En Sıcak Konular

Irak'a harekâtın eşiğinden dönüldü

0 0 0000 00:00 tsi
Irak'a harekâtın eşiğinden dönüldü PKK ile mücadelede ABD neden koordinatör atadı? Türkiye ABD'yi nasıl tehdit etti? Askeri kaynaklara yakınlığı ile bilinen Murat Yetkin, Türkiye-ABD ilişkileri ile ilgili çarpıcı belgeleri açığa çıkardı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "Yunanistan sınırında sorun yok" diye başladı gazetecinin sorusunu yanıtlamaya... 9 Kasım 2006 akşamı Ankara Gazi Orduevi'ndeki davette gazeteciler Büyükanıt'ın etrafını çevirmişti. Bir nefes duraklayıp devam etti: "Hatta Atina'da Yunanistan'a ortak sınır devriyesi kurmayı önerdim. Yunanistan sınırında iki tarafın askerleri birbirine selam verip dönüyor. Irak sınırının bu tarafında Türk ordusunun askeri var. Karşı tarafında Irak ordusunun askeri yok. Karşı tarafta PKK teröristi var. Sorun Irak sınırında, Türkiye'nin en ciddi sorunlarından biri."
Bir gazeteci, "Ama Irak'la sınır komşumuz ABD değil mi?" diye kinayeli bir soru sordu ve "ABD askeri güneyde, Irak ordusu henüz yok, sınırın karşısında PKK var" yanıtını aldı.
Bir başka gazeteci "Peki" diye üsteledi; "ABD'nin Joseph Ralston'u PKK'yla mücadele temsilcisi ataması sonuç getirmiyor mu?"

Büyükanıt, "Bu işler zaman alıyor" diye yanıtladı, "Biraz daha sabretmek lazım".
Bu yanıt, Orgeneral Büyükanıt'ın ABD'nin Irak'taki PKK faaliyetine ve genel olarak ABD'ye eleştirilerine sınır koymaya başladığının ilk örneği değildi. Örneğin 3 Ekim'de, İstanbul'daki Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada Avrupa Birliği'nin yaklaşımlarına sert eleştirilerde bulunmasına karşın terörle mücadele konusunda ABD'ye tek satır eleştiri yer almamıştı.
Tam da o günlerde, Irak hükümeti tarafından Bağdat'taki Türk Büyükelçiliği'ne, son iki ay içinde, yani ağustostan itibaren Türk güvenlik güçlerinin, ki buna hava kuvvetleri, topçu birlikleri ve özel kuvvetler dahildi, Irak topraklarına kaç defa, hangi noktalardan girerek 'sınır ihlali' yaptığına, nerelere ateş açtığına, hangi köylerde, ne tür operasyonlar düzenlediğine ilişkin ayrıntılı bir 'bilgi notu' verilmişti.

Irak'ın Kürt asıllı Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin bir yurtdışı basın toplantısında 'Türkiye'nin Irak'a operasyon için girip girmediği' sorulduğunda, "Evet, ama birazcık. Güvenliğin sağlanmasına yardımcı oluyorlar denebilir" türünden mahcup bir yanıt vermesinin altında bu gelişmeler yatıyordu.

Iraklı kaynaklar bu belgenin bir protesto notası olmadığının ama daha güvenli bir ortam için işbirliğine yardımcı olmayı amaçlayan bir girişim olduğunun altını çiziyorlardı.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yılın ilk aylarından itibaren Irak sınırına yaptığı yığınak boşuna değildi. Sınır bölgesindeki birlik sayısının 200-250 bine ulaştığı haberleri üzerine Genelkurmay kaynakları, "Bölgedeki birliklerimiz takviye edilmiştir. Operasyonlar yoğun ve kararlı bir şekilde devam edecektir" açıklamasını yapmıştı. (Radikal, 21 Nisan 2006)
İşin ilginç yanı Irak Kürtlerinin, özellikle de kuzeydeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani'nin Türkiye'nin yeniden Irak'a girip çıktığına ilişkin şikâyetleri mart-nisan aylarına dek uzanıyordu. Ama ortada olan bir gerçek vardı. ABD' nin işgal operasyonunun ardından Irak'taki fiili varlığı son bulan Türk askeri, yeniden ve üstelik ABD işgal ordusunun kontrolü altındaki Irak topraklarındaydı.

PKK ve ona hamilik eden Irak Kürtlerinin rahatsızlığı buydu.

Ralston faktörü

Türk halkının rahatsızlığı ise yıllar sonra yeniden tırmanan PKK eylemlerinin giderek daha çok can kaybına yol açmasıydı.
Üstelik bu eylemlerin önemli bir bölümü Irak'tan kaynaklanıyordu. PKK, Irak'ta Barzani'nin kontrolündeki bölgedeydi ve Barzani ancak Türkiye PKK'ya bir genel af ilan ederse silahlarını toplamak amacıyla Türkiye'ye 'yardımcı olabileceğini' söylüyordu.
Dolayısıyla Türk kamuoyu, ABD'nin 1999'da PKK lideri Abdullah Öcalan'ın yakalanmasındaki katkısını, 4 Temmuz 2003'te Süleymaniye'de Türk askerine yapılanlarla sıfırlanmış sayıyor, PKK eylemlerinin devamından ABD'yi sorumlu tutuyordu. Bu ortam içinde, üstelik Ortadoğu'nun yeniden şekillenmesinde Türkiye topraklarından bir Kürt devleti çıkacağına ilişkin hayali haritalar ortada dolaşırken, ABD'nin samimiyetine Ankara'yı ikna etmesi zor oluyordu.

ABD Başkanı George Bush'un 28 Ağustos'ta PKK terörizmiyle mücadelenin koordinasyonu amacıyla emekli orgeneral Joseph Ralston'u 'özel temsilci' ataması bu nedenle Türk kamuoyundaki sabırsızlığı artırmıştı. Hükümetin buna karşın 13 Eylül'de emekli orgeneral Edip Başer'i PKK terörizmiyle mücadelenin uluslararası koordinasyonuyla görevlendirmesi, muhalefet tarafından yeni bir oyalama taktiği olarak öne sürülüyordu. Hatta Büyükanıt'ın aslında bu işe karşı olduğu, ancak Başbakan Tayyip Erdoğan'a boyun eğerek Başer'in atanmasına onay verdiği iddiası vardı.
Hal böyleyken Büyükanıt hem Başer'in misyonuna, hem de Ralston'un sabır isteyen görevine sahip çıkıyordu. Bu durum Raslton'un ABD tarafından görevlendirilmesinin aslında kamuoyunun dikkatinden kaçan başka yönleri olduğuna işaret ediyordu.

PKK, ABD'ye de tehdit

Ralston'un atanması, ABD yönetiminin yıllar sonra yeniden PKK'yı uluslararası güvenlik ortamına ve diğer yandan kendi ulusal güvenliğine bir tehdit olarak gördüğünün işaretiydi. Ve bu kendiliğinden olmamıştı. ABD Başkanı Bush'un 22 Temmuz'da Başbakan Erdoğan'ı arayıp, "Durumun aciliyetini ve vahametini anlıyoruz" demesi de boşuna değildi ve aslında Ralston'u PKK ile mücadelenin koordinasyonuyla görevlendirmesi, o telefon konuşmasının devamındaki gelişmelerin sonucuydu.

Başkanın o telefonu etmesinden önce, Türkiye'de bir haftada 15 güvenlik görevlisinin PKK eylemleri sonucu şehit düşmesi ABD yönetiminin uyanmasına ve harekete geçmesine neden olmuştu ama o arada Türkiye de boş durmamıştı. Irak hükümetinin ve Irak Kürtlerinin Türk askerinin Irak topraklarındaki eylemlerinden yakınması boşuna değildi. Ralston'un ekim sonlarında attığı ilk somut adım sonrasında Irak hükümetinden bir daha sınır ihlali şikâyeti alınmamış olması da rastlantı değildi. Şikâyetler, Türk güçlerinin Irak'taki eylemlerinin çetelesi gibiydi.

Temmuz ve ağustos aylarında Türkiye ve ABD arasında bir dizi demeç düellosu, Ankara'da sabırların taşması sonucu gerekirse Irak'ta ABD ile karşı karşıya gelmeyi hesaba katarak alınan siyasi ve askeri kararlar, yaşanan hızlı bir diplomatik trafik, Irak savaşı sonrası bozulan Türk-ABD ilişkilerini yeni bir dengeye oturtmaya başlamıştı. Bu yeni dengede PKK yeniden ABD yönetiminin radar ekranında görünür olmuştu. Henüz bu denge istikrar kazanmasa da, 1999'da Öcalan'ın yakalanması öncesindeki yakınlaşmaya benzer bir durum ortaya çıkmaya başlamıştı. Ralston'un tanması ve ardından yaptığı birkaç icraat Ankara için bunun işareti olmuştu.

Başka deyişle ABD, Irak'taki PKK varlığı konusunda Irak Kürtlerine rağmen bir şeyler yapmaması durumunda Türkiye'nin bir şeyler yapacağına ikna olmuş ve durumun ciddiyetini anlayarak devreye girmişti.

ABD'nin durumu ciddiye alması için ise Başbakan'ın Genelkurmay Başkanı'na, yani hükümetin askere Irak'taki PKK varlığına son vermek için ne gerekiyorsa yapılması yönünde yazılı siyasi direktif vermesi gerekmişti. Siyasi direktif, ordunun bu amaçla Irak'a kapsamlı harekât dahil her türlü hazırlığı yapmasına imkân tanıyordu. ABD böylelikle artan şehit cenazelerinin ve Kürt devleti hazırlıklarının Türk halkını ve hükümetini ne kadar rahatsız ettiğini ve bunun kendisi için de bir güvenlik sorununa dönüşeceğini görebilmişti.

İlişkiler yeniden rayında

Genelkurmay Başkanı Büyükanıt tarafından şimdi Ralston'a gösterilen sabır ve anlayış, Başer'e verilen destek, bu adı konulmamış ve taraflara sorulduğunda reddedilecek zımni anlaşmanın göstergesiydi.
Bir başka deyişle, 2003 Martında Irak nedeniyle bir tezkere yüzünden rayından çıkan ilişkiler, şimdi Irak nedeniyle bir direktifle başka bir raya oturmaya başlıyordu. Bu tabloyu ayrıntılarıyla tanımlamak için birkaç ay önceye dönmek gerekiyor. Onu da yarın yapacağız.

Radikal



Bu haber 245 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,311 µs