En Sıcak Konular

İsrail kendisini koruyacak bir kalkan peşinde!

0 0 0000 00:00 tsi
İsrail’in hedefinde ne Suriye ne de İran var. Başka bir deyişle İsrail ‘uzun soluklu bir savaş’a hazırlanmıyor. Tek yaptığı, Ortadoğu’da iflas eden Bush politikalarına karşı kendi güvenliğini konumlandırmak. Bölgedeki diğer gelişmeler ele alındığında, İsr

Hafta başında Irak Başbakanı Nuri el-Maliki, İngiltere Başbakanı Blair ile Londra’da bir araya geldi. Görüşmede ele alınan konulardan birisi de Irak’taki İngiliz birliklerinin çekilmesiydi.  Maliki, BBC’ye yaptığı açıklamada ‘Yabancı güçlerin Irak’tan çıkmasının birkaç yılı bulacağını düşünmediğini’ belirtti. Bu noktada Blair’in ’18 ay içerisinde Irak’tan çekileceğiz’ sözlerini anımsatmakta fayda var. İngiliz birliklerinin, gidişatın hiç de olumlu olmadığı Afganistan’a ağırlık vermesi bekleniyor. 

Irak’ı boşaltmayı düşünen İngiltere’nin yanında, Japon askerler de ülkelerine döndü. Kısaca Irak’ta tam bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Peki, Irak’ta bunlar yaşanırken, İsrail’in Lübnan’a saldırması nasıl açıklanabilir? Asıl hedef Suriye ve İran mı? İsrail, büyük çaplı bir savaşa mı hazırlanıyor? Yoksa İsrail, Bush politikalarının bölgede iflas etmesi ile çevresinde kendisini koruyacak bir güç mü arıyor? İsrail’in Lübnan’da sivilleri hedef alan saldırıları Bush yönetiminin Ortadoğu politikasının çöküşü ile birlikte değerlendirildiğinde daha doğru analiz edilebilir düşüncesindeyim.  Ortadoğu’da şu anda yaşanan krizin dünden bağımsız olmadığı kurgusundan yola çıkarak, savaşı daha geniş bir perspektiften, yakın geçmişi de hesaba katarak yorumlamaya çalışıyorum.
 
İki cephede düşük yoğunluklu savaş!

Başkan Bush’un iktidarından kısa bir süre sonra meydana gelen 11 Eylül saldırıları ile daha önce düşünülen ‘özgürleştirme’ (demokratik ve liberal değerleri benimsetme) politikaları sert bir şekilde uygulamaya kondu. Amerikan yönetimi bu bahane ile Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da iki ayrı cephe açtı. Özgürleştirme politikalarının askeri ayağı Ortadoğu’da harekete geçirilirken, Kafkaslar ve Doğu Avrupa’da sivil toplum örgütleri ile yüzü batıya dönük ve Rusya karşıtı politikacılar desteklendi. Başka bir deyişle Afganistan operasyonunu Irak’ın işgali izlerken, Gürcistan ve Ukrayna’da ‘gül devrimleri’ gerçekleştirildi.
 
Aşağı yukarı eş zamanlı olarak açılan bu iki cephede Amerikan yönetimi önemli başarılar elde etti. Rusya’ya karşı açılmış olan cephede kazanılan zafer çok önemliydi. Zira ünlü Rus stratejist Alexandr Dugin’e göre, bir Avrasya imparatorluğu kurmak için Ukrayna, Rusya’nın ‘olmazsa olmazı’ydı. Keza Afganistan’dan sonra ‘Irak misyonu’ çok kısa bir zamanda yerine getirildi. Ayrıca, ikinci cephenin ikinci ana kolu Doğu Avrupa’dakine benzer bir şekilde, Orta Doğu’da açıldı. Amaç burada da sivilleşme adımları atmaktı. Doğu Avrupa’da devrimleri gerçekleştiren örgütlerin benzerleri burada da kuruldu. Amaç, rejimden rahatsızlık duyan ve İslamcı örgütleri destekleyen kitleleri, merkeze çekilmiş gruplar yoluyla sisteme katmak ve demokratik ve liberal piyasa değerlerinin bu toplumlarda yerleşmesini sağlamaktı. Örnek Mısır. Mısır seçimlerinde Müslüman Kardeşler, Batılı sivil toplum örgütlerince desteklendi. Mübarek seçimleri kazandıysa da bir daha ki seçimlerin çok çekişmeli geçeceği anlaşılmış oldu. 

Dünyanın ‘özgürleşmeme’ inadı

Her şey ‘yolunda’ giderken, Amerikan yönetimi hesaba katmadığı bazı gerçeklikler ile yüzleşmeye ve iki cephede de gerilemeye başladı. Kısa bir zamanda enerji devi haline gelen Rusya (Gasprom 2000 – 2006 yılları arası on kat büyüdü), ekonomideki bu büyümesini politikasına yansıttı. Rusya’nın Sovyetler dağıldıktan sonra ilk kez Suriye’de askeri üs elde ettiğini hemen belirtelim. Sonuçta Ukrayna’da büyük umutlarla gerçekleştirilen turuncu devrim vaat ettiği reformları gerçekleştiremeyip, Rusya’nın da (enerji örneğinde olduğu gibi) ciddi engelleriyle karşılaşınca, toplumda ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Son yapılan seçimlerde önceki ‘diktatör’ Kuchma’nın varisi Yanukovich, parlamentoda oy çoğunluğuna sahip oldu. Başkan hala Yukascehnko. Fakat Ukrayna’da turuncu umutlar solmuş durumda.

Benzer bir hayal kırıklığı Irak’ta da yaşanıyor. Her ne kadar Amerikan yönetimi ‘soğukkanlılığını’ ve umudunu korumaya çalışsa da Irak, Saddam dönemindeki günlerini arıyor. Her gün onlarca, kimi zaman yüzlerce, ölüm haberinin geldiği Irak üçe bölünme ve iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya. Herkes bunun farkında. Yazının başında İngiliz çekilme planından bahsetmiştik.

Bile bile lades!

Filistin’e gelince… ‘Ortadoğu’da demokratikleşme’ politikası, Hamas yönetimini iktidara getirdi. Fakat Filistin’i diğer ‘demokratik atılımlardan’ farklı düşünmek gerekiyor. Zira Hamas’ın iktidara geleceği bilindiği halde, seçim sonrası toplu cezalandırma ile yardımların kesilmesine gidildi ve Hamas’ın İsrail’i tanıması beklendi. Hamas yönetiminin bu duruma yaklaşık altı ay direndiği söylenebilir. Fakat tam yumuşama ve ‘masaya oturma’ sinyali verilirken, İsrail’in plajda eğlenen çocukları hedef alan kışkırtıcı saldırıları şu anda Lübnan’da yaşanılan sürecin tetikleyicisi oldu. 28 Haziran’da bir İsrail askeri kaçırıldı. Sonraki hafta ise İsrail-Lübnan sınırında çatışma çıktı ve iki asker daha kaçırıldı. Şimdi Lübnan’ın ağır bombardıman altında olduğu bir süreç içerisindeyiz.  

Ortadoğu çelişkisi mi?

Ortadoğu’da çekilme senaryoları konuşulurken, İsrail’in giriştiği bu saldırı Ortadoğu’nun kadim çelişkilerinin bir örneği mi? Yoksa Bush yönetiminin çektiği sıkıntı, İsrail’i çevresinde bir güvenlik alanı yaratma seçeneğine mi itti? İsrail’in saldırıları ve kara harekâtı hazırlığına bakıldığında, ilk akla gelen ‘uzun süreli bir savaş’ şıkkı. Hele Salı günü Kudüs’te ‘Yeni bir Ortadoğu’nun zamanı geldi’ diyen ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın sözlerine bakılırsa, durum hiç de iç açıcı değil. Fakat bölgedeki gelişmeler bütüncül olarak ele alındığında İsrail’in yakın tehdit olarak algıladığı Hizbullah’ı kuzeye sürme peşinde olduğu anlaşılıyor. Blair’in ilk günden ortaya attığı çok uluslu güç seçeneği de düşünüldüğünde, İsrail’in kendisine bir kalkan aradığı söylenebilir. Bu gücün NATO ya da AB gücü olması bir şeyi değiştirmez. Bu kalkan İran ile yakın ilişkisi olduğu bilinen ve Suriye tarafından da desteklenen Hizbullah’ın İsrail’e tehdit oluşturma potansiyelini ortadan kaldırmaya yarayacak.  Böylece İsrail, kuzeyini güven altına alarak ‘içeriye’ yönelecek. Dünya da zaten buna hazır. Hiç kimsenin ‘Filistin’e çok uluslu güç’ istediğini duydunuz mu? Ben duymadım!  



Bu haber 379 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,533 µs