iyibilgi özel iyibilgi özel

En Sıcak Konular

İki farklı ses, aynı istek: Yapmayın!

0 0 0000 00:00 tsi
İki farklı ses, aynı istek: Yapmayın! iyibilgi, biri "sağ"da diğeri ise "sol"da duran, siyaset dünyasının önde gelen iki ismine Lübnan'ı sordu. AKP-Washington ilişkisinden, "Haçlı ordusu" iddiasına, işte çarpıcı röportajların ayrıntısı… iyibilgi özel

Kritik eşiğe sayılı gün kaldı. Hükümet Pazartesi günü parti grubunu, Salı günü ise Meclis'i "Lübnan'a asker göndermek" için topluyor. Salı günü toplanacak oturumda oylama yapılacak ve Meclis son kararını verecek: Mehmetçik Lübnan'a gidecek mi gitmeyecek mi?

Kendimizi kandırmayalım. Durum 1 Mart'tan oldukça farklı. CHP'li milletvekilleri tavrını net bir şekilde ortaya koysa da 1 Mart'ta tezkerenin kabul edilmemesinde önemli rol oynayan AKP'li vekillerin hiçbirisi ortada yok. Yani sonuç belli gibi: Mehmetçik Lübnan'a gidiyor.

Peki, bu ne demek? Mehmetçik Lübnan'da nelerle karşılaşacak? Önce "Hizbullah'ı silahsızlandırmayacağız" diye şart koşan ancak sonra "asker elindeki silahı kullanır" diyen hükümet, 1701 sayılı BM kararı da göz önüne alındığında, ne yapmaya çalışıyor? Hükümetin derdi "büyük güç olmak" mı, yoksa "Washington ile ilişkilerin düzeltilmesi" mi? Peki, Lübnan'a asker gönderilmesinin iç politikaya yansımaları ne olur?

iyibilgi işte bu soruları sağduyulu ve tutarlı iki aydın siyasetçiye, Mehmet Bekaroğlu ve Ertuğrul Günay'a yöneltti. Biri "sağ"da diğeri ise "sol"da duran bu iki aydın siyasetçi iyibilgi'nin sorularına çarpıcı cevaplar verdi. Bekaroğlu ve Günay'ın iyibilgi'ye özel açıklamaları, kurmaya hazırlandıkları partinin dış politika yaklaşımını ne kadar yansıtıyor, o bilinmez. Fakat Salı günü o kritik soruya cevap arayacakların, bu iki sese kulak vermeden karar alması büyük bir kayıp olurdu. İşte o iki röportaj:   

Mehmet Bekaroğlu röportajı

Türkiye Lübnan'a neden gidiyor?

Orada bir savaş çıktı. İsrail iki askerinin kaçırılması ile daha önce planlanmış bir şekilde Lübnan'a girdi. Amaç Hizbullah'ı etkisiz hale getirmekti, getiremedi. Gücü yetmedi. Lübnan'ı yıktı ama asıl istediğini başaramadı. Şimdi o barış ne barışı? İsrail'in yapamadığını barışgücüne yaptıracaklar. Yani oradaki direnişi kıracaklar. Türkiye bunun için gidiyor. Bunun dışında söylenen sayın başbakan ve diğerlerinin söylediği hepsi halkla ilişkiler, yalan. Barış için gidiyoruz sözü yalan. 1701 sayılı karar ortadadır. Bu karara göre barışgücü İsrail'in saldırılarına bir şey demeyecek. Ama orda direnişi etkisiz hale getirecek. Ambargo uygulayacak, oraya silah girmesini engelleyecek. Bunun başka bir açıklaması yok.

Peki, hükümet neden bunda ısrar ediyor? Washington'la ilişkiler mi ön planda acaba?

Görünen o.

Peki Cumhurbaşkanlığı?

Cumhurbaşkanlığı meselesi de olabilir. Fakat perde arkasındaki anlaşmalarını bilemiyoruz. Ama psikolojileri ortada. 1 Mart'ın rövanşı diyorlar. 1 Mart'ta hükümet ile Amerika'nın ilişkileri bozuldu, şimdi onu düzeltecek. İşin içinde Cumhurbaşkanlığı da olabilir. PKK ile ilgili birtakım şeyler de olabilir. Amerika bu noktada Türkiye'nin elini biraz daha serbest bırakabilir.
Ayrıca alınacak bu karar kısa vadede Türkiye'ye çıkar sağlanmış olabilir. Ama uzun vadede 1 Mart'ta "Türkiye tekrar Müslüman ülke" dedirten kararın tam tersi yapılacak. Belki şimdi tam olarak sonuçlarını pek göremiyoruz. Ama Türkiye nasıl Cezayir bağımsızlığında Birleşmiş Milletler'de Fransa'nın yanında el kaldırdı, Müslümanları itti, bugün de aynı şeyi yapıyor. İsrail ve Amerika ile beraber orda direnişi kırmaya gidiyor.

Milliyet Gazetesi'nden Ece Temelkuran barışgücü ile ilgili küreselleşmenin haçlı ordusu dedi. En azından barışgücünü bu şekilde algılayanlar da var. Hükümet bu sorumluluğu nasıl alıyor? Özellikle kendi tabanına karşı.

Ama Sayın Başbakan tabanına karşı tavrını daha çok önceden ortaya koydu. Kendi İslamcılık geçmişlerini de reddediyorlar. Ve bu ancak bu şekilde reddedilebilir. Haçlı ordusunda yer almak… İslamcılık geçmişinden kurtulmak isteyenler için bundan daha açık bir fırsat olamaz. Kesinlikle katılıyorum; bu küreselleşmenin modern haçlı ordusu. Sadece Lübnan değil. Amerika'nın bölgede yaptığı dokuzuncu haçlı seferidir. Hükümet de buna katılıyor. Böylece İslamcı geçmişini bütünüyle reddediyor.

Lübnan'a asker gönderme kararının altında yatan psikolojik etkenlerden birisi de bu diyorsunuz yani.

Kesinlikle, psikolojik nedenlerden bir tanesi. Bunlar sırtlarında yumurta küfesi olduğuna inanıyorlar en başından beri. Dolayısıyla meşruiyet arayışı içerisindeler. Hem içeriye karşı dışarıdan meşruiyet arıyor hem de dışarıya kendilerini ispatlamaya çalışıyorlar. 

Ertuğrul Günay röportajı

Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesi ile ilgili yaygın soru işareti ve kaygılar var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz Lübnan'a asker gönderme tartışmalarını?

Ben de yaygın kanaati paylaşıyorum ve asker gönderilmesini çok doğru bulmuyorum. Aslında kategorik olarak hiçbir yere asker gönderilmemesi gerektiği kanaatinde değilim. Daha önce Bosna'ya asker gönderildi. O süreci de yakından izledim. Orada yararlı da oldu. Ama Bosna'da Türkiye'nin yapabildikleri, yapacakları ve Türkiye'den beklenenler daha farklıydı. Burada daha sıkıntılı bir kıskaç var. Biryandan çeşitli ilişkilerimizin olduğu İsrail var. Diğer yandan da Hizbullah'ta simgelenen bir direniş hareketi var. Her iki tarafla ile ilgili davranışlarımızın bize farklı bedellere mal olacağına inanıyorum ve bu şartlarda Türkiye'nin bu sıcak çatışma bölgesinde bulunmamasının Türkiye için daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Orada Türkiye için bir risk olduğuna inanıyorsunuz yani.

İki taraflı bir risk olduğuna görüyorum. Tek taraflı değil. Orda korunabilecek bir barış ortamı yok çünkü. Henüz bu sağlanamadı. BM görevlendirmesi çerçevesinde barışı koruma gücünde yer alınabilir elbette. Ama henüz orda bir barışı koruma gücü yok. Taraflar arasında böyle bir noktaya gelinmiş değil bence. Türkiye'nin bu ortamda erken taraf olması, olayların içinde yer alması bu bölgede gelecekteki etkisini azaltabilir. Taraflardan birisi ile kurabileceği ilişki veya çatışma bölgede daha sonra sağlayabileceği katkıları azaltabilir kaygısı taşıyorum.

Tam bu noktada şunu sormak istiyorum. Hükümet biryandan Hizbullah'ı silahsızlandırmayacağını söylüyor. Diğer yandan ise 1701 sayılı kararın gerektirdikleri malum. Hükümet sizce ne yapmaya çalışıyor?

Komuta bizde mi olacak ki? Bizde olmayacağına göre bir süre sonra verilen görevleri yapmaya başlayacaksınız. Nihayet hükümetin parlamentodan çıkaracağı karardan sonra silahlı kuvvetler emir komuta zinciri içinde ve BM komutası altında bir güç gidecek oraya ve o saatten sonra hükümetin kullanabileceği bir inisiyatif yoktur. Hükümet bunların ne kadar farkında bilmiyorum. Hükümet galiba 1 Mart tezkeresinden bu yana Amerika ile bozulmuş ilişkileri şimdi yeni bir gerginlik ortamına taşımak istemiyor ve burada 1 Mart'a göre daha uygun koşullar olduğunu düşünüyor. Dışarıdan baktığınız zaman biz Kosova'ya da gittik, Afganistan'a da gittik, Lübnan'a da gideriz gibi gözüküyor ama Lübnan daha netameli. Her iki taraf için de öyle. Hizbullah ve İsrail ile ilgili. Bizim için daha büyük riskler içeren bir yapı. Daha büyük bir çatışma var orda. O yüzden hükümet Amerika'yla ilişkileri düzeltmeye çalışırken korkarım ki bölge çapında ilişkilerin daha çok bozulmazına ve başka noktalara taşınmasına sebep olabilir.

Peki, sizce bu iç politikada hükümetin başına dert açar mı?

Şöyle bakalım. Bugün hükümet muhalefet olsaydı çok büyük mitingler yapıyor olacaktı. Hükümete destek veren tabanın büyük bir kesiminin asker gönderme ve sonucunda ortaya çıkabilecek gelişmelere taraftar olmadığını düşünüyorum.

Ama şu da bir gerçek değil mi? Hükümetin tabanı iktidarda kendilerine yakın duran bir siyasi parti olduğu için ses de çıkartamıyor.

Ses çıkartmıyor ama bir süre sonra oradan başka bedeller gelmeye başlarsa, yani askerlerimiz ölürse ki bu kaçınılmaz, savaş bölgesine gidiliyor, onun dışında Hizbullah ile ilgili bir çatışma ya da bölgede başka çatışmalara taraf olma gibi bir duruma gelinirse, hükümet içeride de bedelini ödemeye başlar. Ama ben şu anda Türkiye'nin dışarıda karşı karşıya kalacağı tehlikeleri hükümetin içeride ödeyeceği bedellerden daha önemli sayıyorum.



Bu haber 270 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler

    4,649 µs