Bu ilaçların üzerinde intiharı artırır yazıyor!
5 Mart 2013 13:33 tsi
Gıda güvenliği hareketi yazarı Kemal Özer yazıyor...
Birkaç hafta önce bir ilahiyat profesörü intihar etmişti. Ardından da dindar olarak bilinen bir rektör, geçtiğimiz hafta hem bileklerini kesti, hem de dördüncü kattan atlayarak canına kıydı.
Rektör de insandır ve psikolojik sorunlar yaşayıp, intihar edebilir. Nitekim etti de. Peki, intihar etmenin ebedi cezasını bilen biri neden intihar eder? Bir kişiyi intihara iten nedenler ne olabilir?
Yakınları, rektörün hiç bir sorunu olmadığı halde, sadece kas ağrıları için uzun zamandan beri antidepresan kullandığını açıklamış
Bu ilginç iki intihardan sonra başka intihar vakalarıyla ilgili arşivler tarandığında, intihar edenlerin çok büyük bir kısmında şaşırtıcı bir benzerlik tespit edilir: İntihar edenlerin çoğu antidepresan ilaçlar kullanıyormuş
Konuyla ilgili olarak bir gazeteye konuşan Psikiyatr Prof. Nevzat Tarhan: "Bir hastam aradı, 'aklımda hiç intihar düşüncesi yokken, antidepresif ilaç kullanmaya başlayalı bu düşünceler aklımdan hiç gitmiyor' dedi. Bende ilacını hemen kestim."
Prof. Tarhan devam ediyor: "Bu ilaçları kullanınca daha önce muhafazakâr yaşadığı halde aniden âşık olan, cinsel duygu kontrol sorunu yaşayanlar var! ABD ordusuna Irak'ta antidepresanlar verildi. Sonra intihar oranlarının arttığı görüldü. Hâlâ çalışma yapılıyor bu konuda! Zaten bazı antidepresanların üzerinde intiharı artırır yazar!"
Hafızamızı yoklarsak 'ilaca erişmeyi kolaylaştıran' sâbık Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından 2011 yılında açıklanan 'Ruh Sağlığı Eylem Planı'na göre 'Türkiye'nin Ruh Sağlığı Profili' şöyleymiş:
- Türkiye'de nüfusun yüzde 18'i yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçiriyor.
- Çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranı yüzde 11.
- Ruhsal hastalığı olan 6 kişiden sadece 1'i yardım arıyor.
- Kardiyovasküler hastalıklardan sonra yüzde 19 ile ikinci sırada psikiyatrik hastalıklar bulunuyor.
- Hastalara ayrılan yatak sayısı toplam 7 bin 356. Avrupa'da her 100 bin kişiye 8 akut psikiyatri yatağı düşen İtalya'dan sonra, 100 bin kişiye 10 psikiyatri yatağı ile Türkiye ikinci en az yatak sayısına sahip ülke.
- Avrupa ülkelerinde şizofreni hastalarının yaklaşık yüzde 50'si aileleri ile yaşarken, Türkiye'de bu oranın yüzde 95'ten fazla olduğu tahmin ediliyor.
Özetle, Bakanlık verilerine göre 5 kişiden birinin ruhsal sorunu var. Her 5 çocuktan 2'si aynı sorunu yaşarken, 10 çocuktan biri klinik düzeyde sorunlu.
Avrupa Nöropsikofarmakoloji Koleji tarafından yayımlanan ve 27 AB üyesi ile İsviçre, İzlanda ve Norveç'in dâhil olduğu 30 Avrupa ülkesinde 3 yıllık bir çalışmanın sonunda hazırlanan bilimsel rapora göre; bu ülkelerde yaklaşık 514 milyon kişi yaşıyor ve Avrupa nüfusunun neredeyse yüzde 40'ının ruhsal ve nörolojik sorunları var.
Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre bu oran Türkiye'de yüzde 25 seviyelerinde. Buna sevinmeli mi bilmiyorum. Ama bildiğim, 4 kişiden birinin intihara meyilli hale gelebileceği.
Almanya merkezli bir araştırma ise Avrupa ülkelerinde yaşayanlardan 165 milyon kişinin her yıl depresyon, anksiyete, uykusuzluk, şizofreni, bağımlılık, epilepsi, parkinson veya bunama gibi rahatsızlıklarla mücadele ettiğini ortaya çıkardı.
Bu kadar kişiden sadece beşte biri tedavi edilebiliyor. Diğerleri ise serseri mayın gibi dolaşmaya devam ediyorlar.
Araştırmayı yürüten ekip, zihinsel bozuklukların Avrupa'da 21. yüzyılın en büyük sağlık sorunu olduğunu dile getiriyor.
Modernite salgınının insanlığı getirdiği nokta işte bu. Aslında bu verilerde şaşılacak bir şey yok. Her şeyin bir bedeli var. Siz tabiatla ve fıtratla bu kadar alay eder ve oynarsanız, sonucu bu olur. Daha toplumsal cinnette yolun başındayız. Önlem alınmazsa maazallah daha neler göreceğiz neler.
İnsana bedenini besleyen her şeyi eline verip, ruhunu besleyecek her şeyi de elinden aldığınız da ortaya işte bu fotoğraf çıkar. 'Modern toplum' ve 'bilim' dediğiniz şey bu olsa gerek. Evet evet, tam bu o işte. Hem materyalist bilimsel öykünmeler yapacaksınız, hem de onun ortaya çıkardığı faturaya razı olmayacaksınız. Yok, böyle bir şey!
Ölçüsüz ve kalitesiz beslendiği halde suçu pankreasına atan insan, beslenmesini değiştirmek yerine ilaca yöneldiği gibi, diğer sorunlarına da yol açan hiçbir nedenle ilgilenmez. Genel olarak insanlar bununla ilgilenmese de, doktorlar ve Sağlık Bakanlığı veya siyaset kurumu ilgilenir mi hiç? Kimse kusura bakmasın, biz hepimiz birbirimize benzeriz. Sorunları halının altına süpürme ve problemlere iğreti çözümler üretme de pek mahiriz.
Maalesef psikiyatrik sorunlar içinde durum böyle. Neden bu hale geldiğimizle ilgilenmek yerine, ilaç yutmak veya yutturmakla meşgulüz. Bakanımızda böyle, rektörümüzde, okumuşumuz da, okumamışımız da. Bu ilaçların üzerine ne yazdığını ve ne tür etkiler yaptığını bilen hocada, hastasına intihara yol açacak ilaçları yazdığını itiraf edebiliyor.
Psikiyatrik ilaçlarla ilgili elimizde Joana Mopncrieff'in yazdığı 'İlaçla Tedavi Efsanesi' adlı harika bir eser var. 'Psikiyatrik ilaç kullanımına eleştirel bir bakış' alt başlığını taşıyan bu eserde çarpıcı tespitler var.
Yazar şöyle diyor: "Psikiyatrik ilaçlar, nörofizyotik etkileriyle tedavi bitene kadar, zihinsel ve duygusal yaşamı ve davranışları değiştiren psikoaktif maddelerdir."
Psikiyatrik ilaçları 'beyin sakatlayan' tedaviler olarak tanımlayan Psikiyatrist Peter Breggin ise bu ilaçların temel etkilerini normal beyin işlevini sakatlayarak gösterdiklerini hatırlatıyor.
Bu tür ilaçların alkole benzer ancak daha ağır seyreden sonuçları olduğunu hatırlatan yazar, psikiyatride kullanılan hiçbir ilaç tedavisinin geçerli ve haklı temellere dayanmadığı belirtiyor.
Özellikle psikiyatrik sorunu olan kimselerin ilaçla tedavi edilmeye çalışılmasını bir "efsane" olarak niteleyen Joana Mopncrieff, bu efsaneyi sadece ilaç firmalarının değil, bilimsel ve tıbbi bir görünüm kazandırılan psikiyatri mesleği, toplumsal kontrol mekanizmaları ve devlet ekonomisine dayandığını dile getiriyor.
Bu haber 1,593 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle