İran'a, altın tepsi içinde
Her ne kadar İsrail'in Lübnan ve Gazze'ye saldırıları dikkatleri Ortadoğu'nun diğer kanayan yarasına çevirse de Irak'ta şiddet ve kaos sarmalı can almaya devam ediyor. Irak Saddam dönemindeki günlerini ararken, başarısızlığı kabullenemeyen bir tek Beyaz Saray yönetimi kaldı.
Bu öyle bir başarısızlık ki başlarken kurduğu hayallerin tam tersine sebep olduğu söylenebilir. Ömer Taşpınar haklıydı. Radikal gazetesinde hafta başında yayınlanan yazısında Taşpınar, İran'a en büyük iyiliği Bush yönetiminin yaptığını söylüyordu. Taşpınar'a göre 'bu gidişle Ortadoğu'da 21. yüzyıl Şiilerin olacak. ABD'nin 11 Eylül sonrası politikaları İran'a beş yıl önce hayal bile edemeyeceği bir Şii kuşak sunuyor. İran uzun vadede Ortadoğu'nun egemen gücü olmak istiyor.'
Bush yönetiminin İran'a altın tepsi içinde Ortadoğu'yu sunduğu bir gerçek. Pakistan sınırından Kudüs'e kadar Şii egemen bir dünya. Afganistan'da Amerikan kuvvetlerince zayıflatılan Sünni güçler, Irak'ta yönetimin Sünni Araplardan alınıp Şiilere 'devri', Lübnan'da unutulmaya yüz tutmuş Hizbullah'ı tekrar kahraman haline getirmek Bush yönetimi öylesine hatalar yapıyor ki Sünniler 'Amerikan-İsrail saldırganlığına' karşı Şiileri destekliyor. Aynı Lübnan'da olduğu gibi. Yeryüzünde yaşayan hiçbir 'orta direk' Sünni'nin Hizbullah'ı eleştirdiğini hissedemiyorum.
'Kardeşlik'e dinamit!
Hatta oluşan bu 'kardeşliği' bozmak istermiş gibi önce Guardian, ardından Hürriyet gazetelerinde bir Hizbullah militanının ilginç iddiaları yer aldı. Militan bu savaşın henüz başladığını belirtiyor, eğer İsrail kazanırsa Sünnilerin kazanmış olacağını iddia ediyordu. Bunun açık bir 'yönlendirme,' ya da manipülasyon olduğu belli.
Irak üçe bölünebilir!
Yönlendirme mi gerçekten birbirlerine mi saldırıyorlar bilinmez, ama Irak'ta da durum pek de iyiye gitmiyor. Her geçen gün bir yandan Şii, bir yandan da Sünni hedeflere yapılan saldırılar, yeni misillemelere kapı aralıyor. Ülke üçe bölünme tehlikesi ile karşı karşıya. Her ne kadar Irak başbakanı Maliki bu olasılığa inanmasa da en azından ciddi sekteryan kıyımların yaşandığı bir gerçek. Şiiler kendilerine sunulan altın tepsinin keyfini çıkarırken, Sünniler daha önce yönettikleri ülkede dışlanmışlık hissinde. Kuzey'deki Kürtler ise yakın gelecekteki tehlikenin farkında. Bu yüzden kendi ordularını kurmanın gerekliliğini her geçen gün daha yüksek sesle ifade ediyorlar.
Kürtleri Türklere yamar mıyız?
Son günlerde yaşanan gelişmeler ilginç bir adımın sinyallerini veriyor. Bu, kaos ortamında hem Kürtleri koruyacak hem de bölgede artan Şii etkinliğini bir nebze olsun hafifletecek bir adım. Adımın temelinde ise 'Acaba Kürtleri, Türklere yamar mıyız?' sorusunun olduğu tahmin edilebiliyor.
İngiltere'den sonra Irak'tan çıkmak için gün saymaya başlayacak olan ABD, acaba savaş sırasında Washington ile işbirliği yaptığı için tüm bölge halklarının nefretini kazanan Kürtleri ne yapacak? Irak'ta artan Şii etkisini kırmak için bir Sünni birlikteliğini sağlamaya çalışır mı? Sünni Araplar ile Kürtler, bu yeni konjonktürde Şii'lere karşı bir araya getirilebilir mi? Hatta Türkiye bu birlikteliğe 'ağabeylik' yapar mı? Hafta sonu 'PKK'yı dağdan indirme planı' başlığı altında sunulan ve aslında bir nevi de Talabani-Barzani 'güzellemesi' olan plan, bu projenin bir parçası olabilir mi? Bunların hepsi akılda tutulması gereken sorular.
Sadr'ın önemi!
Mukteda es-Sadr, Şii lider. Mehdi ordusu ile bugüne kadar işgal güçlerine verdiği mücadele ile tanınıyor. Şii olması sizi yanıltmasın. O tam bir 'ulusalcı'. Zira Sadr, Telafer'de Amerikan güçlerine karşı mücadele eden Sünni direnişçilere yardımını esirgemedi. Ayrıca Kerkük konusunda kesin konuştu. Kürtlere yönelik konuşmasında Sadr, Kerkük'ün statüsünde yapılacak en küçük değişimin savaş nedeni olacağını belirtmiş ve milislerini Kerkük'e göndermişti. Kerkük'teki Kürt yöneticilerin bu durumdan ciddi bir şekilde rahatsız olduğu belirtiliyor. Öyle ki, Sadr'ın 'ulusalcı tavırlarından' sadece Kürtler muzdarip değil. Uluslar arası basında Irak ile ilgili çıkan tüm saldırı haberlerinde, Sadr bir köşede yer alıyor. Saldırılarından sorumlu tutulan Sadr'ın üzerinde ciddi bir baskı kurulmaya çalışıldığı kesin. Yakında Sadr milislerine ciddi operasyonlar düzenlenirse kimse şaşırmasın.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye artan Şii etkinliğine karşı Kürtler ile işbirliği yapmaya zorlanıyor. Daha önce uygulamaya çalıştığı politika ile zıt bir yönelim bu. Zira yılbaşında eski Irak Başbakanı Allavi'yi ağırlayan, daha sonraki hafta Mukteda es-Sadr'ı bekleyen Ankara, Irak'ta 'Şii politikası' başlatmış, aynı dönemde Sünni Araplar ile ilişkilerini geliştirmiş ve Arapları seçime katılmaya ikna eden başkent olarak tarihe geçmişti. Ankara'nın ülkede artan bu etkisi ve belirlediği politikalar Kürtleri fazlasıyla tedirgin etti. Zira Ankara'nın ülke içindeki dengelere oynadığına dair eleştirileri yükseliyordu. Bu yüzden 'gizli bir elin' etkisi ile Sadr görüşmesi gerçekleşemedi.
Türkiye'nin güvenlik prensipleri ile daha büyük bir projenin istekleri arasında sıkışması muhtemel. Eğer Türkiye içinden gelen sesi dinlerse, bir Kürt devletinin kurulmaması ya da petrol zengini Kerkük'ün Kürt yönetimine geçmemesi için Irak içindeki dengeleri gözeten bir politika takip edebilir. Diğer yandan Türkiye'ye daha büyük bir planın gerçekleri dayatılırsa, Türkiye Kuzey Irak Kürtlerini himaye etme ve bölgedeki Şii nüfuzunu dengeleme sorunu ile karşı karşıya kalabilir.
İkilemin ağırlığı
Ankara ilk şıkkı tercih ettiğinde, Kürt devletinin kurulmamasını bir süre (uzun bir süre) sağlamış olur. Hatta belki de sonsuza kadar bu tehlikeden kurtulabilir. Fakat kısa ve uzun vadede, bölgede artan ciddi bir Şii nüfuzunu dengelemek için kendisine yeni araçlar bulmak zorunda kalır. Hatta Şiilerin bizzat kendisi ile ittifaka giderek, ya da bazı Şii unsurları yanına çekerek, bölgedeki etkinliğini geliştirebilir.
Ankara ikinci şıkkı tercih ederse, bölgede sevilmeyen bir unsuru kanatları altına almış olur. Bölgedeki etkinliği de sadece Kuzey Irak ile sınırlı kalır. Ayrıca kendi içindeki sosyal sorunlar ile de uğraşacak olmasından, bu durumda uzun vadede Kürt devletinin temellerini kendi elleri ile atmış olur.
Türkiye'nin ağır bir ilkem ile karşı karşıya olduğu bir gerçek. Fakat Türkiye bu zor kararla yüzleşmek durumunda. Kendi güvenlik öncelikleri mi, yoksa kendisine pek de yaramayacak olan daha büyük bir projenin bekledikleri mi? Türkiye 6. hissine güvenmeli.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle