iyibilgi özel" /> iyibilgi özel"/>

En Sıcak Konular

Çocuklar Atatürk’ü nasıl görüyor?

25 Eylül 2007 15:55 tsi
Çocuklar Atatürk’ü nasıl görüyor?
Çocuklar Atatürk’ü nasıl algılıyor? “Sevgili Atatürkçüğüm” isimli kitabıyla gündem yaratan Esra Elmas’a sorduk. iyibilgi özel

Elimizde son zamanların en çok konuşulan kitaplarından birisi var: İlkokul Çocuklarında Atatürk Algısı..." Hayykitap'tan çıkan Esra Elmas imzalı bu kitap, ilköğretim çocuklarına yönelik bir araştırma... Çocuklara Atatürk ile ilgili sorular sorulmuş ve yanıtlar alınmış. Kitabın içinde yer alan mektuplar kimi zaman gülümsetiyor, kimi zaman düşündürüyor... Medyanın da önemli ölçüde ilgisini çeken bu kitabı yazarı Esra Elmas ile konuştuk. İşte aldığımız yanıtlar...

Atatürk ve çocukları tema eden pek çok çalışma yapıldı daha önce. Sizin çalışmanızı bunlardan ayıran nokta nedir?

Çocuklar bu çalışmanın kalbi diyebiliriz. Gündelik hayatta ve toplumsal kurguda hatırı sayılır bir yer kaplayan fakat düşünsel anlamda ‘‘etkisiz eleman’’mış gibi görülen, çoğu zaman büyüklerin gelecek projeleri olmaktan ileri gitmeyen bir anlam tayin edilen ve fikir beyan etmesi için büyümeyi beklemesi telkin edilen çocuk, aslında toplumsal ve kültürel olarak yapılanan; değişen, dönüşen ve dolayısıyla değiştiren ve dönüştüren önemli bir aktör. Yani bu çalışmanın farkı diye bir şey varsa, o da çocuğa yaklaşım tarzıdır sanıyorum.

Özellikle ilköğretim seviyesindeki çocuklarla görüşmenizin sebebi nedir peki?

Çocuk deyince okul gelir akla hemen. Çocuk belli bir yaşa gelir ve okula gider. En azından genel olarak bu böyledir. Okul nedir peki? Okul sistemin kendini ‘öğretmeye’ ve ‘üretmeye’ aileden sonra resmi olarak başladığı ilk kurumdur, oldukça ideolojik hedefleri olan bir kurumdur. Dolayısıyla okuldaki çocuğa bakmak bize mevcut sisteme, resmi ideolojiye dair önemli bilgiler verir. İlköğretimdeki çocuk bir yandan okul deneyimini yaşıyor olması bir yandan da toplumdaki diğer öznelerle kıyaslandığında henüz kemikleşmemiş zihni göz önünde bulundurulduğunda olup biteni en iyi ve en ‘objektif’ şekilde yansıtan özneyi temsil etmesi bakımından önemli. Henüz sistemin etkisinin ‘depolaşmadığı’ zihinlerde bir tarihi kişiliğin tanımlanma tarzı, o tarihi kişilikle kurulan bağı, o tarihi kişilik aracılığıyla iletişim kuran resmi tezi ve en önemlisi o tezin kendini tanıtma tarzının arkasındaki motivasyonları resmediyor.

Atatürk de çalışmanızın merkezinde yer alıyor aslında…

Tabii ki. Okul ve çocuk dediğimizde otomatikman Atatürk de diyoruz. Atatürksüz bir okul düşünebilir misiniz? Okuldaki ritüelleri hemen akla getirmek lazım. Çocuklar her sabah öğrenci andını onun büstü önünde ve ona okuyorlar. Sınıflara girdiklerinde, bütün sınıfı yukardan görecek şekilde konumlandırılmış bir Atatürk portresi onlara bakıyor. Neredeyse her derste onun adı geçiyor ve sınıftaki fotoğrafla bir vesileyle mutlaka göz göze geliniyor. En önemlisi zaten Türk milli eğitim sistemi Kemalizm damgasını taşıyor. Dolayısıyla okul ve çocuktan bahsederken Atatürk de bu bahsin merkezinde yer alıyor kaçınılmaz olarak.    

Çocuklar Atatürk’ü nasıl algılıyorlar peki?   

Bunu nasıl özetleriz... Atatürk onlar için bazen birbirine zıt, bazen birbirine eş ama o kadar çok anlam içeriyor ki… Atatürk bir başlangıç noktası gibi zihinlerinde. En başta kendilerini ona borçlu hissediyorlar. Kendi varlıklarını, ülkenin varlığını, hayatlarında sahip oldukları neredeyse her şeyi onunla ilişkilendiriyorlar. ‘Borçlu olmak hali’ o kadar sık tekrar edilen bir şey ki o yüzden bir tesadüf değil. Borçlu ve alacaklı ilişkisinin bütün özellikleri var çocuklarla Atatürk arasındaki ilişkide. Atatürk’ün hayat hikayesi ama özellikle çocukluğu önemli bir yer etmiş hepsinin zihninde. Onun çocukken ne kadar başarılı, ne kadar örnek, ne kadar özel biri olduğunu hemen hepsi anlatıyor. Bu çoğu zaman Atatürk’ün mucizevi bir kişilik olduğundan emin bir edayla geçiyor çocukların metinlerinde. Bir tarihi şahsiyet olarak Atatürk adeta bir ‘‘başlangıç noktası’’ olarak tarif ediliyor. Miladı takvim, yani Batı Hıristiyan dünyasında ‘‘zaman’’ nasıl İsa’nın doğumu ile başlıyorsa, çocukların metinlerinden çıkan anlam, Türkiye’deki zamanın da Atatürk’ün doğumu ile başladığını söylüyor.  Öyle ki çocukların tarifleri ondan öncesini yok sayıyor; ondan öncesini zaten kötü, karanlık ve anlamsız buluyor. Atatürk her şeye bir anlam katıyor. Onun kişisel hikayesi ve bu hikayenin içerdiği tüm unsurlar Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu oluşturuyor ve bu Türkiye Cumhuriyetini de anlamlı kılıyor. Atatürk’ün varlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını müjdeleyen ve önceleyen bir unsur olarak ortaya konuyor. Çocukların Atatürk’e dair aktardıkları daha başka pek çok kesit bir araya geldiğinde ise Atatürk’ün insanüstü bir varlık şeklinde algılandığı ortaya çıkıyor diyebiliriz.

Yani Atatürk çocuklar için Türkiye Cumhuriyeti devletini bizzat temsil ediyor aslında öyle mi?

 E: Bunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet ideallerini Atatürk’ün şahsında ete kemiğe büründürdüğünü düşünecek olursak Atatürk herhangi bir lider değil. O modern, laik, Batılı Türkiye’yi temsil ediyor. Yani Cumhuriyet ideolojisinin her türlü ideallini şahsında taşıyor. Dolayısıyla devlet kim diye bir soru sorsak çocuklara muhtemelen bunun cevabı Atatürk olacaktı.

Çocuklara ne tür sorular yöneltiniz?

Aslında sorular çok klasik sorulardı. ‘Atatürk sizce nasıl biridir, onu en çok hangi özelliği ile hatırlıyorsunuz ve şu an yaşasaydı hayatınızda bir fark olur muydu?’ diye üç soru vardı uygulanan anketlerde. Bu noktada çocuklarla aramızda geçen birkaç diyalogu aktarmak çok anlamlı. Çocuklara kendimi tanıtıp, anketleri dağıttıktan sonra birkaç öğrenci bana ‘Atatürk hakkında her şeyi yazarlarsa, mesela çok içki içtiğini de yazarlarsa başlarının belaya girip girmeyeceğini’ sordu. Ben de onlara bunun bir üniversite çalışması olduğunu, üniversiteler açısından onların vereceği cevapların önemli ve bilimsel bir değer taşıdığını, bu yüzden rahat olmalarını söyledim. Bunun üzerine bana ‘üniversitelilerin başına neler geldiğini görüyoruz biz televizyondan’ dediler ve ‘dikkat edin sizin başınız belaya girmesin’ diye de uyardılar. Bu olay aslında bu çalışmanın sınırlarını da tarif ediyor. Bugünün ilköğretim öğrencisi çocukları, adını tam olarak koyamasalar da bu ülkede siyaset yapma, yazı yazma ya da eleştiri yapma konusunda nasıl bir ortamda olunduğunun belki de herkesten çok farkındalar. Bu noktada korku kültürü ve otosansür baskısının tamamen bertaraf edildiği söylenemese de çocukların bu çalışma için sorulara verdikleri cevaplar ve Atatürk ile ilgili yaptıkları değerlendirmeler her şeye rağmen hala çok değerli ve anlamlı.           

Ne gibi cevaplar geldi?

Atatürk kimdir sorusunun cevabında onun bir kurtarıcı, yurda doğan bir güneş ya da ışık ve çok zeki ve akıllı olduğu en çok tekrar eden üç cevaptı. Atatürk’ün hayatına dair en çok ‘dayısının çiftliğine gidişi ve okul olmadığı için oraya ayak uyduramaması’ aktarılıyor. Atatürk’ün hayat hikayesi, çocuklara okula çok önem vermeleri gerektiği, Atatürk gibi bir lider olmanın birinci yolunun okula gitmek ve eğitim almaktan geçtiği mesajını veriyor kuşkusuz. Çocuklar için Atatürk örnek alınması elzem ama buna rağmen asla ulaşamayacakları, asla aşamayacakları bir figürü de temsil ediyor. Atatürk kişiliğinde barındırdığı bir sürü özellikten dolayı çocuğun gözünde o kadar kusursuz, o kadar ulaşılmaz ki tam da bu yüzden çocuk tarafından aslında hiçbir zaman içselleştirilemiyor. O örnek alınacak ama aşılamayacak bir kişi ise geriye ‘‘yapılması gereken’’ olarak sadece onun yaptıklarına ve söylediklerine tam bir inançla bağlı kalıp, o değerlere sahip çıkmak ve gereklilikleri yerine getirmek kalıyor. Bir de bu çiftlik hikayesinin en önemli bölümünü Atatürk’ün kız kardeşiyle birlikte karga kovalaması oluşturyor. Çocuklar bu bölümü mutlaka belirtmişler. Karga metaforik olarak çok güçlü bir imge. Karganın siyah bir hayvan oluşu, yaygın bir anlayışla uğursuzluğu temsil etmesi... ‘‘Karganın karalığı’’, karga hikayesini es geçmeyen bu çocuklar için bir çırpıda‘‘kara çarşaflı’’ bir geçmişi de çağrıştırıyor. Şu an yaşıyor olsaydı hayatımızda ne değişirdi sorusuna en çok verilen cevap ise ‘AB’ye çoktan girmiş olurduk’...  ‘‘AB’ye çoktan girmiş olurduk’’ öncelikli cevap olarak veriliyor. Ülkenin gündemiyle çocukların gündemini aynı yani. ‘‘AB’ye girmiş olurduk’’ birbirinden farklı şekillerde ifade edilmesi ise önemli. ‘‘ AB’ye çoktan girmiş olurduk’’ şeklindeki düz cümlelerin yanı sıra ‘‘ Atatürk yaşasaydı biz Avrupa’nın kapısında değil Avrupa bizim kapımızda sürünürdü’’, ‘‘ Atatürk yaşasaydı bugün Avrupa’ya yalvarmazdık bizi de almaları için, onlar bize yalvarırdı’’ gibi sitem, öfke ve başarısızlık duygusuyla karışık ifadeler çok sık tekrar ediyor. Buradaki duyguyu anlamak önemli. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki ‘‘muasır medeniyetler seviyesine yetişmek’’ idealinin bugün çocuklar tarafından AB’ye üyelikle özdeşleştirildiği ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana muasır medeniyetler karşısında hissedilen geri kalmışlık duygusunun devir alınarak AB’ye üyelik gündemi özelinde de hissedildiği görülüyor.

Bu kitap tam da anayasa değişikliği ve Atatürkçülük tartışmalarının yaşandığı bir dönemde piyasaya çıktı. Bu bir rastlantı mı?

E: Bu bir rastlandı ama hiçbir rastlantı tesadüf değildir derler… Şaka bir tarafa, bu planlanmış bir şey değildi ama güzel bir zamanlama oldu. Aslında bir yandan böyle bir ihtiyaç da vardı. Biriktirilmiş ama sese, söze dökülmemiş her ihtiyaç, bir zaman gelip aynı anda farklı alanlarda, farklı kişiler tarafından dile getirilmeye başlanıyor. Bu hep böyle olmuştur. Sonuçta içinde yaşadığımız toplumun bir parçasıyız. Kişisel arayış, tartışma ya da kafa yorma hallerimiz birbirine benziyor. Zaten Atatürk’ün adının şu günlerde pek çok tartışmada sıkça zikredilmesi içinden geçtiğimiz süreçlerle de çok alakalı. Nedir? Bir genel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimini geride bıraktık. Fakat bu seçimler toplumun belli kesimlerince hala geride ‘bırakılamadı’. İyi oldu ya da kötü oldu… Bunun cevabı herkes için başka bir şey olabilir. Ama  bir ‘kabul edememe hali’ söz konusu ki bu konuyu artık başka bir düzlemde tartışmayı zorunlu kılıyor. Atatürk’ün kurduğu ve ‘egemenliğini kayıtsız şartsız halktan, ‘cumhur’dan alan’ Cumhuriyette, cumhurun kararı nasıl kabul edilemez olabilir? Hoşumuza gider gitmez. Adeta ‘Cumhuru böyle hayal etmemiştik’ diyerek Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ü de bu hırpalayıcı serzenişin baş sembolü haline getirmek ne kadar anlamlı? Bu bir büyümeye direnme biçimi aslında. Türkiye bir türlü ‘büyüyemeyen’ ya da ‘büyümesi istenmeyen’ bir çocuğa benziyor. Neden büyüyemiyor, ‘neden büyümeye direniyoruz’un cevabına gelince… Bu çalışma eni boyu mutlaka büyük ve geniş bir cevap varsa bunun içinde bir yerde mütevazı ama önemli bir yer edilenebilir belki. ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ diye bir şey varsa ilim durağan, sonlu bir şey değildir. Bu sözün sahibi de dahil her şeyi dondurmayı anlayan zihniyet, okulunda çocuğuna ne yaptığını anlarsa belki kendi kendine ne yaptığını da anlayabilir.

www.iyibilgi.com



Bu haber 2,813 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,049 µs