En Sıcak Konular

Demirel ihtiyarladı: Büyük gaf

0 0 0000 00:00 tsi
Demirel ihtiyarladı: Büyük gaf Demirel'in 'Başörtülüler S.Arabistan'a' sözünün büyük bir gaf olduğu ortaya çıktı. Demirel aslında o sözü söylemek istememiş...

Dün 'Babalar da hata yapar' yazısı ile Demirel'in gaf yaptığının altını çizen yazarımız Batu'dan sonra, Zaman gazetesi'nden Ahmet Selim de Demirel'in sözlerinin büyük dil sürçmesi olduğunu söyledi. İşte Selim'in yazısı:

Büyük talihsizlik

Önce kaçırmıştım, ikinci gösterimini dikkatle takip ettim. Bir kere “Arabistan’a gitsinler” sözü bir sürçmeydi. Ağzından kaçtı. Fakat konuşmasının bütününde zaaflar, yetersizlikler, inciticilikler, icapsızlıklar, çelişkiler vardı bol bol.

Önce en temel hatasına temas edelim:

Sayın Demirel 80 yaşını aştı. Bir noktadan sonra, insanlar biyolojik gerçeklerle yüz yüze gelirler. Elbette ki yaşlılığı olgunlukla karşılamak, onun şartları içinde üretken ve mutlu olabilmek mümkündür. Eskisi gibi olmaz, olması da gerekmez. “Hâlâ eskisi gibiyim” psikolojisini yansıtmaya çalışmak, kadın için de erkek için de bir doğal değişimi örtmeye yahut yok saymaya dönük mutsuzluk sebeplerinden biridir. Çünkü insanı yeni gelen yaşlarının kendine mahsus güzelliklerinden ve imkanlarından uzaklaştırır.

Özal’ın öldürüldüğü ihtimalini ikide bir gündeme getirenlere kızıyorum. Benzetmeyi lütfen mazur görün; rahmetli Özal’ı, sevenlerinin kontrolsüz sevgileri öldürdü. Bir uçaktan inme sahnesini hatırlıyorum ki, içim cız etmişti. Sendeledi, kendini zorlukla dengeledi. Bakışlar sisliydi. Ve bu hal, tam bir hastalık yorgunluğuydu... Bazı insanlar, genellikle tıknaz olanlar, en bitkin olduklarında bile sanki kas güçleri yerindeymiş gibi görünürler. Özal da öyleydi. Ben bir gün uykusuz kalayım, görenler hemen anlar. Özal’ın biyolojik tipinde olanlarda ise bu pek fark edilmez. Ona rağmen, o gezi dönüşünde “düştü düşecek” görünümündeydi. Kendisine kalırsa; yeni bir parti kuracak ve onu iktidara getirecek güce sahipti! By-pas’lı yorgun haliyle ve hiç elverişli olmayan bir ortamda! Çok yanlıştı. Demirel, siyaseti, bazen bir maratoncu gibi bazen bir güreşçi yahut boksör gibi; koşarak, kapışarak, bağırıp çağırarak yapardı. Bu hareketliliğini kendi performansı için bir denge unsuru gibi kullanmayı bilirdi. Çok sinirlenmiş gibi bir patlama yapar, sonra hemen gülmeye başlardı. Meydancıdır, polemikçidir.

Demirel sıcak gündemlerle ve aktüel tansiyonlarla uğraşamaz artık. Bakın “ağzından kaçırdı” diyoruz. Eskiden kaçırmazdı. “Fevkâde münkirsiniz!” diye haykırırdı CHP’lilere ve “ekonomik gerçekleri inkar” bağlamını da elinde sımsıkı tutardı. Ekonominin rakamları, yenilenmiş halleriyle hâlâ hafızasında. Ama bugün üstlenmeye çalıştığı role yetmez. Demirel televizyondan halka hitap noktasında eskiden beri zaaflıdır. Bir konuşmasından sonra “kıraatım nasıldı?” diye gülerek sormuştu, gazetecilere! Onu serbest bırakacaksınız, “ne yapmışız, ne etmişiz!” diye sora sora konuşacak. Sevdiği tarz, ayakta, hatta mümkünse meydan platformlarında olduğu gibi dolaşarak konuşmaktır... Şimdi bunların hiçbirini yapamaz. Demirel, hayatı boyunca takdir edildiği ölçüde sevilmemiştir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de şansı yoktur. Özal, son zamanlarında parti kurma projesini gerçekleştirseydi de destek bulamazdı. Taksim’de ancak 5 bin kişi toplayabilmişti. Ama, kendisini hâlâ milyonlar sevmeye devam ediyordu. Özal, takdir edildiğinden daha çok sevilmiştir; yani Demirel’in tam tersi bir konumdadır.

Demirel’e düşen, “takdir edildiği kadar sevilmemek” zaafını tecrübe birikimiyle ve yaşının gerektirdiği bir metot ve üslupla, daha “fikrî” daha “kalbî” bir yaklaşım farklılığıyla, bir denge müessesesi gibi yeni bir ağırlık kazanarak, “hem takdir edilen hem sevilen” kişi olma bilgeliğine dönüştürmekti.

Acilen iki turlu cumhurbaşkanı seçimini öneriyor. İştirak oranının kalan kısmını, çoğunluğu kazananın karşı tarafına kaydediyor ki çok yanlıştır. Sandığa gitmeyenler, şayet gitse idiler, gidenlerin ortaya çıkardığı oran kompozisyonuna paralel oy kullanırlardı; genellikle ve küçük farklarla. Halkın iki turla cumhurbaşkanı seçmesi, sistemi en azından yarı başkanlığa götürür.

Demirel 1965’te başbakan değil de “seçilmiş cumhurbaşkanı” olsaydı, 12 Eylül olmaz mıydı; yoksa birkaç yıl daha önce mi olurdu?! Bizim ciddi meselelerimizden hiçbiri “biçimsel ve yüzeysel” değildir. Cumhurbaşkanının seçilmesinde halkın sevgisi ve güveni değil, “kurumsal uzlaşma” önde tutuluyor ve Demirel de buna katılıyor. O halde halkın seçmesi neyi halledecek?

“Laikliği tartışalım” sözü “lüzumlu olup olmadığını tartışalım” anlamına gelmez. O söz, “içeriğini, özelliklerini, farklı uygulamalarını müzakere edelim” anlamındadır. Bunu da atladı.

Hiç iyi olmadı. O konuşma, yakın siyasi tarihimiz için çok önemli bir tespit noktası teşkil edecektir.

iyibilgi haber merkezi

Bu haber 536 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,841 µs