En Sıcak Konular

Bu oyunu nasıl bozmalı?

22 Ekim 2007 11:09 tsi
Bu oyunu nasıl bozmalı? Türkiye’nin o bölgeye sürüklenmeye çalışıldığı ortada. Deşifre edilmesi gereken karanlık bir el var burada. Kim olduğu belli olmayan... Tam da bu nedenden ötürü sağduyulu olmamız gerekiyor. Hele ki, son olayların Kürt vatandaşlarımıza karşı bir tepk

PKK silahlarını toprağa gömmeli! 
 
Tezkereye hayır diyen Ufuk Uras, Mine Şenocaklı'ya konuştu...

İster kızın, ister katılın, tezkereye ’hayır’ diyen Meclis’in tek sosyalisti Ufuk Uras, kansız bir çözüm için kafa patlatıyor.

Çünkü tezkerenin Irak batağında boğulmaya davetiye olduğunu düşünüyor. “Şiddet nereden gelirse gelsin karşısındayım” diye başlıyor söze, ardından “PKK koşulsuz olarak silahlarını bırakmalı, hatta toprağa gömmeli!” diye ekliyor...

Tam yazıyı yazıyordum ki, içimizi yakan bir haber bomba gibi düştü... Ne olduğunu kimsenin anlamadığı bir referandum gününde, 12 askerimiz daha şehit oldu. Her an sayı artacak diye yüreği ağzında bekliyor herkes... 16 yaralı ve 8 de kayıp var Dağlıca’da... 10 günde şehit sayısı 30’u geçti, dağdakilerden ölenlerin sayısı belli değil... Hâlâ ne ad konacağı bile tartışılan bir mesele can almayı, hem de gözünü her geçen gün kan bürüyerek sürdürüyor. Bir an, “Ne yazar, ister Güneydoğu meselesi desek, ister Kürt meselesi, 18 yaşında gençler ölüyor” deyip kalkıveriyorum klavyenin başından. Ağlıyorum... Sonra beynimden bir ses yükseliyor; “Saçmalama, bu iş duyguyla, hamasetle, ağlamakla çözülmez. Mantıklı bir çözüm gerek”... Ne lanetle çözüldü bu iş, ne misliyle karşılık vererek! Evet sağduyu her zamankinden fazla gerek, hem bana, hem bu millete... Hem Türküyle, hem Kürdüyle!

Cudi’nin ardı bataklık...

İşte o yüzden kendini en milliyetçi sanan birkaç kişiden hafta boyu hakaret yemeyi, hatta tehdit almayı göze alarak ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras’la röportaj yaptım. Bir çözüm ışığı yakalamak, kansız bir sonuç peşinde koşmak adına... Biliyorsunuz, Uras bir sosyalist, aynı zamanda DTP’nin desteğiyle Meclis’e girmiş bir isim. Tezkereye DTP dışında ’Hayır’ diyen üç milletvekilinden biri... Sebebi elbette oylarının yarısını Kürtler’den almış olması değil, Türkiye’nin gençlerinin sonu gelmez Irak bataklığında hayatlarını kaybetmemesi için... Çünkü Uras’a göre, ne annelerin gözyaşı dinecek, ne de kan duracak tezkere sonrasında. Aksine gözyaşıyla kan, sel olacak!

Kana kan intikam asla çözüm olamaz

“Şiddet nereden gelirse gelsin, karşısındayım” diye başlıyor söze Uras, ardından “PKK koşulsuz olarak silahlarını bırakmalı, toprağa gömmeli!” diye ekliyor. Çözümün kana kan intikam olmadığını vurguluyor sürekli... Barut dumanı arasında tuzağı göremememizden korkuyor en çok. Hemen Cudi’nin arkasında bir bataklık var, göremiyoruz toz dumandan ona göre... Ancak girince görülecek bir bataklık. Bildik o süper gücün yarattığı ve bu süper gücü bile yutmaya kararlı bir bataklık... Çözüm bataklığa girmek mi, yoksa bataklığı kurutmak mı? İşte onu sorguluyor Uras...

Bizi Kuzey Irak’a sürmek isteyen karanlık bir el var

Güneydoğu’da neler oluyor? Orada bir tuzak kuruldu ve Türkiye o tuzağa mı çekilmek isteniyor?

Çok açık kışkırtmalar oluyor. Türkiye’nin o bölgeye sürüklenmeye çalışıldığı ortada. Deşifre edilmesi gereken karanlık bir el var burada. Kim olduğu belli olmayan... Tam da bu nedenden ötürü sağduyulu olmamız gerekiyor. Hele ki, son olayların Kürt vatandaşlarımıza karşı bir tepkiye asla dönüşmemesi gerekiyor. Bu saldırıları yapanların amacı kutuplaşmayı ve gerginliği artırmakken... Oyunu bozmamız, oyunun parçası olmamamız gerekiyor.

Sisli bir ortam var...

Bunu nasıl başaracağız?

Bir kere bizi Ortadoğu’ya ilişkin maceracı politikalara sürükleyecek hiçbir provakasyona kapılmamamız gerekiyor. 23 yıl içersinde 24 sınır ötesi harekat yapıldı. Sonuç alınamadı... Bu yüzden bizim Irak hükümetiyle diyalog içersinde bu sorunu çözmemiz gerekiyor. Tunceli’de olaylar oldu, Gabar’da gençlerimiz öldü. Hiçbir ideal ölenlerin arkasındaki yakınlarının göz yaşlarından daha değerli olamaz. Yani şiddetle hiçbir yere varılamaz. Diğer taraftan da, 25 bin civarında PKK’lı öldürüldü. Bizim Kürdüyle, Türküyle baş başa verip her tür şiddeti reddederek, siyaset zemininde bu sorunu çözecek kararlı adımlar atmamız gerekir. Bu sorunu AB çözemez, ABD de çözemez çünkü... Ne yapıp edip ABD’nin bile sürüklendiği bir batağa saplanmamanın yolunu bulmalıyız. Aksi bizim açımızdan son derece vahim sonuçlar doğurur. Şu anda tam provakasyona açık, sisli bir ortam var. Toplum olarak çok sağduyulu olmamız, kışkırtmaları artıran bir söylemle değil, bir arada yaşama kültürünü, barışı savunan bir tutum içinde olmamız gerekir. Herkes herkesten daha milliyetçi, daha yurtsever olduğunu kanıtlama yarışına girdiği anda onun faturası yine bize çıkar.

O zaman birinci adım ne olmalı? Sırrı Sakık’ın dediği gibi ’Kaç şehit verdik, kaç PKK’lı öldü?’ diye çetele tutmayı bırakıp açık açık konuşmak mı?

Demokratikleşmeden, sosyal yaraların sarılmasından yana kararlı adımlar atılması gerekiyor. Şemdinli meselesinde biraz umutvar olduk. Kimden gelirse gelsin, her türlü şiddete karşı tutum almak gerekiyor. Ama maalesef demokratikleşme konusunda 2004’den beri hükümet ciddi adımlar atmadığı gibi, Polis Vazife Selahiyet Yasası’yla durumu daha da zora soktu. Bu ülkede bir kriz olduğu zaman hukuku ve demokrasiyi kolaylıkla askıya alabiliyoruz. Halbuki krizi çıkaranların hedefi demokrasiyi ortadan kaldırmaksa, bizim tam tersine demokrasi ve özgürlüklerin alanını genişleterek bu sorunla mücadale etmemiz gerekiyor. Bunu yaparsak oldu bittilere, provakasyonlara gelmediğimizi gösterebiliriz. Geçtiğimiz hafta vefat eden Mehmed Uzun da şiddetin en çok Kürtler’e zarar verdiğinin altını çizerdi. Barışın timsaliydi. Sözlerini bir vasiyet olarak görmemiz lazım.

Biz nerede hata yaptık?

Ama 30 bin şehit verildikten sonra kimse kanın suyla temizlenebileceğini düşünmüyor...

Nereden gelirse gelsin her türlü şiddet ve teröre karşı topyekün bir tutum almak lazım. Bu yüzden de PKK silah bırakmalı, hatta toprağa gömmeli...

Koşulsuz mu?

Tabii. Bunun koşulu olmaz. Koşul falan dediğiniz zaman oturup pazarlık yapmanız gerekiyor. Artık bu pazarlık konusu edilemez. Giderek uluslararası bir kapışmanın parçası haline geliyoruz. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. PKK silah bırakacak, diğer taraftan devlet de bu konuda demokratikleşmeden yana tutum alacak. Çünkü şiddet ortamında demokrasi olmuyor. Tam tersine şiddete dayalı yöntemlere mazeret yaratmış oluyorsunuz. Tezkerede olduğu gibi...

PKK ne istiyor?

PKK tam olarak ne istiyor sizce? Ya da önce DTP’yi sorayım, onlar ne istiyor?

İkisini birbirinden ayrıştırmak lazım. DTP çok kültürlü, çok kimlikli demokratikleşmeden yana bir tutum alınmasını istiyor. Mesela bu anayasa tartışmalarında ’Farklılıklar zenginliğimizdir’ gibi bir cümlenin bile anayasada yer almasını kendileri için yeterli görüyorlar. Yani Kürt lafının geçmesi gibi bir talepleri bile yok. PKK ise silahlı mücadele yöntemlerini savunan bir örgüt. Tabii stratejik yönelimlerini değiştire değiştire bugüne gelmiş. Öcalan’ın ifadelerine bakılacak olursa, en son gelinen noktada üniter devlet içersinde demokratikleşme yoluyla Kürt sorununun çözülebileceğini ifade ediyor. Bunun için silahlı yönteme gerek olmadığı konusunda ise kamuoyunda çok açık bir kanaat var. Herkes bunu söylüyor... Bakın yıllardır Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan işkenceler, ardından binlerce köyün boşaltılması, 12 Eylül döneminde bölgeye ilişkin izlenen yanlış politikalara tepki PKK’yı büyüttü. Biz nerede yanlış yaptık da, o bölge insanıyla arada psikolojik kopuşlar oldu? O bölge insanı Kuzey Irak’taki bir yapılanmaya sıcak bakar oldu? Bunu anlayıp hataları düzeltmemiz gerekiyor.

12 Eylül öncesini hatırlayın

Ne oldu da Kürt sorununda bu aşamaya gelindi?

Bu sorun baştan aşağı 12 Eylül rejiminin bir hediyesidir. O kanlı rejimin... Diyarbakır Cezaevi’nde estirilen terörün nasıl sonuçlandığını hepimiz gördük. Şiddet de bu sorunu çözmüyor, köy yakmak da... Tam tersine bunlar karşı tepkiyi yarattı. Kenan Evren yarattığı eseri İzmir’den izliyordur şimdi...

Peki sizce Evren yargılanmalı mı?

Yargılanmalı ki, bugün de kimse kafası kızdığı zaman muhtıra verememeli. Darbe tehdidinde bulunamamalı. Yunanistan’a demokrasi böyle geldi, İspanya’ya böyle geldi. Kimsenin yanına kâr kalmadığını göstermeliyiz ki, bu ülkede demokrasi kurumsallaşsın.

Ama 12 Eylül’den önce her gün gençler ölüyordu...

Ne 12 Eylül öncesi olsun ne de sonrası! Aslında 12 Eylül öncesi varolan şiddeti de kimin kışkırttığı belli değil. Birdenbire bombalar patlıyor, AKM yanıyor... Yani 12 Mart ve 12 Eylül’e baktığımızda bildiğimiz klasik CIA operasyonlarını görüyoruz. Bütün bunlar darbeye mazeret olsun diye yapılıyor... Mesela tarihe “Reichstag yangını” diye geçen, Alman parlamentosunu Hitler’in adamları yakmıştı. Sonra bu faşizmin yükselmesinin bir gerekçesi haline getirildi. Çok bildiğimiz klasik bir tekniktir. O yüzden 12 Eylül öncesi olan o korkunç ortam kendiliğinden oluşan bir ortam değildi. Amerika ile danışıklı dövüşüklü yapılmıştı...

Peki şimdi?

Yine benzer bir durumla karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. O yüzden bütün bu kör şiddetin amacı Türkiye’yi bir bataklığa, kaosa sürüklemekse, biz tam tersini yapmak durumundayız.

DTP’lilere zaman tanımalıyız

Her şehit verdiğimizde DTP’liler için ‘Meclis’teki PKK’lılar’ diyenlerin sayısı artıyor. Acaba onlardan beklendiği gibi çıkıp da net bir şekilde ‘PKK terör örgütüdür’ derlerse bir eşik atlanmış olur mu?

1984’ten beri koro halinde bunu diyoruz da ne oluyor? DTP’yi burada sıkıştırmak yerine onlara zaman tanımalıyız. Eskiden de solculara baskı yapılırdı, ’Hadi komünist olmadığını söyle’ diye... Biz sorunu çözmek mi istiyoruz, yoksa birilerine sürekli gol atmak mı? DTP’ye on defa gol atabiliriz, atabilirsiniz. Ama oradan sonuç çıkmıyor. Orada insanların kardeşleri, amca çocukları dağda... Böyle bir gerçek var. Asıl problem bu. Yoksa DTP şiddete karşı net bir tutum alıyor aslında. Ve bu sorunun çözülmesini istiyor... O yüzden DTP’yi bu konuda bir tür Mc Carthyci politikalarla köşeye sıkıştırmak yerine rahat bırakırsak, onlar açısından da geniş bir siyaset yapma alanı olacak önümüzdeki süreçte. Tabii bu sorunun çözülmesini istiyorsak... Çünkü onları yıpratmak, günah keçisi olarak görmek çözümü engellemek dışında bir işe yaramaz. Eğer bu işe yarasaydı yıllarca yapıldı, insanlar hep hedef gösterildi. İşte yok ettiler Musa Anterler’i... Orhan Doğan niye öldü? Kalbi dayanmadı. O yüzden bizim burada biraz daha demokrasi, barış ve özgürlükleri savunan bir hat üzerinde kararlılıkla ilerlememiz lazım.
 
Vatan



Bu haber 384 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,317 µs