'Soft Power' tekniği eski teröristleri hayata kazandırıyor! | " /> 'Soft Power' tekniği eski teröristleri hayata kazandırıyor! | "/>

En Sıcak Konular

'Soft Power' tekniği eski teröristleri hayata kazandırıyor!

5 Ekim 2007 09:46 tsi
'Soft Power' tekniği eski teröristleri hayata kazandırıyor! İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele ekiplerinin sorguya aldığı 650 teröristten 510’u evine kesin dönüş yaptı. İşin sırrı sorgu tekniğinde. İşte 'Soft Power' adı verilen o teknik ve evine dönen 'terör mağdurları'nın ağzından yaşadıkları olaylar...

 

İstanbul’a çalışmaya gidiyorum diye aileme yalan söyleyip sahte pasaportla yurtdışına çıktım. İki ayrı ülkeden geçerek örgüte ait Hınere kampına ulaştım. Yolda yeni katılımlarla bir ekip haline gelmiştik. Gittiğimiz her yerde o ülkenin dış istihbarat elemanlarınca karşılanıyorduk. Hatta bizi Hınere kampına götüren kurye bile bir istihbarat ajanıydı. Örgüte katılan yüz kişiydik. Daha sonra bizi sekizer mangalara ayırıp askerî ve siyasî eğitim vermeye başladılar. Metropol eylemlerini gerçekleştirmek üzere kurulan özel kuvvetlerde eğitim alıyorduk. Bu birim, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra fedai tarzında (canlı bomba vb) eylemler yapmak amacıyla Kalatuka kampında Nasır kod adlı biri tarafından kurulmuştu.

Aksiyon'un verdiği habere göre, Metropollerde eylem yapmak için Tunceli kırsalına, oradan da İstanbul’a geçtim. Burada halktan biri gibi davranacak, gelen talimat doğrultusunda eylemi gerçekleştirecektim. İstanbul’a gelişimin üzerinden sekiz ay geçmiş ve ben şehir hayatına iyice alışmıştım. Derken kurye vasıtasıyla örgütten bir paket geldi. İçinde 200 Avro, Samsun sigara paketlerinin içi boşaltılarak zulalanmış sekiz adet elektrikli fünye, bana A-4 patlayıcı gönderecek kişiye ait telefon numarası ve eylem yerini açıklayan bir not vardı. Notu okuduğumda kalbim duracak gibi oldu. İnsanım diyen hiç kimsenin aklından geçmeyecek bir yer. 14 Temmuz ile 15 Ağustos tarihleri arasında söz konusu eylemi yapmamı istemişlerdi. Ne yapacağımı bilmez bir haldeydim...’

Yıllarca bölücü terör örgütü PKK’ya hizmet etmiş eski bir teröristin anlattıkları bunlar. Kendisinin can güvenliği dolayısıyla gerçek adını açıklamıyoruz. Kendisine Selim kod adıyla hitap edeceğiz. Selim, eylem kararını uygulama safhasında gelgitli duygulara gark olur. Ve yıllar öncesinden babasının sanki olacakları biliyormuşçasına kendisini bir kenara çekip söyledikleri aklına gelir. Hayatında dönüm noktası olan bu hadiseyi şöyle anlatıyor: “Çaresizlik içinde bir çıkış ararken babamın vasiyeti aklıma geldi. Babam çok dertli bir insandı, az konuşur; ama öz konuşurdu. Kırsala gideceğimi nereden anlamıştı bilmiyorum. Bir gün beni karşısına alarak, ‘Oğlum, bir gün aklından bu ülkeye ihanet etme düşüncesi geçerse önce Çanakkale’ye git. Orada yatan şehit dedenin mezarını bul, ona bir Fatiha oku, ondan sonra ne yaparsan yap.’ demişti.”


TERÖRİST ‘ÇALIKUŞU FERİDE’NİN HAYATA DÖNÜŞÜ

Selim, “Yapsam mı, yapmasam mı?” diye derin bir iç muhasebesi geçiriyordu; fakat bir başka yerde benzer bir saldırı düzenlemesi istenen Feride’nin (kod ad) o kadar zamanı yoktu. Feride, Ağrı’dan 1993 yılı başında örgüte katılmış, ardından “Çalıkuş Feride” gibi yollara düşmüş; ama maalesef kötü yollara!.. Kandil Dağı’ndaki kamplarda çeşitli eğitimler gördükten sonra canlı bomba ve bombalama eylemcisi olarak Türkiye’ye geçmiş, eylem yeri olarak da Feride’ye büyük bir şehir gösterilmişti. Bu şehri ve eylem tarihini Feride’nin kimliğinin deşifre olmaması için yazmıyoruz. Ancak Feride, yaşadıklarını ipucu vermeden açıklamakta bir sakınca görmüyor: “Üç yıl örgüte çalıştım. Son bir yıl içinde şehirlerde eylem yapmakla görevlendirildim ve Türkiye’ye geçtim. Canlı bomba olacaktım ya da bomba koyup patlatacaktım. Talimat doğrultusunda harekete geçme emri verilmişti. Emir geldi ve tek başıma, ismini vermeyeceğim bir şehirde, bombalama eylemini gerçekleştirdim. İnsanlar öldü, yaralananlar oldu. İzimi kaybettirdim. Ancak haberlerde eylem yaptığım yeri görünce kendimden ve yaptığımdan tiksindim. Ölenler masum insanlardı. Karar verdim ve kısa bir süre sonra emniyet güçlerine teslim oldum. Bana çok iyi davrandılar. Pişman olduğumu söyledim. Cezaevinde yattım ve çıktım.”

Feride, terör örgütünün, intihar eylemcisi olarak daha çok kadınları kullandığını söylüyor: “Davaya bağlı, bunalımlı militanlar ve ailesinin vazgeçtiği kişiler tercih ediliyor. İlk intihar eylemcisi Zeynep’i (Kınacı) tanıyordum. Ondan sonra örgütte kopmalar başladı. Çünkü kimse böyle bir şey istemiyordu. Keşke Zeynep intihar etmeseydi. Çok iyi birisiydi.”

ÇOK ŞÜKÜR, YAVRUM BANA BENZEMEYECEK

Feride’nin arkadaşı intihar eylemcisi Zeynep Kınacı’nın ardından Leyla Kaplan, Güler Otaş, Fatma Özen gibi kadın intihar eylemcileri terör örgütünün canlı bomba stratejisine alet oldu. Hizbullah ve Tamil Kaplanları gibi örgütlerce başvurulan “intihar saldırısı” metodunu PKK ilk olarak, bundan 11 yıl önce, 30 Haziran 1996’da uyguladı. Tunceli’de vücuduna sardığı bombaları patlatan Zilan kod adlı Zeynep Kınacı, 2’si astsubay toplam 6 kişiyi şehit etti. Kınacı’nın da öldüğü saldırı PKK tarafından bayraklaştırıldı. Örgüt, ses getiren bu eylemden sonra 2003 yılına kadar art arda intihar eylemleri düzenledi. Bundan sonraki yıllarda da intihar eylemleri devam etti. Türkiye’ye salınan yüzlerce intihar eylemcisi amacına ulaşmadan yakalanıp etkisiz hale getirildi; ancak halen toplu katliam için talimat bekleyen çok sayıda canlı bomba bulunuyor.

Cezasını çekip topluma karışan Feride, yeniden doğduğunu söyleyerek, “Keşke arkadaşlarım da benim gibi şanslı olsaydı.” diyor. Cezaevinden çıktıktan sonra, örgüte katılmadan önce âşık olduğu delikanlıya haber salıp kendisiyle evlenip evlenmeyeceğini soruyor. Evet cevabından sonra, yeni kimlik ve hafif bir estetikle artık vatanını seven bir birey olarak hayatına devam ediyor Feride. Onun şimdi kendisi gibi esmer tenli, kara gözlü güzel bir kızı var. Ve taptaze hayalleri… “Yavrumu vatanına hizmet etmesi için yetiştireceğim. Benim düştüğüm hatalara düşmemesi için elimden geleni yapacağım. Bir gün kendi hikâyemi de anlatıp ders çıkarmasını isteyeceğim.” diyor.

ÇOCUKLARIYLA YENİDEN DOĞAN KERİM

Her teröristin hayat hikâyesi farklı olsa da örgüte katılma süreçleri ve sonrasında yaşadıkları büyük benzerlik gösteriyor. Terör örgütlerine sadece gençler katılmıyor. Evli ve çocuk sahibi olanlar da örgüt çarkının içine girebiliyor. Örgüte katıldığında Selim ve Feride gibi genç ve bekâr değildi Kerim. PKK ile tanışıp örgüt kampına gittiğinde geride eşi ve üç çocuğu vardı. Kerim bir yolunu bulup teslim olduğunda aradan 5 yıl geçmişti ve en küçük çocuğu 7 yaşındaydı artık.

Kerim’in pişman olup eve dönmesi daha zordu. Acaba eşi ve çocukları kendisini bekliyorlar mıydı hâlâ? Teslim olduğu güvenlik güçlerinden ilk önce bunu öğrenmelerini rica etmişti. Aldığı cevapla rahatlayan Kerim, cezasını çekmek için cezaevinin yolunu tutmuştu. Bir hafta sonra eşi ve çocukları ziyarete gelmişlerdi. Üç yıl cezaevinde yatıp çıktıktan sonra yeni bir kimlikle ve yeni bir şehirde eşi ve çocuklarıyla şimdi mutlu bir hayat sürüyor. Tabakasından çıkardığı halis Muş tütününü özenle sarıp bir nefes çekerken “Yeniden doğmuş gibiyim.” diyor Kerim.

Terör örgütlerinin gerçek yüzünü anlayan örgüt mensupları bir yolunu bularak kaçmayı planlıyor. Çoğu zaman bu kaçışlar gerçekleşmeden örgüt istihbarat timlerince öldürüldükleri de bir gerçek. Ancak pişman olup örgütlerden kaçan teröristlerin sayısı da binlerle ifade ediliyor. Kendilerine “eski terörist” denilmesinden rahatsız değiller; pişmanlıklarının pekişmesi için bu tabirin kullanılmasında bir sakınca görmüyorlar. Devletin şefkatli kollarına sığınan örgüt mensupları, kendilerine gösterilen insani muameleler karşısında ne kadar doğru bir karar verdiklerini daha iyi anlıyorlar.

DÖRT TERÖRİSTTEN ÜÇÜ EVE DÖNÜYOR

Pişmanlık sonrası cezalarını çekip “eve dönen” DHKP-C, TİKKO, PKK gibi örgütlere mensup militan sayısı hızla artıyor. Tabii bu dönüşlerde başı PKK’lılar çekiyor. 2002’de yürürlüğe konan pişmanlık yasasıyla ve daha öncesinden güvenlik güçlerine teslim olan binlerce kişi bugün yeni hayatlarını “bilinmedik bir yerde” sürdürüyor. İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre son 7 yılda 5 bin kadar terörist evine döndü. Konuyla ilgili veriler güvenlik gerekçesiyle detaylı açıklanmıyor. Pişman olmuş teröristlerin çoğuna yeni bir kimlik verilerek, topluma karışmaları için imkân hazırlandı.

Örgütlerden kopmalar şehir bazında da dikkat çekiyor. İstanbul bu anlamda en başta gelen il konumunda. İstanbul Terörle Mücadele ªube Müdürlüğü’nce yakalanıp sorguya alınan teröristlerden 4’te 3’ü evine kesin dönüş yaptı. Terörle mücadale ekiplerinin 5 yılda sorguya aldıkları ve daha sonra takip ettikleri 650 teröristin 510’unun evine kesin dönüş yaptığı saptandı. Cezaevinde yatan örgüt mensupları bu rakama dahil değil. Bu müthiş başarıda terörle mücadele eden ekibin sorgu biçimi ve takibinin de büyük payı var. İyi bir sorgucu her zaman teröristi topluma kazandıran kişi olarak değerlendiriliyor.

SORGU YÖNTEMİ, HAYATA KAZANDIRIYOR

Emniyet teşkilatında önemli bir sorgucu olarak nam salan ve İstanbul Terörle Mücadele ªube Müdürlüğü’nde yöneticilik yapan Serdar Bayraktutan, 2 binin üzerinde şüpheli ve bunların aileleriyle mülakat yaptı. Geliştirdiği “Terör suçlularına yaklaşım tarzı” konulu program emniyet teşkilatı bünyesinde verilen hizmet içi eğitim ve seminerlerle 10 bin kişiye ulaştı. Bayraktutan, iyi bir sorgucunun teröristin kafasındaki terör fikrini sildirebilen kişi olduğunu söylüyor: “İnsanlar arası ilişkilerin sağlıklı olabilmesi için güveni zedeleyecek her şeyden uzak durmak gerekir. Güven oluşturmak zordur; emek ve özveri ister. Güvenin yitirilmesi ise çok kolaydır. Karşınızdaki suçluya bile güven telkin etmeniz gerekmektedir. Bir hak talep ederken bin haksızlık yapan bu insanların durumlarının, içinde bulundukları çelişkilerin onlara ikna edici bir yöntemle anlatılması önemlidir.”

TERÖRİST DEĞİL, TERÖR MAĞDURU

Serdar Bayraktutan, terör suçundan gözaltına aldıkları kişilerin yüzde 80’ine “terör mağduru” olarak baktıklarının da altını çiziyor. Serdar Bayraktutan’a göre, örgütlere katılmış herkese terörist muamelesi yapmak yanlış bir yaklaşım tarzı. Gözaltına alınan örgüt mensuplarına çay ikram ediliyor, görevliler onlarla yemeklerini paylaşıyor. Bu tarz, emniyet mensuplarının onlara öncelikle bir insan olarak bakmasından kaynaklanıyor. Bayraktutan, örgüt mensuplarına yaklaşım tarzlarını şöyle özetliyor: “Her şeyden önce biz kişi hakkındaki bütün belge ve bilgileri topluyoruz. Yaptığı suçun ne olduğunu ona izah ediyoruz. Ancak ben olayım, arkadaşlar olsun onlara misafirmişler gözüyle bakıp çay ikram ediyoruz; olamadı yemeğimizi paylaşıyoruz. Sorgulamanın kuralı ne ise hepsini yerine getiriyoruz. Ama bunları, karşımızdakinin suçu ne olursa olsun onu bir insan olarak görerek yapıyoruz.” Bayraktutan, sorguda en önemli faktörün “görevlinin sinirlerine hâkim olması ve sabrı” olduğunu dile getiriyor.

ESKİ DHKP-C ÜYESİNDEN TEŞEKKÜR

Emniyet mensuplarının olumlu yaklaşımı sorgulananlar tarafından da teyit ediliyor. DHKP-C terör örgütünün silahlı kanadı olan Silahlı Propaganda Birlikleri (SPB) içerisinde faaliyet yürütmekte iken birçok sansasyonel bombalama eylemine katılan ve 2000 yılında yakalanan bir örgüt mensubu, tutuklu bulunduğu Kocaeli 1 No’lu F-Tipi kapalı cezaevinden emniyet mensuplarına gönderdiği mektupta şöyle diyor: “Sizlere ilk önce gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Belki de sizin söylediklerinizi daha önceden yapsaydım bugün böyle olmazdı. Tutuklanmamdan bu yana bana gösterdiğiniz ilgi ve yardımlarınız için tekrar tekrar teşekkür ederim. Başta sorguya katılan emniyet görevlileri olmak üzere tüm emniyet görevlilerinin bayramını kutluyorum. Bana yeri geldiğinde bir baba, bir abi, bir kardeş gibi davrandınız.”

Terör örgütlerindeki yanlışları görerek oralardan uzaklaşmış insanların anlattığı çarpıcı hikâyeler Serdar Bayraktutan’ın yıllar boyunca ilgisini çekmiş. Faydalı bir iş yapmak isteyen Bayraktutan, terör pisliğini üzerinden atıp topluma karışan ve kendisinin sorguladığı bazı kişilerin ibret verici hayat hikâyelerini bir kitapta toplamış. Bayraktutan, bu amaçla terör örgütlerine katılan militanların ve ailelerinin dikkatlerini çekmek istediğinin altını çiziyor: “İntihar eylemcisinin eve dönüşü - Anne ben geldim” ismiyle Karakutu Yayınları’ndan çıkan kitapta eski teröristlerin hikâyelerine kendi ağızlarından yer verilmiş. Kitapta, anlatanlara zarar gelmemesi için bazı olayların tarihlerinde şaşırtmacalara gidildiği gibi, gerçek isimlere de yer verilmiyor.

DÖNÜŞ HİKÂYELERİ, ÖRGÜTLERİ VURACAK

DHKP-C’nin bölge sorumlusuyken pişman olup kendisine yeni bir hayat kuran “eski bir terörist”, kitabın terör örgütlerinin temellerini sarsacağını ve örgütler nezdinde kitabın yasaklanacağını söylüyor: “Kitap yasaklanır; ancak mutlaka örgüt mensupları bu kitabı alıp gizli gizli okuyacaklardır. Herkes bunu merak eder. Buradaki örneklerin de onlar için bir ışık olacağını sanıyorum. Kitapta benim hayatım da var; ancak diğer örnekleri görünce halime şükrediyorum. Bunu aileler okuyup çocuklarına ona göre davranmalı, telkinlerde bulunmalılar. Acı hikâyeler ibret olsun. İnşallah bu kitap amacına ulaşacaktır.”

Kitapta yer alan ilginç hayat hikâyeleri, sadece “eski teröristlerin” öyküsünü anlatmaktan çok toplumdaki terör karşıtı bilinci de ortaya koyuyor. Ailelerinden kopuk örgüt mensuplarının örgütler tarafından ilk başta hangi vaatlerle kandırıldıklarını, akabinde neler yaşandığını da izah ediyor. Kitapta daha çok sol örgüt mensuplarının hayat hikâyelerine yer verilmiş. Bu da kitabın yazarı Serdar Bayraktutan’ın İstanbul’da daha çok sol örgüt militanlarını sorguya almasından kaynaklanıyor. Eserde, cezaevlerinde bulunan eski militanların polislere gönderdikleri hediyelerin resimleri de yer alıyor. Bazen hikâyelerin yanına, “eski teröristin” yazdığı mektupların kopyası da iliştirilmiş.

TOPLUM SAHİPLENMEZSE DÖNÜŞ ZORLAŞIYOR

ªüphesiz terörle bağını koparıp cezasını çektikten sonra dönenler “Anne ben geldim” diyerek hemencecik hayata uyum sağlayamıyorlar. Onları bundan sonra bekleyen süreç de oldukça riskli. Çünkü ikinci bir dönüş olabilir. Yeni bir kimlik ve yeni bir yüzle farklı şehirlerde yeni hayatlarına başlayan bu şahıslar için can güvenliği, hayata tutunabilmek, aileleri tarafından kabul edilmek gibi sorunlar bulunuyor.

Ailelerin büyük bir kısmı geri dönen çocuklarını bağrına basıyor. Ancak kabul etmeyenler de var. Bunlardan biri, DHKP-C militanlığı yapmış Cemal (kod ad). Bir operasyonda gözaltına alınıp cezasını tamamladıktan sonra evine gitmiş; ancak ne annesi ne de babası Cemal’e kucak açmış. Günlerce parklarda yattığını ve çöplerden ekmek bularak karnını doyurduğunu söylüyor Cemal: “Devlet beni mahallemdeki bir işe yerleştirdi. Örgütçü olduğumu herkes biliyordu. Can güvenliğim olmadığından, mecburen ayrıldım oradan. Oysa ‘beni uzak bir yere verin’ demiştim. Oradan ayrılınca da ne yapacağımı bilemedim. 4 ay boyunca parklarda yattım. ªimdi inşaat işlerinde çalışıyorum. Ailem beni istemiyor artık. Pişman olduğumu anlatıyorum, yine de kimse beni istemiyor. Ama ben kendi yolumu çizdim.”

AÇ KALSAM DA KÖTÜ İŞLERE BULAŞMAM

Dışarıda eski bir terörist olarak gezmenin de sorun olacağını vurguluyor Cemal. Ve birtakım karanlık adamların akıllarını çelmek için çabaladığını kendi hayatından örnek vererek anlatıyor: “Sıfır bir arabanın anahtarını önüme koydular. Bu büroda otur. Biz sadece senin adınla haraç toplayacağız ve akşam da parayı kırışacağız dediler. Zayıf olsaydım kabul ederdim. Ama bu teklifi hiç tereddüt etmeden geri çevirdim. Ertesi gün gidip inşaatta çalışmaya başladım. Ama ben tövbe ettim ve artık kimseye zarar vermeyeceğim. Aç kalsam da kötü işlere bulaşmayacağım. Kimse bize iş de vermiyor. Sabıkalıyız artık. Ancak bir yakınımızın işyeri olacak da, biz de orada çalışacağız. Benim böyle bir yerim ve tanıdığım yok.”

Cemal örgüte katıldığında 21 yaşındaymış. Ailesinden sevgi, şefkat görmeyince örgütteki birisiyle tanışıp onun evinde kalmaya başlamış. Bir gün bu şahıs kendisine “Polis beni arıyor, dolayısıyla seni de arıyor; sen de benim gibi suçlusun.” deyince Cemal’in dünyası başına yıkılmış. Sonrasını şöyle anlatıyor: “Örgütle tanışmam böyle oldu. Artık eski hayatım tamamen silinmişti. Ben sağlam bir örgütçü olmuştum kısa bir süre sonra. Adalet, eşitlik beni çekmişti. Ancak kısa süre sonra bunların doğru olmadığını, verilen mücadelenin adaleti, eşitliği getirmeyeceğini anladım. Örgüt içindeki cinsel ilişkiler, üst düzey sorumluların çapulcu oluşları, sağdan soldan zorla para toplamaları benim uyanmama sebep oldu. Ama kendim ayrılıp teslim olamazdım. Bir operasyonda bile bile polisin beni yakalamasını bekledim. Sonrası sorgu ve cezaevi.”

“ANNE BEN GELDİM” DEMEYİ ÇOK İSTERDİM!

Örgüte katıldıktan kısa bir süre sonra DHKP-C’nin İstanbul sorumlusu olmuştu Kâmil. Çalıştığı tekstil fabrikasını bırakıp tam manasıyla bir örgüt fedaisine dönüşmüştü. Örgüte o kadar inanmıştı ki, başına bir şey gelmesi halinde “babasından miras kalan evin satılarak örgüte verilmesi” konusunda ailesini bile ikna etmişti. Ancak örgüt içi işleyiş, gözü kara fedai Kâmil’i değiştirmeye yetmişti. Kâmil, değişmesini şöyle anlatıyor: “Örgüt içindeki pislikler artık midemi bulandırmıştı. Yaşadıklarım da buna eklenince kafamda bitirmiştim. Sorumlu olduğum için o bölgenin paraları bana geliyordu. Bana yurtiçi ve yurtdışındaki sorumlulara rapor vermem karşılığında toplanan bütün parayı harcama yetkisi verilmişti. Cep telefonlarım olmuştu. Diğer yandan arkadaşlarıma günlük bir simit yeme hakkı veriliyordu. Bu ciddi bir çelişkiydi. Eylem talimatları, değişik örgüt içi istihbaratlar beni bezdirmişti.” Kâmil, bir kâbustan uyanır gibi kendisini sorgulamaya başladığı dönemlerde karşısında polisleri görüyor. Sonrası sorgu; ardından cezaevi…

Kâmil cezasını çektikten sonra örgüt ile bağını tamamen koparıp ailesine sığınır. Ancak Kâmil’in yüreğindeki anne hasreti tam da o günlerde depreşir. Keşke, anne ben geldim, diyebilseydim diyor: “Hayatımızın önemli yılları örgüt peşinde ve cezaevinde geçti. Derin izler bıraktı üzerimizde. Ben örgüteyken annem çok rahatsızlanmıştı. O sekerat ânını yaşarken ben ‘dava’ peşinde koşuşturuyordum. Annem ölünce mezarına ancak yetişebildim. O da kısa bir süre durduktan sonra ayrıldım oradan. Bugün keşke annem hayatta olsaydı da elini öpebilseydim. Kimse annesini, ailesini bırakıp örgütlere karışmasın. Bu işin sonu hüsran. Vatan bu şekilde kurtarılmıyor, devrim bu şekilde yapılmıyor.”

Ancak her şeye rağmen Kâmil çok şanslıydı. Eve döndüğünde ailesi ona kucak açıp hayata yeniden başlaması için yardımcı oldu. ªimdi farklı bir şehirde gözlerden ve örgütten uzak bir yerde hayatını idame ettiren Kâmil evli ve çocuk sahibi. O artık örgütün İstanbul sorumlusu bir terörist değil, evine ekmek götüren huzurlu bir baba.

VANLI SELİM, ŞEHİT DEDESİNİN HUZURUNDA

Teröristler pişman olup evine dönüyor bir bir… Devletin sıcak ve şefkatli elleri onları bu tuzaklardan çekip almaya devam ediyor. Bu ülke evlatlarının kendi vatanına, kendi insanına artık kurşun sıkmak istemediği de bir gerçek. Ancak birtakım güçler bu kötülük için her zaman hâzır ve nazır. Bu vatanın en büyük harcı olan “Çanakkale ruhu” ise hâlâ dimdik ayakta… Dosyamızın başında hikâyesini anlattığımız Selim, bu ruhu, bu gururu fazlasıyla yaşıyor hâlâ. Eylem yapıp masum onca insanı katledeceği sırada babasının, “Çanakkale’deki dedenin mezarını ziyaret et” vasiyeti onu yeniden diriltmişti.

Hayat hikâyesini şöyle bitiriyor Selim: “Babamın ne demek istediğini o an çok iyi anladım. Eylem yapacakken kendimi Çanakkale’de şehit dedemin mezarının başında buldum. Oturup ağladım, ağladım… Dedemin mezarını buluncaya kadar bütün şehitliği dolaşmıştım; memleketin her tarafından gelen ve şehit düşen dedelerimizin mezarlarını gördüm. Yoruluncaya kadar hepsine Fatiha okudum. Güneş batmak üzereydi ama benim içim aydınlanmıştı. İstanbul’a dönüp teslim oldum.”

Vanlı şehit dedenin terörist torunu yıllar sonra dedesinin şahadetiyle evine dönüyordu artık. Sorgu sırasında Selim’in hikâyesini dinleyen görevliler de en az Selim kadar duygulanmışlardı. Ve ona şunu diyeceklerdi: “Git babana selam söyle, onun ellerinden değil ayaklarından öpüyoruz.” Selim, emniyet mensubu ağabeylerinin babasına selamını cezasını çektikten sonra götürecekti. Ancak memurlar sorgudan hemen sonra Çanakkale’de yatan Vanlı Mustafa oğlu Ahmet’in mezarına uğrayıp Fatiha okuyacak ve bir demet “sevgi gülü” bırakmayı da ihmal etmeyeceklerdi.

 

FENERLİ TERÖRİSTİN AĞLATAN PİŞMANLIĞI

Serdar Bayraktutan’ın kitabındaki ilginç hikâyelerden biri, Fenerbahçe taraftarı eski bir teröriste anlatılan Fenerbahçeli sağbek Arif’in serencamı. Bölücü terör örgütüne yönelik bir operasyon yapılır. Yakalanan şahıs, örgütün sözde özel kuvvetlerinde faaliyet yürüten ve bombalı eylemler gerçekleştirmesi için metropollere gönderilenlerden biridir. Yürütülen tahkikat sırasında görevliler, şahsın fanatik Fenerbahçeli olduğunu fark eder. Eylemciyle mülakat yapacak yetkili de Fenerbahçelidir ve o yıl şampiyon olan takımının henüz yeni aldığı orijinal formasını çekmecesinde, ambalajlı bir şekilde saklamaktadır. Elindeki dosyanın içerisine ise özenle seçtiği bir belgeyi koymuştur. Fenerbahçeli bir yiğidin, Mülazım-ı Evvel Arif’in destanı anlatılıyordur bu belgede...

Sorgucu, başlar suçluya Arif’in hikâyesini anlatmaya. Savaş çıkınca mecburen cepheye giden Arif, Fenerbahçe’sinden de vazgeçemez. Komutanından izin alıp Cuma ligine gelmek ister. 1919-1920 sezonunda Papazın Bağı’nda Fenerbahçe, İdman Yurdu ile ilk maçına çıkacaktır. Ancak beklenen Arif gelmez; cephede şehit düştüğü haberi gelir. Haberi alan Fenerbahçe yöneticileri çok üzülürler; lakin maçın yapılmasını da isterler. Orta sahanın hizasındaki taç çizgisinin kenarına konulan bir sandalyenin üzerine Arif’in 2 numaralı forması yerleştirilir; maça gözyaşları arasında başlanır. Fenerbahçe öyle bir futbol oynar ki rakibini 11-1 gibi ezici bir skorla mağlup eder.

Sorguyu yapan görevli Arif’in şahadet hikâyesini anlattıktan sonra çekmecesindeki Fenerbahçe formasını çıkarıp teröriste hediye eder. Kurulan bu samimi diyalog neticesinde şahıs, suçunu itiraf ettiği gibi silahlı örgüt üyesi 160 kişiyi fotoğraflarından deşifre ederek eylem için bekletilen bol miktardaki plastik patlayıcının yerini gösterir. Patlayıcılar bulunduğunda “eski terörist” pişmanlığını şöyle ifade eder sorgu görevlisine: “Ülkem için büyük bir görevi başarmışçasına sevinçli ve gururluyum. Arif’liğimi yapabildim mi?”



Bu haber 532 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,654 µs