi açmayacağız, görüşmüyoruz sizinle’ deyin. Deyin bunu korkmayın. Gümrük Birliği de dahil olmak üzere Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi ‘donduruyoruz’ deyin. Askıya almak filan değil ‘donduruyoruz’ deyin. Kıbrıs sorunu çözülmeden ne diyordu onlar? ‘Kıbrıs, limanlar sorunu çözülmeden hiçbir ilerleme olmayacak’ diyorlardı. ‘Kıbrıs sorunu BM’de nihai olarak çözülünceye kadar Avrupa Birliği ile hiçbir konuyu görüşmüyoruz’ deyin. Bu iki yüzlülük bizi bir yere götürmez. İki tarafta iki yüzlü. Avrupa Birliği iki yüzlü, AKP Hükümeti  iki yüzlü. Bu iki yüzlülük içinde bir danışıklı dövüş, bir anlaşmalı oyun oynanıyor. Esas itibariyle iki tarafta meseleyi buzdolabına kaldırıp seçimleri geçirmeyi ondan sonra da taviz veren- taviz koparan ilişkisine bir 4 yıl daha devam etmeyi hesap ediyorlar. Esas mesele bu. Buna karşı çıkın.”

“Avrupa ile tatsızlık çıksa ne olur? Dünyanın merkezi onlar değil artık!”

“… Türkiye’de bir grup insan var ki bunlar rantiye kesimidir-ki bunlar üreterek değil rantiye ile geçinenlerdir-ki bunlar milletin ödediği ağır vergilerle geçinenlerdir. ‘Aman bir tatsızlık çıkmasın’ durumundadırlar. ‘Aman Avrupa ile bir tatsızlık çıkmasın, aman IMF ile bir tatsızlık çıkmasın.’ Çıksa ne olacak kardeşim? Çıksa ne olur? Bu bedeli kim ödüyor? IMF ile bir tatsızlık çıksa ne olur? Türkiye her sene 40 milyar dolar faiz ödemekten kurtulur. Ne olur? Avrupa ile bir tatsızlık çıksa ne olur? Avrupa taviz alamaz hale gelir. İddia ediyorum: Avrupa, Türkiyesiz olamaz. Avrupa, Türkiyesiz birbirine düşer. Dünyanın merkezi artık Avrupa değil Avrasya’dır. Ama bu Avrasya Avrupa’yı dışlayan bir şey değil, Avrupasız bir şey değil. Öyleyse geleceğin dünyasını şekillendiren o Avrasya merkezli dünyaya yakışır rolünü Türkiye oynamalıdır. Nedir o rol? Avrupa karşısında dik durmak, kendi hakkını ve Avrupa’nın çıkarını da net bir biçimde farkında olarak ortaya koyabilmek. Öyle kendine dışarıdan meşruiyet takviyesi aramak için değil. ‘Beni Batı düşmanı, beni modernite düşmanı, beni şeriatçı filan görüyorlar. Biraz Avrupacı görüneyim de Avrupa’dan destek alayım’ iki yüzlülüğü ile bu iş olmaz.”

“Bir arkadaş da ‘Benelüx modeli’ diyor. Bir baktık ki tek ihtimal Kürdistan!”

“Türkiye 500 senedir Avrupa’nın içinde. Avrupa’ya yeni girmiyor Türkiye. Ve  unutmayın bu sürecin sonunda Türkiye Avrupa’ya girmeyecek, Avrupa Türkiye’ye doğru genişleyecek. Esas mesele bu. Şimdi bu noktada bir başka arkadaş da ‘Benelüx’ filan diyerek tarlayı yine yağmura doğru sürüklemeye çalışıyor ama ben merak ettim hakikaten. Bu Benelüx modeli komşularla birlik modelidir. Bakıyorum şimdi özellikle ekonomik birlik için Yunanistan ile yapamazsınız, Bulgaristan ile yapamazsınız, Romanya ile yapamazsınız, yasak. Çünkü onlar Avrupa Birliği üyesi oldukları için yapamazlar. O imkansız. Ukrayna ve Rusya onlar da şimdi serbest ticaret anlaşması imzalıyorlar Avrupa Birliği ile. Dolayısıyla onların da başka bir birliğin içine girmesi ihtimali gözükmüyor. İran pek mümkün değil. Irak parçalanıyor-belki Irak’ta ABD Planı bizi nereye götürecek bilemiyorum-ama Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulursa orada bir ihtimal var. Yani geriye iki ihtimal kalıyor. Ermenistan ve Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devleti. Suriye ve İran’ın böyle bir ihtimali hiç yok. Nasıl olacak?  ‘Ben öyle bir dedimdi’ diyorlar. ‘Siz düşünün işte, bir yere uysun.’ Olmaz. Sakin olmak lazım. Öyle tarlayı taşımakla olmaz. Yerinizde durun….”
 
“Türkiye bir Avrasya gücü olarak varoldu. Bir Avrasya gücü olarak varolmaya devam edecek. Türkiye bir eli Avrupa bir eli Asya’da, yani hilalin bir temsili Bosna’da bir temsili Orta Asya’da; hilalin bir temsili Kahire’de bir başka temsili Kırım’da, bu olduğu zaman Türkiye’nin bu potansiyelinin farkına vardığınız zaman Türkiye’yi bir dünya gücü yaparsınız. Türkiye’nin tarihsel olarak bir dünya gücü olduğuna inanmıyorsanız Türkiye’de hükümet filan olmayın. Türkiye’de başbakanlık filan yapmayın….”

iyibilgi.com



Bu haber 310 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    4,016 µs