En Sıcak Konular

Yeni CHP’nin Amerika gezisinin şifreleri

6 Aralık 2013 12:08 tsi
“Yeni CHP” mefhumu Washington’da 2011 genel seçimleri öncesinde bol bol dile getirilmeye başlanmıştı. Amerika’daki en güçlü İsrail lobisi olan AIPAC düşünce kuruluşu olarak faaliyet gösteren Washington Enstitüsü’nde (WINEP) uzman sıfatıyla istihdam edilen

Bu hafta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde “Yeni CHP”nin ABD başkentine yaptığı bir çıkartmaya tanık olduk. Ziyareti izleyen Türk basın mensupları, 37 yıldır ilk defa CHP’nin genel başkan önderliğinde bir heyetle Washington’a gitmesine çok fazla anlam yükleyerek ona olduğundan fazla beklenti içine girdiler. Ana muhalefet partisinin Washington programının yoğunluğuna ve genel başkanın da içinde olduğu bir heyetçe yapılıyor olmasına bakarak bazı gazetecilerimiz ziyarete “tarihilik” atfetmekten çekinmediler. Bu tarihi gezide, bazı gazetecilerimize göre, ABD ve CHP birbirlerini yeniden keşfetmeye çalışıyordu!

Özellikle Doğan Medya mensubu bazı gazetecilerin temkinli abartmalarına rağmen, aslında küçümsenmemesi gereken bu ziyaretin hem ABD’de hem de Türk basınında hak ettiği ilgiyi gördüğünü söylemek abartmalı bir yorum olur. Ayrıca, ziyaret hakkında yazıp çizen yorumcular, yazılarında kasıtlı olarak geçmişe ait bazı ayrıntıları atlamayı yeğlediler.

Bu yazı, ziyaretin amacına ulaşmayı başarıp başarmadığını konu edinmekten ziyade, bu ziyarette “yeni” olarak sunulanların çoğunun mahiyet olarak pek de yeni olmadığını göstermektir. Yeniliğin sadece CHP heyetine Kılıçdaroğlu’nun öncülük etmesinde ve programın yoğunluğundan ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Aslında “Gezi rüzgarları”nı arkasına alma çabası hesaba katıldığında, bu ziyareti fazla anlam yüklemiş olan yorumcuların ihmal ettikleri, Faruk Logoğlu-Osman Korutürk öncülüğündeki genel seçimler öncesinde Washington’a gitmiş olan heyetin CHP adına daha açık bir destekle döndüğünü iddia etmek bile mümkün. Bu sebeple, nedense bizim basınımızın bu son ziyaret nedeniyle hiç anmadığı 2011 genel seçimleri öncesindeki duruma bakmakta fayda var.

 “YENİ CHP” 2011 GENEL SEÇİMLERİ ÖNCESİNDE ABD’DE SAHNEDEYDİ

 “Yeni CHP” mefhumu Washington’da 2011 genel seçimleri öncesinde bol bol dile getirilmeye başlanmıştı. Amerika’daki en güçlü İsrail lobisi olan Amerikan İsrail Kamu İlişkileri Komitesi’nin (AIPAC) düşünce kuruluşu olarak faaliyet gösteren Washington Enstitüsü’nde (WINEP) uzman sıfatıyla istihdam edilen Soner Çağaptay adeta bu tanıtım kampanyasının ana teorisyeni gibi yazıp çizmekte idi.

CHP’deki değişimi, adeta kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bir dönüşümmüş gibi Batılı çevrelere izah eden, ama Deniz Baykal’ın başkanlıktan uzaklaştıran kaset skandalına hiç değinmeyen yazılarında, Çağaptay, “eski CHP”–“yeni CHP” ve “eski Kemalizm”-“yeni Kemalizm” tasniflerine gitmişti. Çağaptay’a göre “Eski Kemalistlerin” idaresi altındaki gelişimini durdurmuş ve donmuş “eski CHP” Batı karşıtı olmuştur. Aynı zamanda katı laikçi-milliyetçi modernleşmeyi demokratikleşme ve halkın iradesine tercih etmiştir. “Yeni Kemalist” anlayışla yola çıkan “yeni CHP” fosilleşmiş bir siyasal yapıyı dinamik bir sosyal demokrat hareket haline dönüştürmeye başlamıştır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde yeni Kemalistler, AK Parti’nin Ortadoğu’daki din temelli ittifak arayışlarına karşı, kuvvetli bir Batı yanlısı tutum takınmışlardır ve AB yanlısı bir tutum içine girmiştir. Partinin yeni yönetim kurulu liberal, ilerici ve sosyal demokrat fikirli insanlardan oluşmaktadır ve Atatürk’ün görüşlerinin liberal ve revize edilmiş bir biçimini savunmaktadırlar. Eskisi gibi dine mesafeli değillerdir, ama AK Parti’nin meşruiyetini dindarlıktan alan muhafazakarlığına da itiraz etmektedirler. Onun yerine, dine ve dindarlığa kapıları açan, ama sosyal muhafazakarlığı dışlayan bir tutum içine girmişlerdir. Böylece, Kılıçdaroğlu’nun yeni Kemalizmi dine ve dindarlığa kapıları açmakla birlikte, sosyal muhafazakarlığı dışlayarak din ve devlet ayrımını koruyabilmektedirler. Çağaptay sadece işin teorisyenliği ile yetinmemiş, seçimlere birkaç ay kala, Yeni CHP’nin bir puan da olsa, önde gittiğini bile ilan etmiştir.

 BİR PROJE OLARAK “YENİ CHP”

 Soner Çağaptay’ın gerçekliği yansıtmaktan ziyade, apaçık bir şekilde Yeni CHP’yi pazarlama amacını taşıyan yukarıda aktardığımız fikirleri bize bir proje ile karşı karşıya olduğumuzu gösterdiği gibi, bu projeye desteği olan merkezlerden birisinin de adresini vermektedir. Deniz Baykal yönetimindeki Eski CHP’nin özellikle ABD, AB ve İsrail’le ilişkiler konusunda yukarıdaki tabloya tam olarak oturmadığı bir gerçektir.

 Aslında Çağaptay’ın çizdiği dinle barışık laiklik ve halk temsili konuları, Türkiye bağlamında, özelde WINEP’in genelde İsrail yanlısı ve neo-kon kuruluşların da mecburen adapte olmak zorunda kaldıkları bir gelişmedir. WINEP ve benzeri İsrail yanlısı ve neo-kon kuruluşların Türkiye’de 28 Şubat Süreci’nde başrolü oynayan aktörlerle olan işbirliği ve bu süreçte olan katkıları oldukça açık seçik bilinen bir gerçektir. WINEP o dönemde adeta o dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in ikinci adresi olmuştur. Aşırı sağcı ve emperyalist bir dış politika vizyonuna sahip olan bu kuruluşun “solcu, liberal ve sosyal demokrat Yeni CHP’nin pazarlanması işinde rol üstlenmesi oldukça düşündürücüdür. İlişkinin boyutu pazarlamanın da ötesine gitmektedir. WINEP, bir zamanlar Çevik Bir’e ikinci adres olduğu gibi, 2011 ziyaretinde yeni CHP’nin kurmaylarının endamlarını göstermek için kullandığı bir araç olmuştur.

Bu bağlamda CHP’nin o zamanki genel başkan danışmanı ve parti meclisi üyesi, şu an genel başkan yardımcısı olan emekli Büyükelçi Faruk Logoğlu 22 Kasım 2010 yılında Washington’da, WINEP tarafından düzenlenen “Türk-Amerikan Ortaklığını Yeniden Üretmek” konulu bir konferansta ettiği sözler oldukça manidardır. Logoğlu sunumunda “Türkiye’nin ruhunu gösteren ve modern Türkiye’yi karakterize eden şeyin Türkiye’nin ABD, İsrail, NATO ve AB ile olan ilişkileri olduğunu” söylemiştir. Ona göre Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri kaçınılmaz bir zorunluluk üzerine oturmaktadır ve İsrail’le ilişkiler sağlıklı olmadıkça ABD ile ilişkilerin sağlıklı bir zeminde götürülmesi de mümkün değildir. AB ile ilişkiler de Türkiye’de demokrasi ve laikliğin geleceği açısından çok büyük önem taşımaktadır.

28 Mart 2010’da yine Washington Enstitüsü’nde yapılan bir diğer konuşmada da, CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk, Yeni CHP’nin dış politika vizyonunu anlatırken Logoğlu’nun söylediklerine benzer fikirler dile getirmiştir. Daha da ilginci, gerek heyet olarak yurtdışında yaptıkları görüşmelerde gerekse Türkiye’de medyaya yapılan açıklamalarda Yeni CHP’nin dış politika kurmayları, Washington Enstitüsü (WINEP) merkezli olarak başlatılan ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin iyice gerilmesi neticesinde bütün Batı medyasında görülmeye başlayan “eksen kayması” tartışmalarını tescil etmişler ve hatta “eksen değişmesi” kavramını tedavüle sokmuşlardır. 2011 yılının Mart ayında Washington’a gönderilen CHP heyeti yine aynı görüşleri tekrarladı ve bu arada Washington Enstitüsü’nde de bir konuşma yapmayı ihmal etmediler ve her bulundukları ortamda İsrail’le ilişkileri onarma sözü verdiler. Kemal Kılıçdaroğlu da aynı fikirleri o dönemde Avrupa gezisi esnasında tekrarladı.

Bu bağlamda, The Economist, The New York Times ve Reuters gibi medya organlarının Türk seçmenlerini 2011 genel seçimlerinde CHP’yi desteklemeye çağırması bir tesadüf değil, bir sürecin parçasıydı. Kendi iç dinamikleri ile dönüşmesi güç bir parti olan CHP’nin, AK Parti’ye karşı ABD, İsrail ve AB merkezli çevrelerin katkı ve etkisiyle de dönüştürülmeye çalışıldığını iddia etmek pek yanlış olmayacaktı. Hatta, Amerikan Dışişlerinde o dönemde Yeni CHP lehine bir temayül kendini açığa da vurmuş ve bu Türk hükümeti ile aralarında ufak yollu bir gerilime de sebep olmuştu.

O dönemin Yeni CHP arayışlarına en ilginç tepki CHP’nin 22. ve 23. dönem İzmir milletvekilliğini yapmış olan, geçmişte laikçi, ulusalcı ve hatta ırkçı sayılacak çıkışlarıyla gündeme gelmiş olan Dr Canan Arıtman’dan geldi. Seçim beyannamesinde halktaki anti-Amerikanizmi giderme vaadinde bulunan CHP için Arıtman “Yeni CHP bir Amerikan projesidir” eleştirisinde bulundu. Arıtman’ın ardından fazla geçmeden Başbakan Erdoğan “meğer, CHP’nin yeni genel başkanı, sadece ulusalcı bir proje değil, uluslararası bir projeymiş. Biz, CHP’nin yeni genel başkanını, Türkiye’deki çetelerin projesi biliyorduk, meğer sadece onların değil, küresel çetelerin de projesiymiş’’ diyecekti.

 “YENİ” OLMAKTA ZORLANAN CHP

 Yenilenme arayışlarındaki CHP seçim sürecinde bir hayal kırıklığı yaşatacaktır. Seçilebilecek yerlere konan milletvekili adayları arasında tutuklu gazeteci Mustafa Balbay ile yine tutuklu olan ve şaibeli geçmişi ile bilinen Mehmet Haberal’ın ve Emine Ülker Tarhan gibi isimlerin olması, yenileşmenin sancılı olacağının işareti niteliğindedir.

Seçimlerin ardından, Füze Kalkanı olarak anılan NATO savunma radar sistemi projesine tartışmaları esnasında CHP’den yükselen sert eleştiriler, CHP açısından iç politik kaygıların dışarıdaki kabul edilebilirlikten daha fazla öne çıkmasına neden oldu.

Suriye sorununa ilişkin olarak hükümetin Suriye muhalefetine destek vermesinin ardından CHP’nin çeşitli nedenlerle pro-Esad bir tavır alması ve CHP kurmaylarının bir kısmının bu süreçte AK Parti’yi Batı’nın Suriye’de rejim değişikliği operasyonuna taşeron olarak suçlaması partinin eski fabrika ayarlarına döndüğü sinyallerini vermekteydi.

DEĞİŞEN İÇ VE DIŞ KONJONKTÜR VE TEKRAR “YENİLENME” FIRSATI

CHP’nin birkaç sene içinde bu ikinci “yenilenme” çabasında rol oynayan en önemli iç faktör Gezi olayları oldu. Ancak Gezi olaylarını da büyük ölçüde belirleyici kılan gerçekte Gezi’nin dışarıda tepkilere neden olmasından ziyade, dışarının Gezi’ye tepki vermeyi tercih etmesidir.

Bunu en iyi test edecek durum ise, Gezi’ye en büyük tepkiyi verenlerin, Gezi olaylarının peşinden Mısır’daki darbeye ve ardından vuku bulanlara verdikleri tepkinin gözlemlenmesidir. Geziye tepki üstüne tepki verenler, Mısır’daki darbe ve yüzlerce kişinin ölümüne sebep olan olaylar karşısında ya çok cılız tepkiler vermişler ya da adeta onaylayıcı bir tavır içinde olmuşlardır. Üstelik Türk hükümetinin Mısır darbesi karşısındaki uzlaşmaz tavrı, Türk hükümetinin tavrını darbe karşıtlığından ziyade İslamcı dayanışma olarak okuyanlarca, onun hanesine yazılan bir eksiye dönüşmüştür.

Bu arada, Ruhani’nin seçilmesiyle birlikte ABD-İran ilişkilerinde değişen hava, Suriye’de Esad’ı ABD için –görünüşte bile- istenmeyen unsur olmaktan çıkarmış ve tamamen yerine El Kaide veya onunla bağlantılı görünen silahlı muhalif unsurların yerleştirilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu da daha önce ABD’yi Suriye’de olanlardan sorumlu gören CHP’yi ABD hükümeti ile ortak görüş içinde olma noktasına getirmiştir. Hatta kendini, Suriye’deki radikal elementlere yardım yapmakla suçladığı Türk hükümetine karşı ABD’ye “Suriye’de seninle birlikte olan AK Parti değil, benim” diyecek duruma getirmiştir.

 VE KILIÇDAROĞLU WASHINGTON’DA

Son dönemde birtakım iç ve dış olayların CHP’nin yelkenlerine rüzgar taşıdığını düşünen Kılıçdaroğlu ve ekibi, Washington’dan esecek rüzgarları da arkasına takmak hesapları içinde. Bunun için de İsrail lobisi de dahil olmak üzere Amerikan başkentinde her siyasi kesimle temaslarda bulunma gayreti içinde oldu.

İsrail lobisi ile olan görüşmede, AIPAC ve onun düşünce kuruluşu WINEP’ten ziyade, bu defa 28 Şubat sürecinde ismini WINEP kadar sık duyduğumuz Yahudi Ulusal Güvenlik İlişkileri Enstitüsü (JINSA) ve diğer kuruluşlar öne çıkacaklardı. Dini bir devlet için lobiciliğe soyunmuş bir kuruluşu temsil eden başı kippalı bir şahsın CHP Genel Başkanı’nın yakasına Müslüman dünyada radikal laik değişimlerin sembolü olmuş Atatürk’ün rozetini takması ise başlı başına bir ironi gösterisi oluşturacaktı. Öte yandan WINEP websitesinde bu ziyaretten hiç söz edilmemiş bile olması ister istemez merak uyandırıyordu. Belki de WINEP’in ortalıkta görünmemesi Sedat Ergin ve Murat Yetkin gibi yazarların Washington’daki gösteriyi bir ilk gibi sunmalarını kolaylaştıran bir faktördü. Muhtemelen bu sayede “Washington, çok uzun yıllar büyük ölçüde AK Parti’nin tek başına hareket ettiği bir sahaydı” deme rahatlığını hissedebiliyordular.

“Yeni CHP”nin “yeniden” servise sunulduğu bu ziyarette Amerikan tarafı, Kılıçdaroğlu için Beyaz Saray’da Başkan Barack Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice’ın altında görev yapan Avrupa’dan Sorumlu Direktör Karen Donfried’la bir randevu vermişti. 2011 genel seçimleri sırasında daha açık CHP’ye yakın duran ABD Dışişleri Bakanlığı ise bakan yardımcısının yardımcısı düzeyinde bir yetkiliyi görüşme için önerince CHP tarafı da bu görüşmeye heyette yer alan BursaMilletvekili Aykan Erdemir’in gitmesi kararlaştırdı.

Oysa ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın 1995 yılı mart ayında ana muhalefet partisi lideri konumuyla Washington’a yaptığı ziyaretinde Dışişleri ve Savunma bakanlıklarında hiyerarşide bakandan bir sonraki yetkili olan bakan vekili konumundaki yetkililerle görüşmüştü. Resmi makamların tavrının yanı sıra, Obama’ya yakınlığı ile bilinen CAP’ın resmi websitesinde de CHP heyetiyle yaptıkları görüşmeye hiç değinilmemesi üzerinde durulması gereken bir durumdu. Üstelik 2011 genel seçimleri sonrasında aynı sitede Yeni CHP üzerine birkaç yazı yayınlanmıştı.

 WASHINGTON’DA VERİLEN MESAJLAR

Aslında pek de “yeni” olmayan “Yeni CHP” yeni bir şey söylemedi; 2010-11’de söylediklerini tekrar ederek bir yerde iman tazeledi. Güçlü, sağlıklı, kalıcı ilişkiler kurmak istediklerini dile getiren CHP lideri NATO ittifakını önemsediklerini ve Türkiye’nin ittifaka sadık kalacağını söyledi. Türk-Amerikan ilişkilerinin bugün “güvensizlik” içinde olduğuna vurgu yapan Kılıçdaroğlu, bu güvenliksizliğin kısa sürede son bulması temennisinde bulundu. Kılıçdaroğlu, ABD yönetimine Irak, İsrail, Mısır ve İsrail’le ilişkilerin nasıl sürdürüleceği konusunda “sizinle hemfikir olan biziz ve biz size iktidarın yakın olduğundan daha yakınız ve de onun alternatifiyiz” mesajını iletti.

Öte yandan ABD yönetimi de CHP üzerinden AK Parti hükümetine mesaj gönderir bir tavır içinde oldu. Kılıçdaroğlu ve heyetini görmemezlikten gelmediler; ama ilgi seviyesini sınırlı tutup abartmadılar. CHP Lideri üzerinden AK Parti hükümetine “sizi önemsiyoruz; fakat sizin yönetiminizden rahatsızlık duyuyoruz ve alternatifsiz de değilsiniz” mesajını iletmeye çalıştılar. Ak Parti’ye karşı hissedilen rahatsızlığı ise AK Parti’nin çok boyutlu bir dış politika arayışı içinde olmasından kaynaklandığını söylemek mümkün. 3-4 sene öncesinin “eksen kayması” hezeyanının boyutlarında olmasa da, Batı’ya yönelmiş Türkiye’nin başka yönler de aradığı gibi bir izlenim içinde olmaları bir rahatsızlık kaynağı durumunda. Füze savunma sistemi ihalesini bir Çin firmasının kazanmasına sıcak bakılmaması apaçık bir şekilde böyle bir rahatsızlığın sonucu olmuştur.

CEMAAT İLE GÖRÜŞME

CHP’nin Washington ziyaretinin en çok konuşulan yönlerinden biri de cemaat temsilcileriyle bir araya gelme oluşturdu. Parti ileri gelenlerin bu görüşmeyi neden kabul ettiklerine dair açıklamaları makul sözlerden ibaret olduğu görülmektedir. Elbette seçimleri kazanma mücadelesi veren hiçbir parti, kendi ülkesinin vatandaşları ile görüşmekten kaçamaz. Ancak bu gerekçenin doğruluğu, bizi görüşmenin yeri, zamanı ve bağlamı konusunda düşünmekten alıkoymamalı. Ayrıca, Ruşen Çakır’ın dediği gibi, “gerek CHP ile Cemaat’in arasındaki mesafenin büyüklüğü, gerekse Cemaat'in AKP hükümetiyle her geçen gün daha da şiddetlenen bir kavga içerisinde olması, bu iki buluşmayı olağanın üstünde anlamlı” kılmıştır.

Cemaatin hükümetle arasındaki anlaşmazlıkların hepsinin son günlerde vuku bulan dershanelerin kapatılması olayından kaynaklanmadığı malum. Mavi Marmara olayı vuku bulduğundan beri hükümetin dış politikasına devamlı tenkitler getirip onu belli bir doğrultuda yönlendirmeye çalışan cemaatin uluslararası ilişkilere bakışı ile “biz iktidarda olsak Mavi Marmara olmazdı” diyen “Yeni CHP”nin dış politikada şu an durdukları yerlerin büyük ölçüde örtüşmeye başladığını görebiliyoruz. Bir başka deyişle, bu görüşmeyi sadece Cemaat ile AK Parti arasında çıkan gerilime bakarak anlamlandırmak doğru olmaz. Bir Washington ziyareti esnasında, Washington merkezli görüşmelerden çıkan mesajların “Washington mesajları” olduğunu belirtmek doğru bir yaklaşım olarak belirmektedir. Bundan kastımız, bundan sonra Cemaat ile CHP’nin ittifak içinde olacakları değil elbette. Ancak kısa dönemde, birbirlerini fazla rahatsız etmeyeceklerini ve hatta kısmi bir işbirliğini görmek söz konusu olabilecektir.

SONUÇ YERİNE

Kılıçdaroğlu ve ekibinin Washington’a yaptıkları basınımızda bile gereken ilgiyi gördüğü tartışmalı bir ziyareti bazı yorumcuların tarihi olarak nitelerken biraz abartı içinde olduklarını söylememiz mümkün. Bir defa, tanıtıldığı iddia edilen “Yeni CHP”nin 3-4 yıl önce piyasaya sürülmüş bir CHP olduğunu biliyoruz. Şu an aslında pek de yeni olmayan bir “Yeni CHP” karşımızda olan. Birazcık makyaj tazelemiş bile değil. CHP heyeti gittikleri yerlerde ilgi görmüş olabilirler; ama gerek Amerikan yönetimininden umdukları isimler yerine oldukça düşük profilli kişilerce muhatap alınmaları gerekse hem Amerikan hem de Türk basınında ziyaretin gereken ilgiyi görmemiş olması bazı yorumcuların temkinli abartmacı tavırlarını bile abartmalı kılıyor.

Obama yönetimi Kılıçdaroğlu’na daha üst düzeydeki biriyle randevu ayarlamayarak, hala Türk hükümet ile ilişkileri sarsmamaya çalıştığı söylenebilir. Bugün AK Parti hükümeti açısından Washington’un biraz mesafeli davrandığını söylemek o kadar güç değil. Her ne kadar Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Foreign Policy dergisine yazdığı yazıda ABD ile ilişkilerin Türkiye için önemine değinmiş olsa da, Türkiye cephesinde de vaziyet eskisinden farklı.

Ancak karşılıklı olumsuz havaya rağmen ABD yönetiminden AK Parti hükümetine karşı kısa vadede fazla olumsuz tavır beklemek gerçekçi olmayacaktır. Nitekim Türk tarafı aradaki soğukluğun kalkması için adımlar atmış ve kısa süre içinde hem Davutoğlu hem de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Washington ziyaretlerinde bulunmuştur. Arada var olan bazı tatsızlıklara rağmen ABD ile Türkiye arasında yakın ilişkilerin devam edeceğini ifade etmek mümkündür. Bu yakın ilişkinin devam edeceğinin en belirgin işaretlerinden biri, hemen hemen bütün kamuoyu yoklamalarının ezici üstünlüğün hala AK Parti’de olduğunu gösteriyor olmasıdır. Bir başka deyişle, yapılan bütün alternatif imalarına rağmen, kısa vadede AK Parti’nin yerini dolduracak bir alternatif bulunmamaktadır. İlişkilerin devam edeceğinin ikinci işareti de Türk ekonomisinin sağlıklı durumunun devam etmesi ve Türkiye’nin Amerikan yönetimi karşısında bir zafiyet görüntüsü sunmamasıdır.

dünya bülteni



Bu haber 723 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,389 µs