Kürdistan ve 'yeni bir tarih' yazmak..
17 Kasım 2013 10:19 tsi
''Bu barış gerçekleşirse, bölgenin bütün hesaplarını alt üst edecek bir enerji çıkacak ortaya...''
Mesut Barzani'nin; 'Yeni bir tarih oluşturma zamanı gelmiştir. Artık birbirini kabul ederek kardeşçe yaşama zamanıdır. Savaşlar denendi, kimse hayır görmedi. Bir Türk gencinin kanının bir Kürt gencinin eliyle ya da bir Kürt gencinin kanının bir Türk gencinin eliyle dökülme günü bitmiştir' sözü, tarihe geçecek, kayıtlarda yerini alacak bir manifesto niteliğindedir.
'Yeni bir tarih' ifadesi çok esaslı bir söz. Derin anlamları olan aynı zamanda vebali ağır olan bir söz. Günübirlik, kalabalıkları coşturmak için söylenebilecek bir söz değil.
'Tüm gücümüzle çözüm sürecini destekliyoruz ve destekleyeceğiz' diyen Barzani'nin; elinde silah bekleyenlere, kandan güç devşirme alışkanlığı olanlara, barış sürecini sabote etmek için karanlık çevrelerle iş tutanlara, kişisel ve örgütsel çıkarlarını ülke ve millet çıkarının önünde görenlere de verdiği bir cevap vardı.
Dün Diyarbakır'da bir barış seferberliği vardı. Birkaç cümlelik barış ifadesinin bile nasıl da toplumsal yankı uyandırdığını, coşku uyandırdığını gördük. O resim ve o görüntü sadece Kürtlerin yaşadığı bölgelerde değil, Ege'den Karadeniz'e kadar her yerde etkisini gösterdi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın; kafasında kapsamlı bir barış projesi olduğunu farkettik. Konjonktürel değil, esaslı, kalıcı, sadece silahların susmasını değil iki toplumun kaynaşmasını da hedeflediğini gördük.
Diyarbakır'ı Mekke ile Kudüs ile bölgenin diğer kadim şehirleri ile birlikte anıyorsa, Diyarbakır üzerine bir barış misyonu yüklüyorsa, Barzani'ye 'dostum' diyorsa, 'Kürdistan' diyorsa bu böyledir ve yeni bir sayfa açılmış demektir. Yeni bir tarih başlatma düşüncesi sadece Barzani'nin sözüyle sınırlı değil demektir.
'Türk de Kürt de, başı açık da başı kapalı da, Alevi de Sünni de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır' derken, 'Bizim aracılara, tercümanlara ihtiyacımız yok. Biz her zaman gönül diliyle konuştuk bundan sonra da gönül diliyle konuşacağız' derken, Diyarbakır'a 'barışa ve umuda sahip çık' çağrısı yaparken işte çözüm sürecine yönelik motivasyonun ne kadar güçlü olduğunun altını çiziyordu.
Son kırk yılın acı bilançosu 'aracıların' bize ödettiği bedeldir. Birbirimizle doğrudan konuşamamanın vebalidir. Bu ülkenin her yanına saçılan kan aracılar için verdiğimiz savaşın faturasıdır. Washington, Brüksel, Londra, Paris üzerinden konuşmanın, birbirimizin dilini çözememenin sonucudur.
Başbakan; 'Dağdakilerin indiğini cezaevlerinin boşaldığını göreceğiz' diyebiliyorsa, kafalarda 'genel af' iması oluşturuyorsa, 'çözüm süreci' dediğimiz şeyin aslında çok daha kapsamlı, PKK ölçeğinin çok ötesinde bölgesel bir kaynaşma projesi olduğunu düşünebiliriz demektir.
Unutmayın, bu barış gerçekleşirse, bölgenin bütün hesaplarını alt üst edecek bir enerji çıkacak ortaya... Selahaddin zamanındaki gibi, Malazgirt dönemindeki gibi, Selçuklu ittifakı gibi...
Bu aşamadan sonra ilk kurşunu atan hepimizin suçlusudur. Akacak kanın suçlusudur. Tarihin suçlusudur. Artık el ele tutuşulabiliyorsa o eli bırakan suçludur.
Geçmişin ve geleceğin tüm günahlarından sorumludur.
İbrahim Karagül /
Yeni Şafak (ilgili kısım)
Bu haber 961 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle