En Sıcak Konular

AKP'nin kılavuzu statüko olursa...

5 Ağustos 2008 15:00 tsi
AKP'nin kılavuzu statüko olursa... Ak Partiye Postmodern tecrit cezası mı verildi? Bundan sonra özgür davranabilecek mi? "Durmak yok, yola devam" mesajı cesaretin işareti mi?

AKP kapatılırsa ne olur sorusunun yanıtı olabilecek pek çok senaryonun konuşulduğunu hatırlıyoruz. Ama kapatılmazsa ne olacağına dair keskin yanıtlara sahip değildik.AKP’nin geçici ve boğucu belirsizlikten kurtuluşuna sevinmesine karşılık, muhaliflerinin sonucu ‘belirsizliğin tescili ve sürekliliği’ olarak algılaması da ilginç bir durumu ortaya çıkardı. Siyasal bir aktör olarak AKP her şeye rağmen kazandı ama siyaset, bürokrasinin ‘idare-i maslahatçılığı’ yüzünden hareket alanını ‘toplumsallıktan’ feragat ederek ‘devlet lehine’ daraltmaya razı edildi. AKP’nin durumu K.K.T.C siyasal meşruiyet ve egemenliği kadar minyatür ve sembolik anlam ifade etsin isteniyor. Görünüşte bağımsız, esasta Türkiye’ bağlı/bağımlı olan, dünyanın tanımasını ister göründüğümüz ama tanınmamasının bizim stratejimiz için daha yararlı olduğunu düşündüğümüz bir yalnız adanın hikâyesini hatırlatıyor. İzolasyonla yaşamaya alış, milli iradenin aktörü değil, statükonun dublörü olarak oyuna devam edebilirsin. Madem AKP halkın teveccühünü kazanmaya devam edecek gözüküyor o halde bu kurulu düzenimize, sivriliklerinden, haddi aşacak potansiyelinden,gerçek patronun kim olduğunu bilmeyen işgüzarlığından - terbiye etmek suretiyle- arındırarak dahil edelim.Yeni strateji budur.
 
CUMHURİYET AMA NASIL
 
AKP’nin hükümet etmekten yoksun bırakılmasını isteyen güçler her seferinde düğüm noktasının ekonomi olduğunu fark etmiş ve vurgulamışlardı.’Bir ekonomik kriz çıksa ne güzel olur?’ heyecanı onları motive ettiği kadar endişeye de sevk etti.’Bildiğimiz dünyanın sonu’ çoktan gelmişti, işler göründüğü kadar kolay değildi. II. Cumhuriyet düşüncesinin temel dinamiğini ‘özgürlükçü ve üreten Cumhuriyet’ olarak tarifleyen Prof. Dr. Mehmet Altan, ABD’nin bilgisayarcılar ve petrol/silah tüccarları arasındaki kavgasının sonuçlarını yaşadığını ve dünyaya yaşattığını sıkça vurguluyor.
 
Türkiye’de önce bilgi niteliğinin ve sahiplerinin dönüşmesine paralel sermaye yönetiminde yeni yüzlerin ortaya çıkması artık ‘vesayetçi cumhuriyetin’ en etkin ve dönüştürücü dinamik olarak ‘ekopolitik’ le çatışmak zorunda kaldığını gösteriyor. Sadece siyasi/bürokratik çatışma endişesine kapılmadılar, yanı sıra ekonomik krizin gelip geçici bir enstrüman olarak kullanılamayacağını, sistemin büyük zaaflarını örten makyajın böylesi bir buhranla artık hiçbir işe yarayamayacağını düşündüler.
 
Başbakan Erdoğan ‘Cumhuriyet’e sahip çıkmaya devam edeceğiz’ sözüyle dava sonrası için kamuoyuna rahatlama mesajı verdi. Yerinde bir empati arayışının ifadesi olan bu söz nasıl bir Cumhuriyet sorusunun cevabını da içeriyor mu acaba? Kendisi de cumhuriyetçi olarak demokrasiye mesafeli ve kuşkulu yaklaşımın sahibi olan Regis Debray, siyaset literatüründeki o ünlü ikilemi kıyasladığı o ünlü ‘Cumhuriyetçi misiniz, Demokrat mı?’ adlı makalesinde zaaf olarak sunduğu niteliklerle farkında olmadan klasik cumhuriyetçiliğin yanılgısını ortaya döküyor; “ Kendisi farkında olmasa da Cumhuriyetçi yönetim, insanı hemcinsleriyle uyum halinde doğru yargıda bulunmak ve karar vermek için doğmuş, özü gereği akıllı bir hayvan olarak tanımlar. Ona göre fiil ve sözün uyumu içinde kendi kendine sahip olan bir varlık özgürdür. Demokratik hükümet ise insanı üretmek ve değiş tokuşta bulunmak için doğmuş özü gereği üretici bir varlık olarak kabul eder. Ona göre de müteşebbis ve mülk sahibi biri özgürdür. O halde cumhuriyette siyaset ekonomiye hakim olacak, demokraside ekonomi siyaseti yönetecektir. Cumhuriyette en iyiler şehir meclisi ve foruma giderler. Demokraside ise en iyiler iş yaparlar. Cumhuriyette kamuya hizmet etmenin veya kamu görevinin verdiği prestiji demokraside özel kişiler başarı (ile) sağlar.”
 
POSTMODERN TECRİT
 
Özgür olmak için mutlaka bir tüketici olmak gerekir anlamı çıkarmak zorunda değiliz. Mesele ‘var etmek’ isteyen demokratik düşünce ile kolektiflik maskesiyle ‘sömürüyü’ meşru gören ‘vesayetçi cumhuriyetçiler’ arasındaki kavgadır. Bu sadece ekonomik alanlara da mahsus değildir. Anayasa Mahkemesinin son tahlilde mevcut kurulu düzene zaman kazandırmak adına aldığı kararın olumluluğu bir yana, AKP ile birlikte statüko tacirleri de arka kapıdan çıkmayı tercih etmişlerdir. AKP, doğru mücadelenin Debray’nin hafifsediği biçimiyle ‘iş yapanlar/var edenler’ ile ‘prestijini / otoritesini devletten alanlar’ arasında olduğunu idrak etmelidir.

taraf
 
Modern cezalandırma yöntemlerini inceleyen Michael Foucault, mahkûmların izlendiklerini bildikleri ama bunun nasıl gerçekleştiğini bilmedikleri ‘Panoptikon’ adı verilen gözetleme düzeneğinin disipline edici etkisine dikkat çekmişti. Bu sürekli gözetlenme hali şiddetli, gösterişli, açık bir cezalandırma yerine disiplinli, monoton, gizli bir denetimi kurarak ruhu kemiren bir ‘özgürlük ve bilinç’ yoksunluğu sağlıyordu.
 
Yüksek mahkemenin kararını ‘Bu karar bize yarar!” diyerek kutsayanlar kısmi mağlubiyetten teselli arasalar da, açık uçlu bir kararın muhtemel kazanımlarını da tahmin ediyorlar. Bürokrasi, siyasi irade baskı kurmadıkça berraklıktan ve son noktadan yana değildir. Bürokrasi üç noktayla kendi otoritesini belirsizlik içinde sürekli kılmaya ve ‘gözetleme’ gücünü elinde tuttuğunu hatırlatmaya odaklıdır.
 
AKP mahkeme kararıyla post modern bir tecrit altına alınmıştır. Muhasebesinin yapmasını gerektiren ise sonucun yaptıklarının cezası i değil yap(a)madıklarının bedeli olduğu meselesidir. Temel hak ve özgürlükler, sivil Anayasa reformlarını ve AB sürecini samimiyetle/ivedilikle canlandırabilirse meşruiyetini/sivilliğini yeniden inşa edebilir. Durmak yok diyorsa cesareti var demektir. Ama unutmamalı, kılavuzu statüko olanın bütün yolları Ankara’ya çıkar.
(Taraf)



Bu haber 204 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,818 µs