En Sıcak Konular

Aman, yeni bir 31 Mart Vakası'na dikkat!

24 Ekim 2007 10:52 tsi
Hürriyet kuşunu barındırıp beslemek her milletin harcı değildir.

Hele onu, milletin bekasını ve bağımsızlığını tehlikeye sokmadan yaşatabilmek ciddi hüner ve sabır ister.
 
Biz şarklılar, bir nimeti yerinde kullanmayı beceremediğimiz için ya ifrat ya tefrit ediyoruz. Çünkü doğu toplumlarının eylemlerine kaynaklık eden “duygusallık”tır ve duygusallık da şeytandandır.

Batıda bir fikir yıllarca zihinlerde ve yüreklerde bekleyebilir, uygun zeminde açmak için. Şarkta ise fikirleri uzun süre yürekte ve akılda tutma alışkanlığı yoktur. Düşünceleri uzun süre besleyemiyoruz.         O yüzden doğu tarihi, isyanlar tarihidir. Batı tarihi ise inkılaplar…

Evet biz şarklıyız ve sevinçlerimiz de tepkilerimiz de hareketlerimiz de “duygu temellidir” Aslında gerçekten ‘duygu’ temelli olsa yine iyi. Bizim ilişkilerimiz de, tepkilerimiz de, dostluk ve düşmanlıklarımız da “duygusal”dır. Duygusallık ise yanlış yapmak için en uygun zemindir.

Öfke de bir duygusallıktır ve malumdur ki, “öfkeyle kalkan zararla oturur”

*  *  *

İmdi, bu girizgâhı niye yaptım?

Tahmin ediyorsunuz ki, referandum neticelerinden ve terörden söz edeceğim…

Evet, bu milletin, Hürriyete elini uzattığı her seferinde, ona ağır bedeller ödetilmiş olması beni ürkütüyor.

Dün referandum sonuçlarını izlerken, içime tuhaf bir korku düştü. Hele de doğu illerinde yüzde 90 -95’lere varan ‘evet’ sonuçlarının çıkması, beni telaşlandırdı. “Evah” dedim, “yine başımıza bir çorap örülmese bari!”

Sanki, Türk milletinin, “hürriyet-i meşrua” ile tanışıp onun insanı yücelten güzelliğinden yararlanmasını birileri istemiyor.

Biliyorlar ki terakkinin madeni hürriyettir. Milletin, kendi din ve örfünü, milli heyecan ve ananesini tam da istediği gibi yaşamasını temin edecek, nefsin sultasından kurtarılmış saf bir hürriyet olabilir. Ancak o zaman bu Milet gerçek kimliğine kavuşur.

Gerçek kimliğine kavuştuğu an , bölgedeki cambaz oynatıcıları ile işbirlikçilerinin boynuna iplerinin dolanacağı gündür.

Bunu, yıllar önce, bir değerlendirmesini okuduğum bir Fransız sosyolog söylemişti. Galiba 1996 yılıydı. Şöyle diyordu:

“21. yüzyıl için plan yapanlar, Türk milletinin neye karar vereceğini mutlaka hesaba katmalı. Çünkü onların yeniden kendi mecralarına dönmeye karar vermeleri, bütün planları bozar”  (tam böyle olmasa bile bu minvalde bir yazı idi)

İşte şimdi 21. yüzyılı kendi arzularına göre planlamış olanlar, bu milletin uyanmakta olduğunu fark ettikleri için, ona göz açtırmamaya çalışıyorlar. Şimdilik ellerindeki en pis oyuncak da PKK ve Barzani!

Türk milletini, ‘kotalı bir demokrasi’ ve ‘yamalı bir cumhuriyet’e razı olmaya zorluyorlar. Onu, her türlü terakki ve gelişmenin madeni ve cevheri olan meşru hürriyetten uzak tutmaya çabalıyorlar.  

*   *   *

-Nasıl bu yargıya vardığımı izah edeceğim elbet...

Birinci Örnek:

Türk milletinin, demokratik yönetim anlamında, hürriyete elini ilk uzattığı tarih 1876’dır. O tarihte Saltanat, nisbi bir hürriyet olan Meşrutiyeti, genel beklentiler üzerine kabul etmişti. Saltanattan anayasal düzene geçildi (Aralık 1876). Kanun-ı Esasiye göre seçimler de yapıldı. Meclise 69’u değişik kavimlerden Müslüman ve 46’sı rum ve ermeni olmak üzere 115 mebus seçildi. Ayan Meclisi de bunlardan oluşturuldu. Böylece ilk defa idarede anayasal düzene geçilmiş oldu.

Ne güzel di mi?

İşte tam da öyle değil.  Size yukarıda da söyledim ya, biz duygusal toplumlarız. Eylemlerimiz ifrat ve tefrit arasında gidip geliyor, diye

E mebuslar da öyle yaptı. Sanki daha düne kadar Padişahın kulu değillerdi. Kendilerine anayasa eliyle verilen ‘milletin vekilliğini’ bir tür padişahlık zannettiler ve her biri devleti bir tarafından çekiştirmeye başladı. Tıpkı bugün DTP’lilerin yaptığı gibi… Her kafadan bir ses çıkıyordu.

Oysa Osmanlı halkının birlik ve beraberliğini sağlamak için anayasal düzene geçilmiş, mebuslar seçilmiş ve bir meclis oluşturulmuştu.

İşte o mecliste devletin bekası için çalışacaklarına yemin edenler, meclisi, devletin bekasına kast eden komitacılar arenasına dönüştürdüler…

Bunu fark eden Rusya, böyle bir meclisten sağlıklı bir karar veremeyeceğini ön görerek Osmanlı’ya topyekün savaş açtı (1877)

Rusya, doğru tahmin etmişti. Meclis-i Mebusân, birlik içinde devletin yanında yer almak yerine devletin elini kolunu bağlayan bir nifak gayyasına dönmüştü. Abdülhamit, meclisi lağvetti ve Rusya’ya karşı tedbir aradı. Ama iş işten geçmişti.

Osmanlı ağır bir yenilgi aldı. Halkın kendisini idare edebileceği fikri derin bir yara aldı. Zaten ondan sonra da belini doğrultamadı. 

Mecliste yaşadığı ihanetleri gören Abdülhamit sıkı bir rejim uygulamasına gitti ve adeta nefes almayı bile zapt u rapt altına aldı. Kurunun yanında çok yaşlar da yandı. Böylece ilk hürriyet denemesi 30 yıl ertelenmiş oldu…

İkinci Örnek:

Bu milletin ikinci kere Hürriyete elini uzattığı tarih 1908’dir. Yani ikinci Meşrutiyet…

II. Meşrutiyet hareketinin hazırlayıcıları, İttihat ve Terakki Komitesidir. 1908'den sonra, başta Talat, Enver, Cemal, Cavit, Mustafa Kemal, Rahmi ve Şükrü Beyler olmak üzere Osmanlı siyasetinde öne çıkan bütün liderler, İttihat ve Terakki’nin Selanik teşkilatında yer almış isimlerdi.

Cemiyetin 1908, 1909, 1910 ve 1911'de yapılan ilk dört kongresi Selanik'te gizli olarak yapılmış ve Merkez Komite üyeleri kamuoyuna açıklanmamıştı. Gizli bir cemiyetin siyasi sorumluluk taşımadan sahip olduğu iktidar, 1909 başlarından itibaren sert eleştirilere neden oldu.

"Rical-i gayb" (görünmez kişiler, derin devlet) deyimi ilk o zaman siyasi literatürümüze girdi. İktidarı ele geçirmiş komite acımasızdı. Perde arkasından bir çok entrikayı partinin adamları organize ediyorlardı. Sonra da onu bahane ederek muhaliflerini cezalandırıyorlardı.

Nisan 1909'da İttihat ve Terakki’ye muhalif bir gazeteci Galata Köprüsü üzerinde faili mechul bir cinayete kurban gitti. Bu, bardağı taşıran damla oldu ve "31 Mart Vakası" olarak bilinen ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik'ten gelen ordu birlikleri tarafından bastırıldı.

Cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti. II. Abdülhamit'in yerine her istediklerini yaptırdıkları V. Mehmet Reşat getirildi.

Sonra müthiş bir şahinler operasyonu başladı, ülke yok yere savaşa sürüklendi ve koca imparatorluk yıkıldı gitti. Bu ikinci hürriyet denemesi de, bize bir imparatorluğa mal olmuştu!

Artık millet de “hürriyet talep etmenin tehlikeli olduğunu”(!) anlamaya başlamıştı.

Üçüncü Örnek.

Üçüncü hürriyet denemesi, kontrollü bir deneme idi. O yüzden düşük yaptı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası. Atatürk, gerçek bir cumhuriyetin çok partili olması gerektiğini biliyordu. O yüzden de TCF’nin kurulmasına pek ses çıkarmamıştı. Hatta bir ara İsmet Paşa yerine Fethi Okyar’ı başvekil bile tayin etti.

Fakat, TCF’nin görüşleri, kurucu komitenin görüşleriyle tam uyuşmuyordu. Cumhuriyet HalkFırkası (CHF) (şimdiki CHP) meclisteki muhalefetin güçlendiğini görünce, panikledi. Çünkü CTF “dine saygılı bir parti” olduğunu vurguluyor o da toplumdan büyük destek görüyordu…

CTF’nin meclis’te ve meclis dışında güç kazanmaya başladığını gören CHF, onu kapattırmak için nerede ise her şeyi muşru gördü. Zaten hemen ardından Şeyh Sait İsyanı Patlak verdi… Ve TCF kapatıldı. Böylece, bu milletin üçüncü kere elini hürriyete uzatması yine ağır bir fatura ile ödetilmişti. Şeyh Said İsyanı ve ardın gelen sayısız tutuklamalar ve tehcirler, idamlar…

Dördüncü örnek:

Milletin kendi mukadderatına el koyma çabalarının dördüncüsü DP haraketidir. DP’nin “yeter söz milletindir” sloganıyla kendisini halka sevdirmesi ve CHP tarafından dayatılmış bazı dini ve milli yasakları kaldırıp milletin önünü açması, halka da DP’ye da ağır ödetildi.

CHP’liler, o zamanki Türkçüleri de elde ederek, bir kere daha milletin hürriyet arzusunu bastırdılar. 1960 ihtilali yapıldı ve üç masum insan asıldı. Bugün anlaşılmıştır ki tek günahları, “biraz daha hürriyet” diyen topluma soluk aldırmalarıydı…

Beşinci Örnek:

Rahmetli Özal da hürriyetlerin önünü açmaya çalıştı. Bunu, nerede ise hayatıyla ödüyordu. Sonunda kendisini öldürmeye çalışanı bağışlayarak asıl suikastçilerin başkaları olduğunu göstermek istedi. Çünkü oyun çok büyüktü ve tek başına baş edebileceği gibi değildi. Millete zarar gelmesin diye sustu. Türk’e hürriyet verilmemeliydi. Hep kontrol altında, hep keyfi kanunlarla, hep cebri olarak birilerinin küfri planlarına alet olmalıydı…

Rejim kendi sultasını sürdürmek için gerektiğinde, (Demirel gibi) eski mağdurlarını bile kahraman yapıp kullanır…

Sonunda Özal yapabileceklerini yapamadan öldü. Ama halka sorun her yüz kişiden 60-70’i onun tıpkı Fatih gibi uzun süren bir zehirlenme süreci ile öldürüldüğüne inanır.

*   *   *

Şimdi neden korktuğumu anladınız mı?

Yine bir hürriyet talebi var. Millet yine kaderine sahip çıkmak niyetiyle sandık başına gitti ve kahir bir ekseriyetle “hürriyet” dedi.

“Artık bana güvenin. Ben rüşdümü kazandım. Cumhuriyet, demokrasi ve hürriyet nimetlerinin ne olduğunu biliyorum” dedi.

Aynı gün, Türkiye’nin yüreğine acılar düştü, kan düştü, ağıt düştü, figan düştü…

Bu nasıl bir ahmaklık ki, güya hürriyet isteyen(!) PKK, bu milletin her ileri adımında, her demokratik açılımında kanlı eylemlere girişiyor. En geri zekalı bir terörist bile bu hatayı yapmaz. Çünkü bu, açık bir “satılmışlık” göstergesidir.

Şu kanlı eylemlerin, değil kürt halkına PKK’ya bile yaramayacağını bile bile, niçin böyle bir şey yapıyorlar?

Milletin sabrını taşırıp askerin göreve çağırılmasını sağlamak için!

Böylece, sivilleşme hareketleri yeniden rafa kaldırılacak, Türkiye yükselmekte olduğu birinci ligden yeniden ikinci üçüncü amatör kümeye sürülecek.

PKK’nın bu vahşetleri, sabır taşırma oyunlarıdır. Halkı kotalı demokrasiye razı etme çabalarıdır!

Halk ayaklanacak ve bir yeni 31 Mart Vakası yaşanacak!  PKK’yı üzerimize sürenlerin arzusu bu. Barzani’nin de! Çünkü yeni bir 31 Mart Vakası, bizi en az 30 yıl daha, bölgede rol sahibi olmaktan mahrum edecektir…

Bu milleti tanımıyorlar. Bugünkü toplumun nabzını çok iyi tuttuğu söylenen

Amerika da bu milleti tanımıyor. Çünkü bu millet çok sabırlıdır. Ama bir kere de ayağa kalktı mı, onu durduracak güç olmaz… Amerika, teknolojisine, uçuşları ve haberleşmeyi bloke etmemsine güveniyor. Ama bu halkın kalıp yürüyeceğine ihtimal vermiyorlar. Bu halk kalkıp yürüdüğü zaman, belki helak olur ama, karşısındakine de hayat hakkı bırakmaz.

Bunu en iyi Talabani ile Barzani bilmesi lazım.

Bu coğrafyada, gerçek bir Amerikan düşmanlığı başladığında, ne Barzani Amerika’yı kurtarabilir, ne Amerika Barzani’yi.

Ben herkesle iddiaya varım. Bu yazıyı da not edin. Türk milleti harekete geçtiği an, Amerika’nın bizimle anlaşmaktan başka çaresi kalmayacak.

İşte o gün, kucağına oturduğu coninin ve MOSSAD eskilerinin silahına ve dolarına güvenerek konuşan Barzani gibiler, Kürt halkı tarafından bile yüz karası addedilecekler…

Yeter ki, biz olup bitenlerden etkilenip, yeniden demokrasimizi, hürriyetimizi ve uyanışımızı askıya almayalım…

Hak üstündür, ona galip gelinmez.

*   *   *

Ha bu arada, artık hiç kimse teröriste karşı milletten sabır bekleyemez. Beklememeli. Çembere alınmış teröristlerden bir tanesi dahi sağ bırakılırsa yazıklar olsun. Çünkü terörün anladığı tek şey misliyle şiddettir. Bu konuda İsrail’den örnek alınmalı!

PKK’ya atılacak tokatların en şiddetlisi mutlaka ama mutlaka Barzani’nin suratında patlamalı!

Amerika’yı yok sayamayız. Keşke yok sayacak güçte olsaydık ama borç alan emir de almak zorunda olduğu için yok sayamıyoruz Bu bir realite. Bu ülkenin birliğini ve bütünlüğünü sürdürme hakkı da bir realitedir.

ABD’nin çıkarı PKK’yı kollamayı gerektiriyor olabilir. Ama unutmayın ki

ABD Türkiye ile terör örgütü arasında tercih yapmaya zorlandığında akıllı karar verir. Çünkü devletler akıllıdır ve akılla hareket ederler.

Türkiye de akılla hareket etmeli. Ediyor da nitekim. Zaten PKK’yı çileden çıkartan bu. Türkiye tuzağa düşmüyor. Düşmeyecek de inşallah.

Onların istediğinin ne olduğu 7 yaşındaki çocuk da biliyor, kürt halkının kahir ekseriyeti de biliyor. Sadece devletin kendisini koruyabileceğinden tam emin olamadığı için aleni taraf olmaya cesaret edemiyor. Zaten ortalama insandan böyle bir şey de istenmez.

Ama teröre ve teröriste karşı merhamet olmaz, olmamalı. Şehid edilmiş her askerimize karşılık (Çünkü o ekser olduğu için orda ve masumdur) 10 terörist alınmadıkça, dağa çıkanları, dağa çıkmaktan alıkoyamazsınız…

Yeter ki “terörist avlıyorum” diye bölgenin masum insanlarını hedef almayalım. Bu da başka bir zulüm olur ve zulm ile de âbâd olunmaz.

Zaten PKK’nın yapmak istediği o. Halk birbirine girsin. Aman ha! Alah korusun, Allah korusun.

*   *    *

Ve tabii siyasiler de artık ya konuşmasın, ya da konuştuklarını yerine getirsin. Çünkü neticesi gelmeyen tehdit, zaaftan başka bir şey getirmez.

Siyasilerin arkası gelemeyen söz ve vaatleri, hem kendilerini, hem siyaset kurumunu, hem sivil inisiyatifi, hem de demokrasiyi lekedâr ediyorlar.

Ya sukut ediniz, ya da bir şey söylemişseniz, ne pahasına olursa olsun onu icra ediniz. Bu milleti kendi beceriksizliğinizle madara etmeye, küçük düşürmeye, üç beş paralık yabancı diplomatların maskarası yapmaya hakkınız yoktur!

‘Askerden başka çözüm yok’ dedirtirseniz, iktidar olduğunuz halde muktedir olmamaya kendinizi müstahak edersiniz. Asker askerliğini yaparken oturup siz de dersinizi çalışın…

Bu milleti nasıl bir ve beraber yapabiliriz diye…

Haber 7



Bu haber 514 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,940 µs