En Sıcak Konular

'Doğrudan Gülen'den şikayetçi oldum'

16 Aralık 2014 08:42 tsi
'Doğrudan Gülen'den şikayetçi oldum' İstanbul merkezli soruşturmanın, Tahşiye Yayınevi'nin sahibi Mehmet Nuri Turan'ın şikayeti üzerine başlatıldığı öğrenildi.

Turan, "Doğrudan Fethullah Gülen'den şikayetçi oldum" dedi.

İstanbul merkezli "paralel yapı" operasyonu çerçevesinde, "devletin egemenliğini ele geçirmek amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanıp örgütsel yapı oluşturarak bu yapılanma altında iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve belgede sahtecilik" suçları yönünden 5'i tutuklu bazı polislerin bulunduğu 37 kişi hakkındaki soruşturmanın, daha önce terör örgütü üyeliği suçundan açılan bir davada tutuklu yargılanan dönemin Tahşiye Yayınevi'nin sahibi Mehmet Nuri Turan'ın şikayeti üzerine başlatıldığı öğrenildi.
 
Savcı Hasan Yılmaz tarafından yürütülen soruşturmaya,  "Tahşiyeciler" adlı bir gruba yönelik, El Kaide terör örgütü ile bağlantısı olduğu iddiasıyla, dönemin Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesiyle görevli özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nin talimatı doğrultusunda, bazı illerde eş zamanlı yapılan operasyonun konu edildiği bilgisine ulaşıldı.
 
Başsavcılığın, 31 şüphelinin ismini açıkladığı soruşturmanın tek müştekisi olduğu belirtilen, Tahşiye Yayınevi'nin eski sahibi Mehmet Nuri Turan, AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
 
"Gülen konuştu, Yılmazer hakkımızda rapor yazdı"
 
Haklarındaki dava sürecinin Fethullah Gülen'in 6 Nisan 2009'daki, Tahşiyecilerle ilgili bir konuşmasıyla başladığını anlatan Turan, "24 Nisan 2009'da Emniyet İstihbarat Şube Başkanı Ali Fuat Yılmazer bizim hakkımızda bir rapor verdi emniyet müdürlüğüne. Bizlerin El Kaide, Hizbullah ve İBDA-C'yi desteklediğimize dair bir rapordu bu. Birbirlerinden alakasız üç örgüte birden bizi destekçi yaptı. Orada 20 kişinin ismi vardı. Bunlardan 7'si hakkında herhangi bir işlem yapılmadı. Fakat 6 Mayıs 2009'da savcı Kadir Altınışık vasıtasıyla mahkemeden dinleme kararı alındı. Böylece soruşturma başladı ve büyütüldü" dedi.
 
Dosyadan görebildiği kadarıyla soruşturmanın 2009 yılının eylül ayına kadar 'radikal Tahşiye grubu' ismiyle devam ettiğini, sonradan Tahşiye'nin tescilli bir marka olduğunun anlaşılması üzerine, 'radikal Mehmet Doğan grubu'na çevrildiğini aktaran Turan, "Hakkımızdaki ihbar mektubu da yine eylül ayında yazılmış, dosyayı güçlendirmek için. Çünkü ortada herhangi bir ihbar ve şikayet benzeri bir şey yokken bir soruşturma başlatılmış" diye konuştu.
 
"Yok yere 17 ay hapis yattık"
 
Dosyanın içini doldurmak için uydurma bir ihbar mektubunun yazıldığını ve 22 Ocak 2010'da saat 05.00'de gözaltına alındığını anlatan Turan, "Suç aleti olarak da iki tane ruhsatlı silahımı aldılar. Halen silahlarım adli emanettedir. Aynı gün bilmediğimiz bir evde 2,5 adet el bombası bulunmuş. Kriminal rapora göre birisi yarımmış. Onu da bizim örgüt olmamız için suç aleti olarak önümüze koydular. Fakat o bulunan bombaların üzerinde sanıklardan hiçbirinin parmak izi yoktu. Çıkan parmak izleri polislere aitti. Sonra da yok yere 17 ay hapis yattık" ifadesini de kullandı.
 
Dönemin özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince yürütülen soruşturma kapsamında, "Molla Muhammed" olarak bilinen Mehmet Doğan'ın bir, kendisinin iki numaralı şüpheli olduğunu söyleyen Turan, toplam 40 kişiye yönelik bir soruşturma yürütüldüğünü dile getirdi.
 
"Dava devam ediyor"
 
Soruşturmada 10 tutuklu bulunduğunu ve sonradan Bursa'da yapılan operasyondan da 4 tutuklunun gelmesiyle sayının 14'e çıktığını bildiren Turan, "Eylül 2010'daki ilk duruşmada 9 kişi tahliye oldu. Mehmet Bey örgüt lideri, bizler şura üyesi olarak yargılandığımız için bizler sonradan tahliye olduk. 29 Mayıs 2011'de, sanırım 5. duruşmada tahliye olduk. Fakat bombaların bulunduğu evin sahibi olan arkadaş Turgut Yıldırım, bizden 4 ay sonra tahliye oldu. Dava halen devam ediyor" şeklinde konuştu.
 
Haklarındaki davanın, Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesiyle görevli mahkemelerin kapatılmasının ardından, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nden Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne devredildiğini belirten Turan, artık tutuklu sanığı bulunmayan bu davanın ilk duruşmasının ise 5 Mart 2015'de yapılacağı söyledi.
 
"Paralelciler, Çapkın'a yazdığım mektubu işleme koymamış"
 
Mehmet Nuri Turan, Fethullah Gülen, medya organları, çalışanları ve dönemin sorumlularıyla ilgili yaptığı şikayet sürecini de anlattı.
 
Söz konusu dava kapsamında, cezaevinde tutukluyken 2011 yılının mart ayında dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'a bir mektup yazdığını anlatın Turan, mektubunun işleme konulmadığını belirtti. Turan, "Çünkü o dönemde, 'mektup komisyonuna bakanların paralelci olduğu' söylendi bize. Daha sonra 2014 yılının ilkbahar aylarında, ben emniyete bir mail attım; 'böyle bir mektubumun olduğunu, neden takip edilmediğine' dair. Sonra emniyet beni davet etti. Ben de emniyette iki kere ifade verdim ve müşteki olduğumu söyledim. Emniyet, savcılık adına işlem yaptı" diye konuştu.
 
"Olmadığı anlaşılınca ihbar mektubu yazıldı"
 
Medyada yer aldığının aksine, soruşturma başlamadan önce haklarında herhangi bir ihbar mektubu yazılmadığını da vurgulayan Turan, "Soruşturma sırasında hakkımızda herhangi bir ihbar olmadığını sonradan fark ediyorlar. İhbar mektubu da soruşturmayı güçlendirmek için 2009 yılının Eylül ayında yazılıyor" dedi.
 
Tahşiye Yayınevi'ni 2004 yılında kurduğunu ve 2012 yılına kadar sahibi olduğunu anlatan Turan, "Doğrudan Fethullah Gülen'den şikayetçi oldum. Onun emrini yerine getirenlerin tespit edilerek yargılanmasını istedim. Mağdur olmamıza sebep olan dönemin sorumlusu herkesten şikayetçiyim. O dönem yapılan yayınlarla ilgili de şikayetçi oldum" ifadesini kullandı.
 
Mehmet Nuri Turan, çağrılması halinde savcılığa gidip ifade verebileceğini de aktararak, "gizlisi saklısı" bulunmadığını söyledi.
 
"Kanaatimi muhafaza ediyorum"
 
İstanbul merkezli "paralel yapı" operasyonu kapsamında ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılan Hüseyin Gülerce, ''Ben ilk defa, 25 Aralık'ın 1 hafta sonrasında bir televizyon programında canlı yayında, '17 ve 25 Aralık operasyonları yolsuzluk ve rüşvet operasyonları kılıfı altında siyasi iktidara yönelik bir darbedir' dedim. Kanaatimi muhafaza ediyorum'' dedi.
 
İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Vatan yerleşkesinden çıkışında basın mensuplarına açıklama yapan Zaman gazetesinin eski başyazarı Gülerce, Twitter'da yayınlanan gözaltı listesinde isminin bulunduğunu ama Fuat Avni diye birsinin Twitter'da yazdıklarıyla hareket etmenin doğru olmayacağını düşündüğünü belirtti.
 
Pazar günü Beyaz TV'deki programının ardından Yalova'ya döndüğünü ifade eden Gülerce, ''Beni arayanlar oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının basın açıklaması yaptığını va o listede ismimin olduğunu söylediler. O zaman işin boyutu değişti. Bu resmi bir evrak ve gözaltına alınacaklar listesinde gözaltına alınması gereken bir insansınız.  Bekliyoruz, gözaltına almak için gelen yok. İstanbul'daydım saat 12'ye kadar. Beşiktaş Fulya'da Beyaz TV'de. Bunun üzerine ben bir tweet attım ben dedim ki 'Listede ismim var ama bir işlem yapılmıyor. Ben yarın gelip savcıya ifade vereceğim' diye.''
 
Kendisinin İstanbul emniyetine geldiğini belirten Gülerce, şunları söyledi:
 
''Ne diyelim, hukuk diliyle teslim oldum. İrfan Fidan savcı beye şüpheli olarak ifade verdim. 6 Nisan 2009 da Sayın Fetullah Gülen, Herkül org sitesinde yayınlanan bir  sohbet yapmış. Bu sohbetin 4 gün sonrasında da ben 10 Nisan 2009 tarihinde Zaman gazetesindeki köşemde 'Gülen neden uyarıyor' başlığıyla bir yazı yazmıştım. Şimdi savcılığın yürüttüğü soruşturma, bu Tahşiye denilen grupla ilgili. Yani, bana anlatılan şekilde olay şu: 6 Nisan 2009'da Sayın Gülen, Tahşiye'yi gündeme getiren bir konuşma yapıyor. Arkasından 9 Nisan'da Samanyolu televizyonunda Tek Türkiye dizisinde bu konu karanlık kurul bölümünde ele alınıyor. Şimdi denk gelmeye bakın. 10 Nisan'da da ben Sayın Gülen'in bu sohbetinden bir paragraf alıyorum. O paragrafta tahşiye geçiyor. Tabii haklı olarak aynı şey benden önce ifade veren Ahmet Şahin Hocamızın başına gelmiş. Onun da 15 Nisan'da bir yazısı var. O da bu konudan bahsediyor. Şimdi bu Tahşiye olayı biraz farklı bir olay. Şimdi peşinen söyleyeyim:  Zaman gazetesindeki arkadaşlar, bilhassa Ekrem Bey meseleyi demokrasi, basın özgürlüğü tarafına çekiyor. Ama ortada hukuki bir mesele var. Bunu anlamamız lazım. Ben bu işin içinde bulunmuşsam hukuki olarak, benim gazeteci kimliğimin öne çıkartılması doğru değil. Var mıyım, yok muyum bu işin içerisinde. Şimdi olay şu: Bu sohbetin arkasından Tek Türkiye dizisindeki konuşmalar, arkasından Nuh Gönültaş'ın yazısı, arkasındanZaman gazetesinde çıkan yazı. Hüseyin Gülerce'nin yazısı, Ahmet Şahin in yazısı , bunların hepsi bir araya getirildiğinde sanki bir tezgah kurulmuş, sanki alnı secde gören insanların üzerine gidilmesi için bir hazırlık yapılmış, bir kumpas kurulmuş gibi bir şey var.''
 
Bu olayın aydınlatılması gerektiğini dile getiren Gülerce, ''Çünkü bu insanların evlerine baskın yapılmış, el bombası bulunmuş, el bombasının üzerinde polislerin parmak izi çıkmış, sonra bunlar 17 ay mahkumiyet almışlar ve hapse girmişler. Şimdi ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa yargı bunu araştırmasın mı?  Sizinle ilgili tarafı nedir derseniz. Ben orada kesinlikle söyledim. Bir defa böyle bir tezgahın içinde benim olmam mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca kalemimi hiçbir telkinle baskıyla ima ile dahi kullanmadım. Hani varsa resmiyette dedim en büyük kutsallarım üzerine yemin edeyim. Ben bu yazıları yazarken hiç kimseden bir talimat, emir almadım'' dedi.
 
Gülerce, ''Bu olayda bir tezgah varsa şimdi fikrimi soruyorsanız bana anlatılanlarla eldeki delillerle bir tezgah olma ihtimali var'' diye konuştu.
 
''Türkiye'yi İran mı yönetiyor''
 
Yargıya müdahale edilmemesini isteyen Gülerce, şöyle devam etti:
 
''Başkaları da yargıya müdahale etmesin. Yani işin içerisinde basın özgürlüğünü katarak veya gösteri yaparak veya Türkiye çok ciddi bir dönemin içinden geçerken şov yaparak kimse meseleyi başka yere çekmesin. Hakikatin ortaya çıkması önemli. Bunun için ısrarla vurguluyorum. Ben de o hatayı yaptım maalesef. Ergenekon ve Balyoz davalarında böyle bir havaya girildi. Şimdi bakın kendileri de o arkadaşların, Ahmet Şık'tan özür diliyorlar. Bir havaya girip de meseleyi başka taraf çekip de hakikatin ortaya çıkarmasını kimse engellememeli. Bırakalım yargı işini yapsın. Şu anda mesele başka bir kutuplaşmaya götürülüyor Türkiye'de. Başka bir yere götürülüyor.
 
Benimle ilgili ifadenin aslı şuydu: Uzun sürmesinin bir diğer sebebi İran ile ilgili başka bir mesele vardı. O konu benim takip ettiğim bir şey değil.  Ben orada da söyledim. Bu Şefkat Tepe, Tek Türkiye. Bu dizileri ben hiç dizi takip etmiyorum. O dizilerin de takipçisi değilim. Dolaysıyla dizilerle ilgili çok soru soruldu. O dizilerle ilgili çok seyretmediğim için cevabım yok. Ancak İran ile ilgili soru sorulunca bugüne kadar hakikaten ben de İran ile ilgili mevzuda Cemaatin yaklaşımını eleştirmek istiyorum. Fırsat oldu ifademde onu da söyledim:  Bir takıntı görüyorum Cemaatte. Sayın Gülen başta olmak üzere bir İran takıntısı var. Öyle ki bazı insanları, bazı hükümet üyelerini, hatta bazı bakanları, hatta bazı başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için bir muta nikahı, İran yönlendirmesi gündeme getirildi. Ben bunu hazmedemiyorum. Gücüme gidiyor. Türkiye 5 bin yıllık bir devlete sahip. Türkiye, İran'ın oyuncağı mı? Bakanlarına, milletvekillerine, genel müdürlerine, bürokratlarına bir muta nikahı kıydırılarak, Türkiye'yi İran mı yönetiyor. Bu kadar olmaz. Türkiye'de başka her ülkenin, İran'da hesabı vardır, istihbaratı vardır. Amerikalının da vardır, İsraillinin de, Suriyelinin de vardır. Bunların hepsini bir kenara bırakıp sadece Türkiye'yi, İran şu şu numaralarla yollarla yönetiyor demek ve Türkiye'yi yöneten insanları, Türkiye'yi küçümsemektir. Türk devletini böyle başkalarının oyuncağı olacak bir devletmiş gibi göstermek, beni bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak rahatsız ediyor.  Onu da ifademde söylemiş oldum.''
 
"İstihbarat merakı, telefon dinleme merakı"
 
Gülerce, ''17 ve 25 Aralık operasyonları bir darbedir dediniz. Savcı bununla ilgili bir soru sordu mu'' sorusuna ise şu cevabı verdi:
 
''Sordu. Fikrimi tekrarladım. Ben ilk defa bir televizyon programında canlı yayında 25 Aralık'ın 1 hafta sonrasında, 17 ve 25 Aralık operasyonları yolsuzluk ve rüşvet operasyonları kılıfı altında siyasi iktidara yönelik bir darbedir dedim. Kanaatimi muhafaza ediyorum. Gerekçemi o zaman da söyledim. Şimdi de söyleyeyim: Bu polisler, bu yargıçlar, bu savcılar madem bu kadar dürüsttü. AK Parti'nin ilk 10 yılında neden yolsuzlukların üzerine gidemedi? Zaman gazetesi daha önceki hükümetler döneminde, hatta AK Parti'den önce yolsuzlukların ayyuka çıktığı dönemde neden yolsuzlukları ve rüşveti kendisine mesele etmedi de şimdi yaptı. Yolsuzluk ve rüşvet vardır. Ve bugün Ak Parti hükümeti de bunların üzerine gitmelidir. Yetimlerin hakkını korumak devletlilerin vazifesidir. Bunu kimse savunamaz. Ama kimse de bir numarayla bunun üzerinden siyasetle oynamaya, bürokrasiyi ele geçirmeye kalkmasın. Herkes sivil toplum kuruluşu ise sivil toplum kuruluşu olarak görevini yapsın. Bu kadar istihbarat merakı, bu kadar telefon dinleme merakı  nereden kaynaklanıyor. Ben de bir gazeteci olarak bunu kendime  soruyorum.''
 
Ahmet Şahin'e Fethullah Gülen ile ilişkisi ve Tek Türkiye-Şefkat Tepe dizileri soruldu
 
İstanbul merkezli "paralel yapı" operasyonu kapsamında ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılan yazar Ahmet Şahin'e, Fethullah Gülen ile ilişkisi ve Tek Türkiye-Şefkat Tepe dizileri soruldu.
 
Soruşturmayı yürüten savcılık Zaman gazetesi köşe yazarı Ahmet Şahin'e 43 soru sordu. 17 sayfalık ifade veren Şahin'e ilk olarak Fethullah Gülen ile tanışıp tanışıp tanışmadığı soruldu. Şahin bu soruya, kendisini Amerika'ya gitmeden önce Süleymaniye Cami'sinde vaaz verdiği dönemden tanıdığını söyledi.
 
Tahşiye ve rahle isminden daha önce haberdar olup olmadığı sorusuna Ahmet Şahin, daha önce böyle bir yayınevinden ve böyle bir gruba mensup olan insanlardan haberdar olmadığı cevabını verdi.
 
Şahin, yazdığı yazılarda tahşiye ve rahle konusuyla ilgili yazıları bulunup bulunmadığı sorusuna da bu konularla ilgili yazıları bulunmadığını dile getirerek şu yanıtı verdi:
 
"Hatırladığım kadarıyla 2009 Nisan ayında gazetedeki köşemde 'İslam'da irtica ve takiyye yoktur' konulu yazı yazdığımı hatırlıyorum. Bu yazının konusu da İslam dininde 'geriye dönüş' anlamı taşıyan irtica ve inançlarını gizleme takiyye kelimelerinin yerinin olmadığını belirtmektedir. Bu yazımın Fethullah Hoca'nın konuşmasında geçen tahşiye ile hiçbir ilgisi yoktur. Ancak o dönemdeki gazetede yayınlanan yazılardan faydalanmış olabilirim. Benim bu yazımın hedef gösterir hiçbir yanı yoktur. Ben zaten bu insanları da tanımıyorum. Referanslarım, Kuran, sünnet, hadis ve icmadır."
 
Soruşturma kapsamında, Şahin'e Samanyolu TV'de yayınlanan dizileri takip edip etmediği, dizilerde geçen konuşmalarda "tahşiye" kelimesinin kullanıldığı ve bu konuyla ilgili kendisinin bir talimatı olup olmadığı konuları soruldu. Şahin, dizileri izlemediğini,  dizide geçen konularla bir ilgisinin olmadığını ve kendisinin bu dizilerle alakalı bir talimatının da olmadığını söyledi.
 
Şahin'e, Fethullah Gülen'in 6 nisan 2009 yılında www.herkul.org sitesinde "İrtica Paranoyası" adlı konuşmasında 'tahşiye' ile alakalı konulardan bahsettiği, bu konuşmalarla kimleri hedef gösterdiği ve ne kastettiği gibi sorulara ise ''Bu konuşmayı dinlemedim. Ancak daha sonra bazı basın yayın organlarında yayınlanması sebebiyle haberdar olmuştum. Bu konuşmayla ilgili hiç kimse bana tavsiye ve telkinde bulunmamıştır. Yazı hayatım boyunca hiç kimseden talimat almadım" cevabını verdi.
 
Savcılığın, ''Yapmış olduğumuz çalışmalarda açık kaynaklardan elde edilen ve yalanlanmayan 'Gülen ve Hidayet Karaca'nın Şefkat Tepe dizisine ilişkin yaptıkları görüşmeye ilişkin ne söylemek istersiniz'' sorusuna Şahin, böyle bir görüşmeden hiç haberinin olmadığını belirtti.
 
Köşe yazılarını yazarken Fethullah Gülen, Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı adlı kişilerden talimat alıp almadığı yönündeki soruya ise Şahin, kimseden bir talimat almadığını söyledi.
 
Ahmet Şahin ve Ali Kara serbest bırakıldı
 
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde, cumhuriyet savcısı tarafından ifadeleri alınan şüphelilerden Ahmet Şahin ve Ali Kara serbest bırakıldı.
 
Gözaltındaki 22 kişinin ifade alma işleminin devam ettiği, firarda olan Nuh Gönültaş ve Mustafa Kılıçaslan'ı arama çalışmalarının sürdüğü bildirildi.
 
İstanbul merkezli 13 ilde gerçekleştirilen ''paralel yapı'' operasyonu kapsamında 29 kişi yakalanmış, Samanyolu televizyonunda yayınlanan ''Tek Türkiye'' dizisi ekibinden Elif Yılmaz, Ebru Şenvardar ve Naci Çelik Berksoy ifadeleri alındıktan sonra dün, Hüseyin Gülerce ve Makbule Çam Elamdağ ise serbest bırakılmıştı.
 
4 kişi daha serbest bırakıldı
 
İstanbul merkezli ''paralel yapı'' operasyonu kapsamında gözaltına alınanlardan 4 kişi, ifadelerinin ardından serbest bırakıldı.
 
İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Vatan yerleşkesinde gözaltında tutulan şüphelilerden yapımcı Salih Asan, yönetmen Engin Koç, senaristler Hikmet Tombulca ve Samim Noyan'ın ifade işlemleri tamamlandı.
 
Söz konusu şüpheliler, işlemlerinin ardından serbest bırakıldı.
 
İfadelerinin ardından serbest bırakılan yapımcı Salih Asan, yönetmen Engin Koç, senaristler Hikmet Tombulca ve Samim Noyan, İl Emniyet Müdürlüğü'nden ayrıldı.
 
Asan, çıkışta gazetecilere yaptığı açıklamada, yapılmak istenen bir algı operasyonun parçası haline getirildiklerini savundu.
 
Çok rahat olduğunu ve utanacak bir şey yapmadığını dile getiren Asan, "Hayatımızda polisle falan işim olmamıştı. Bunu da yaşadık. Sorguda sorulan sorunun ne olduğunu bile anlayamadım. 'Örgütün adını duydun mu' diyor. 'Şimdi burada duyuyorum' dedim. 'Rahle diye bir şey duydun mu' dedi. 'Konya'da çalışırken babam rahat Kur'an okusun diye bir rahle almıştım' dedim. Bir örgüt üzerinde yeni bir örgüt icat etmek istiyorlar" iddiasında bulundu. 
 
Bu arada, İl Emniyet Müdürlüğü'nün önünde bekleyen grubu ziyaret eden Demokratik Gelişim Partisi Genel Başkanı İdris Bal ile CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal da serbest bırakılanlara geçmiş olsun dileğinde bulunarak, açıklama yaptı.

aa
 



Bu haber 691 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,683 µs