En Sıcak Konular

Peki bundan sonra ne olacak?

6 Haziran 2008 14:32 tsi
Peki bundan sonra ne olacak? Anayasa Mahkemesi siyasi bir karar almış ve "yargı darbesi" yolunda bir adım daha atılmıştır. AK Parti'nin kapatılması yargı darbesinin son adımı olacak ve kaybeden Türkiye olacaktır. Peki bundan sonra ne olacak? Murat Aksoy yazdı.

Murat Aksoy/Yeni Şafak

Yargı darbesi'ne artık daha yakınız

Anayasa Mahkemesi 411 milletvekilinin kabulü ile kabul edilen Anayasa'nın 10. ve 42. maddesi ile üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğini iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu.
Anayasa Mahkemesi'nin 9-2 oy çokluğu ile aldığı karar şu cümlelerle açıklanmıştır: "9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur."

Oysa bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından, 1982 Anayasası'nın 148. maddesine göre salt şekil yönünden inceleme yetkisi olduğu halde mahkeme düzenlemeyi esas yönünden incelemiş ve iptal etmiştir. Bir tür içtihat oluşturmuştur. Ancak Anayasa Mahkemesi'nin 1989'da Yüksek Öğrenim Kanunu'nun düzenlenen Ek Madde 17 ile olarak verdiği kararda Anayasa'nın 153/2'ye göre Anayasa yerine geçip kanun koyucu gibi davrandığını dikkate alırsak bunun ilk olmadığını görürüz. Anayasa Mahkemesi bugün verdiği kararla benzer bir içtihat oluşturmuştur.

Oysa Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can düzenleme ile ilgili olarak hazırladığı raporda üniversitelerde başörtüsü serbestliği tanıyan Anayasa değişikliğinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açılan davanın reddi yönünde görüş bildirmişti.

Can raporda Anayasa'nın Anayasa Mahkemesi'ne Anayasa değişikliklerini esas yönünden denetim yetkisi vermediğini ifade ederek; "Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişiklik, 148. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen şekil şartlarına uymaktadır" tespitini yapmıştır.

Peki bu sonuç neyi ifade ediyor? Tek bir cevabı var: Yargı darbesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. İlk adım AK Parti'nin kapatılma davası ile zaten atılmıştı. Ve AK Parti'nin kapatılması yargı darbesinin son adımı olacaktır. Kapatılma davasına başörtüsü ile ilgili düzenlemenin önemli bir gerekçe olduğunu düşünürsek, AK Parti'nin kapatılmaması için artık bir mucizeye ihtiyaç duyduğumuz bir noktaya gelmiş bulunmaktayız.

YARGI: İDEOLOJİK AYGIT

Karşı karşı olduğumuz durum yargıya kurumsal olarak bakmayı zorunlu kılıyor. Çünkü yargıya yüzeysel bir bakış, yargının Althusser'in adlandırılması ile devletimizin en güçlü ideolojik aygıtlarından biri olduğunu ortaya koyacaktır.

AK Parti'ye açılan kapatma davası, modern ve postmodern darbe döneminin sona erdiği ve "yargı darbesi" sürecinin başladığı bir dönemdir. Modern ve postmodern darbelerin esas aktörü olan TSK'nın kendi konumuna dönmesi, yargı darbesi sürecini başlatmış ve yargı bu sürecin esas aktörü olmuştur. Ancak bunun birden bire olduğunu söylemek mümkün değildir. Yargı 1980 sonrasında bu role almış olduğu kararlarla soyunmuştur. Yargıyı bulunduğumuz süreçte daha görünür kılan TSK'nın suskunluğudur.

Oysa biliyoruz ki yargı geçmişten bu yana mevcut kurumsal yapı içinde yerini/varlığını/ideolojik konumu açısından bir süreklilik içinde koruyor. Bunu en iyi gösteren çalışma TESEV tarafından ortaya konmuştur. TESEV'in "Yargıda Algı ve Zihniyet Kalıpları" adlı çalışmada ortaya konan tespitler, yargının nasıl bir dünyası olduğunu göstermesi açısından ilginçtir.

Adı geçen araştırmada ortaya konan bazı tespitler, yargının "devlet" ile kurmuş olduğu zihinsel bağın dönüştürülmesi güç bir bariyer olduğunu göstermektedir. Çalışmanın "Devletin Çıkarları mı, Adaletin Gerekleri mi? Demokrasi mi, Güvenlik mi?" başlıklı bölümünde "hâkim ve savcılar arasında yargılama faaliyeti sırasında adalet ile devletin çıkarı veya demokrasi ile devletin güvenliği arasında bir karşıtlık çıkabileceği ve bu durumda devletin çıkarlarının korunması gerektiği" cevaplarla ortaya çıkmıştır. Cevapların bazıları:

"Ben devletçi hukukçuyum."

"Önce devlet gelir."

"Bir kere biz devletçi bir ekolden geliyoruz."

"Her zaman devlet ön plana çıkıyor gibi geliyor."

"Devlet olmazsa hukuk olmaz, biz de olmayız."

"Yani mutlaka tabii hepimiz devletimizi seviyoruz, devletimizin güvenliği konusunda azami özeni, dikkati göstermek durumundayız."

"Diyelim devleti korumaya çalısırken adil olmayabilirsin, adaletten sapabilirsin. Veya adaleti yerine getiriyorum diye devlete zarar verebilirsiniz veya devleti koruyorum diye adalete zarar verebilirsiniz. Mümkündür."

"Simdi devlet olmazsa demokrasi olmaz. Tabii, cumhuriyet savcısıyım, yani bu nasıl, cumhuriyeti denetlersiniz devleti korumak gereği”

"Benim ülkem söz konusu olduğunda hukuk mukuk dinlemem."

"Devletim olmadıktan sonra benim bireysel özgürlüğüm hiçbir işe yaramaz" şeklindedir.

Bu tespitler bize neyi gösteriyor yargının "devlet"le aynı zihniyet dünyasına sahip olduğunu, meşruiyet açısından bireyi değil devleti, siyaseti değil kurumsal ideolojiyi esas aldığıdır.

Bunun dönüşümünün zor olduğu muhakkaktır. Aynı araştırmada yargının insan malzemesi, toplumsal köken vs. gibi veriler bağlamında da bakıldığında yargının, yargı üyeleri için bir tür imtiyaz kabuğu sağladığıdır. Bu kurumsal koruma, devletin ideolojik aygıtlığı ile uyumludur ve terkedilmek istenmemektedir.

BUNDAN SONRA NE OLUR

Başörtüsü konusunda bundan önce yapılan Anayasa değişiklerinde karşımıza çıkan manzara şudur. Başörtüsü serbestisini savunananlar anayasal olarak, 10. madde (Kanun Önünde Eşitlik), 24. madde (Din ve Vicdan Özgülüğü) ve 42. madde (Eğitim ve Öğrenim Hakkı) ile savunurken, buna karşı çıkanlar Anayasa'nın Giriş, 2. madde (Cumhuriyetin nitelikleri), 4. madde (Değiştirilemeyecek hükümler) ve 5. madde (Devletin temel amaç ve görevleri)lerini öne sürmektedir. Ve başörtüsü kararları ile ilgili bütün kararların da bun akarşı çıkanların kullandıkları Anayasal gerekçeleri ile red edildiği dikkate aldığımızda, kararların hukiki değil, siyasi oldu açık biçimde ortaya çıkacaktır.

Bu kararla birlikte bir kez daha ortaya çıkmıştır ki, i) siyasal olarak Anayasa'yı değiştirmek mümkün değildir, ii) üniversitelerde başörtüsü hayali uzun bir süre ertelenmiştir ve iii) Anayasa Mahkemesi yetkisini aşmış ve kanun koyucu yerine geçmiştir, i v) AK Parti'nin kapatılmasına biraz daha yaklaşılmıştır.

Bugün yargı hakkında söylenecek olan sadece yargının tek başına "tarafsız" ya da "bağımsız" olması değil, aynı anda "hem tarafsız hem de bağımsız" olması gerekmektedir. Bu durum yargı için olmazsa olmaz kuraldır. Bu tarafsızlık ve bağımsızlık her türlü güce karşı olmak zorundadır.

Son sözü de AK Parti'ye söylemek lazım. 22 Temmuz'da kazanılan yüzde 47'nin meşruiyeti ne yazık ki hakkı ile kullanılamamıştır. Anayasal düzenleme yapılmadan çözülecek başörtüsü yasağı bir rejim sorununa dönüştürülmüş ve kaybedilmiştir.



Bu haber 391 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,536 µs