En Sıcak Konular

Kızıl Ekim: Rusya, İran ve Irak arasında jeopolitik satranç

1 Ekim 2007 15:09 tsi
Kızıl Ekim: Rusya, İran ve Irak arasında jeopolitik satranç
İran dışişleri bakanı Manuşer Mottaki hafta sonu İran-Rus Ekonomik İşbirliği Komisyonu toplantısına katıldı. Rus başkentinde bulunduğu sırada Mottaki, Rus Atom Enerjisi Kurumu başkanı Sergei Kiriyenko ile de buluşarak Buşehr nükleer santralinin tamamlanma

Irak’ta savaşın gidişatı gelecek yıl için belli olmuş görünüyor. Bush yönetimi bir kaç hafta önce öne sürdüğümüz dört seçenek arasından birinci ile ikinci seçenek arasında bir yolu tercih etti: Mevcut misyon ve askeri kuvvet seviyesini korumak ya da misyonu korurken askeri kuvvetleri aşamalı bir şekilde azaltmak. Misyona -Bağdat’ta güvenliği koruma görevini üstlenebilecek Amerikan yanlısı istikrarlı bir hükümet yaratmak- dokunulmuyor. Ana strateji Iraklıların bu yükü kaldırabileceği zamana dek güvenliği sağlamak için maksimum düzeyde askeri kuvvet kullanmaktan oluşuyor. Yeterli sayıda kuvvet baharda elde bulunmayacağı için azaltma bir tercih meselesi olmaktan çıkmış olsa bile, kuvvetlerin oranı Irak’ın içlerine dağılmış olan 30,000 askere indirilecek. Geri kalan kuvvet ise elde mevcut olan en yüksek sayıda olacak ve şartlar elverdiği ölçüde azaltılacak.

Irak’taki Amerikan birliklerinin komutanı General David Petraeus ve diğerleri iki geniş argüman ileri sürüyor. Birincisi, önceki strateji ilerleme konusunda gerçekten yetersiz kalsa da, agresif güvenlik operasyonlarıyla ulusaltı seviyede siyasi liderlerin -örneğin Anbar eyaletindeki Sünni şeyhleri- kazanılmasını birleştiren yeni bir strateji. Bu strateji pek çok kişi tarafından olumlu karşılanıyor ve daha fazla zaman verildiğinde bu misyon tamamlanabilir. Bu yüzden, bu noktaya kadar para ve kan harcamış olan ABD’nin bunu bir iki yıl daha takip etmemesi aptallık olur.

İkinci argüman ise geri çekilmenin sonuçlarına dikkat çekiyor. ABD dışişleri bakanı Condoleezza Rice bunu NBC News’la yaptığı bir söyleşide şöyle özetledi: “Ve şuna dikkat çekmek istiyorum ki cumhurbaşkanı (Mahmud) Ahmedinecad eğer ABD Irak’ı terkederse İran’ın bu boşluğu doldurmaya hazır olduğunu söyledi. Burada risk taşıyan nokta budur.” İran’ı sınırlamanın en iyi yolunun Irak’tan vazgeçip Arap yarımadasını savunmak olduğunu belirtmiştik. Bunun bir sebebi de böyle bir stratejinin birlikleri, gerekli olduğunda, dünyanın diğer bölgelerindeki operasyonlar için serbest bırakacak olmasıdır. Yönetim, Irak’ı -herhangi bir kısmını- İran’ın kontrolü dışında tutmaya çalışmayı seçti. Eğer bu başarılırsa, ABD’nin yararına olacaktır. Eğer kaybederse, ABD her zaman farklı bir seçeneği tercih edebilir.

Şu ana kadar ipleri elinde tutar görünen Washington’daki siyasi kurumların korunabileceğini varsayarsak bu, mantıklı bir tercih olarak görünüyor. Bu stratejinin asil topuğu ise birkaç hafta önce bahsettiğimiz “hassasiyet penceresini” de içine almasıdır. Petraeus tarafından ana hatları çizilen strateji ve misyona göre, ABD kara kuvvetlerinin neredeyse tamamını Irak’a havale ederken, geri kalanını ise Afganistan ve Güney Kore emiyor. Ayrıca bu misyon hava ve deniz kuvvetlerini müsait hale getiriyor ama ABD’ye önemli bir kara müdahalesi gerektiren herhangi başka bir krizle başa çıkma imkanı vermiyor. Bunun bazı sonuçları olacaktır.

İran dışişleri bakanı Manuşer Mottaki hafta sonu İran-Rus Ekonomik İşbirliği Komisyonu toplantısına katıldı. Rus başkentinde bulunduğu sırada Mottaki, Rus Atom Enerjisi Kurumu başkanı Sergei Kiriyenko ile de buluşarak Buşehr nükleer santralinin tamamlanması konusunda Rusya’nın yardımını görüştü. Toplantıdan sonra Mottaki Rus görevlilerin kendisini santralin tamamlanmasına dair isteklilikleri konusunda temin ettiğini söyledi. İran’ın nükleer başmüzakerecisi Ali Laricani ise şöyle dedi: “Buşehr santrali konusunda, Ruslarla iyi bir mutabakata vardık. Bu mutabakatla nükleer yakıtın zamanında temin edilmesi ve santralin açılması için bir takvim belirlendi.” Rus güvencelerinin gerçekliği tartışmalı olsa da -Moskova son üç yıldır Buşehr’i aktif hale getirmekten sadece haftalarca uzakta ve nükleer güç ve silah sahibi bir İran konusunda en az Washington kadar gergin- Rus-İran dayanışmasının önemi ve herkesin gözü önünde gerçekleştiği olgusu ortada duruyor.

Mottaki ayrıca -ve bu önemli- Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in 16 Ekim’de Tahran’ı ziyaret edeceğini doğruladı. Ziyaretin sebebi, Rusya, İran, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ı kapsayan Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkeler toplantısı. İranlılara göre, Putin sadece toplantıya katılmakla kalmayacak, aynı zamanda üst düzey İranlı liderlerle de müzakere edecek.

Bu, ABD’nin Rusya’dan yapmasını istediği neredeyse en son şey -ve bu yüzden de Rusların ilk yaptıkları şey. Ruslar şu an Irak ve İran’daki durumdan oldukça memnun ve bunun sekteye uğramasını istemiyor. Ruslara göre Amerikalılar, şu an Washington’ın kaynaklarını ve stratejik genişliğini tüketmekte olan büyüyen bir çatışmaya bağımlı konumda bulunuyor. Burada Vietnam’la bir benzerlik söz konusu. ABD kuvvetlerinin Vietnam’a bağımlılığı arttıkça, Sovyetlerin elindeki fırsatlar da artmıştı. Bugüne gelindiğinde, Rusya’nın kaynakları Sovyetlere nazaran oldukça azalmış durumda ve Rusya’nın artık daha küçük bir çıkar alanı var. Moskova’nın öncelikli hedefi eski Sovyetler Birliği içindeki nüfuz alanını tekrar kazanmak. Ruslar ne tür hayaller kurarsa kursun, başlangıç noktası burası. Ruslar Amerikalıları, ABD istihbaratı vasıtasıyla Rus karşıtı unsurları destekleyerek, kendi sınırları boyunca Rusya’nın emellerini engellemeye çalışan bir ülke olarak görüyor.

Eğer ABD Bush döneminin sonuna kadar Irak’ta kalmayı planlıyorsa, o zaman ABD’nin Rusların bir şeyi yapmamasına çok ihtiyacı var: Suriyelilere ve özellikle de İranlılara, silah ve özel olarak da hava savunma sistemleri sağlamaması. Amerikalılar Rusların bu ülkelere avcı uçağı, modern komuta-kontrol sistemleri ve şu an geliştirmekte oldukları başka herhangi bir silahı sağlamamasına ihtiyaç duyuyor. Her şeyden öte Amerika, Rusların İranlılara nükleer bağlantılı teknoloji sağlamamasını istiyor.

Bu yüzden, İranlıların hafta sonu Rusların kendilerine tam olarak bunu yapacaklarını söylemiş olduklarını açıklaması bir tesadüf değil. Tabii ki, konuşmanın tamamen sivil bir doğası var ama ABD, Rusların askeri nükleer teknolojide ilerleme kaydettiğinin ve sivil ile askeri arasındaki ayrımın ince olduğunun farkında. Kısacası, Ruslar Amerikalılara, en kötü kabuslarını çok kolay bir şekilde tetikleyebileceği uyarısında bulundu.

Dünyadan gerçek anlamda yalıtılmış bir durumda bulunan İranlılar, Fransızlar tarafından bile savaşın gerçek bir ihtimal olduğu konusunda uyarılıyor. Doğal olarak bu yüzden Ruslarla yaptıkları toplantılara büyük bir değer atfediyorlar. Rusların, İranlıların ABD tarafından mahvedilmesinde hiçbir çıkarı bulunmuyor. Ruslar İranlıların tam da şu an yaptığı şeyi-ABD kuvvetlerini Irak’a bağlamak ve Amerikalılar için stratejik bir bataklık yaratmak- yapmasını istiyor. Ve şunun da farkındalar ki, başka türlü çok daha pahalıya patlayacak İran’a karşı genişletilmiş bir hava saldırısı için (İran’ı desteklemek bağlamında Ruslar) yeterli teknolojiye sahipler. Gerçekten de, bir şekilde hava saldırısı desteğinden mahrum bir ABD kara kuvveti olmadan, Ruslar düşman hava savunmasının bastırılmasının (SEAD [supression of enemy air defenses], bir ABD hava saldırısının ilk aşaması) pahalıya patlayabileceği ve ikinci aşamanın -altyapıya karşı savaş- bir yıpranma savaşına dönüşebileceği bir durum yaratabilir. ABD, hava hakimiyetinin kesin biçimde sağlanması bakımından kazanabilir, ama İran’ı bir rejim değişikliğine zorlayamaz -ve büyük bir bedel ödeyebilir.

Şu da unutulmamalıdır ki Ruslar dünyanın ikinci en büyük nükleer cephaneliğine sahiptir. Ruslar birkaç hafta önce gösterişli bir biçimde Bear bombardıman uçaklarının tekrar sürekli devriyeye başladığını ilan etti. Bu, Bear’a antika gözüyle bakan ABD ordusu içindeki bazılarını haklı olarak güldürdü. Ancak Rusların hiçbir zaman nükleer cihazların yoğun kıtalararası kullanımı için tasarlanan bir bombardıman gücüne sahip olmadığını unutuyorlar. Bu duyuru bir işaretti -ve Rus ICBM’lerinin (Kıtalararası balistik füzeler) ABD’yi kolaylıkla hedef alabileceğine dair bir hatırlatmaydı.

Rusya tabi ki, Amerikalıları bu ihtimali göze almaya zorlamaktan hoşlansa da, ABD’yle nükleer bir çatışma planlamıyor. İranlıların nükleer silah sahibi olmasını da istemiyorlar. İstedikleri şey, Irak’ta uzayan bir çatışma, İran’la ABD arasında uzayan bir gerginlik ve eğer ABD İran’la da savaşa girerse bunu pek fazla dert etmemektir. Ruslar, bu sistemlerin kısa süre içinde kuzeyi hedef almayacağından emin olduğu sürece, ABD’yi biraz daha yaralamak için İranlılara gereken bütün silah sistemlerini sağlamaktan mutlu olacaktır.

Nitekim Ruslar ABD’nin İran’a karşı elini kolunu rahatça hareket ettirmesine izin vermeye ve ABD kuvvetleri Irak’a bağımlıyken bir zorluk çıkarmamaya hazır durumda bulunuyor. Ama ortada bir bedel var ve bu da yüksek olacak. Ruslar fırsat penceresinin şimdi açık olduğunun ve ABD için kabus gibi sorunlar yaratabileceklerinin farkında. Bu yüzden de aşağıdakileri isteyecekler:

Kafkaslarda, ABD’nin Gürcistan’dan desteğini çekmesini ve Gürcistan hükümetini Moskova’yla uzlaşmaya zorlamasını istiyorlar. Ermenilerin Türklere karşı nefreti ve Moskova’ya yakınlığı dikkate alındığında bu, Ruslara Kafkaslarda yeniden bir nüfuz alanı iddia etme ve Azerbaycan’ı İran’la arasında bir tampon olarak bırakma imkanı verecek.

Ukrayna ve Belarus’ta ABD’den Batı yanlısı bir yön için propaganda yapan sivil toplum kuruluşlarına verdiği bütün desteğe bir son vermesini bekleyecekler.

Baltık’ta, ABD’den Rus karşıtı duygulara set çekmesini ve yabancı birliklerin, özellikle de Polonyalıların varlığını dışlayarak Baltık ülkelerinin NATO’daki rolünü açık biçimde sınırlamasını talep edecekler.

Sırbistan konusunda, bağımsız Kosova tartışmalarına bir son verilmesini isteyecekler.

Ruslar ayrıca Polonya’da konuşlandırılacak bir anti balistik füze sistemi planlarından da vazgeçilmesini isteyecek.

Bir başka deyişle Ruslar, ABD’nin eski Sovyetler Birliği’ni terk etmesini –ve dışarıda kalmasını- isteyecek. Buna alternatif olarak Ruslar, 16 Ekim’de nükleer alışveriş ve İranlıların ABD birliklerini öldürmek için kolayca Irak’a gönderebilecekleri silahları da içeren silah transferleri konusunda anlaşmaya hazır durumda. Bütün bunlar gerçekleşmeden önce ABD’nin bir hava saldırısı başlatması durumunda, Ruslar İran’a silah desteğini çarpıcı bir oranda arttıracak. Bunu yaparken de Vietnam’da etkili bir şekilde kullandıkları yolu kullanacaklar: deniz yolunu. Eğer ABD Rus gemilerini vurursa, Ruslar o zaman Amerikan desteği olmadan kendilerini savunamayacak ve ABD’nin destekleme şansının olmayacağı ülkelere, Gürcistan ya da Baltık ülkelerine, doğrudan saldırma şansını yakalayacak.

Şurası giderek açık hale geliyor ki Putin, resmi olarak olmasa da, pratikte Sovyetler Birliği’nin çöküşünü tersine çevirme niyetinde. Bu noktada Orta Avrupa’ya geri dönmeyi ya da ABD’yle küresel bir rekabete girmeyi ummuyor. Bunun imkansız olduğunu da biliyor. Ama üç şeyi de kavramış gözüküyor: Birincisi, silahlı kuvvetleri 2000 yılından bu yana çarpıcı bir gelişme gösterdi. İkincisi, üzerinde hakimiyet kurmak istediği ülkeler ABD dışarıda kaldığı sürece kendi kuvvetlerinin dengi değil. Üçüncüsü, dışarıda kalmak ya da kalmamak ABD için gerçekten bir tercih meselesi değil; Irak’taki bu gidişat değişmediği sürece, Amerika dışarıda kalacak.

Devir Putin’in devri, ve o bundan iki yoldan biriyle yararlanabilir: Amerikalılarla sessiz bir uzlaşmaya vararak İranlıları ortada bırakabilir. Veya tam tersine İranlılarla ittifak kurabilir ve ABD’yi içinde olabileceği en karmaşık duruma sokabilir. Bu niyetini Suriye’yi destekleyerek, Lübnan’daki gerillaları silahlandırarak ya da kuzeyinde bir derece etkisini muhafaza ettiği Afganistan’da önemli sorunlara yol açarak gerçekleştirebilir.

Ruslar satranç oyuncuları ve jeopolitikçilerdir. Satranç ve jeopolitikte, oyun rutin gider ve sonra birden bir açılış olur. O açılışı hemen değerlendirirsiniz çünkü bir başkası karşınıza çıkmayabilir. ABD niteliği gereği, bu istisnai dönem dışında, Rusya’dan daha güçlü durumda. ABD’nin yaptığı bir dizi tercih sebebiyle, Rusya için önem arz eden yerlerde daha zayıf konumda. Rusya iki üç yıl sonra böyle bir konumda olmayacak. Bu yüzden şimdi harekete geçmesi gerekiyor.

Bu yüzden Putin, 16 Ekim’de İran’a gidecek ve İran’ın sivil nükleer projesini tamamlamak için çalışacak. İran’la varabileceği her türlü anlaşma ABD’ye kabus yaşatabilir. Eğer ABD İran’ın nükleer silahlarına izin verirse, Ruslar buna sempatiyle yaklaşacak ve İranlıları çok daha yoğun bir şekilde silahlandıracak. Eğer Amerikalılar genişletilmiş bir hava saldırısı başlatırsa, Ruslar sevinçle silah desteğini daha da arttıracak. İran’a halı bombardımanı hakkında konuşmak ise saçma. İran büyük bir ülke ve ABD’nin o kadar halısı yok. Tedarikler bir şekilde onlara ulaşacak.

Ya da ABD, eski Sovyetler Birliği’ndeki müttefiklerini yüzüstü bırakarak, Putin’e istediği etki sahasını sessizce verebilir ve karşılığında Rusların İranlıları ABD’ye karşı yalnız bırakmasını, Orta Doğu ülkelerine silah vermemesini ve İran’a Iraklı gerillalara silah göndermemesini sağlayabilir. Aslında, Putin aklını başına toplaması için ABD’ye bir ay süre veriyor.

Şu da unutulmamalıdır ki, İran Rus planlarını altüst edecek bir seçeneği elinde bulunduruyor. İran Rusya’ya ne büyük bir güven duyuyor, ne de Amerikan gücüyle Amerikalılarla canhıraş bir şekilde savaşırken Rusya’nın onu desteklemesi arasında kapana kısılmayı arzuluyor. Belli bir noktada, daha ziyade kısa bir süre içinde, İranlılar Amerikan boğasına karşı Rus pelerini rolünü oynamayı isteyip istemediklerini gözden geçirmek zorunda. İranlılar için seçenek aynı -Irak’ın geleceğini Amerikalılarla müzakere etmek. Eğer ABD Irak’ta kalma konusunda kararlı olursa, İran, Rusya’ya bağımlılığının artması ve Amerikalılarla savaş ihtimali pahasına, Washington’ın altını oymayı tercih edebilir. Ya da Amerikalılarla pazarlığı keserek kendisine Irak’ta tam hakimiyet elde etmeden bir etki sahası kazandırabilir. İran Putin’in ziyaretinden çok mutlu. Ama bu ziyaret ona Amerikalılara karşı bir pazarlık kozu da veriyor. Elindeki joker bu.

Petraeus’un Irak’taki operasyon sahasına gelince. Gelecek birkaç yıl içinde Irak’a istikrar getirecek hayata geçirilebilir bir plan üretebilir. Ama bunun bedeli Irak’ta ya da hatta İran’da ödenmez. Bunun bedeli dünyanın öteki bölgelerinde kapıyı ardına kadar açmaktır. Rusların bu kapılardan birinden girmeye hazır olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden Beyaz Saray’daki soru şu olmalıdır: Irak ne kadar değerli? Sovyetler Birliği’nin jeopolitik temellerini yeniden yaratmaya değer mi?

(Stratfor.com, 17 Eylül 2007, George Friedman, Red October: Russia, Iran and Iraq)
Çev: Ekopolitik.org



Bu haber 403 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,660 µs