En Sıcak Konular

AKP mi toplumu değiştirir, toplum mu AKP'yi?

4 Ekim 2007 09:39 tsi
AKP mi toplumu değiştirir, toplum mu AKP'yi? 'AK Parti iktidarı, İslamileşme yönünde toplumu yukardan aşağı dönüştürür mü?’ sorusunun cevabı başka bir sorunun cevabında gizli... Ahmet Taşgetiren o soruyu ve cevabını yazdı...

Ahmet Taşgetiren/ Aksiyon

Ak Parti iktidarı yeni bir iktidardır ve bu toplumun bünyesinden, toplumun siyasi operasyonu ile çıkmıştır. Ak Parti olmasa, yok edilse, belki yok edicilerin hâkim olduğu bir ara dönem geçecek, ama ardından toplum bünyesinden benzeri bir siyasi organizasyon yeniden çıkacaktır. Yanlış olan, bu toplum gerçeğinin görülmemesidir. Muhafazakâr-demokrat siyasi çizgi, 60 yıldan bu yana bu toplumsal gerçekliğe tekabül ettiği için karşılık buluyor.
-----------------

Ak Parti iktidarı, toplumu yukardan aşağı İslamileşme yönünde dönüştürür mü?’ sorusu, son zamanlardaki “korku söylemi”nin bir diğer uzantısı halinde gelişiyor. Bunun ardından da, “Eğer böyle bir ihtimal varsa, Ak Parti’ye bu imkan verilmemeli, bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı” yargısı geliyor.

Öyleyse bu konunun irdelenmesi gerekiyor.

Kanaatimce bu sorunun cevabı, “Ak Parti toplumun ürünü mü yoksa toplum Ak partinin ürünü mü?” sorusunun cevabında yatıyor.

Bir parti iktidarı, hele iki dönem devam edebilme imkanı bulmuşsa, toplum yönelişlerini etkilemez demek mümkün olmasa da, Türkiye gerçeğinde olaya farklı bir pencereden de bakılabileceğini düşünüyorum.

Farklı pencere, aslında bir toplum gerçeğinin varlığı ve bu toplum gerçeğinin bir Ak Parti iktidarına imkan hazırlayacak nitelikte olmasıyla ilgilidir. Bu durumda da, eğer öfke söz konusu ise, öfke duyulacak olan yeni kurulmuş bulunan Ak Parti’nin kendisi değil, bizzat toplum oluyor.

Çünkü şu bir gerçektir:

Ak Parti iktidarı yeni bir iktidardır ve bu toplumun bünyesinden çıkmıştır. Yani henüz toplum üzerinde söz konusu edilen “Ak Parti operasyonu” gerçekleşmeden, toplumun siyasi operasyonu ile AK parti iktidarı çıkmıştır.

Şu da söylenebilir:

Ak Parti olmasa, yok edilse, belki yok edicilerin hâkim olduğu bir ara dönem geçecek, ama ardından toplum bünyesinden benzeri bir siyasi organizasyon yeniden çıkacaktır.

Yanlış olan, bu toplum gerçeğinin görülmemesidir.

28 Şubat döneminde, bu süreci onaylayan ve meşrulaştıran çevrelerde şöyle bir değerlendirme çok yaygındı:

-Tek parti döneminde toplum devrimlerle dönüştürülmeye çalışıldı. Ancak henüz toplum tam dönüşmeden çok partili hayata geçildi ve tekerlek yanlış dönmeye başladı. Toplum bünyesinde bulunan karşı devrimci zemin beslendi ve bütün çok partili dönem, karşı devrimciliğin boy saldığı bir dönem oldu.

Aslında bu yaklaşım, tüm toplumsal gerçekliği yargılayan ve devrimlere “yukardan aşağıya köklü değişim” misyonu yükleyen bir yaklaşımdı. “Halka rağmen”cilik toplumu dönüştürmek için meşru görülüyordu. “Gerekirse kanlı olmak” bunun için meşru idi. “Jakobenlikse jakobenlik” bunun için meşru idi.

1923-1946 tek parti dönemi... 23 yıllık bir süre... Belki bu süre 1950’ye kadar uzatılabilir.

Toplumun kökten dönüştürülme operasyonlarının yaşandığı dönem...

Yukardan aşağı dönüşüm için benimsenen “radikal yöntem” etkili olabiliyor mu?

Bir ölçüde... Bir kısmı korku ile bir kısmı gönüllü olarak ancak bir ölçüde.

Buna rağmen, muhalefet zemininde iki siyasi oluşum denemesi oluyor, ikisi de halktan büyük ilgi görmesi sebebiyle kısa sürede kapatılıyor.

İkinci deneme, yani Serbest Fırka denemesi, muvazaalı bir yapılanıştır. Yani bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın yönlendirmesi ile Fethi Okyar’ın öncülüğünde Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuş, derhal bir muhalefet odağı haline gelmiş, büyük kitleler oraya akmış ve bu “tehlikeli” gidiş durdurulmuştur.

Bu dönemde bile bir “toplum gerçeği”nin alttan alta aktığı ortaya çıkıyor. Öyle ki bu toplum gerçeğinin, liderlikteki “güvenilir insan”ı aştığı değerlendirmesi yapılmış ve parti kapatılarak bir anlamda toplum cezalandırılmıştır.

Yani yukardan aşağı ve radikal yöntemlerle yürütülen toplum planlaması, ancak bir ölçüde etkili olabiliyor.

Sistem - toplum ilişkisinde Serbest Fırka denemesi, aslında ilginç bir uygulama niteliği taşıyor.

Denir ki:

Sistemin kurucu babaları, çok partili hayata geçilse bile derin akıntının tek parti zihniyeti olmasını öngördüler.

Bunun için de, kurulacak siyasi yapıların başına, sistem açısından güvenilir insanlar gelsin, halk “CHP’den farklı bir parti”ye oy verse bile, partinin yönetim kadrosu itibariyle risk arzetmesin, istediler.

Demokrat Parti içinde Celal Bayar’ın misyonu, Adalet Partisi yapılanırken Ragıp Gümüşpala ve Süleyman Demirel’in misyonu sistemin alttan alta akan bilinci açısından böyle bir misyondur.

Buna karşı halk ne yapmıştır?

Halkın nesiller içinde tevarüs edilen kolektif bir bilinci var mı bilemiyoruz.

Ama bugünden bakıldığında halk bilincinin siyasi kadroları bir istikamete doğru götürdüğü söylenebilir, diye düşünüyorum.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası... Serbest Fırka... Demokrat Parti... Adalet Partisi... Anavatan Partisi... Arada bir sıçrama denemesi olarak devreye giren ve toplum gerçekliği ile tam örtüşemediği için geride kalan Refah Partisi ve Ak Parti...

Bu zincire toplu olarak bakıldığında halkın siyaseti, tedrici - kademeli bir biçimde bir yöne doğru sevkettiği gözleniyor.

Siyasi yapılanışların liderliğine bazen muvazaalı kişiler kimi kuşkulu kombinezonlarla getirilse bile, toplum o siyasi lideri aşıp, siyasi yapılanışa farklı bir misyon yüklemeyi başarıyor. CHP bünyesinde yetişen kadrolarla oluşan DP’nin, masonik ilişkiler içindeki liderliğine rağmen AP’nin “muhafazakar” misyonlar içine girmesi toplumun derin yönlendirmesi ile alakalı olmalıdır.

Ayrıca toplum bu süreçte dönemden döneme bir “arındırma” ameliyesini de işletiyor.

“Arındırma”dan kastım siyasi oluşumun zaman içinde muvazaa niteliğinden kurtarılması ve toplum gerçekliği ile daha uyumlu hale gelmesidir.

Bu açıdan bakıldığında DP’den önce AP ve ANAP’a, ardından AKP’ye uzanan sarkaçta fark edilir bir gelişme olduğu açıktır.

Hatta sık sık devreye giren askerî müdahaleler sonrasında gelen yapıda toplum belirleyiciliği, hep bir öncekinden daha etkilidir, daha pozitiftir, daha arındırılmıştır.

Bu değerlendirmelerden sonra artık şu söylenebilir ki, Ak Parti, toplumun 2002 gerçekliğinin ürünüdür.

Nasıl bir gerçekliktir bu?

Herhalde tek parti dönemi toplumundan çok farklı bir gerçekliktir.

Bir kere her alanda özgürlüğü önemseyen.

Sistemi ve yönetimi, kendi iradesi ile belirleme konusunda kararlı.

Laikliğin tanımını, inançlara çok daha saygılı bir çerçevede yapan...

Daha özgüven sahibi...

Yukardan aşağı yöntemlerine karşı daha tavırlı.

Daha bilgili...

Yetişmiş insanı çoğalmış ve daha seçmeci bakabilen...

Dünyada olan bitenlere daha çok vâkıf...

Ve geçen 80 yılın tecrübelerini daha sağlıklı irdeleyebilen...

İslamla ilişkide daha kararlı... Kimlik değeri olarak İslam’ı daha çok önemseyen...

Bu profil, toplumun önemli bir yüzdesini oluşturuyor.

Bu yüzde, siyasi açıdan çok parçalı da olabilir, bir ana mecraya akıyor da olabilir. Son 50-60 yıl içinde bir ana mecraya aktığında hep belirleyici siyasi çizgi olmuş.

Bugün Ak Parti’de somutlaşmış bir toplum gerçeği bu.

Bütün bu değerlendirmelerden sonra Ak Parti’den korkmak demek, toplumdan korkmak demek oluyor.

Ak parti, toplumun kabul edebilirlik ölçüsünü zorlayan bir biçimde yukardan aşağı biçimlendirmelere yönelmiş olsaydı, ikinci döneminde oylarını 12 puan artırma başarısını gösteremezdi.

Burada belki şu bile söylenebilir. Ak Parti, sistemin tek parti döneminden bu yana değişmeyen hassasiyetlerini dikkate alarak belki toplumun kendisini yönelttiği istikamette yürürken bile kendi kendini sınırlama gereğini duyuyor.

Peki, bu toplum gerçeği ve onun ürünü olan Ak Parti konusunda ne yapılabilir?

Türkiye’nin geçmişte her on yılda bir yaşadığı askerî müdahaleler, bir tür “toplum - siyaset tanzimi” niteliğinde idi. Ama bu etkili olmuyor. Başta dediğim gibi, tek partinin tartışılamaz radikalizmi bile toplumu bir ölçüde dönüştürebilmiş, belki “sera ürünü” niteliğinde, geniş toplum kesimlerinden kopuk, ona tepeden bakan bir toplum kesimi yetiştirmenin ötesine geçememiştir. Siyasette alınan sonuçlar da hüsrandır.

Ayrıca, toplumu inancı, kültürü, yaşama tarzı bakımından yargılayıp aşağılamanın da sonucu boştur.

Yapılması gereken toplum gerçeğini doğru anlamak, ona peşin bir saygı göstermek, sonra da farklı hamlelere yöneltmek istiyorsak, projeleri, onun hassasiyet zemini üzerine kurmaktır. Muhafazakâr-demokrat siyasi çizgi, 60 yıldan bu yana bu toplumsal gerçekliğe tekabül ettiği için karşılık buluyor.



Bu haber 257 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,981 µs