En Sıcak Konular

"Ben Zekeriya Beyaz değilim!"

0 0 0000 00:00 tsi
Ahmet Hakan yaptığı son çıkışlarla hedef tahtasındaydı. Ahmet Taşgetiren, "yavşak-dönek" dedi, Vakit, "altına kaçırdığını" yazdı... Ahmet Hakan, tüm eleştirilere daha ağır ithamlarla bu röportajda cevap verdi.

- Vakit gazetesinde yazmayı, ben zül addederim. Çünkü Vakit, terbiyesiz bir gazete. Ben evime sokmam o gazeteyi. Çünkü ahlaksızlık yapıyor.

- Çocuk pornosunu savunan liberal bir yazara, çocuk pornosunu savunduktan bir ay sonra, Ahmet Taşgetiren'in "Hanımefendi sizin mücadeleniz büyük, muhteşem bir mücadeledir" diye yalakalık yaptığını gördüm. Bunu da sorgulayalım, her şeyi sorgulayalım o zaman yani?

- Beni niye döneklikle suçluyorsun? Kendine baksana? Beni döneklikle suçluyorsan ve bu bir suçsa, sen de döndün? Dün "İslam devrimi" diyordun, düdük çalınca döndün. Ben 28 Şubata karşı direnişimi sürdürdüm.

İşte Murat Menteş'in Gerçek Hayat Dergisi'ndeki röportajı:

İsmailağa cinayetinden sonra Ahmet Hakan, Hürriyet'teki köşesinde cemaatler ve tarikatlar hakkında yazılar yazdı. Ahmet Taşgetiren, web sitesinde "İsmailağa ile başlayan gelişmeler üzerine" başlıklı bir yazı kaleme aldı ve isim vermeden, Ahmet Hakan'ın, medya karşısında güçsüz kalan insanlara yüklendiğini ve af buyurun, "yavşak" olduğunu yazdı. Ali Bulaç ise, "İsmailağa cemaati ve Fener Patrikhanesi" başlıklı yazısında, Ahmet Hakan'ı kastederek "İslamcıların mektebinin arka kapısından mezun olup malum medyada deşifretörlük yaparak geçinen" dedi. Biz de bu polemiklerin odağındaki Ahmet Hakan'la görüştük. Çok ilginç açıklamalarda bulundu.

[NOT: Ahmet Taşgetiren'i de aradık, bu konuda artık konuşmak istemediğini belirtti]

Müslüman camia ile aranızda bir mesafe ya da problem var mı?

Ben şöyle bakmıyorum olaya: "Müslüman bir camia var. Homojen. Bu
camianın insanları hep aynı şekilde düşünüyorlar, hissediyorlar." Müslüman
camia diye bütünlüklü bir camia yok. Kendimizi aldatmayalım.

Bunu biraz açar mısınız?

Görüyoruz bu "camia" içindeki insanların 'kritik' zamanlarda nasıl
tavır aldıklarını, ne tür davranışlar sergilediklerini, işyerlerinde
çalıştırdıkları insanlara nasıl davrandıklarını, kendi gazetelerinde
yazdırdıkları, kendi televizyonlarında çalıştırdıkları insanlarla ilişki
biçimlerini biliyoruz. Yani iş, güzel günlerde, hoş günlerde "Bizim bir
camiamız var, sen de bu camianın adamısın" şeklinde yürüyor, kritik bir
zamanda ise bir 'profesyonel iş ilişkisine' dönüşüyor.

Dolayısıyla sizin yeriniz.

Ben hiçbir zaman kendimi Müslümanlık, İslamcılık adına konuşan bir
adam olarak konumlandırmadım. Sonuçta ne yaptım 10 yıl?

Ne yaptınız?

Haber okudum. Kimseye "İslamcı olun ey insanlar, Müslüman olun!" filan
gibi bir şey söylemedim. Ben moderatör oldum. Bir iddiam olsa, tamam.
Kitaplar yazsam, insanlığa birtakım bildiriler sunsam, eyvallah. O
bildirilerle şimdiki bildirilerim arasındaki farklar alınır,
karşılaştırılır. Böyle bir durum söz konusu değil ki?

Deniyor ki, "Ahmet Hakan, Hürriyet gazetesinde yazdığı için, sözleri
başka anlamlar kazanıyor." Bazı şeyleri Hürriyet'te yazmak olmuyor mu?

Hürriyet'te kimsenin de bana bir şey telkin ettiği yok. Niyet okumanın
da bir anlamı yok: "Bu adam orada yazıyor, ona göre yazıyor" demek,
anlamsız.

Yazılarınızda "Benim gibi dönekler" diyorsunuz, millet ciddi sanıyor?

Bunlar tabii ki mizahi sözler. Ben gülüp geçiyorum yani, ben
dönekmişim! İyi, tamam kardeşim. Ben oturup sana "Ben dönek değilim"i
kanıtlamak durumunda değilim ki? Bu suçlamayı ciddiye alıp bir savunma
geliştirmeyi uygun bulmuyorum. Nereden dönmüşüm?

Ziya Şark Sofrası - Safran ayrımları falan yapıyorsunuz?

Ben esasen bu tür ayrımları yapanlarla kafa buluyorum. Kafa
bulmayacak mıyız yani? Yoksa benim Safran'a filan gittiğim yok.

Yazdınız ki, "Tarikatlara şu şu şu kişiler, şöyle şöyle vesilelerle
giriyorlar." Bu da polemik konusu oldu. Yazılarınız, tarikatları eleştirmek, onları küçümsemek gibi algılandı?

Olay şu: Türkiye'de bu işlerden haberdar olmayan, İslami camiaları,
cemaatleri, tarikatları hiç tanımayan insanlar, korkunç bir ürküntü
içindeler. Ürküyorlar. Bu cemaatlerin, bu tarikatların, bu yapıların,
bünyemizden neşet etmediğini sanıyorlar. Sakallılar, çarşaflılar uzaydan
gelmiş gibi düşünüyorlar. Bu insanların bir gün, ellerine fırsat geçtiğinde,
düzeni temelden değiştireceğini, bir arada yaşma imkanlarımızı elimizden
alacaklarını filan zannediyorlar. Halbuki, ben diyorum ki, bu, şalvar cüppe
giymiş insanlara bakın, bunlar çok tuhaf gelebilir size ama, seyyar
satıcıdır, terzidir, elektronikçidir bu insanlar. Aramızdan çıkmışlardır,
orta - alt sınıftandır, veya üst sınıftandır. Alkol bağımlısıdır, Menzil'e
gitmiştir. Normalleştirmeye çalışıyorum yani.

Peki, Ahmet Taşgetiren size niye bu kadar büyük tepki gösterdi?

Bana tepki filan gelmedi, bana hakaret etti, tepki değildi o.

Niçin hakaret etti o halde?

Çünkü Ahmet Taşgetiren'in vaktiyle yaptığı bir çıkış vardı, demişti
ki "Başbakan sorunu 'Kürt Sorunu' olarak adlandırıyor, bu yanlıştır" Oysa,
Ahmet Taşgetiren, yazdığı tüm yazılarda, bu meseleyi, adlı adınca 'Kürt
Sorunu' olarak koymuştu. Ben de "Baba ne iş?" dedim. O da çıkıp bana "Ben
eskiden, geçen sene 'Kürt Sorunu' derdim bu işe, bu sene demiyorum ve bunun
çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum, pardon diyorum ve başbakanı da bu konuda eleştiriyorum" dese, medeni bir şekilde, açık yürekli bir şekilde; biz de
diyeceğiz ki "Tamam abi, yani haklısın, doğru, güzel."

Sizce, Taşgetiren, bu yüzden mi böyle konuştu?

Bunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Kendisinin 30 yıllık birikiminde
hiç yazmadığı türden bir yazı yazıp hiç söylemediği bir kelimeyi sarfederek,
hepimizin zihninde yer etmiş olan Ahmet Taşgetiren imgesini paramparça etti.
Olay budur.

Tarikatlar hakkındaki yazılarınız, "İslamcı" okurlardan tepki almadı
mı?

Büyük bir tepki almadı. Daha ziyade, makul eleştirilerde bulunuldu.
Bunlar olabilir. Dersin ki "Senin dilin biraz kötü" filan. Onları da gözden
geçiririz yani. Fakat burada bir terbiyesizlik var, benim itirazım ona. Sen
terbiyesizlik yapıyorsun, bana "yavşak" diyorsun, yakışıyor mu yani? Burada
eleştiriyi, tartışmayı aşan bir durum var. Terbiyesizlik yapan insana,
terbiyesizlik yaptığını hatırlatıyoruz.

Kanal 7'nin sembolüydünüz. İzleyici sizi çok sevdi. Sonra Sabah'a,
oradan Hürriyet'e CNN-Türk'e gittiniz. İslami telakkilerden uzaklaştığınız düşünülüyor.

Böyle bir şey olamaz.

Nedir peki?

Camia bir tarafta, Ahmet Hakan bir tarafta değil ki? Müslümanlar
arasında benim gibi düşünen, yazdıklarımı benimseyen, en azından İslami
açıdan bir sorun görmeyen çok sayıda insan var.  Ahmet Taşgetiren eğer
İslami camiayı temsil ediyorsa, kim vermiş ona bu temsil yetkisini? Onu da
sorgulamak gerek. Ya da Ali Bulaç İslami camiayı mı temsil ediyor? Ali Bulaç'ı
ya da Ahmet Taşgetiren'i eleştirmek, İslami camiayı hatta İslam'ı eleştirmek
midir? Bunları sorgulamamız lazım.

Yani?

Ahmet Taşgetiren'e bir şey demeyecek miyiz? Bize "yavşak" diyecek,
biz susacak mıyız yani? "Onu eleştirirsek İslam'ı eleştirmişiz anlamına
gelir, aman camiayı eleştirmeyelim." böyle saçmalık olur mu?

Müslüman camia yok dediniz, olmalı değil mi?

Böyle bir 'camia' fikri bizi eğer kuşatırsa, buradan çıkamayız. Bu
gettolaşmaya razı olmaktır, benim itirazım buna. Gettoda yaşıyor gibi
davranmamalıyız, biz bu toprakların insanlarıyız. Bu topraklarda yaşıyoruz,
bu topraklarda herkesle konuşuruz, görüşürüz, herkese laf anlatırız. Bir tek
Ahmet Taşgetiren anlatmayacak, Ali Bulaç anlatmayacak, biz de anlatacağız.

Hürriyet, diyelim Lübnan işgali sırasında İsrail yanlısı bir tavır
sergiledi.

Yeni Şafak ne yaptı? Yeni Şafak, Lübnan'a asker gönderme konusunda
başı çekmedi mi? Vakit de öyle yapmadı mı?

Vakit, "Hayırlı olsun" diye manşet attı.

Evet.

Yani, Hürriyet gazetesinde yazıyor olmak, orada yayınlanan her harfin
bekçisi olmak anlamına gelir mi? Diyelim ki Vakit ya da Yeni Şafak gazetesinde yazıyor olmak, Vakit'te yayınlanan her harfin arkasında durmak anlamına geliyor mu?

Profesyonel işbölümü söz konusu, öyle mi?

E tabii. Ben profesyonel gazeteciyim. Ben, Kanal 7'de çalışırken bir
biçimde oradan ayrıldım. Ben çalışacağım, maaşımın olması ve hayatta kalmam
gerekiyor. Lütfen bana bir yol önerir misiniz, ne yapmalıyım? Hürriyet
gazetesinden teklif geldiğinde "Hayır!" mı diyeceğim? "Ben sizde yazmam, ben
aç kalmalıyım!" deyip bir kıyı kasabasına mı yerleşmeliyim?

Ya o, ya bu mu yani?

Peki o zaman, sunta imal eden Müslüman işadamlarından, imal ettikleri
suntayı kimlere sattıkları konusunda bize bilgi vermelerini rica etmemiz
gerekmez mi? Kimle iş yapıyorsun sen? Banka kuran, finans kurumu oluşturan
insanların da kimlerle iş tuttuklarını sorgulamamız gerekmez mi? Her şeyi
sorgulayalım o zaman. Bu cemaatlere mensup insanlar kimlerle iş tutuyorlar?

Ahmet Taşgetiren'in sözü sizi çok.

Mesela ben, çocuk pornosunu savunan liberal bir yazara, çocuk
pornosunu savunduktan bir ay sonra, Ahmet Taşgetiren'in "Hanımefendi sizin
mücadeleniz büyük, muhteşem bir mücadeledir" diye yalakalık yaptığını
gördüm. Bunu da sorgulayalım, her şeyi sorgulayalım o zaman yani?

Ha?

Ayrıca, mesela Vakit gazetesinde yazmayı, ben zül addederim.

Neden?

Çünkü Vakit, terbiyesiz bir gazete. Ben evime sokmam o gazeteyi.
Çünkü ahlaksızlık yapıyor.

Ne gibi?

Mesela şöyle başlık atıyor: "Yatağına bilmem ne eden yazar!"
Konuşurken bile utanıp söylenemeyecek sözcükleri başlığında kullanan bir
gazeteyi sen evine sokar mısın? "Çoluğum çocuğun görmesin dersin." Akıl
almaz ifadeler kullanıyorlar. Böyle bir şey olur mu yani?

Hasan Karakaya mı yazıyor?

Evet. Çıkaralım bakalım arşivine. Neler neler var. Şunu demek
istiyorum: Hürriyet benim yazımı sansürlüyor mu? Ona bakarım. Kimse bir şey
demiyor bana.

Bu mudur?

Budur.

Müslümanlar, birbirlerine karşı daha mı sert ifadeler kullanıyorlar?
Yani mesela liberallere karşı daha nazik, İslamcıya karşı daha sert?

Ben bu ruh halini irdelemek durumunda değilim. Düşünmedim de.
Özellikle, Vakit gazetesinden yola çıkarak böyle bir analiz de yapmak
istemiyorum. Çünkü bence Vakit'in yaptığı tam bir ahlaksızlık yani. "Unuttun
mu senin hakkında neler yazmıştık, seni övmüştük?" diyorlar!

Unuttunuz mu peki?

Unutmadım, ben Kanal 7'de çalışırken, her şey güllük gülistanlıkken
benim aleyhimde yazdıkları o kadar çok şey var ki. Ahlaksızca, edepsizce,
çarpıtarak. Bir sürü kalleşlikler, kahpelikler var. O zaman ne Hürriyet
vardı, ne Sabah vardı. Kanal 7'de çalışıyordum, hiçbir problem yoktu, yine
de aleyhimde uydurup yazdılar. O zaman, bunu bana yaptığına göre, herkese
yapar? Hani, Müslüman, elinden, dilinden emin olduğumuz insandı? Ben onun
hiçbir şeyinden emin değilim ki?

Müslümanlığı kişisel bir olgu olarak mı algılıyorsunuz?

Hayır.

Ne peki?

Ben gazetecilik yapıyorum. Fikir adamlığına soyunmuş değilim. Bunlar
bence fikir adamlarının işi. "Müslümanlık nasıl bir rotaya girmelidir,
Türkiye'de durum nedir?" falan gibi. Ben böyle teorik çerçeveler çizen bir
adam değilim. Gündelik gelişmelerden izlenimler çıkaran ve bunu gazetecilik
sınırları içerisinde tutan bir insanım. Kendimi ben bir Ali Bulaç ya da
Ahmet Taşgetiren gibi konumlandırmıyorum. Ne bir kanaat önderiyim ne de
teorisyenim. Benim konuştuğum zemin farklı.

Bu son gelişmeler.

Bu son gelişmeler dolayısıyla ortaya çıkan mesele, benim nerede
durduğum, dejenere olup olmadığım, kendimi nereye oturttuğum problemi değil.
1] Karşımızdaki insanların ahlaki açıdan yaptıkları yanlışlar, 2] üslup
problemleri, 3] kendilerini sözcü gibi konumlandırmaları, 4] İslami camia
diye dört başı mamur bir topluluk varmış ve o topluluk bunları sanki lider
seçmiş gibi bir havanın doğması. Bunları konuşmalıyız.

Ahmet Taşgetiren ve Ali Bulaç gibi yazarların kanaat önderi
pozisyonları zayıflamıştır ya da yoktur mu diyorsunuz?

Kendilerini bu pozisyona oturtmuş insanların göstermemeleri gereken
tepkileri gösteriyorlar. Burada bir problem var, ben bu probleme işaret
ediyorum. Bunu söylemek, Müslüman camiayla ya da İslam'la mücadele etmek
anlamına hiç gelmez.

Ve?

Ben, Yaşar Nuri Öztürk değilim, Zekeriya Beyaz değilim. O noktalara
beni çekemezler. Benim yazdıklarım ortada. Müslümanlık iddiasında bulunan
insanların içinde bulundukları sorunsala dikkat çekiyorum. Yoksa ben, hiçbir
zaman teorik zemine yönelik tek bir kelime etmiş değilim.

Ali Bulaç size  diyor ki: "İslamcılığın arka kapısından mezun olup
malum medyada deşifretörlük yaparak geçiniyor."

Ben neyin deşifretörlüğünü yapacağım ki? Saçmalık burada. Biz düşmana
denizaltı krokisi mi satıyoruz? Ne sırrımız var seninle bizim? Ben neyin
sırrını ifşa etmişim? Kimin mahremiyetini afişe etmişim? Görünen, dile
getirilen şeyler üzerinden analiz yapmak, sırları dökmek midir? Analiz
yapamayacak mıyız, susacak mıyız yani? Kaldı ki, ben vaktiyle geçmişte "Ey
insanlar Müslüman olunuz" gibi çağrılarda bulunmuş olsam, böyle bir havam
olsa, buradan para kazansam, bir cemaatin önderi olsam ve şimdi artık
bambaşka şeyler söylüyor olsam; o da bana dese ki "Kardeşim yavşaklık yapma" diyeceğiz ki "Tamam haklısın".

Ali Bulaç hakkında "28 Şubat'ta düdük çalar çalmaz rota değiştirdi"
dediniz. Biraz da meydan okunuz sanki?

Bu ülke, hafızası olmayan bir ülke. Hiç kimse, kimsenin dün
söylediğiyle bugün söylediğini karşılaştırmıyor. Aradaki çelişkilerle
ilgilenen yok. Ben mizahi yazılar yazıyorum, birileri bu yazıların üslubuna
bakarak zannediyor ki ben bir üfürürse uçacak bir adamım. Ben de ona diyorum ki, "Ali Bulaç, dua et ki ben mizahi yazılar yazıyorum. Oturup ciddi bir
şekilde senin düşünce haritanı irdelemeye kalksam, çok açık var." Bu bir
tehdit değil. Ciddi bir akademik çalışma yapılsın, Ali Bulaç ne demiş, bir
Ali Bulaç değerlendirmesi yapılsın, tenakuzlar, çelişkiler ortaya
çıkacaktır.

Sonra?

Kaldı ki, çelişkiler de olabilir. Hakikaten 28 Şubatta düdük çalar,
sen de dönersin. Buna da bir itirazım yok.

Neye itirazınız var?

Şuna: Beni niye döneklikle suçluyorsun? Kendine baksana? Beni
döneklikle suçluyorsan ve bu bir suçsa, sen de döndün? Dün "İslam devrimi"
diyordun, düdük çalınca döndün. Ben 28 Şubata karşı direnişimi sürdürdüm.
Sonuna kadar sürdürdüm.

Ne yaptınız, 28 Şubatta?

Habercilik yaptım. O hareketin yanlış olduğunu söyleyen insanları
haberlere çıkardım. Korkak olsam, satıcı olsam, o anda bırakırdım. Hiç işim
olmazdı. Bir sürü teklif alıyordum, giderdim başka bir yerde takılırdım. Biz
satıcı değiliz, korkmuyoruz, mert insanız. O gün direnmişiz. Bizim
hakkımızda açılmış ağır ceza davaları var, onlara direnmişiz; iş bitmiş,
gitmiş, her türlü parti kapatılmış, AKP iktidara gelmiş, ben ondan sonra
gitmişim Sabah gazetesine. O gün giderdim yani eğer korksaydım, tırssaydım.
O gün susardım. En azından kendime dikkat ederdim. Etmiş miyim? Etmemişim.
[Gülüyor.]

Genç okurlara ne diyorsunuz? Bu polemikler gençleri şaşırtıyor. Saygı
duydukları, sevdikleri büyüklerden biri diğerine "yavşak" diyor, öteki
tehdit ediyor?...

Öteki tehdit etmiyor. Biri "yavşak" diyor, fakat ben kimseyi tehdit
etmiyorum. Ali Bulaç'a diyorum ki, "Beni itham etme, ben o söylediğini
yapacak, Nurettin Veren karakterinde filan biri olsam. benim elimde çok
bilgi var, ben bunlarla ilgilenmiyorum" diyorum. O bilgileri de asla
kullanmam, ben şahsiyetsiz bir insan değilim ki.

Gen okurlar rahatsız? Ne diyeceksiniz?

Şunu: Ali Bulaç olsun, Ahmet Taşgetiren olsun, benim de vaktiyle
kendilerinden çok yararlandığım insanlar. Bunlar yaptıkları çalışmalarla,
ortaya koydukları tezlerle, 80'li yıllarda birçok genci, delikanlıyı
etkiledikleri gibi beni de etkilediler.

Fakat?

Fakat bugün görüyoruz ki, o hülyalı dönemlerde, kapıldığımız
hülyaların hepsini boş çıkartacak bir noktaya geldiler. Tezler tükendi.
Kritik zamanlarda kişilikler test edildi. Bu testlerden maalesef başarıyla
çıkılmadı. Yeni birtakım abiler bulmak ya da eski abilerin peşinden koşmak
ya da eski abilerle İslam'ı bir tutmak yerine, gerektiğinde itiraz eden,
sorgulayan, dışa açık, toplumun her kesimiyle diyalog içinde olan bir yapıya
kavuşmamız lazım. Yoksa hayal kırıklığına uğruyoruz. Takılıyoruz bir abinin
peşine, o abi, kritik bir zamanda danışman oluyor, bütün tezlerini bırakıp
kendi işine gücüne bakıyor ve bizler eli boş kalıyoruz. Kimsenin kimseye
ihtiyacı yok. Artık bilgiler filan kolay ulaşılabilir oldu, Ali Bulaç'ın da
dediği gibi. Böyle bir abiliğe gerek yok.

Taşgetiren'in çizdiği resmi niçin üstlendiniz?

Ben çizilen o çerçeveye, resme kendimi uydurduğum için üzerime
alınmadım. Öteden beri bazı kişiler bu cümlelerle hakkımda tezvirat
yapıyorlar. Ve bu cümlelerin beni işaret ettiği, o tezviratlarla belli. Ben
de diyorum ki, "Sen de benimle ilgili tezvirat yapanlar kervanına katıldın
ve bana 'yavşak' diyorsun." Yoksa o resmi sahiplenmedim ben. Bu kadar basit
yani.

Hürriyet yazarı olmasaydınız yine bu yazıları yazar mıydınız?

İddialı bir şey söylemek istemem. Eğer çok merak ediliyorsa, mesela
Yeni Şafak'tan bir teklif gelsin de değerlendirelim.



Bu haber 296 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,555 µs