Leyla Zana: Umutluyum çünkü umutlu olmak zorundayım
28 Şubat 2013 13:23 tsi
Aslı Aydıntaşbaş: Geçenlerde Leyla Zanadan duyduğum bir lafla bitireyim. 'Umutluyum. Çünkü umutlu olmak zorundayım'...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Viyana'ya giden gazetecilerden Aslı Aydıntaşbaş, "İmralı sürecine dair hükümette kutlama havası olmadığını, ihtiyatın hakim olduğunu" yazdı. "Tatsız günler olabilir" diyen Aydıntaşbaş, "hükümette Kürt hareketi içinde bir bölünme yaşanabileceği beklentisi olduğunu ve zamanla Kandilde bazı komutanlar ve BDPde bazı isimlerin İmralıya itiraz edebileceğinin hesabının yapıldığını" ileri sürdü. Aydıntaşbaş, yazısını Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana'dan "geçenlerde" duyduğunu belirttiği Umutluyum. Çünkü umutlu olmak zorundayım sözleriyle sonlandırdı.
Aydıntaşbaş'ın "Viyana'dan Kandil'e kuşbakışı" başlığıyla Milliyet'te yayımlanan 828 Şubat 2013) yazısı şöyle:
Uzun, bir aradan sonra, Başbakan Erdoğanın yurtdışı gezisini izledim. Aslında Viyanaya geliş sebebimiz, Birleşmiş Milletler bünyesinde Türkiyenin de önayak olduğu Medeniyetler İttifakı toplantısı. Ama tabii zirve bahane; Erdoğanın sağında, solunda, kabinesinde, partisinde ve tabii uçağındaki herkesin aklında, İmralıyla başlayan yeni süreç var...
Abdullah Öcalanın ateşkes ve geri çekilme kavramlarını telaffuz ettiği 3 mektup yazmasıyla bir anda hızlanan takvimle ilgili, iyimser olmak için de, tedirgin olmak için de yeterince sebep var. Günün sonunda Kürt sorunu, Türkiyenin geneli için nasıl bir paketle çözülecek? Başından beri Biz piknik yapmak için dağa çıkmadık diyen PKK ve tabanı, masaya konulan pakette istediği onurlu barışı bulabilecek mi? Türklerin ve Kürtlerin beklentileri, nasıl yönetilecek? Ve en önemlisi, Kandil, Öcalanı dinleyecek mi?
İmralı dinamiği
Viyanada Erdoğana eşlik eden bakanlar arasında, çözüm sürecinin koordinatörü konumundaki Beşir Atalay, Egemen Bağış, Taner Yıldız ve Fatma Şahin var. İmralı süreci, aslında sadece Atalayı değil, her birini yakından ilgilendiriyor. Seçimi, yerel seçimi, ekonomiyi, dış ilişkileri, Suriyeyi... Her şeyi etkiliyor. Aslında her siyasetçinin gözü İmralıda.
Peki hükümetteki ruh hali nedir? Hükümet cephesinde, Cengiz Çandarın bu hafta Diyarbakır/Hakkâri izlenimlerinde yansıttığı ve benim de birkaç hafta önce Diyarbakırda gözlemlediğim o tedirgin atmosfer yok. İmralıdan gelen mesajlar, AK Partide hafif bir özgüven patlaması yaratmış durumda. Neyse ki hükümet süreci şeffaf götürmeye, hızlı sonuç almaya ve 2009daki hataları yapmamaya odaklanmış.
Tatsız günler
Ama sanmayın ki hükümette bir kutlama havası var; hayır burada da ihtiyat hakim. Hiçbir şeyin tereyağından kıl çeker gibi olmayacağı ortada. Tatsız günler olabilir. Mesela, önümüzdeki dönemde Kürt hareketi içinde bir bölünme yaşanabileceği beklentisi var. Hemen olmasa da, zamanla Kandilde bazı komutanlar ve BDPde bazı isimlerin İmralıya itiraz edebileceği hesabı yapılmış.
Peki bu sıkıntılı bir durum değil mi? Ya Kandil Öcalanı dinlemez, İrlandadaki Gerçek IRA gibi Öz PKK gibisinden bir yan örgüt çıkıp savaşa devam etmek isterse? Hükümet, böyle bir olasılıkta bile çözüm yanlılarının, yani Öcalanla hareket edenlerin, daha baskın çıkacağını düşünüyor. Çünkü özünde Kürt kamuoyu, herkesten fazla barış istiyor. Aileler, bu savaş bitsin, makul koşullarda evlatları evlerine dönsün istiyor. Kandil çok ayak diretirse, bizzat kendi tabanından baskı görecektir.
Aslında bu dönemde işi zor olan, devlet değil Kürt siyasi hareketi. İç ve dış konjonktürü, Erdoğanın popülaritesini, Öcalanın halet-i ruhiyesini, KCK operasyonlarını ve alandaki askeri üstünlüğü cephane olarak kuşanan hükümet, avantajlı hissediyor. Kürt hareketine Türkiyenin topyekün demokratikleşmesinin ötesinde özel bir statü sunmuyor. Kuzey Irak formülü ya da özerklik yok.
Ama barış elini uzatıyor.
Ağır sorumluluğu var
Kürtler açısından o eli sıkmanın da, itmenin de ağır sorumluluğu var.
Mesela, bugünlerde Öcalanın MİTle olan müzakerelerde pazarlığı fazla düşük tuttuğu endişesinde olan BDP yönetimi, şu zamana kadar ısrarla Öcalan irademizdir. O karar versin diyordu. Şimdilerde ise, Öcalanın anadilde eğitim, demokratik özerklik gibi bizzat kendi emirleriyle bayraklaştırılan konularda Fazla takılmayın bunlara gibisinden bir tavır takınması, BDP ve Kandil açısından tam bir şok. PKK lideri, İmralıya giden her iki heyete de Kürt sorununun çözümünün büyük ölçüde Türkiyenin genel hatlarıyla demokratikleşmesinden geçtiği izlenimini vermiş. Hatta, Tayyip Erdoğan kontrolünde demokratikleşmesinden...
Peki ne yapacak Kürt hareketi?
Öcalanın mesajı
Biz Viyanadayken Aysel Tuğluk ve BDP heyeti Kandile doğru yola çıktı; eşzamanlı olarak PKKnın kilit isimlerinden Duran Kalkanın Kandilden bir röportajı yayımlandı. PKKnın daha şahin kanadından Kalkan, daha mektubu almadan, Nuçe TVde hem Öcalan, hem de devlete mesaj veriyordu:
Biz savaşı yürütüyoruz, bunu herkes bilmeli. Eğer Kürtler adına savaş sürüyorsa PKK yürütüyor, PKKnin, KCKnin yönetimi var. Savaşı durdurmak isteyenler varsa buraya müracaat edecekler. Adresler doğru seçilmeli; Önder Aponun bu savaştan herhangi bir sorumluluğu yok. Barış yaratma gücüdür, Önder Aposuz barış olmaz ama savaş yürütmüyor, savaşı yürütenler var. Şimdi o bakımdan eğer gerçekten PKKden çözüm isteyenler varsa buyursunlar PKKye...
Dedim ya, daha gidilecek çok yol, çok engebe var. Kutlamalar için daha çok erken...
Ama geçenlerde Leyla Zanadan duyduğum bir lafla bitireyim.
Umutluyum. Çünkü umutlu olmak zorundayım.
Bu haber 619 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle