En Sıcak Konular

Terör seçimin rövanşı mı?

3 Ekim 2007 10:06 tsi
22 Temmuz seçimlerinden sonra yüksek oy almasına rağmen AK Parti'yi ciddi sıkıntıların beklediği birçok kesimin üzerinde fikir birliği ettiği bir konuydu

22 Temmuz seçimlerinden sonra yüksek oy almasına rağmen AK Parti'yi ciddi sıkıntıların beklediği birçok kesimin üzerinde fikir birliği ettiği bir konuydu.

Bu sıkıntıların başında da AK Parti'nin negatif meşruiyetten beslenen bir gelenekten gelmesi ve bu geleneğin merkeze doğru kaymasında statükocuların direnmesi gelmektedir. Özellikle statükonun devlet erkiyle olan ilişkisi temelinde yürüttüğü propaganda sayesinde merkez medyayı da yanına alarak AK Parti'yi köşeye sıkıştıracağı, sadece sahip olduğu düşünce üzerinden değil başka konular üzerinden de yürütülen bir propaganda ile de zor durumda bırakılacağı konuşuluyordu. Seçimden beklediğini alamayanlar sahip oldukları başka güçleri devreye koyarak bir hesaplaşmaya giriştiler. İşin en ilginç tarafı ise bu hesaplaşmanın doğrudan Başbakan'ın kişiliği üzerinden yürütülüyor olmasıdır. Bu çerçevede tam da yeni bir anayasa hazırlıklarının yürütüldüğü bir dönemde terörün tırmanması ve sivilleri de içine alması birçok açıdan manidardır. Belki de terör örgütü gösterdiği onca çabaya rağmen alınan oy oranındaki düşüklüğün hesabını önce bölge halkına sormak niyetindedir. Beytüşşebap'ta katledilenlerin sivil olması da manidar değil midir?

Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanının "burası kalemizdir onu sonuna kadar savunacağız" yönündeki beyanı da bahsettiğimiz seçim sonrasının yeni politikalarının ipuçları olarak görülmelidir. Tabii seçimin hoş olmayan bir sürpriz olarak ortaya çıkması birçok kesim gibi DTP'yi de hoşnut etmedi. Çünkü seçim sonuçları dolaylı olarak yeni bir ima da içeriyordu ki o da Kürt sorununun çözümünde tek merkezin artık DTP olmadığı, olamayacağıdır. Seçim sonuçları aslında biraz da bölgede halkın var olan sorunları aynı duyarlılıklara sahip ve kendileriyle aynı değer havzasından beslenen kesimlerle birlikte çözmeyi de deneyebileceğini, hatta bu yöndeki bir deneyimin daha da sağlıklı sonuçlar doğurabileceğini göstermiştir. Bu tablo bölgede yaşanan sıkıntıların giderilmesinde asıl izlenmesi gereken yolun terör dışı bir yol olduğunu da göstermesi açısından hayli önemli bir sonuçtur. Bu sürecin kimi nasıl etkileyeceğini de zaman gösterecektir; ama en çok olumsuz bir biçimde etkilenen ise tüm Türkiye ve özellikle bölge insanıdır. Peki gerçekten de Sayın Başbakan'ın söylediği gibi bir tükenmişlik psikolojisi mi yaşanmaktadır, yoksa ortamın gerilmesinden dolayı bir beklenti mi vardır? Olaylara bakılacak olursa, ortamın gerilmesinden beklenti içinde olanların daha yoğun bir çaba içinde olduklarıdır. Hem bu konuda beklenti içinde olanların pozisyonunun tahmin edilemeyecek kadar derinlerde olduğu da unutulmamalıdır.

PKK'yı saran korkunun sebepleri

Endişeleri artıran bir diğer konu da terör örgütü ile DTP'nin söylem birliği içinde olması ve terör örgütünün yapılan eylemleri üstlenmemiş olmasıdır. DTP meşru bir siyasi parti olarak varlığını devam ettirme niyetini taşıyorsa bile ona bazı açıklama metinlerini verenler onların meşru alandan kaymalarını isteyenlerdir. Unutmamak gerekir ki bu söylem birliği ülkenin demokrasi ve hukuk açısından içine girmiş olduğu normalleşme sürecini sabote edecek olan en önemli gelişmelerden birisi olacaktır. Bu olayları bir başka açıdan bir seçim rövanşı olarak mı görmek gerekir? Yeni anayasa hazırlıklarının yürütüldüğü bir dönemde şiddeti artırarak yeni anayasada hem ülkede hem de bölgede yaşanan kimi sorunların çözümüne yönelik yapılabilecek değişikliklerin de önü tıkanmak istenmektedir. Aynı zamanda sahip olunan politik malzemenin başkalarının eline geçme ihtimali bu çevreleri ciddi anlamda tedirgin etmektedir. Diyarbakır Büyükşehir Belediye başkanının gerginliği temel bir politika olarak öne çıkaran söylemiyle bir yandan kendi başarısızlığını örtbas etmek istemektedir, bir yandan da ortamı gererek DTP tabanından AK Parti'ye doğru hızlı bir biçimde devam eden kaymaları önlemek istemektedir.

Uzun süreden beri Diyarbakır'da yaşayan ve buradaki pek çok toplumsal konuyu bizzat araştıran birisi olarak merak ediyorum; Büyükşehir Belediyesi'nin hangi büyük projesi hükümet tarafından geri çevrilmiştir? Bu kadar yoğun olan gecekondu bölgelerinin hangisi için hazırlanan "kentsel dönüşüm projesi" kabul görmemiştir? Kent trafiğini kilitleyen hangi kavşağa "altgeçit" ya da "üstgeçit" yapılmak istendi de merkezi hükümet buna engel oldu? Yeni yerleşime açılan Dicle Kent bulvarı ve Kayapınar belediye sınırları içinde kaç metrekare yeşil alan özel izinlerle/meclis kararıyla imara açıldı ve bu kimler için yapıldı? Diyarbakır'da kişi başına düşen yeşil alan kaç metrekaredir? Kaç tane imar izni olmayan ve yeşil alan olarak görünen konut yıkıldı ve yerleri asıl işlevine terk edildi? Hangi tarihsel mirasın korunması ve restorasyonu için hazırlanan proje kabul görmemiştir? Kentin turizm potansiyeli için hazırlanan hangi proje geri çevrilmiştir? Kentin en önemli sorunlarından birisi olan istihdam için nasıl bir yatırım yapılması düşünülmüş ve kabul görmemiştir? Diyarbakır'ın en verimli tarım arazilerinin imara açılmasını engellemek ve kentin tarımsal kullanıma uygun olmayan arazilerin olduğu tarafa doğru gelişmesini sağlamak için nasıl bir teklifle merkezi hükümete gidildi acaba veya gidildi mi? Ne zaman kentin sorunlarını tartışmak için üniversitedeki uzmanlarla ve diğer kurumlardaki çalışanlarla tanıştı ve tartıştı? Kentteki diğer kurumlarla da kent sorunları konusunda koordineli bir çalışmada bulundu mu? 22 Temmuz seçimlerinde DTP destekli bağımsızların beklenen düzeyde oy alamamış olması ve AK Parti'nin de beklenenden fazla oy almasının temel sebeplerini şöyle sıralamak mümkündür:

Her ne kadar AK Parti açıkça dile getirmese de Kürt sorununa bir çözüm arayışı içindedir. Bölge insanı AK Parti'de bu potansiyelin ve niyetin var olduğuna inanmaktadır.

DTP'ye bağlı belediyeler çok başarısızdırlar, partizandırlar ve belediyecilik adına parlak bir geçmişe sahip değildirler. Bölgedeki birçok belediyeyi elinde bulunduran DTP, belediyecilikte ve makro politikalarda yöre halkının beklentilerine cevap veremeyince "kentimizi de kendimizi de biz yönetiyoruz" sloganının "büyüsü bozulmuş" oldu.

DTP'nin beslendiği ideoloji iki konuda (din ve geleneksel yapı) halkla çatışarak kendini var etme çabasındadır. Oysa bu iki konu yöre halkının temel varoluşsal referanslarıdır.

AK Parti bir merkez partisi değildir ve negatif meşruiyetten beslenmektedir ve bu negatif meşruiyete en yakın kesimlerden birisi de bölge insanıdır.

DTP ve onun beslendiği düşünce merkezi bir otoriteye dayanan bir yapıya sahiptir ve bölge halkı merkeziyetçilikten en çok mağdur olan kesimlerden birisidir.

Yöre halkına karşı psikolojik savaş...

Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorunu, demokrasi, insan hakları ve hukuk içinde kalıcı bir biçimde çözülebilir. Aksi çözüm arayışı sorunu daha da derinleştirir. Geçmişte de böyle oldu. Doğal olarak bu sorunun çözümüne katkıda bulunması gerekenlerden birisi devlet ve onun somut temsil alanı olan hükümettir, diğeri de bu sorunu kendisine temel hedef olarak belirleyenlerdir. Yani Kürtler adına siyaset üretenlerdir. Peki her iki kesimde de çözüme ilişkin bir çaba/niyet görmek mümkün mü? Devlet için söylenecek en basit ifade kendi halkıyla çatışarak kendini var eden bir yapının konuşulabilir bir tarafının olamayacağıdır. Hükümet açısından ise, AK Parti, Kürt sorununa en azından AB müktesebatı çerçevesinde bir çözüm bulmak istemektedir. Ama asıl üzerinde durmak istediğimiz devlet ya da hükümetin bugüne kadar yürüttükleri politikaları sıralamak değildir. Kuşkusuz çözümün en önemli tarafı devlet ve hükümettir. Ama işin bir de diğer tarafı vardır. O halde bölge üzerinden politika yapanların çözüm için somut bir çabaları ve planları var mı?

Bu konuda daha önce yapılmış olan araştırmaları da dikkate alarak söylemek gerekirse ne yazık ki hayır. Çözümsüzlük bir çözüm politikası olarak kabul görmektedir. Tıpkı Türkiye'nin uzun bir süre Kıbrıs'ta izlediği yol buradaki politikacılar için de geçerli. İkincisi DTP'nin sahip olduğu belediyeler, belediyecilik açısından son derece başarısızdırlar, partizandırlar ve kentleşmeye dair hiçbir vizyonları yoktur. Siyasi kaygılar içeren birkaç festival ve göstermelik birkaç proje ile parklara sembolik isimler vermekle belediyeciliğin yapılamadığını gören halk hızla DTP'den uzaklaşmıştır. Tabii ki yöre halkının DTP'li belediyelerin kapasitelerinin çok çok üstünde bir beklenti içinde olduklarını da unutmamak gerekir. Ancak bu romantik durumun dışında gerçek olan bir şey varsa o da DTP'li belediyeler kendi seçmenlerinin refahını ve mutluluğunu değil, onlara olan bağlılığını önceleyen bir politika izlemektedirler ve bu da halktan uzaklaşmasına neden olmaktadır. Artık birçok ildeki belediyecilik hizmetlerini kendi illerindekilerle kıyaslama imkanı bulan insanların belediyelerden beklentileri hayli artmıştır. Keza iktidar dışı partiden belediyeyi kazanan ve başarılı olan başka örnekler de var zaten.

Üçüncüsü ki bu en önemli gerekçelerden birisidir, DTP entelektüelleri ile yöneticileri halkla çatışarak, halkı dışlayarak var olmak istemektedirler ve doğal olarak da kendisini dışlanmış hisseden insanlar da onları "özgür" bir seçimde dışlamıştır. Özellikle dine karşı mesafeli duruş ve geleneksel yapıya karşı yürütülen aleyhteki propaganda halkla aralarında önemli bir uçurumun oluşmasına sebep olmuştur. Bölge halkı dindardır ve dindar insanlara her zaman kendisini daha yakın görmüştür, din üzerinden siyaset yapanlara sıcak bakmadığı gibi din karşıtlığını da onaylamamaktadır.

Dördüncüsü AK Parti'nin bir merkez partisi olmadığıdır. Her ne kadar kimi çevreler AK Parti'nin ısrarla merkeze oturduğunu söyleseler de durum hiç de böyle değildir. Toplumla aynı dili kullanan bir politik söylem çerçevesinde konumlanan AK Parti'nin duruşu yörede sıcak bir karşılık bulmuştur. Ve bu duruşlarından dolayı da bölge halkına yakın duran bir pozisyona sahip olan AK Parti, DTP'yi gelecek seçimde yerinden edecek kadar ciddi taraftar bulmuştur.

Türkiye'nin batısında CHP ne ise doğuda da DTP aynı tutum ve tavırlar içindedir. Halkla ortak kaygılara sahip değildirler. Bu tutum özellikle de DTP çevrelerinin aydınlarında daha sıkça görülen bir durumdur. Sahip olunan ideolojinin bir yığın aydını olmasına rağmen, halkın veya başka bir ifade ile toplumsal gerçekliğin ve değerlerin bir tek entelektüeli/aydını yok neredeyse. Söz gelimi Marxist ideolojinin bilindiği kadar Melle-yi Cezeri bilinmiyor. Ahmed-i Hani bilinmiyor, Sezai Karakoç bilinmiyor, Bediüzzaman Said-i Nursi bilinmiyor, Abdülmelik Fırat bilinmezlikten geliniyor. Kawa'yı, Ahmed Arif'i, Şeyhmus Diken'i, Mehmet Uzun'u vb. herkes biliyor. Halktan kopuk, kendi içinde elitini oluşturmuş ve halkın elitine hakaret eden, her konudaki mutlak doğrulara sahip olan ve kendisi gibi düşünmeyen herkesi potansiyel tehlike ve hain olarak gören bir anlayışı temsil eden bir yapıya dönüşmüştür. Bölge halkını yıllardır en çok mağdur eden de böylesi bir yapı değil midir? Örgütlü olmak veya ortak kararlar almakla merkeziyetçi olmayı birbirinden ayırt edemeyenlerin herkesi tek tip düşünceye ve tek tip hareket etmeye zorlamaları genelde Türkiye'de kabul görmedi, bölgede asla görmez; çünkü bölge halkı merkeziyetçi bir yapının nasıl sorunlu bir oluşuma neden olduğunu yıllarca yaşayarak görmüştür.

DOÇ. DR. MAZHAR BAĞLI/DİCLE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

Zaman

 



Bu haber 517 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,778 µs