En Sıcak Konular

Sarmaşıkların son günü

28 Ekim 2007 18:20 tsi
Sarmaşıkların son günü Kaz Dağları'nda başlayan bir yolculuk.. Daldan düşerek toprağa karışan, ama bir sona değil, yeni başlangıçlara kucak açan bir yolculuk.. Leyla İpekçi, salt savaş alanı olmadığını yazdığı dağlardan insanın ölüm hezeyanına uzanan bir hikayeyi kaleme aldı..

Leyla İpekçi/ Zaman Pazar Keyfi

Sarmaşıkların son günü

Doğu’yla Batı, benim kalbimde Kuzey Ege dağlarında kesişiyor. Denizin iki yanındaki iki halkın ve adalıların paylaştığı bir sırdır Ege. Akdenizliliğe pek benzemez. Sayısız entrikası, sayısız sürprizi vardır.

Kendine dönük ve gururludur. Kaz dağlarına çıkarken sahil kasabalarının cıvıklığı, kalabalık ve karmaşası anında geride kalır, hatırlamaya bir daha fırsat bulamazsınız az önceki keşmekeşi. Dağın dumansılığı, köknarların hışırtısı, uzakta çağıldayan su sizi içeri çeker, bir büyünün girdaplarında dönmeye başlarsınız hortuma tutulmuş gibi. Burada, yeri yurdu belli, her yıl biraz daha yücelmekte olan bir çam ağacı vardır. Bol adaleli, güçlü bir adama sarılır gibi kucaklarsınız gövdesini. Etrafınızdaki sayısız incir ağacı, bu kucaklaşmaya tanıklık ederler.

İncirleri en mutlu zamanlarında yakaladım bu kez. Dalları tüm bir yaz boyunca sabretmenin meyvesini vermişler. Hayatımda bu kadar lezzetli inciri yalnızca burada, bu dağda yedim. Önce uzanıp dallardaki olgunlaşmış incirleri tek tek, tıpkı elle konsültasyon yapan bir doktor titizliğiyle yakaladım, hafifçe bastırdım, daha sonra dikkatle koparıp süt dolu memelere saldıran bir bebek gibi, ballarını dışarı fışkırtan incirleri adeta emercesine yedim.

Zeytinlerin sabırlı yolculuğu henüz sona ermedi. Onlar kışı beklemek zorunda. Fakat çok mülayimler. Rüzgâra boyun eğmiş yapraklarının hışırtısına eşlik eden sarmaşığı fark ediyorum uzaktan. Gövdesini öyle bir kavramış gibi zeytinin, tuttuğunu koparmamaya yeminli. Çamla palamut, incirle zeytin arasında böyle dışarıdan izlenemeyecek bağlantılar var. Bir dörtlük yazıyorum aceleyle onlar için.

 

Sarmaşıkların son günü

Kon ey sevgili

Parmaklıkta birleşelim

Toprağa düşmeden evvel.

 

İncirle zeytin arasında, adeta kutsal bir bağ var. Tabii biraz da kardeş rekabetini andıran, eski zaman tanrılarına inananların derhal keşfedebileceği türden bir ilişki. Bu sonbahar güneşinde, ağaçların hemen hepsi belirgin bir rehavet, bir boşvermişlik içinde. Yine de sabahın gelişini, tıpkı kocasını iskelede karşılamaya hazırlanan kadının tatlı sabırsızlığı içinde bekliyorlar. Sabahın ilk ışığını aldıklarında, iki elini semaya kaldırmış dua eden bir Müslüman gibi, dallarını açmış, şükran sunuyorlar güneşe.

Gölgesinde dinlendiğim çamın dallarındaki iğnelerin çoğunun gökyüzünü tersten seyrettiğini fark ettim. Ters çevrilmiş birer Japon şemsiyesi gibi geleceklerini toprakta şekillendiriyorlar. Geçmişe olan eğilimleri anılarının zenginliğini gösteriyor olabilir. Çamın gövdesinde geçmişini ve belki kaderini anlatan, tıpkı avuç içi gibi hayat çizgisini, zekâ ve mutluluğunu gösteren yollar, dehlizler, damarlar var. Onca döllenmiş çam arasında taştan, topraktan ve çukurluktan sıyrılıp büyümüş, köklerini giderek derine kazımış bir ağaç. Kozalakları sayesinde ağırlaşan dalları ayrı bir vakurluk kazandırmış ona. Bu çam, bu dağ, bu toprak benim ‘en güzel yerim’. Üzerinde yeşillenen çimlere bakıyorum, otlara bakıyorum. Bir vahiyle hayat bulmuşlar, duyuyorum…

Doğada her varlık büyük bir boyun eğişle izliyor kaderini. Onların bu akışa duydukları teslimiyet ve güven bana örnek olsun isterdim. Varoluşun anlamını bilmediklerinden, onu sorgulamadan kabullenmişler. Biz ise bilmekle yükümlüyüz. Ve bunun vebali yaşam boyu omuzlarımızda.

Uzaklardaki su sesi zamanın akışını hatırlatıyor bana aniden. Çünkü burada, bu çamın altında sanki her şey durmuş gibi. Suyu müjdeleyen, ona hal ve mana kazandıran zaman değil midir? Dağın eteklerinden yuvarlanırken beraberinde sürüklediği, yardığı kayalara, taşlara her an şükretmekte değil midir su? Kendi akışını sürdürmek için taşı, kayayı aşındırıyor, yarıyor su. Boğazlar açıyor, vadiler dolduruyor. Kuzey Ege’nin sihri de burada. Suya çağırıyor, serin, en soğuk, en coşkulu suya.

Salt savaş alanı değildir dağ

Dağ suyu insana salt dünyevi bir varlık olmadığını hatırlatıyor. İçine girer girmez taşmakta olan bir köpük gibi tasasız, hafifliyorum, giderek şeffaflaşıyorum. İçebildiğim suyun içinde yüzüyorum aynı zamanda. Ve bana hayat veren suya ait olan, onda doğmuş ve onda ölecek bir balık gibi batıp çıkıyorum kendi doğal ortamımdaki her derinliğe. İmbat rüzgârı, usul usul yaprak düşürmekte üzerime. Körebe oynayan çocukların sevincini yaşıyor sararmakta olan yapraklar. Sanırım dalından kopmak onlar için ölmek, ebelenmek, donup kalmak değil. Devam etmek demek.

Geride kalmanın acısını katlanılmaz bulduğu için ölümden korkanlar yalnız biz insanlarız herhalde. Elindeki kepçeyle otların arasında cebelleştikten sonra yakaladığı kelebeğin akşamüzeri olmadan ölmesi karşısındaki çaresizliği ancak zevk için öldürenler çeker.

Çıplak gözle görünen gerçekler bile sanki perdenin gerisine gizlenmişler de, bir sihirbaz hareketiyle yeniden görünür olacaklar bir gün. Şu incirler döküldüğünde, şu zeytinler olgunlaşıp köylüler kamyon kamyon gelerek onları sallamaya başladıklarında, şu ağustosböceği yuvasına girdiğinde şaşırmıyoruz da, kıyamette dirilene dek toprağa girecek olmamız karşısında şaşkına dönüyoruz. Oysa sadece izleyebilsek… Arıyı, karıncayı, bir puhu kuşunu sadece duyabilsek… Hayatın sonbaharında duyumsayacağız belki görünendeki görünmeyeni…



Bu haber 396 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,041 µs