Üniversite kışladan farklı bir yer mi? | " /> Üniversite kışladan farklı bir yer mi? | "/>

En Sıcak Konular

Üniversite kışladan farklı bir yer mi?

11 Haziran 2008 13:17 tsi
Üniversite kışladan farklı bir yer mi? Hükümete muhtıralar veriliyor. Üniversitelerarası Kurul da bu muhtıralara arka çıkıyor... 28 Şubat sürecinde görevli bulunduğu üniversiteden tasfiye edilen Dr Alev Erkilet'le darbecilerin elinde akademinin nasıl oyuncak edildiği üzerine konuştuk.

Türkiye'de üniversite hakikaten askeriyeden farklı bir yer mi?

Elbette kurumların doğası gereği üniversite ile askeriye farklıdır. Biri, yani üniversite,  “öğrencilerine istedikleri konuyu istedikleri genişlikte ve derinlikte inceleyebilme imkânı sunan kurum” olarak tanımlanıyor. Ben bu tanımı çok seviyorum ve kendi savunmalarımda da kullanmıştım. Askeriye ise modern anlaşılma biçimi itibariyle disipline dayalı, itaat ve eşgüdümün çok merkezde olduğu bir kurum. Bu açıdan bakıldığında, birinde yaratıcı muhayyile ve özgürlük öne çıkıyor, olmazsa olmazlar arasında yer alıyor. İkincisinde ise itaat. Bunlar birbirinin yerine ikame edilmeye kalkışılırsa sorun çıkıyor zaten. Üniversitede sorgulayıcı kişilik özelliklerini törpüleyip yerine itaati ikame etmeye kalkarsanız skolastisizme ve taklide varırsınız. Bu da üretkenlik ve yaratıcılığın yitimi demektir.

Rektörler ve dekanlar karşısında akademisyenlerin itiraz hakları var mı?

Üniversite 12 Eylül Anayasasının çizdiği genel sınırlar içinde kaldığından, eskinin üniversite özerkliğinden söz edemiyoruz bugün. Ama bu sorunun cevabı biraz da itirazdan ne anladığınıza bağlı. Bunlar bağlamsal meselelerdir ve bence akademisyenlerin itiraz hakkı da diğer kurumlarda çalışanların üstlerine itiraz hakkı kadardır. Soruyu şöyle sormak daha doğru olabilirdi: Türkiye’de insanlar kendilerine itiraz edilmesine ne kadar tahammüllü. Ana babalar çocuklarına, amirler astlarına, yöneticiler yönetilenlere karşı ne kadar müsamahalı. Bence üniversitedeki durum da bunun bir tezahürü. Kaldı ki sorunun büyüğü, onların müsamahasızlığı da değil. Konumsal olarak aşağıda olanların -değil itiraz etmek- farklı düşünmeyi bile bir “cüret” olarak kabul edip oto sansür uygulamaları. Bu durumda itiraz edenler birer kelaynak durumuna düşer ve kolayca tasfiye edilebilirler. Buna uygun zemin, çoğunluğun sessiz kalmasıyla sağlanır. 

28 Şubat döneminde görev yaptığınız üniversitede neler yaşandı?

Darbe dönemlerinde üniversitelerin birinci derecede ilgi alanı haline geldiği muhakkak. Yukarıda zikrettiğimiz özgürlük vurgusu, genç insanların değişik toplumsal fikirlerle tanışıp demlendiği bir ortam olması, özgürlük karşıtları açısından üniversiteyi daima bir hedef haline getirmiştir ve hocalar da bu “ilgiden” nasiplerini almışlardır. Bu açıdan bakıldığında, ben 28 Şubat sonrası kendi mensubu olduğum Kırıkkale Üniversitesinde yaşanan çok radikal tasfiye sürecinin öyküsünün henüz anlatılmamış olduğunu düşünüyorum. Bu tarihi yazmadık ve onu sessizliğe gömdük. Ama kesinlikle yazılmalı. Hakkımızda yazılan ihbar mektuplarını, onlarca kişinin işsizliğe mahkûm edilmesini, yaptıkları yeni iş başvurularının bile telefonlarla önlenmesini, öğretim üyelerinin odalarına baskınlar yapılıp Arap ve Fars edebiyatı ile ilgili klasik metinlerin suç delili olarak toplanmasını, uyduruk soruşturmalarla ve hukuksuz kararlarla kamu görevinden çıkarmaları… Evet bütün bunlar oldu ve bence bunlar Berkes’lerin DTCF’den tasfiyelerinden farklı değildir yahut meşhur 147’ler olayından.       

Asker tarafında olmanın akademik getirileri nelerdir? Anti-militarist olduklarını söyleyen akademisyenlerin yeterince sesleri çıkıyor mu?

Bakın, buradaki sorun birilerine taraf yahut karşıt olmak değildir. Sadece farklı düşünmek ve öylece var olmaya çalışmaktır. Özgürlüklerden yana olmak yahut olmamak meselesidir. Berkes, Boratav, Boran, 147’ler, 12 Eylül sonrası üniversite dışı kalmış birçok akademisyen ve bizler yani 28 Şubat sırasında aynı dalganın vurdukları, bu insanların hepsi farklı dünya görüşlerine sahiplerdi. Ama 1947, 1960, 1971, 1980, 1997 ve bugün yaşananlara baktığınızda meselenin asker yanında yahut anti militarist olma basitliğinde tanımlanamayacağını görürsünüz. Bu zaman dilimlerinde tasfiye edilenlerin her biri, dönemin genel havasına göre “farklı” olanlardı. Temel sorun farklılık sorunudur diye düşünüyorum ve bu farklılıkların “zorla” yok edilmesi eğilimidir.   

Sizce akademinin ne kadarı statükocu değildir?

Tekrar söylüyorum sorun sadece akademi sorunu değil. Toplumun genelinde, statükocu olmasa bile statüko karşısında tavır alamama, özgürlüklerin safında yer tutamama sorunu var. Zaten tersi olsaydı Türkiye bugün askeri ve yargısal darbelerle anılan bir toplum olmazdı. 

Siz akademiden uzaklaştırılırken bilhassa sizin okulunuzdaki diğer akademisyenlerden darbecilere karşı ciddi bir tepki gördünüz mü? Yoksa sessiz mi kaldılar?

Tepki verebilecek olanlar o sırada kendileri de tasfiye sürecine girmişlerdi. Deyim yerinde ise kendi canları ile uğraşıyorlardı. Birçoğu, evlerinin çalışan tek kişisi olarak yıllarca işsiz kaldılar. Onların dışındaki çoğunluk sessizdi. Bu iki kategorinin dışında, yanlış bulduğu, etik olarak onaylamadığı bürokratik kararlara şerh düşerek ve sonra istifaen üniversiteden ayrılarak tepkisini koyan tek kişi hatırlıyorum. Saygıyla.    

Üniversitedeki konformizmin memleketimize olan bedelleri nelerdir?

Konformizm sadece üniversite için değil tüm kurumlar için ve hepimiz için bir illet. Çünkü zulme karşı sessiz kalmak demek. Kime karşı yapılırsa yapılsın zulme karşı sessiz kalmak onaylanmamıştır. Bedelleri nedir diye soruyorsunuz. Bedelleri öncelikle bireyin kendisi için etik gerilemedir, öz saygının yitmesidir. Hukuksuzluğun meşrulaşmasıdır. Bu da zamanla hukuku çiğneyenleri bile altına alabilecek bir süreçtir. Ben “hukuk bir gün size de lazım olabilir” sözünü çok önemsiyorum. Onu çiğnemeyi alışkanlık haline getirmiş olanlara sık sık bunu hatırlatmak gerektiğini düşünüyorum.   

www.iyibilgi.com özel Erkam Can



Bu haber 697 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,912 µs