Filistinden diplomatik hamle
15 Ocak 2015 14:22 tsi
Her geçen gün daha fazla ülke tarafından devlet olarak tanınan Filistin, geçtiğimiz ay BMGKda 1967 sınırlarına dönülmesini gündeme getirdi. İsrail ve müttefikleri tasarıyı engellerken Filistin bu kez de 20 uluslararası anlaşmaya imza atarak Telavivi
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde geçtiğimiz Aralık ayının son günlerinde yapılan ve ABD ve İsrailin lobi faaliyetleri sonucu reddedilen oylamanın hemen ardından Filistin yönetimi harekete geçti ve Mahmud Abbas 20 uluslararası anlaşmaya imza attı. Bu anlaşmalar arasında Filistin'in Uluslararası Ceza Mahkemesi üyeliğini içeren Roma Statüsü de var. Filistin'in üyeliği durumunda Gazze operasyonlarından yaşananlar dolayısıyla İsrail'in yargılanmasının da önü açılmış olacak.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail'in işgal altındaki topraklardan çekilmesine yönelik karar tasarısının Güvenlik Konseyi'nde reddedilmesinin ardından 20 uluslararası anlaşmaya taraf olmak için imza attı. Bu anlaşmalar kadın haklarından nükleer silahların yasaklanmasına kadar pek çok başlığı içeriyor.
Ancak üzerinde en çok durulan konu, Filistin'e Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne üyelik yolunu da açan Roma statüsüne atılan imza. Zira Filistin'in Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne üyeliği İsrail'i en çok endişelendiren ihtimaldi.
Filistin topraklarının Lahey'deki mahkemenin kapsamına girmesinin ardından Gazze operasyonlarında işlenen savaş suçları ya da insanlık suçlarından dolayı İsrail askerlerinin veya siyasilerinin merkezi Hollanda da bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasının önü açılmış oldu. Yargılamalar, İsrail topraklarına inşa edilen Yahudi yerleşim birimlerini de kapsayabilir. Hamas, Abbas yönetiminin bu girişimini 'Doğru bir adım' diyerek karşıladı. Amerikan Dışişleri Başkanlığı ise gelişmelerden 'derin rahatsızlık' duyduğunu belirtti.
Amerika Birleşik Devletleri'nin bu imzanın ardından Filistin'e yaptığı yıllık 500 milyon dolar yardımı askıya alarak Abbas yönetimine yaptırım kararı almasından endişe ediliyor. İmzalanan anlaşmalar arasında 1949 tarihli Cenevre Konvansiyonu'nun bazı ek protokolleri de var. Bu protokoller, savaş dışı alanlarda sivillere yönelik hak ihlallerinin de kapsıyor. Bu da İsrail yönetiminin kaygılarını artırıyor. İmzalanan anlaşmalardan biri de Birleşmiş Milletler Hukuku Sözleşmesi. Bu sözleşmenin imzalanmasının ardından Gazze'ye uygulanan ablukanın hukuki zemini bir kez daha tartışma konusu olacak.
Zira Birleşmiş Millet İnsan Hakları uzmanları 2011 yılında İsrail'in Gazze Şeridi'nde deniz ablukasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu duyurmuştu.
TASARI BMGK'DAN GEÇMEDİ
Filistin yönetimini harekete geçiren İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesini öngören karar tasarısının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde reddedilmesi oldu. Ramallah yönetimi, oylamanın ardından olağanüstü toplanmış ve atılacak yeni adımlar konusunda bir dizi karar almıştı.
Filistin yönetimi Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne üyelik başvurusunu, İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesini öngören karar tasarısının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde reddedilmesinden sonra yaptı. İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti'nin kurulmasını öngören tasarı 30 Aralık günü oylanmıştı. Güvenlik Konseyi'ndeki oylamada 8 ülke lehte oy kullanırken Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya tasarıya ret oyu verdi.
İngiltere, Litvanya, Nijerya, Güney Kore ve Ruanda ise çekimser kaldı. Evet oyu kullanan ülkeler ise Fransa, Ürdün, Şili, Arjantin, Çad, Lüksemburg, Çin ve Rusya oldu. Tasarının kabulü için 9 oy gerekiyordu. Ancak 9 oy sağlansa bile Amerikan vetosu yüzünden tasarı reddedilecekti. Oylamanın ardından gazetecilere açıklama yapan Filistin'in Birleşmiş Milletler'deki daimi temsilcisi Riyas Mansur da ABDyi kastederek, Bugün 8 değil 14 oy alsaydık bile veto gücü olan bir tasarının kabul edilmesine izin vermeyecekti ifadelerini kullandı.
ABDnin Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi Samantha Power ise ret oyu vermelerinin nedenine ilişkin açıklamasında tasarıyı yanlı bulduklarını ve İsrail'in güvenliğinin göz önüne alınmadığını savundu. Tasarıyı reddetmelerinin şu anki durumdan memnun oldukları anlamına gelmediğini de belirten Power, barışın müzakere masasında uzlaşmayla sağlanabileceğini söyledi.
Filistin yönetimi oylamanın ardından olağanüstü bir toplantı yapmış ve Filistinli Başmüzakereci Saib Ureykat, 'karşı adım' atacaklarının sinyalini vermişti. Tasarı İsrail'in Filistin topraklarından İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devletinin kurulmasını öngörüyordu. Doğu Kudüs dâhil olmak üzere Batı Şeria'nın belirli bölgeleri ve Golan Tepeleri'nin önemli bir bölümü halen İsrail altında bulunuyor. Filistin Devleti'nin 1967 sınırları içinde talebi, bu tarihte meydana gelen Altı Gün Savaşı'yla işgal edilen söz konusu bölgelerin Filistin kontrolüne girmesini öngörüyor.
BELGELER BMYE TESLİM EDİLDİ
Filistinin BMdeki daimi temsilcisi Riyad Mansur, aralarında Uluslararası Ceza Mahkemesinin de olduğu anlaşmalara katılım belgelerini Genel Sekreter Ban Ki Munun hukuki işlerinden sorumlu yardımcısı Stephen Mathiasa sundu. Belgelerin teslim edilmesinin ardından Filistinin Uluslar arası Ceza Mahkemesini oluşturan Roma Sözleşmesine taraf olan 123. ülke olduğunu hatırlatan Mansur, anlaşmanın 60 gün sonra yürürlüğe gireceğini söyledi.
Filistin Yönetiminin aldığı kararın; barışçı, yasal ve medeni bir adım olduğunu ifade eden Mansur, Bu, hukuka uygun davrananların korkmaması gereken bir seçenek dedi. Mansur: Biz işgalci İsrail tarafından öldürülen tüm kurbanlar için adalet aramak amacıyla bu seçeneği kullanıyoruz. İsrailin son Gazze saldırıları da buna dâhil diye konuştu.
Filistinli temsilci Riyad Mansur, Roma Statüsüne göre İsrailin kurduğu yasa dışı yerleşim birimlerinin de savaş suçu sayıldığını altını çizdi. Mansur: Uluslar arası Ceza Mahkemesine taraf olmadan önce İsrailin işlediği geriye dönük suçların yargılanması hakkımızı da koruma altında tuttuğumuzu mahkemeye bildirdik ifadelerini kullandı.
ABDnin başvuruya ilişkin eleştirilerine de cevap veren Mansur: Savaş suçu işleyen İsrail, kurbanlar ise Filistin olunca mahkemeye gitmek neden yanlış oluyor. İsrail neden bundan muaf tutulsun? diye sordu. Filistinli temsilci, Amerikan yönetiminin tavrının hukuki değil siyasi olduğuna dikkat çekti ve Filistin halkı yasal bir hakkını kullandığı için cezalandırılmamalı ifadelerini kullandı.
Riyad Mansur, BM içindeki mücadelelerine de devam edeceklerini dile getirerek, yeniden şekillenen Güvenlik Konseyine yeni bir tasarı sunmanın da seçenekler arasında olduğunu sözlerine ekledi.
İSRAİLİN ETEKLERİ TUTUŞTU
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Mahmud Abbasın Roma Statüsü de dâhil 20ye yakın anlaşmayı imzalamasının ardından Filistin yönetimini suçlayan açıklamalarda bulundu. Netanyahu yaptığı yazılı açıklamada Uluslararası Ceza Mahkemesine Filistin yönetiminin katılım başvurusunu reddetmesi için çağrıda bulundu.
İsrail askerlerini atılan bu adıma karşı koruyacağını vurgulayan Netanyahu: Üzerimizde yeni bir baskı oluşturmayı amaçlayan bu girişimi kabul etmeyeceğiz. dedi. Netanyahunun açıklamasında Haması terör örgütü IŞİDe benzetmesi de dikkat çekti. Filistin yönetiminin attığı adıma yönelik Netanyahunun tepkisi, bu açıklamayla sınırlı kalmadı. İsrail yönetiminin Uluslar arası Ceza Mahkemesine başvurusunun hemen ardından yeni yaptırım kararları aldı.
Tel Aviv Yönetimi, Oslo antlaşması çerçevesinde belirlenen 100 milyon euroyu aşan ödeneği dondurmaya hazırlanıyor. Vergi gelirlerinden elde edilen bütçe transferinde kesintiye gidilmesi ve Filistin yönetiminin İsraildeki banka mevduatlarının da sınırlandırılması gündemde.
İsrail daha önce benzer ekonomik yaptırımlar uygulamış ve Filistin ekonomisi zor günler geçirmişti. Filistinli yetkililer, Oslo anlaşması ile belirlenen ödeneklerde kesintiye gidilmesiyle uluslar arası hukukun ihlal edildiğinin altını çiziyor.
İSRAİLİN YAPTIĞI KORSANLIK
Tel Aviv yönetimi, İsrailde yaşayan Filistinlilerden toplanan ve Ramallah yönetimine transfer edilecek olan Aralık ayı vergi gelirini dondurdu. Söz konusu gelirin 127 milyon dolar olduğu belirtilirken, dondurulma gerekçesinin ise Filistinin Uluslar arası Ceza Mahkemesine başvurması olduğu ifade edildi.
Filistin Başmüzakerecisi Saib Ureykat, Fetih Hareketine bağlı Müzakere İşleri Dairesinin resmi twitter hesabında yer alan açıklamasında, İsrailin vergileri ödemeyeceği yönündeki kararının gayr-ı resmi şekilde bildirildiğini duyurdu. Ureykat, İsrail, uluslar arası kanunlar karşısında korsanlık yapıyor. El koyduğu para İsrailin Filistin halkına verdiği hayır parası değil, bizim hakkımız. ifadesini kullandı.
Bu tür adımlar uluslar arası kanunların verdiği hakla barışçıl araçları kullanan Filistin halkının iradesini kırmayı hedefliyor. diyen Ureykat, bu uygulamanın kendilerini durdurmayacağını, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletini kurmak için yollarına devam edeceklerini söyledi.
Öte yandan İsrail İşçi Partisi Lideri İzak Herzog ve Hatnua Partisi Lideri Tzipi Livni, yaptıkları ortak açıklamada, kararı eleştirerek Netanyahu, İsrailin kötüye giden durumuna başka bir çözüm bulamamaktadır. ifadesine yer verdi. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahunun geçen Perşembe ünü kurmaylarıyla yaptığı toplantının ardından, İsrail tarafından Filistine yönelik bir dizi yaptırımın gelmesi bekleniyordu.
Filistin Devlet Başkanlığından önceki gün yapılan açıklamada, İsrailin Filistine ait gelirlerinden oluşan 2014 Aralık ayı vergi payını Filistin Maliye Bakanlığına teslim etmediği belirtilmiş, ancak İsrailin söz konusu vergi payını haczettiğine ilişkin Filistin tarafına herhangi bir tebliğde bulunmadığı aktarılmıştı.
Açıklamada ayrıca, İsrailin bu davranışı cezaya dönüştürmemesinin umulduğu kaydedilmişti. Filistinin aylık yaklaşık 175 milyon dolara ulaşan ithalat ve ihracattan elde ettiği gelirin vergisine İsrail tarafından el konuluyor. İsrail daha sonra söz konusu miktarı Ramallahtaki Filistin hükümetine teslim ediyor. Filistin yönetimi ayda yaklaşık 170 milyon dolar tutarındaki gelirle 175 bin memurun maaşını ödüyor.
İSRAİL BİR TÜRLÜ YARGILANMIYOR
Filistin yönetimi Uluslar arası Ceza Mahkemesine başvuru için ilk adımı, 2009un ilk günlerinde İsrailin Gazzeyi hedef aldığı dökme kurşun operasyonunun ardından attı. Gazzenin yerle bir olduğu ve binin üzerinde kişinin hayatını kaybettiği, hatta BMye ait okulların ve binaların bile hedef alındığı saldırıların ardından yapılan başvuru 2012nin Nisan ayında reddedildi.
2012nin Kasım ayında, Filistin yönetimi BM Genel Kurulunda yapılan oylama sonucunda üye olmayan devlet statüsü kazandı. Bu durum, Filistin yönetiminin üyelik için Uluslar arası Ceza Mahkemesine başvurabilmesinin de önünü açtı. Ancak Abbas yönetimi müzakere sürecinin devam etmesi için bu kartı kullanmakta acele etmedi. İsrailin işgal altında tuttuğu topraklarda yasa dışı yerleşim birimleri inşa etmesi nedeniyle müzakere süreci sekteye uğradı.
Geçen yıl Temmuz ayında ise İsrail Gazzeye yönelik yeni bir operasyona başladı. Bulut Sütunu adı verilen operasyonda yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Saldırıların ardından Filistin Yönetimi Adalet Bakanı Salim Sakka, Uluslararası Ceza Mahkemesine İsrailin Gazzeye gereçekleştirdiği saldırılarda savaş suçu işlediği iddialarını araştırmak için soruşturma açılmasını isteyen bir mektup gönderdi.
Geçtiğimiz Ağustos ayında da Filistin yönetimi Dışişleri Bakanı Riyad Maliki, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcılarıyla görüşmek için Laheye gitti. Maliki, savcıları Savaş suçlarına karşı adaletin yerini bulması için göreve çağırdı. Mahkemenin başsavcısı Fatou Bensouda ise cevap niteliğindeki mektubunda mahkemenin başvuruyu onaylamadığı, Devlet Başkanının onayı olmadan soruşturma açamayacağını belirtti. Son olarak Filistin lideri Mahmud Abbasın attığı imzalar, bu anlamda büyük önem taşıyor.
MAVİ MARMARA DAVASI LONDRAYA TAŞINDI
Mavi Marmaraya yapılan kanlı baskın da daha önce Uluslararası Ceza Mahkemesinin gündemine gelmiş ancak mahkeme savaş suçu suçlamasını makul bulmakla birlikte, suçun mahkemenin görev alanına girecek ağırlıkta olmadığına hükmetmişti. Ancak Mavi Marmarada saldırıya uğrayan 13 İngiliz vatandaşı, Londra Polisi Savaş Suçlarını İnceleme Biriminde soruşturma başlatmasını talep etti.
2010 yılında İsrail askerlerinin Mavi Marmara adlı gemiye saldırıp 10 Türk vatandaşını öldürmesiyle sonuçlanan saldırı İngilterede mahkemeye taşındı. Davayı açan aktivistler olayda adı geçen İsrail askerlerinin İngiltereye girmeleri durumunda gözaltına alınmalarını talep etti.
Londra Polisi Savaş Suçlarını İnceleme Birimine başvuran aktivistlerin Mavi Marmara saldırısında yaralanan ya da gözaltına alınan İngiliz vatandaşları için soruşturma başlatılması talebinde bulundu. Daha önce uluslar arası mahkemelerde de davalar açan hukuk ekibi tarafından yapılan soruşturma başvurusuyla Londra polisinden ayrıca Mavi Marmara saldırısından sorumlu İsrailli üst düzey askeri yetkililerin İngiltereye seyahat etmeleri halinde gözaltına alınıp sorgulanmaları istendi.
Hukuk ekibi çerçevede polise İsrailli üst düzey askeri yetkililerle ilgili kanıtlar sundu. The İndependent Gazetesine konuşan ve Mavi Marmara gemisinin de bulunduğu Gazzeye yardım götüren filoda bulunan 42 yaşındaki İngiltere vatandaşı Alexandra Lort Philips şu ifadeleri kullandı:
Biz gönüllüydük. İsrail askerleri bize daha önceden karar verilmiş bir biçimde saldırdılar. Türk bir arkadaşımın yerde yattığını gördüm. Sanırım yaralanmıştı. Alnının ortasından vurularak o anda öldürüleceği aklımın ucundan dahi geçmezdi. Bütün dünya İsrail askerlerinin görmelerini istediği görüntüleri izledi. Çünkü bizim görüntülerimizi zaten elimizden almışlardı.
İsrail, Gazzeye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine uluslar arası sularda askeri operasyon düzenleyerek, 9 Türk vatandaşını öldürmüştü. Bir Türk vatandaşı da yaklaşık dört yıl komada kaldıktan sonra hayatını kaybetti. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Mart 2013te dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğanı telefonla arayarak 2010 yılındaki Mavi Marmara baskınından dolayı özür dilemişti.
AB'DEN YERİNDE BİR KARAR
Bu arada Avrupa'da birçok ülke Filistin'i devlet olarak tanımaya başladı. Belçika'da hükümet Filistin'in tanınması yönündeki karar tasarısını geçtiğimiz aybaşında görüştü. Karar tasarısı 56 'evet' oyuna karşılık 11 'hayır' ve 12 'çekimser' oyla kabul edildi.
Avusturya da konuyu gündemine aldı. Koalisyon hükümetinin ortaklarından Avusturya Halk Partisi Filistin'in tanınmasına karşı çıkıyor. Ancak Avusturya Sosyal Demokrat Partisi tanınmaya sıcak bakıyor. Aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi de İsrail'in yanında yer alacağını açıkladı. Cumhurbaşkanı Heinz Fischer de Avusturya'nın orta vadede Filistin Devleti'ni tanıyabileceğini belirtti.
Filistin'i tanıyan ilk Avrupa Birliği üyesi İsveç olmuştu. 30 Ekim'de İsveç'in Filistin'i tanıma kararının ardından İngiltere, İrlanda, İspanya ve Fransa parlamentoları da hükümetlerini Filistin'i tanımaya çağırmıştı. Polonya, Romanya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Slovakya, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta ise Avrupa Birliği üyelikleri öncesinde Filistin'i tanımışlardı. Belçika'nın ardından Danimarka, Finlandiya, Portekiz, İtalya ve Lüksemburg'un da gelecek aylarda parlamentolarından benzer bir tasarı geçirmeleri bekleniyor.
BM Genel Kurulu ise 2012'de Filistin'in tam üyelik başvurusunu oylayarak, Filistin'e 'üye olamayan devlet statüsü' vermişti. Bu kararla Filistin, uluslararası toplum nezdinde bağımsız bir devlet olarak tanınmıştı. Alınan kararların bağlayıcı bir niteliği bulunmasa da İsrail üzerinden siyasi bir baskı oluşturuyor.
Avrupa Birliği Adalet Divanı da Hamas'ı terör örgütü listesinden çıkardı ve Hamas'ın mal varlıklarının dondurulması yaptırımının kaldırılmasına hükmetti.
İsrail ise tüm bu gelişmelere tepkili. Başbakan Benyamin Netanyahu Adalet Divanı'nın kararı sonrası Avrupa'yı ikiyüzlü davranmakla suçladı. İsrail hakkında savaş suçu gerekçesiyle Cenevre'de dava açan Avrupa, Hamas'ı terör listesinden çıkararak ikiyüzlülüğünü göstermiştir dedi.
Netanyahu Altı milyon Yahudi'nin katledildiği Avrupa'da halen ders çıkarmamış çok insan var ifadesini kullandı. Avrupa Birliği'nin İsrail'i yok etmek isteyen Hamas'ı tekrar terör listesine almasını istedi.
Bu haber 695 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle