En Sıcak Konular

Kapanmak değil; sırlanmak

2 Temmuz 2013 16:13 tsi
Kapanmak değil; sırlanmak Tesettürün bir eylemsellik biçimi olmadığını, Batı'ya karşı siyasi bir mücadele tarzı olmaktan çok daha evrensel ve ilahi boyutları olduğunu anlayabilmemiz gerekiyor öncelikle

Örtünerek var olabilmek; bir kadın için dindar veya laik kesimlere karşı verilen bir mücadele değildir demiştim Nilüfer Göle'den yaptığım alıntılarla devam ederken.

Gezi eylemleri üzerinden Göle'nin T24 sitesindeki son yazılarından ve kimi akademya mensuplarından hareketle, onlardaki podyumlaştıran bu dille ilgili sorunları ele almayı denediğim yedinci yazım bu. Örtünmeyi ‘gövde dilinin öne çıkması' olarak ‘görünür' alana indirgeyip tanımlamakla örtünmenin sosyolojisi için ihtiyaç duyduğumuz pek çok kavramı muhayyilemizde canlandırmak zorlaşıyor. Çünkü örtünmenin vücudu, mekanı, vakti (ve her şeyi) bir emanet olarak görmekle başlayan, baş gözüyle görünür olandan giderek kalp gözüyle görünür olana dek kıvrımlanan boyutları var. (Cinsler arası ilişkileri düzenleyen zahir boyutundan insanın -kadın ve erkeğin- Rabb'iyle ilişkisini düzenleyen batın boyutuna dek.)

Tesettürün bir eylemsellik biçimi olmadığını, Batı'ya karşı siyasi bir mücadele tarzı olmaktan çok daha evrensel ve ilahi boyutları olduğunu anlayabilmemiz gerekiyor öncelikle. Çünkü bazı sosyal bilimciler, tesettürü farkında olmadan her podyumlaştırdıklarında biraz daha yabancılaşıyorlar toplumlarına. Örtünmenin metafiziğine girebilmek için hicap'tan başlayalım. İnanan kişiye göre, hakikatin ancak perdelerinden bahsedebiliriz, kendisinden değil. Alem bir hicaptır; alemde ne varsa, yine hicaptır. William Chittick'in tabiriyle “Allah'ın yüzü, tıpkı güzelliği her surete, her sevilene ve her arzuya nüfuz ettiği gibi, her hicabın arkasında gizlidir.” Müminlere göre, eğer perdenin arkasını görebilseydik Allah'tan başka bir sevgi nesnesi olmadığını anlardık. Müslüman kişi, hayatının her anında “Allah'ın rahmetinin gazabını geçmesi”nin alametlerini sözlü ve yazılı olarak okuma gayretindedir. O'ndan (cc) başka hakikat olmadığına, her şeyin O'ndan ve ‘O' olduğuna şahitliğidir onun için hayattaki mücadele. Çünkü bunu demenin yükümlülüklerini vicdanında ve vücudunda taşımaya başlamıştır.

Bu tevhid ilkesinden ki ona kabaca varlığın birliği diyelim, şöyle de bahsedebiliriz: Mümin için, gizli olan veya perdeli olan ‘görünmez' demek değildir. Maksat kalp ile görmektir, keşfetmektir. Yüce Yaratıcı'nın insanı var etme maksadını şu Kudsi Hadis üzerinden (manası Allah'a, ifadesi Elçisi'ne ait söz) paylaşır bizimle pek çok mümin: “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi sevdim.” Bu ilk anış, ilk zikirdir ve Yaratıcı'sından insana gelir. İnsan, sevilendir. Ve sevildiğini bildiği ölçüde ‘seven' olur. Buradaki ‘bilme ölçüsü' insandaki ibadet şuurudur. Giderek seven ve sevilen bir olur. Bütün gayrılıklar, yani ayrışmalar mecazdır mümin için. Gece ile gündüz ayrı değildir, hayır ile şer, ben ile öteki, ölüm ile yaşam... Hiçbiri ayrı değil, tamamlayıcıdır. Bütün'e bütün olarak baktıkça her cüzde küll'ü görmek mümkündür.

Müslümanlar için bu, kalp ilmiyle bilinir, yani asli tabiatımıza kodlanmıştır. İnsanın kalbindeki de ironik bir biçimde herkese hicaptır ona göre. Gerçek, insanın kalbi ile Rabb'i arasındaki sırdır. Kalpten kalbe geçişlerle bu sır paylaşılır. Görünmez ama görünür alanlarda. Aynı nefesin içinde, bu sır ile nurlandıklarını hisseder müminler. “Allah göklerin ve yerin nurudur.”

Mümini tevhide ulaştıran teşbih ve tenzih kaidesi hayatın her anında devam eder. Bir başka deyişle bütün hicaplar ‘O'dur ve yine de ‘O' değildir. Allah hem her zerrede, her cüzde ‘görünür', çünkü O'nun tecellisi olmayan hiçbir şey yoktur. Ama hem de onu hicabın dışında ‘görme'nin yolu yoktur. Tüm yakıştırmalardan münezzehtir. Sosyolojik terminolojide ihtiyaç duyduğumuz İslami kavramlardan biri olan hicap'a yaklaşmaya çalışırken, buradan başlamayı önemsiyorum.

Gizleyen, örten, saklayan, engelleyen gibi anlamlar içeren tesettürün seküler dilde kullandığımız gibi ‘kapatan' anlamı yoktur. Kadının kapanması, mesela eve kapatılması veya ailesinin sözüne hapsedilmesi vs. hep aynı anlam kaymasının çağrışımlarıyla resmi söylemimize kadar dahil olmuştur. Tesettür kelimesindeki setr'in Allah'ın güzel isimlerinden olan ‘Settar' ile ilişkisinden de bahsetmek gerekiyor. ‘Kötülükleri ve çirkinlikleri örten' demektir. Yukarıda dediğim gibi, her cüz, küll'den bir nitelik taşıdığına göre; Allah'ın bilinen 99 isminin tecellilerini Müslüman kişi her birimizdeki haller üzerinden izleyip bu isimlerle tanıma gayretindedir. (Müminler için bu isimlerin sayısı sonsuza dek uzanır.) Artık bundan sonra sosyolojinin dilinde kullandığımız mahrem kavramının bütüncül boyutundan bahsedebiliriz. Mahrem'in kamusal alan gibi görünür bir alan olmamasından da, modern veya gelenekselden ziyade evrensel bir niteliği olmasından da

Leyla Ipekci Zaman



Bu haber 1,082 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,770 µs