En Sıcak Konular

Kendini provoke eden adam: Nihat Genç!

19 Ekim 2007 14:49 tsi
Kendini provoke eden adam: Nihat Genç! Aktüel Dergisi'nden Alper Görmüş, yazar Nihat Genç'i eleştirdi. Görmüş yazısında "Zaten böyle, kendini provoke ede ede bu noktaya geldi; kendine de yazık etti bize de yazık etti" dedi..

Alper Görmüş/ Aktüel

Hemen söyleyeyim, bu portrenin başlığı, Nihat Genc'in bir sözüne naziredir: "Batı nereyi vuruyorsa orası Doğu'dur." Bu defa başlığı tırnak içine aldım, çünkü içeriğine tam olarak katılmıyorum. Fakat son yıllarda eleştirisini o kadar kişiselleştirdi ki, ne söylerse tersinin doğru olduğu fikri giderek yaygınlaşıyor.

Kendini provoke ede ede bu noktaya geldi, kendine de yazık etti bize de...

Bendeki Nihat Genç'i anlatabilmek için bana ait bir özellikten kısaca söz etmeliyim size... Ben, bir zamanlar birlikte yürüdüğüm kişilerden, fikirlerden yollarımı ayırdıktan sonra o yolları onlarla nasıl yürüdüm diye hayıflanmam, eski hatıralara karşı düşmanlık beslemem. Eski siyasi fikirlerinden bugün utanan arkadaşlar tanıyorum, kendi geçmişi nedeniyle kendine saygı duymayan... Ben onlardan değilim. Ne zaman, nerede öğrendim bilmiyorum, ama böyle yapanların başkalarından çok kendilerine zarar verdiklerinin farkındayım.

Birçok insan gibi benim de iki Nihat Genç'im var: Kitapların Nihat Genç'i ve SKY Türk'ün Nihat Genç'i... Kitapların Nihat Genç'ini bugün hatırladığımda, onu SKY Türk'te dinliyor dahi olsam sevgiyle anarım, ki şöyle yazardı:

"Yüzlerce şahsiyeti, o Sabetaycı, o Mason, o Yahudi diye düşmanlaştırmak birbirlerinin işine geliyor. Kovmak, damgalamak bu kadar kolay. Biz Osmanlı bakiyesi üzerinde oturuyoruz. Yüz bin çeşit ırk, mezheple yaşadık. Biz, insanları yaptıkları ettikleriyle değerlendiririz. İnsanların hangi ırk, hangi cemaat oluşları bizi hiç ilgilendirmez. Bu palavralar, bu uydurmalar, bu karalamalar, bu insanları vahşice sığır gibi damgalamalara yüzlerce genç neden inanır?" (Edebiyat Dersleri)

O günler çok geride kaldı artık. Nihat Genc'in SKY Türk dönemine yetişebilmiş "yüzlerce genç" bazı insanların vahşice sığır gibi damgalanabileceğim öğreniyor ondan.

Nihat Genç ne kadar kardeşlikten, vicdandan, vicdanlıların kardeşliğinden söz ederse etsin, etkilediği insanlar ondan artık -mesela- şu surette etkilenmektedir:

Etnik kökenlerini bilmediğiniz, ikisini de Türk sandığınız iki insanla karşılaştığınızı varsayın... Biri ne kadar vicdanlı ve diğerkâm ise öbürü o kadar alçak ve bencil olsun... Vicdanlı bir insan olarak birinciyle arkadaşlığa hazırlanırken onun 1915'te bu topraklarda ne olduğu sorusunun peşine düşmüş bir Ermeni olduğunu öğreniyorsunuz ve rotanızı sırf Türk diye alçak olana çeviriyorsunuz. (Aman aman, 300 düşünüp 1 söylemenin hudutlarında dolanıyoruz galiba, tedbirli olalım ve açıklayalım: Sayın savcılar burada kesinlikle "Türk'lüğü aşağılama" gibi bir kastım yok, hem zaten ben de Türk'üm. Bu örnek, başka bir bağlamda "Vicdanlı bir Türk ile alçak bir Ermeni" üzerinden de verilebilirdi pekâlâ.)

Sorsanız, kendisinin "vicdanlı Ermeni"yle arkadaşlığı tercih edeceğini söyleyecektir. Bu doğru da olabilir, muhtemelen yürüttüğü "kardeşlik" propagandasının böyle bir etki yaptığını sanıyordur. Yanlış.

Bir gün bunu anladığında kardeşlik hissini bütün varlığıyla yaşayabilme yeteneğine sahip bir adam olarak bu yükün altından nasıl kalkacağını merak ediyorum. Etkilediği "sıradan bilinçli" insanlara gelince: Onların işi daha da zor. O insanlar ancak hakiki fakat gerçekleşmesi ihtimali çok düşük bir şokla değiştirebilirler tercihlerini: Yanan evlerinde mahsur kalan küçük çocuklarını kurtarmak için alevlerin içine dalan kişinin Türk değil, "1915'i sorgulayan" Ermeni olduğunu öğrendiklerinde mesela...

"Bu topraklar" nerede? 

Nihat Genç deyince benim aklıma iki kavram geliyor: "Bu topraklar" ve "kardeşlik." Bu kelimeleri ne zaman kullansa ağlayacak gibi oluyor, dudakları titriyor. Biliyoruz ki, bu tür bıçak sırtı kavramlar üzerinde yürümek çok büyük dikkat gerektirir, aksi halde öyle bir savrulursunuz ki, nerelere gittiğinizi kendiniz bile fark edemezsiniz. Ben, Nihat Genç'i en iyi bu kavramlarla serüveninden yola çıkarak anlayabileceğimizi düşünüyorum.

Hiç şüphe yok ki bir yazar her şeyden önce kendi toprağının yazarı olmalıdır. Bizim yazarlarımızın pek çoğunun bu dersten bir sınav açıldığını sınıfta kalacaklarına ve Nihat Genç'in bu yöndeki eleştirilerinde büyük bir haklılık payı olduğuna ben de inanıyorum. Fakat "bu topraklar"ın dünya topraklarından bir toprak olduğunu unutmaya başladığınız anda eleştiriniz yalnızca etkisini kaybetmekle kalmaz, diliniz de sakatlanır. Evrensel olana düşman bir "bu topraklar"cılık alır insanı, faşizme kadar götürür.

"Kardeşlik" vurgusu da benzer bir sakatlıkla malûl, "insan hakları kardeşliğin yerini tutmaz" demişti bir defasında. Doğru tabii, sadece huku¬kun koyduğu kurallarla birlikte yaşamak, birlikte yaşamamızın teminatını sadece hukukta görmek çok "soğuk" bir toplumsal tasavvur... Ben de istemem böylesi bir toplumsallığı, fakat dışsal bir hukukla sınırlanmamış, salt "kardeşlik hukuku"na dayanan bir birlikte yaşama tasavvurunun nelere gebe olduğunu da biliyoruz.

Kardeşlik sevgi demektir, tamam, fakat iki kardeşten ağabey olanı kardeşine saygı göstermediğinde, haklarını gasp ettiğinde ne yapacağız? Ben Nihat Genc'in şöyle demesini tercih ederdim: "insan hakları kardeşliğin, kardeşlik de insan haklarının yerini tutamaz, bunlar birbirlerini ikame edemezler."

Beni hüzünlendiren şey şu: Kitapların Nihat Genç'i "bu topraklar" ve "kardeşlik" dediğinde başka topraklardaki insan kardeşlerimizi de severdik. Fakat şimdi o kelimeler böyle şeyler telkin etmiyor. Ve artık ne idüğü belirsiz bir kozmo-politizmi, güya dünyanın her renginden renk alan bir köksüzlüğü eleştiren, bunu yaparken de milliyetçiliğin kör kuyusuna düşmemeyi becerebilen bir yazarımız yok.

"Tek kişilik ordu" ruh hali

Bu noktaya gelmeyebilir miydi? Bence yoktu böyle bir ihtimal. Çünkü şimdiki pozisyonu sadece ideolojik tercihleri tarafından belirlenmiyor, temel kişilik özellikleri de devrede. O, Yalçın Küçük gibi, İsmet Özel gibi meydan okuduğu yerde tek başına kalmadan huzur bulamayacak biri ("tek kişilik ordu" ruh hali). Ya da şöyle: Yanında başkaları da olabilir ama sadece onun meydan okuması koşuluyla ("peygamber" ruh hali).

Bu noktaya gelmesi gecikebilirdi belki, televizyona çıkmayı kabul etmese... Çok konuşuyor, düşünmeden konuşuyor, çok hata yapıyor (kendi ölçüleriyle) ve fakat bütün megalomanlar gibi hata yaptığını yüksek sesle söylemiyor. Tersine, onu daha da vurgulayarak kendini bir batağa çekiyor.

Bu halinin zirvesine SKY Türk'teki bir programda "isimleriyle yazamadıklarını" söylediği Ekşi Sözlük yazarlarıyla "yiğitlik, mertlik" üzerine gereksiz bir polemiğe girdiğinde ulaştı. Bu saçma argüman yetmezmiş gibi, bunu bir de "Orkid giyen erkeklerle benim işim olmaz" diyerek taçlandırdı.

Zaten böyle, kendini provoke ede ede bu noktaya geldi; kendine de yazık etti bize de yazık etti.

agormus@merkezdergi.com.tr



Bu haber 915 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,833 µs