Hafta başında Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, İngiltere Başbakanı Blair ile Londrada bir araya geldi. Görüşmede ele alınan konulardan birisi de Iraktaki İngiliz birliklerinin çekilmesiydi. Maliki, BBCye yaptığı açıklamada Yabancı güçlerin Iraktan çıkmasının birkaç yılı bulacağını düşünmediğini belirtti. Bu noktada Blairin 18 ay içerisinde Iraktan çekileceğiz sözlerini anımsatmakta fayda var. İngiliz birliklerinin, gidişatın hiç de olumlu olmadığı Afganistana ağırlık vermesi bekleniyor.
Irakı boşaltmayı düşünen İngilterenin yanında, Japon askerler de ülkelerine döndü. Kısaca Irakta tam bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Peki, Irakta bunlar yaşanırken, İsrailin Lübnana saldırması nasıl açıklanabilir? Asıl hedef Suriye ve İran mı? İsrail, büyük çaplı bir savaşa mı hazırlanıyor? Yoksa İsrail, Bush politikalarının bölgede iflas etmesi ile çevresinde kendisini koruyacak bir güç mü arıyor? İsrailin Lübnanda sivilleri hedef alan saldırıları Bush yönetiminin Ortadoğu politikasının çöküşü ile birlikte değerlendirildiğinde daha doğru analiz edilebilir düşüncesindeyim. Ortadoğuda şu anda yaşanan krizin dünden bağımsız olmadığı kurgusundan yola çıkarak, savaşı daha geniş bir perspektiften, yakın geçmişi de hesaba katarak yorumlamaya çalışıyorum.
İki cephede düşük yoğunluklu savaş!
Başkan Bushun iktidarından kısa bir süre sonra meydana gelen 11 Eylül saldırıları ile daha önce düşünülen özgürleştirme (demokratik ve liberal değerleri benimsetme) politikaları sert bir şekilde uygulamaya kondu. Amerikan yönetimi bu bahane ile Doğu Avrupa ve Ortadoğuda iki ayrı cephe açtı. Özgürleştirme politikalarının askeri ayağı Ortadoğuda harekete geçirilirken, Kafkaslar ve Doğu Avrupada sivil toplum örgütleri ile yüzü batıya dönük ve Rusya karşıtı politikacılar desteklendi. Başka bir deyişle Afganistan operasyonunu Irakın işgali izlerken, Gürcistan ve Ukraynada gül devrimleri gerçekleştirildi.
Aşağı yukarı eş zamanlı olarak açılan bu iki cephede Amerikan yönetimi önemli başarılar elde etti. Rusyaya karşı açılmış olan cephede kazanılan zafer çok önemliydi. Zira ünlü Rus stratejist Alexandr Dugine göre, bir Avrasya imparatorluğu kurmak için Ukrayna, Rusyanın olmazsa olmazıydı. Keza Afganistandan sonra Irak misyonu çok kısa bir zamanda yerine getirildi. Ayrıca, ikinci cephenin ikinci ana kolu Doğu Avrupadakine benzer bir şekilde, Orta Doğuda açıldı. Amaç burada da sivilleşme adımları atmaktı. Doğu Avrupada devrimleri gerçekleştiren örgütlerin benzerleri burada da kuruldu. Amaç, rejimden rahatsızlık duyan ve İslamcı örgütleri destekleyen kitleleri, merkeze çekilmiş gruplar yoluyla sisteme katmak ve demokratik ve liberal piyasa değerlerinin bu toplumlarda yerleşmesini sağlamaktı. Örnek Mısır. Mısır seçimlerinde Müslüman Kardeşler, Batılı sivil toplum örgütlerince desteklendi. Mübarek seçimleri kazandıysa da bir daha ki seçimlerin çok çekişmeli geçeceği anlaşılmış oldu.
Dünyanın özgürleşmeme inadı
Her şey yolunda giderken, Amerikan yönetimi hesaba katmadığı bazı gerçeklikler ile yüzleşmeye ve iki cephede de gerilemeye başladı. Kısa bir zamanda enerji devi haline gelen Rusya (Gasprom 2000 2006 yılları arası on kat büyüdü), ekonomideki bu büyümesini politikasına yansıttı. Rusyanın Sovyetler dağıldıktan sonra ilk kez Suriyede askeri üs elde ettiğini hemen belirtelim. Sonuçta Ukraynada büyük umutlarla gerçekleştirilen turuncu devrim vaat ettiği reformları gerçekleştiremeyip, Rusyanın da (enerji örneğinde olduğu gibi) ciddi engelleriyle karşılaşınca, toplumda ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Son yapılan seçimlerde önceki diktatör Kuchmanın varisi Yanukovich, parlamentoda oy çoğunluğuna sahip oldu. Başkan hala Yukascehnko. Fakat Ukraynada turuncu umutlar solmuş durumda.
Benzer bir hayal kırıklığı Irakta da yaşanıyor. Her ne kadar Amerikan yönetimi soğukkanlılığını ve umudunu korumaya çalışsa da Irak, Saddam dönemindeki günlerini arıyor. Her gün onlarca, kimi zaman yüzlerce, ölüm haberinin geldiği Irak üçe bölünme ve iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya. Herkes bunun farkında. Yazının başında İngiliz çekilme planından bahsetmiştik.
Bile bile lades!
Filistine gelince Ortadoğuda demokratikleşme politikası, Hamas yönetimini iktidara getirdi. Fakat Filistini diğer demokratik atılımlardan farklı düşünmek gerekiyor. Zira Hamasın iktidara geleceği bilindiği halde, seçim sonrası toplu cezalandırma ile yardımların kesilmesine gidildi ve Hamasın İsraili tanıması beklendi. Hamas yönetiminin bu duruma yaklaşık altı ay direndiği söylenebilir. Fakat tam yumuşama ve masaya oturma sinyali verilirken, İsrailin plajda eğlenen çocukları hedef alan kışkırtıcı saldırıları şu anda Lübnanda yaşanılan sürecin tetikleyicisi oldu. 28 Haziranda bir İsrail askeri kaçırıldı. Sonraki hafta ise İsrail-Lübnan sınırında çatışma çıktı ve iki asker daha kaçırıldı. Şimdi Lübnanın ağır bombardıman altında olduğu bir süreç içerisindeyiz.
Ortadoğu çelişkisi mi?
Ortadoğuda çekilme senaryoları konuşulurken, İsrailin giriştiği bu saldırı Ortadoğunun kadim çelişkilerinin bir örneği mi? Yoksa Bush yönetiminin çektiği sıkıntı, İsraili çevresinde bir güvenlik alanı yaratma seçeneğine mi itti? İsrailin saldırıları ve kara harekâtı hazırlığına bakıldığında, ilk akla gelen uzun süreli bir savaş şıkkı. Hele Salı günü Kudüste Yeni bir Ortadoğunun zamanı geldi diyen ABD Dışişleri Bakanı Riceın sözlerine bakılırsa, durum hiç de iç açıcı değil. Fakat bölgedeki gelişmeler bütüncül olarak ele alındığında İsrailin yakın tehdit olarak algıladığı Hizbullahı kuzeye sürme peşinde olduğu anlaşılıyor. Blairin ilk günden ortaya attığı çok uluslu güç seçeneği de düşünüldüğünde, İsrailin kendisine bir kalkan aradığı söylenebilir. Bu gücün NATO ya da AB gücü olması bir şeyi değiştirmez. Bu kalkan İran ile yakın ilişkisi olduğu bilinen ve Suriye tarafından da desteklenen Hizbullahın İsraile tehdit oluşturma potansiyelini ortadan kaldırmaya yarayacak. Böylece İsrail, kuzeyini güven altına alarak içeriye yönelecek. Dünya da zaten buna hazır. Hiç kimsenin Filistine çok uluslu güç istediğini duydunuz mu? Ben duymadım!
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle