En Sıcak Konular

'Bıktım ve utanıyorum'

19 Haziran 2013 15:15 tsi
'Bıktım ve utanıyorum' Acı olan şu ki, Türkiye'de önce muhalefet (ve sol) demokrat olmayı ve dürüst olmayı ve namuslu olmayı öğrenmedikçe, iktidarı ve bütün toplumu demokratlaştıramaz.

Tarihçi Halil Berktay, 16 Haziran günü Nişantaşı Valikonağı Caddesi'nde gözlemlediği Gezi Parkı eylemlerini kuyerel.org sitesi için kaleme aldı. İlgili kısım:

Gözlemlerimi net özetleyeyim. (1) Polisin bütün mevzilenişi, kimseyi   Nişantaşı kavşağının ötesine geçirmemek, Taksim'e ilerlemelerine   olanak vermemek üzerineydi. (2) Polisin, protestocuların fazla   ilerlemesini önlemek için zaman zaman gaz fişeği atmak dışında bir güç   kullanmama talimatı aldığı çok açıktı ve nitekim öyle de davrandılar.   Benim görüş alanım dahilinde, cop kullanmadılar, kimseye başka şekilde   de vurmadılar, kimseyi gözaltına almadılar. Hatta yan sokaklardan   birisi üzerlerine yürüdüğü ve küfrederek itip vurmaya kalkıştığında   bile, sadece geri itmekle yetindiler; hiçbir karşılık vermediler. Oysa   o kişinin yaptıkları (veya karşı apartımandan bir hanımın ettiği,   kızımı "baba, Nişantaşı'nda Atatürkçü olmayan herhalde bir tek biz   varız" demeye sevkeden küfürler) derhal tutuklanmalarına yeterdi de   artardı bile. (3) Ben Gezi Parkı direnişinin başından değil, ilk haftasından da   değil, bugününden, 15-16 Haziran'ından bahsediyorum.

Bu ölçüler içinde , aşikâr olan, bütün saldırganlık ve şiddet insiyatifinin   eylemcilerden geldiğiydi. Artık Taksim'e ulaşmak ve tekrar işgal etmek   diye bir umutları da yoktu; sadece ve sadece, nerede ve ne ölçüde   olursa olsun polisle çatışmak istiyorlardı. Belki bir kısmı için bu,   AKP'yi devirmek gibi bir hedefe bağlıydı; bir kısmı içinse, kendini   (1848 veya 1870-71 misali) "barikatlardaki bir özgürlük savaşçısı"   gibi hissetme arzusundan kaynaklanıyordu. Ama ortada somut, anlamlı ve   ulaşılabilir hiçbir siyasi hedefin kalmadığı ve eylem için eylem,   çatışmak için çatışmak arzusunun öne çıktığı son derece belirgindi.   İsteyen, "bu Cumhuriyet tarihin en kitlesel eylemidir" diye yazıp   dursun. Belki gerçek olan, bu gençlerin kendilerini öyle bir "tarihsel   ân ve aksiyon" içinde hissetme özlemidir. Elle tutulur olan şu ki,   sokağa yalnızca hırslanmış bir öfke ve nefret ile belki bir   kahramanlık ve macera hissi hükmediyordu.

Biliyorum ki bunları çıkıp söylemem ve yazmam, şimdi gene bir tepki   dalgasına yol açacaktır. Aldırmıyorum. Ben bıktım artık. Bir solcu ve   bir demokrat olarak, on yıllardır sol adına söylenen yalanlardan   bıktım. "Kol kırılır yen içinde" anlayışından bıktım. Bütün oportünist   faydacılıklardan bıktım. Geçmişte ve bugün, benim kendi kuşağımda ve   şimdi kuşaklarda, maksimalist boyölçüşmeci, saldırgan ve şiddet   kullanan kesimlere "masum gençlerdir" veya "barışçıl protestoculardır"   veya "meşru savunma halindedirler" diye kol kanat germekten bıktım --   vakti zamanında bana ve bizlere kol kanat gerilmiş olmasından da,   şimdi başka gençlere kol kanat germeye çağrılıyor olmaktan da bıktım   ve utanıyorum. Günlerdir okuduğum "polisin inanılmaz vahşi   saldırıları" teranelerinin (ki yok böyle bir şey; polis   kullanabileceği şiddetin belki en fazla yüzde 10-15'ini kullanıyor)   yanı sıra, eylemcilerin şiddetinden zerrece bahsedilmemesinden bıktım   ve utanıyorum. Sürekli kriz ve sürekli çatışma mantığıyla her türlü   şiddeti davet edenlerin, sonra da "anne polis beni dövdü" havasıyla   himaye aramasından (ve bazılarının da solculuk gereği veya iktidar   düşmanlığı gereği onlara bu himayeyi sunmasından) da bıktım ve   utanıyorum.

 Ben bu satırları yazarken Başbakan Erdoğan da Kazlıçeşme'de hep aynı   kibir ve nobranlığıyla konuşmuş; üstelik MHP'yi (veya tabanını) da   yanına almış; bir çeşit fiilî Milliyetçi Cephe oluşturmuş. Yapar,   yapmıştır. Tek el şaklamaz. Kim itti onu o noktaya? Krizi Erdoğan   başlattı; ikinci hafta boyunca sürdüren ve hele 15 Haziran Pazar   sabahından itibaren bu kutuplaşmayı özellikle davet eden de, ister   "sol" deyin, ister Taksim Dayanışması, ister protestocular-eylemciler,   işte onlar oldu. Hükümet demokrat olsun; peki. Ya muhalefet? Acı olan şu ki, Türkiye'de   önce muhalefet (ve sol) demokrat olmayı ve dürüst olmayı ve namuslu   olmayı öğrenmedikçe, iktidarı ve bütün toplumu demokratlaştıramaz.



Bu haber 1,866 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,253 µs