Ahmet Şık'tan 14 Aralık operasyonu yazısı
15 Aralık 2014 12:37 tsi
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet Şık, 14 aralık cemaat operasyonunu köşenine taşıdı. Şık, "Sistemin tokadını yemeyen demokrasinin de, demokrasiyi var kılan değerlerin de kıymetini öğrenemez" dedi.
Emniyet'teki cemaat yapılanmasıyla ilgili "İmamın ordusu" adlı kitabı yazdığı sırada tutuklanan ve 375 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan gazeteci Ahmet Şık, cemaate yakın medya kuruluşlarına yönelik olarak başlatılan operasyona ilişkin "Hitler" örneğini verdi.
Şık yazısında, "Sistemin tokadını yemeyen demokrasinin de, demokrasiyi var kılan değerlerin de kıymetini öğrenemez. Tokat atan pozisyonundan tokat yiyene dönüşen Cemaatin demokrasiden ve basın özgürlüğünden bahsetmesinin nedeni de budur" dedi.
Ahmet Şık yazısında şu ifadeleri kullandı:
"AKPnin siyasal desteğini arkasına alan Cemaatin kontrgerilla unsurları olan polis ve yargı mensuplarının işbirliğiyle, medyasının kamusal meşruiyet uğraşlarıyla hapsedildiğim Silivriden çıkarken yaptığım konuşmayı da verdiğim sözü de unutmuş değilim.
Bu komploları düzenleyenler o cezaevine girecekler.
Bugün olduğu gibi iktidarı paylaşım savaşının doğurduğu bir rövanşizmle değil. Samimi bir yüzleşmeyle, hukuk ve demokrasiyi merkeze alan, gerçek suçlunun gerçek suçundan yargılandığı adil bir soruşturmayla.
O gün yargılananlar sadece Cemaatin kontrgerilla faaliyetleri yürüten mensupları değil, tetikçilerinin sırtını sıvazlayan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere dönemin muktedirleri de olacak.
Ancak o günün gelmesi için, özgürlükçü, kalıcı ve yaygın bir demokrasiyi Türkiyede var kılmak için şimdi konuşmak zamanı."
Ahmet Şık'ın Cumhuriyet'te "Uzun bıçaklar operasyonu" başlığıyla yayımlanan (15 Aralık 2014) yazısı şöyle:
UZUN BIÇAKLAR OPERASYONU
Tarihten bir anımsatma, bugün yaşananları kavramamızda faydalı olabilir. Yeni Türkiye denilen faşizm döneminin kurucu güçlerinden Cemaatin, kendi yarattığı sistemin tokadını yemesinin örneği 80 yıl öncesinde de yaşanmıştı. 1934 yılının 30 Haziranını 1 Temmuza bağlayan gece gerçekleştirilen operasyonu tarih, Uzun Bıçaklar Gecesi diye kaydetti.
Dünyanın adı en çok bilinen faşisti olan Hitlerin, iktidar yolculuğunda büyük görevler üstlenen, kahverengi gömlekliler olarak da bilinen Sturmabteilung ya da kısaca SA denilen vurucu milislerini ortadan kaldırttığı gece bu isimle anıldı.
İleride kendisine tehdit olacağını düşündüğü Nazi unsurlarının önde gelenlerini ortadan kaldırttıktan sonra Hitler, ordu üzerinde kurduğu sarsılmaz otoriteyle kıyımlarını gerçekleştireceği kanlı yolculuğuna çıktı.
SAların ortadan kaldırılmasını anlamakta zorlanan Almanlara Nazilerce, bugünün Türkiyesinde yaşayanlara çok tanıdık gelen açıklamalar yapılmıştı. Operasyon gecesi Hitler, kendisini dinleyen kalabalığa, SAyı dünya tarihindeki en büyük ihanet ile suçladığı konuşmayı yaparken, emrindeki Naziler de Almanlara, SAnın darbe hazırlığında olduğunu yaymıştı.
HAYAT EN İYİ ÖĞRETMENDİR AMA ZALİM BİR ÖĞRETMENDİR
Her zaman, hayatın kendisinin en iyi öğretmen olduğunu düşündüm. Kişi, eğer doğru dersler çıkarabiliyorsa hayatın en iyi öğretmen olduğunu kavramak da güç olmaz. Ama hayat, iyi olduğu kadar da zalim bir öğretmendir. Çünkü hep güçlükle, zor olanla sınar insanı. Ne kadar iyi bir öğrenci olup olmadığınız bu güçlük karşısında alacağınız tutumla, yapacağınız tercihle kendini gösterir.
Çünkü her adaletsizlikte, her hukuksuzlukta mağdur edilenin kim olduğuna bakmadan nerede ve nasıl durduğumuz yaşamdaki yerimizi de belirler. Ve işte, hem iyi hem zalim bu öğretmen beni bir kez daha sınıyor. Kolay bir sınav da değil: Cemaatçilerin hak ve özgürlüklerini Cemaate rağmen savunmak.
Cemaate rağmen denilmesinin haklı sebepleri olduğundan kimsenin kuşkusu yok. Yakın geçmişin iktidar ortağı iken tuzak ve komploların aklı, polis ve yargıdaki tetikçisi, medyadaki celladı olan Cemaat, şimdi kendi yarattığı faşizmin içinde boğuluyor. Ortaya çıkan faşizmin tek sahibi olmaya çalışan AKPnin suç ortaklığını yaparken talep edilen en önemli değerler olan hak, özgürlük, demokrasi bugün Cemaat tarafından haykırılıyor. Bağımsız ve tarafsız olmasının elzem olduğunu, artık yaşayarak öğrenmek zorunda kaldıkları içindir ki hukuktan bahsediyorlar.
SİSTEMİN TOKADINI YEMEYEN DEMOKRASİNİN KIYMETİNİ ANLAYAMAZ
Birkaç yıl önce kriminalleştirdikleri meslektaşları için Gazeteci değil teröristler yaftasını dolaşımda tutup, infazlarda rol oynayanlar bugün basın özgürlüğünün öneminden bahsediyor. Bu ülkenin makûs kaderidir. Sistemin tokadını yemeyen demokrasinin de, demokrasiyi var kılan değerlerin de kıymetini öğrenemez.
Tokat atan pozisyonundan tokat yiyene dönüşen Cemaatin demokrasiden ve basın özgürlüğünden bahsetmesinin nedeni de budur. Öğrenecekler mi, emin değilim. Hele ki kirli geçmişiyle ve o geçmişin üzerine bir gelecek inşa etmeye çalıştıklarıyla birlikte düşünüldüğünde, vereceğim yanıt kesin bir hayır olur.
İTİRAZIM VAR...
Ama buna rağmen itirazım var. Haklısınız. Geçmişinden bugüne Cemaat medyasının tarihi, kötü ya da kötüye kullanılan gazetecilik örnekleriyle dolu. Sadece Ergenekon ve türevi davalarda, KCK soruşturmalarında, sosyalistlerin hedef alındığı operasyonları kapsayan yakın geçmişteki tutumu bile bugün kendilerine Oh olsun dedirtecek cinsten örneklerle dolu.
Ama serinkanlı davranmaya en çok da böyle zamanlarda ihtiyacımız var. Çünkü kötü ya da kötüye kullanılan gazeteciliğin yargılanacağı yer terör mahkemesi değil. Eğer ki buna itiraz etmezsek totaliter rejimlerin en güçlü silahı olan suskunluğun her seferinde bizi vurmasını da kanıksamış olacağız.
Kötü gazeteciliğe dair söyleyeceğimiz, beğenmemek ve eleştirmekten ibaret. Kendi adıma benim yapmaya çalışacağım bundan ibaret ki zor değil. İşin zor kısmı, yaşadığı yalnızlığın nedenini eski manşetlerinde araması gereken Cemaat medyasına düşüyor. Çünkü iktidar sarhoşluğuyla yarattığı puta esir olunan zamanlardaki kötü ya da kötüye kullanılan gazetecilik örnekleriyle ilgili samimi bir özeleştiri gerekiyor.
VERDİĞİM SÖZÜ UNUTMUŞ DEĞİLİM
AKPnin siyasal desteğini arkasına alan Cemaatin kontrgerilla unsurları olan polis ve yargı mensuplarının işbirliğiyle, medyasının kamusal meşruiyet uğraşlarıyla hapsedildiğim Silivriden çıkarken yaptığım konuşmayı da verdiğim sözü de unutmuş değilim. Bu komploları düzenleyenler o cezaevine girecekler. Bugün olduğu gibi iktidarı paylaşım savaşının doğurduğu bir rövanşizmle değil. Samimi bir yüzleşmeyle, hukuk ve demokrasiyi merkeze alan, gerçek suçlunun gerçek suçundan yargılandığı adil bir soruşturmayla. O gün yargılananlar sadece Cemaatin kontrgerilla faaliyetleri yürüten mensupları değil, tetikçilerinin sırtını sıvazlayan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere dönemin muktedirleri de olacak. Ancak o günün gelmesi için, özgürlükçü, kalıcı ve yaygın bir demokrasiyi Türkiyede var kılmak için şimdi konuşmak zamanı. Prensipler söz konusuysa doğru sözleri yanlış kişiler için söylemekte beis yok. Çünkü şimdi susarsak, sonra konuşmaya hakkımız ve fırsatımız olmayacak.
Bu haber 429 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle