En Sıcak Konular

Fisk’ten Ortadoğu nasihati: Klişelere dikkat!

24 Aralık 2012 16:16 tsi
Fisk’ten Ortadoğu nasihati: Klişelere dikkat! The Independent’ın deneyimli muhabiri Robert Fisk, Orta Doğu’da 2012’de yaşananları ve Batılı medyanın ağzına yapışan sakız jargonu değerlendirdi

Mısır’ın demokrasi uzanan-yolunu, olmuş bitmiş bir iş olarak düşündüğümüz günleri hatırlıyor musunuz? Batı-eğitimli Muhammed Mursi, Hüsnü Mübarek’in eski başkanlık sarayında insanları gelip tanışmaları için davet ediyordu; “Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’ndeki” eski kodamanları emekliye ayırıyordu ve Uluslararası Para Fonu mali himmetimiz için Mısır’ı hazır hale getirecek bazı zalim mahrumiyetleri ihsan etmek için bekliyordu. Orta Doğu iyimserleri 2012 ortalarında ne kadar da mutluydu?

Bitişikteki Libya’da, bu Arap dünyasının en bereketli petrol üreticisinde, Batı için yeni bir ev, istikrar, özgürlük vadederek iyi ve Batı-yanlısı laik Mahmut Cibril için bir zafer elde edilmişti. Amerikan diplomatların bile neredeyse korunmasız olarak gezebilecekleri bir yerdi.

Tunus’un hükümeti yöneten İslamcı bir partisi olabilirdi fakat bu “ılımlı” bir iktidardı. Bir başka deyişle ne istersek yapacağını düşünüyorduk. Bu arada dudak-büken Obama ve Cameron Efendilerin yanında Suudiler ve Bahreyn otokrasisi, sessizce demokrasinin zengin Arap devletleri arasında gerçekten hoş karşılanmadığını hatırlatan Şii ayaklanmasından geri kalanları bastırıyordu. Demokrasi fakirler içindi.

Yaklaşıyor

Aynı şekilde Suriye’de de. Geçen senenin ilkbaharıyla birlikte Batılı yorumcu-tayfası Beşar Esed’in üzerini çiziyordu. Fransız Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’a göre Esed “bu dünyada yaşamayı” hak etmiyordu; “inmeli” ve “kenara çekilmeliydi”. Rejiminin sadece haftaları vardı, belki de günleri. Bu “dönüşü olmayan bir noktaydı”.

Sonra yazın, bu “dönüşü olmayan nokta” gelip geçince, bize Esed’in “kendi halkına karşı” gaz kullanmak üzere olduğu söylendi. Ya da kimyasal silahlarının “yanlış ellere geçebileceği”. (“Doğru eller” zannedersem hala Esed’inkilerdi.)

Suriye isyancıları sürekli “yaklaşıyordu”. Humus’ta, sonra Şam’da sonra Halep’te sonra tekrar Şam’da. Batı, isyancıları destekliyordu. Katar ve Suudi Arabistan’dan bolca para ve silah; Obama, Clinton, zavallı Hague’den Hollande’den ve tüm iyilik fabrikasından moral destek geliyordu. Ta ki kaçınılmaz olarak isyancıların fazlasıyla Selefileri, infazcıları, mezhepçi katilleri ve bir seferinde savaştıkları acımasız rejim gibi çocuk kafa-kopartıcılarını içerdiği ortaya çıkana dek. Fabrika, bazı makinelerini tornistan etmek durumunda kaldı. ABD hala iyi, laik isyancıları desteklerken artık korkunç Selefileri “terörist örgüt” olarak değerlendirmeye başladı.

Söylemeye hacet yok zavallı yaşlı Lübnan’da 40 yıldan az süre içerisinde ikinci defa iç savaşla patlamak üzereydi. Bu seferkinin nedeni Suriye şiddetinin komşusunun bölgesine “taşması” olacaktı.

Lübnan’ın mezhebi yapısı Suriye’yle aynı değil miydi? Lübnan Hizbullah’ı Esed’in müttefikiydi? Lübnan’ın Sünnileri Suriyeli isyancıları desteklemiyor muydu? Fakat Lübnanlılar, çok-maaşlı “think-tank” kafa-ütüleyicileri, gastecileri ve “uzmanlarına” mecbur değildi zira –Suriye muhaberatı katillerince saldırıya uğradıkları için– 1975-1990 mezbelesine dönmeyecek kadar zeki ve eğitimlilerdi. Elbette İran, bombalanmak üzereydi çünkü nükleer silahlar yapıyordu ya da henüz yapmıyordu ya da bir ay, bir yıl ya da bir on yıl içerisinde yapabilirdi ya da yapabilecekti.  

Terör

Obama, İran’ı bombalayamayabilirdi, gerçekten yapmak istemiyordu ancak –az sabredin– “tüm seçenekler masanın üzerindeydi”. Elbette İsrail de aynı şekildeydi. İran’ı bombalamak istiyordu çünkü nükleer silahlar yapacaktı ya da yapabilirdi ya da bunu yapma sürecindeydi ya da 6 ay ya da bir sene ya da seneler içerisinde bunlara sahip olabilirdi ancak –bir kez daha– “tüm seçenekler masadaydı”. Netanyahu’nun “fırsat penceresi”nin bir sonraki ABD başkanlık seçimine kadar süreceği bize söyleniyordu. Bu saçmalık ta ki ABD başkanlık seçimlerine kadar sürdü ki o zaman bir kez daha bize İran’ın nükleer silah üretiyor olduğu, üreteceği ya da üretebileceği uyarısı yapıldı.

İsrail, Hizbullah’ın binlerce füzesi olduğu gerekçesiyle Lübnan’ı da tehdit etti. Aynı şekilde binlerce füzeye sahip oldukları için Gazze’deki Filistinlileri de tehdit etti. Okuyucularını bu 2 “terör” ile savaşa hazırlayan Amerikan kopyalarının yanında İsrailli gazeteciler mevcuttu. Sonuçta Lübnan bombalanmadan kalırken (İsrail bakış açısından) fazlasıyla tatminsiz bir çatışma İsrail ve Hamas arasında patlak verdi. Çatışma Batı’nın babacan müttefiki Mursi’nin Filistinlileri ateşkese uymaya razı ettiğinde ve ardından Netanyahu’da hüzünlü şekilde bunu kabul etmesiyle sonra erdi. Bu, Halit Meşal’in prestijini artırmış oldu. Ardından Meşal, Filistin’in Ürdün Nehri’nden denize kadar var olmasında ısrarlı olduklarını ilan etti. Başka bir deyişle artık İsrail olmayacaktı. Tıpkı az-bir-süre-sonra istifa edecek İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ve avenesinin uzun süredir İsrail’in denizden Ürdün Nehri’ne kadar var olması gerektiğini söylemesi gibi. Her ikisinin de istediği olursa deniz ile nehir arasında açık bir mezar olacağını söylemek de epeyce yaşlanan ve cesur Uri Avnery’ye kaldı.

Geçersiz dil

Yani yılın sonunda dostane, kucaklanası Muhammed Mursi, Mübarek’i oynuyordu ve kendine uygun eski sulta güçlerini ağzına tıkıştırıyordu. Bu arada çok hin bir anayasa, Mursi’nin hep beraber hizmet etmeye söz verdiği Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşan memleketin laik nüfusuna iteleniyordu. Elbette Libya’da ABD’nin düşündüğünden daha çok düşmanı olduğu ortaya çıktı. Büyükelçi –Clinton’un örtmelerine rağmen jüri bu konuda dışarıda durmalıydı–El-Kaide türevi milisler tarafından öldürüldü.

Gerçekten de 2011’de ABD ordu suikast timince Usame Bin Ladin’in öldürülmesinden bu yana siyaseten iflas eden El-Kaide’nin kendisinin Obama’nın yeniden-seçilmesi avansı olarak Beyaz Saray’ca fiilen üzeri silinmişti. Fakat Vehhabiliğin hortlaksı çılgınları, bu huyu çok sevilen film canavarlarından elde etmişlerdi. Farklı topraklarda farklı şekillerde kendilerini yeniden yaratmaya başladılar. Mali, Afganistan’ın yerini aldı. Tıpkı Libya’nın Yemen’i ve Suriye’nin Irak’ın yerini alması gibi.

Ortadoğu kralları, diktatörleri, Batılı pozcular, televizyon sunucular ve gasteciler için bir nasihat. 2013’te asla bu kelimeleri ya da ifadeleri kullanmayın: ılımlı, demokrasi, inmek, kenara çekilmek, dönüşü olmayan nokta, yanlış ellere düşmek, yaklaşmak, taşmak, masadaki seçenekler ya da terör, terör, terör, terör. Umutlanmak için çok mu fazla? Emin olun kesinlikle öyle. Hatta halihazırda amaçlarına hizmet edenlerin yerini alması için bu iyilik fabrikasından başka klişeler hamulesi alacağız.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

Bu haber 1,200 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,435 µs