En Sıcak Konular

Akyürek: KCK tutuklamaları olmasaydı beş Şemdinli yaşanırdı

2 Ekim 2012 14:43 tsi
BİLGESAM'ın 'Terörle Mücadelede Toplumsal Algılar' başlıklı raporunu hazırlayan Dr. Salih Akyürek, artan terör olayları, Şemdinli, Oslo süreci ve KCK tutuklamaları konusunda konuştu. Akyürek'in bir tespiti oldukça dikkat çekiciydi.

BİLGESAM'ın 'Terörle Mücadelede Toplumsal Algılar' başlıklı raporunu hazırlayan Dr. Salih Akyürek'le yeniden tırmanan terör olaylarını, Şemdinli'yi, Oslo sürecini ve KCK tutuklamalarını görüştük.

Kürt meselesiyle ilgili gelişmeleri, terörle mücadele ve demokratik açılım süreçlerini yakından takip eden düşünce kuruluşu BİLGESAM, önemli bir araştırma yayımladı. 2 bin 922 kişiyle yapılmış anketin sonuçları "Terörle Mücadelede Toplumsal Algılar" başlıklı bir raporla kamuoyuna sunuldu. PKK'nın büyük tepki gösterdiği raporda, Türklerle Kürtlerin beraber yaşama isteğinin sonuçları dikkat çekiyordu. Ortak bir geleceği paylaşma konusunda Türkler arasında inanç yüzde 70 iken Kürtler arasında ise bu oran yüzde 90'a yükseliyordu. Yine Türklerle akraba ve komşu olmak isteyen Kürtlerin oranı yüzde 78. KCK tutuklamalarının desteklenmesi konusunda Kürtler arasında da önemli bir mutabakat var. Bölgede yürütülen operasyonları Türklerin yüzde 94'ü, Kürtlerin ise yüzde 64'ü destekliyor. Çalışma kamuoyunda büyük yankı buldu. Biz de raporu hazırlayan Dr. Salih Akyürek'in kapısını çaldık. Kendisi emekli bir asker. Albay rütbesiyle 2008'de emekli olmuş. Kara Kuvvetleri'ne bağlı birliklerin çeşitli kademelerinde komutanlık yapmış bir isim. Mart 2009'dan beri de BİLGESAM'da 'Sosyo-Kültürel Araştırmalar Uzmanı' olarak çalışıyor. Araştırma tasarımı, veri analizi konularında uzmanlığı var. Akyürek'le terörle mücadeleyi, PKK'yı, orduyu ve anketi konuştuk.

-Böyle bir anket yapmaya nasıl karar verdiniz?

2009'da Doğu ve Güneydoğu'da yapılmış kapsamlı bir anket çalışmamız vardı. Bu onun bir noktada tekrarı niteliğinde. 'Toplumsal algılarda o çalışma verilerine göre bir kırılma var mı?' sorusuna cevap arayışındayız. Ayrıca demokratik açılım süreci toplumda nasıl algılandı, bunu merak ettik. Bunu pek çok devlet kurumu da sorguluyor. Hem kamu kurumlarının politikaları bağlamında toplumdaki algıları hem iki toplum kesiminin birbirlerine bakışını ortaya koymaktı amacımız.

-Çıkan sonuçlar pek çoklarını şaşırttı.

Beni de şaşırttı. Ben terör olaylarındaki tırmanış sebebiyle Türkiye'de milliyetçi, ulusal ve muhafazakâr kesimde Kürtlere bakış noktasındaki kırılmanın daha yüksek olduğunu düşünüyordum. Şu anda kırılma yüzde 30'ların altında gözüküyor. Kürtlerle aynı mahallede yaşamak istemeyenlerle aynı ülke topraklarında yaşamak istemeyen Türklerin toplamı yüzde 24. Kürtlerle ortak bir gelecek görmeyenlerin oranı ise yüzde 30'lar düzeyinde. Ben bu oranların yüzde 50'lere dayandığını düşünüyordum. Ancak yüzde 30 küçümsenecek bir rakam değil.

-Anketten "Kürtlerin yüzde 90'ı Türklerin ise yüzde 70'i bir arada yaşamak istiyor" sonucu çıktı. Bu rakamlara en büyük itirazlardan biri de Murat Karayılan'dan geldi. Ne rahatsız etti sizce?

Sonuçları Kürtler Türklere muhtaç şeklinde yorumlamış. Diyor ki "Kürtler bizimle yaşamak istiyor, Kürtler bize muhtaçtır, Kürtler ikinci sınıftır, biz aslında Kürtleri kabul etmiyoruz, onlar bizimle yürümek istiyor imajını yaratmak istiyorlar." Çok zorlama bir yorum bence. Çalışmanın içinde hem Doğu ve Güneydoğu'daki hem de batıdaki illerden Kürtler var. 81 vilayetten de katılım oldu. Yelpaze çok geniş. Bu anket sonuçlarına bakarak Yüksekova'nın, Hakkâri'nin tamamı böyle düşünüyor sonucu çıkatmamız bizi yanıltabilir. Türkiye genelindeki Kürtlerin ortalaması bu.

-Neden Kürtlerde bu oran yüksek çıktı?

Kürtler bölgede devletin, güvenlik güçlerinin, askerin geçmişte yaptığı hataların faturasını o dönemin aktörlerine kesiyor. Bugünün kamu görevlilerine, kurumlarına olumlu bir bakış var. Ankette BDP'nin bizzat savunduğu politikalar noktasında da BDP seçmeninin desteği yüzde 50'ler düzeyinde. BDP'ye oy verdim diyen her iki kişiden biri BDP politikalarını desteklemiyor. Bölgede bağımsızlık talep edenler yüzde 2, federasyon talep edenler 5,7, demokratik özerklik isteyenler 11,7 düzeyinde. Bunları topladığımızda yüzde 20 çıkıyor. Bunu BDP seçmenine götürdüğünüzde bu oran yüzde 50'ye yükseliyor. Her iki BDP seçmeninden birinin tehditle ya da kimlik siyasetiyle gururu okşandığı için oy verdiğini düşünüyorum.

-Anketlerde bir manipülasyon, oynama mümkün mü?

Böyle bir şey mümkün değil. TSK'nın ve hükümetin aleyhine sonuçlar da var. Tamamını düşündüğünüzde böyle bir manipülasyon iddiası saçma olur. Orijinal dataya gidin, yapan şirket belli.

-Denekler nasıl bulundu?

Bu, internet üzerinden uygulanan bir çalışma. 2 bin 922 kişi katıldı. Yüzde 85'i üniversite mezunu. Siyasi parti, mezhep ve etnik temelde Türkiye'yi temsil ediyor ama eğitim düzeyi ve sosyal sorumluluğu daha yüksek bir örneklem söz konusu. Çalışmada bu yüzden Türkiye ortalamalarını vermedik. Ama büyük bir kırılma da yok. Lise mezunu ile üniversite mezunu arasında genelde yüzde 2'lik bir kırılma var.

-En çok itiraz neye geldi?

KCK tutuklamalarına destek bu kadar yüksek olabilir mi, dendi. Yine Kuzey Irak'ta yapılacak bir operasyona Kürtler arasından gelen desteğe itirazlar da var. Bu iki grup soruda itirazlar aldık. Ama bunlar benim görüşlerim değil, anketten çıkan algısal bulgular.

-KCK tutuklamalarına yüksek desteği nasıl okumalı?

Tutuklamalar son iki yılda basında çok büyük eleştiri alıyor. Eleştirilerin çoğu da tutuklama sürecinde ve mahkeme aşamasında yapılan hatalar. Olayın özünden çok şekliyle ilgili itirazlar ve tepkiler var. Ama dışarıdan bakan biri toplumun büyük çoğunluğunun bu tutuklamaları desteklemediği gibi bir algıya da kapılabilir. "Tutuklananlar PKK ve KCK amaçları için çalışan kişilerdir." görüşünü Türkler yüzde 88, Kürtler yüzde 71 oranında desteklemiş. Tutuklamaları destekliyor musunuz?" sorusuna ise Türkler yüzde 83, Kürtler yüzde 61 oranında evet demiş. Tutuklamaları destekleme oranı KCK'nın örgütle organik yapısı olması tespitinden daha düşük. KCK'nın bölgede oluşturduğu baskı bu bulguların doğal neticelerinden biri.

-KCK'yı sivil bir yapı gibi gösterme çabaları da vardı.

Son birkaç yıla baktığınızda, BDP'de örgütün eylemlerini gerekçelendirme çabası gözleniyor. Siyasi fonksiyonu yerine getiremeyen bir BDP var iken KCK'ya siyasi bir misyon yüklemek hem bölgeyi hem de KCK'nın yapılanmasını bilmemek anlamına geliyor. Böyle bir yorumun temelinde ya art niyet ya bilgisizlik var... KCK'nın siyasi bir fonksiyonu olduğunu tartışmak abesle iştigal.

-Tutuklamalar terörle mücadelede nasıl bir sonuç verdi?

PKK, Şemdinli'de geçen ağustosta gerçekleştirmek istediği eylemleri, KCK tutuklamaları olmasaydı 5-6 ilçede yapabilecek düzeyde yapılanmıştı. Örgüt, belki iki-üç ilde aynı anda ayaklanmayı tetiklemeye çalışacak ve halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyi deneyecekti. Her mahallede KCK'nın örgüt elemanları var. Bu kişiler tutuklanmamış olsaydı Şemdinli olayının benzeri daha pek çok ilçede yaşanabilirdi. Şemdinli'de bine yakın terörist sınırdan içeri girdi. Bunların yarısı etkisiz hâle getirildi. Geride kalan 500 kişi bölgede eylemlerine devam ediyor.

-Şemdinli'de aslında ne oldu?

Örgüt 2012'de devrimci halk savaşının planlarını yaptı. Kandil bu girişimi 4. stratejik aşama olarak adlandırıyor. Bu plan için örgüt bin elemanını, başarılı olamayacağını bile bile Türkiye'ye ölüme göndermiştir. Ölen kişiler umurunda da değil örgütün, çünkü ölen her bir terörist toplumsal ayrışmanın, kutuplaşmanın bir aracı olarak görülüyor. Şemdinli'yi ele geçirip halkı da güvenlik güçlerinin karşısına çıkarıp bir çatışma ortamı yaratmak öncelikli hedefti. Böylelikle sorunu Suriye benzeri bir şablonla uluslararasılaştırmak istediler. Halep'teki çatışmalar Türkiye'nin güneyinde de yaşanıyor mesajı vermek istiyorlardı. Çatışma ortamını sivillerin ve güvenlik güçlerinin kayıplarıyla dünyaya duyurabilseydi örgüt başarılı olacaktı.

-Güvenlik güçleri mi izin vermedi, halk mı desteklemedi?

Şemdinli'de bölge halkının güvenlik güçleri ile beraber hareket ettiğini görüyoruz. Yani tehditlere aldırmadan bu olayı deşifre edip güvenlik güçlerini haberdar ettiklerini biliyoruz. Şemdinli baskınında kaybedilen asker sayısı hemen hemen yok gibi. 160'a yakın terörist etkisiz hâle getirilmiş. Şemdinli baskınında güvenlik güçlerinin farklı bir politika izlediğini de görüyoruz.

-Nasıl bir farklılık?

Şemdinli'ye baskın yapan, kırsala yerleşen teröristlere karşı doğrudan bir müdahaleye girişmedi askerler. Önce insansız hava araçları, kobra helikopterleri ve uçaklarla müdahale etti... Başarılı bir operasyon gerçekleştirdi ve Şemdinli'den büyük ölçüde bu kişileri temizledi.

-Başbakan Erdoğan'ın 2011'den sonra söylemi değişti. Hükümet milliyetçi bir reflekse kaydı diyebilir miyiz?

Ben de öyle görüyorum; ama Erdoğan neden bu söyleme kaydı? Kimileri diyor ki "Seçim dönemi yaklaşıyor, milliyetçi tabandan oy almak istiyor." Ben olayın temelinde bu tarz bir popülizm olduğunu düşünmüyorum. Ben sayın başbakandaki değişimi, 2009'da başlayan ve 2011 Silvan saldırısı ile sekteye uğrayan açılımın ve Oslo sürecinin örgüt ile BDP tarafından suiistimal edilmiş olmasına bağlıyorum. Örgüt demokratik açılım sürecinde Türkiye'de önemli ayaklanma provalarını başlatacak şekilde yapılandı. Bununla ilgili çok önemli raporların istihbarat birimlerince hazırlanıp başbakana sunulduğunu tahmin ediyorum. Olayın vahametini görüp de başbakandan farklı davranacak bir siyasetçinin olduğunu da düşünmüyorum. Erdoğan değil de Kılıçdaroğlu başbakan olsaydı benzer bir söyleme kaymaması mümkün değildi. Aktörlere bakalım. BDP örgütle organik bağını ifade eden bir parti durumunda. Örgüt görüşmeleri suiistimal etmiş ve bu süreçte kendi şehir yapılanmasını tamamlamış. Aslında açılım süresinde pek çok adım atılmış ama gelinen nokta itibariyle bir hayal kırıklığı var. Ama temel faktör, örgütün pek çok yerleşim yerinde ayaklanma başlatacak bir hazırlık noktasına gelmesidir.

-CHP, geçen haftalarda Oslo görüşmelerini yeniden gündeme taşıdı. Görüşmelere muhalefet etti.

CHP, örgütle görüşülmesine prensipte karşıymış gibi açıklamalar yapıyor. Bir taraftan bakıyorsunuz kendisi de bir çözüm paketi sunuyor. Çözüm arayan, bu sorunda aktif olmaya çalışan CHP'nin çözüm olabilecek bir süreci prensip olarak reddetmesi bana saçma geliyor. Zaten sonra bu durumu düzeltmeye çalıştılar ve bence doğrusunu yaptılar.

-Oslo sürecinde yanlış yok muydu?

Prensip olarak ben hiçbir alternatifin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Hükümetin yeni açıklamaları da bu yönde. Ancak AKP geçmişteki bu girişimle aslında büyük bir risk aldı. Bu siyasi bir risktir. Oslo ile ilgili İngiliz belgelerine ve ses kayıtlarına baktığımızda sürecin eleştirilebilir birçok yönü var. Sürecin devletten çok örgütün amaçlarına hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Niye derseniz... Örgütün temel amaçlarından biri devletle muhatap olmaktı. Bunu başarmıştır. Bunu deşifre ederek de büyük kazanç elde etmiştir.

-Yeniden müzakere başlatılsın diyenler var. Başbakan da bir kanalda olumlu yaklaştı. Ne diyorsunuz?

Eylemleri masaya oturmak için kullanan bir kesim var. Ancak devletin bu girişime tamamen kapalı olduğunu da düşünmüyorum. Yeni görüşmelerde eski hataların sergileneceğini sanmıyorum.

-Devlet sorunun çözümünde kimi muhatap alacak peki?

PKK, ilk ortaya çıktığında alternatif örgütlenmeleri ortadan kaldırdı. Siyasi yapılanmaları ve kişisel bazda girişimleri de devlet kendi eliyle yok edince PKK tek başına muhatap hâline geldi. Bir tarafta devlet bir tarafta PKK bugünkü sonucu doğurdu. Zaten temel açmazlardan biri bu.

-Bugün alternatif bir siyasi yapılanma mümkün mü?

Bu soruya evet cevabını veremiyoruz. Kemal Burkay geldi, Şerafettin Elçi'ye farklı bakılıyordu, ne oldu? Bugün PKK'nın iradesi dışında bir irade ortaya koymaya kimse cesaret edememektedir. Bölgede ise alternatif olarak sadece AKP var. BDP'nin Meclis'te olmasını sorunun çözümü için pek çok kişi bir şans olarak gördü, hâlâ da görmek istiyor; çünkü başka bir alternatifi yok.

-Terör alevlendi. Her gün şehit haberleriyle uyanıyor ülke. Bu tırmanışa en büyük sebep ne?

Sürecin ağustosta hız kazanmasının sebeplerinden biri de Suriye'deki gelişmeler. Hem silah ve mühimmat anlamında hem de psikolojik olarak ağustosa kadar büyük eylemler yapamayan örgütü Suriye'deki gelişmelerin her açıdan beslediğini görüyoruz. Örgütün sorunu uluslararasılaştırmak için Suriye'deki gelişmeleri önemli fırsat olarak gördüğünü de ayrıca söyleyebiliriz. Bu süreçte İsrail'in de büyük parmağı olduğunu düşünüyorum. Mavi Marmara'yla kırılan bir İsrail politikamız var bizim. Sayın başbakanın milliyetçi bir söylemle her yurtiçi konuşmasında İsrail'e göndermeler yaptığı bir süreç yaşadık. Uluslararası ilişkilerde bu tip söylemlerin bir geçerliliği yok maalesef. Bu söylemler ve gerginlik İsrail'in örgüte örtülü desteğini artırmıştır.

-Güvenlik politikaları ile bu sorun çözülebilir mi?

Terörle mücadelede öldürülen, teslim alınan kişi sayısı ile başarı ölçmenin yanıltıcı olduğunu gördük. Fakat size saldıran kişilerle mücadele edecekseniz bunun başka bir yöntemi de yok. Burada terör sorunu ile Kürt meselesini de tamamen ayırmamız gerekmektedir. Bölgede ölümler aynı zamanda bir travmaya da yol açıyor. Yası, acıyı, nefreti büyütüyor... Şöyle bir açmaz var. Ankete bakarsak demokratik açılımla birlikte verilen hakları çözüm için yeterli gören Türklerin oranı yüzde 79. Yeter kardeşim diyor insanlar, Türklerde böyle bir algı var. Olaya başka bir pencereden baktığımızda ise aslında devletin ve toplumun bölgedeki insanları da anlaması gerekmektedir. O insanların gözüyle bakmadığınız takdirde bölgenin gerçeklerini algılamanız mümkün değil. Devletin de söylemlerini ve politikalarını bölgeden bakarak geliştirmesi lazım. Bir ilde-ilçede dağda çocuğu olan 250 kişi varsa o bölgede yüzlerce kişinin dağla ilgili bir yarası var demektir. Dağa nasıl çıkmış olursa olsun. Bir huzursuzluğu, bir üzüntüsü var mı var. Bu insanların gözüyle de bakmak lazım.

-PKK barış istiyor mu?

Kendisinin denklemde olmadığı bir çözüm istemiyor. PKK barış ister. Nasıl ister? Demokratik özerklik ilan edersiniz, örgüt kendi elemanlarıyla bölgede totaliter bir rejim kurar, o zaman der ki bu geçiş sürecinde barışa razıyım. Hedefleri bu. Bu noktaya gelinmesi ne Kürt meselesinin ne de terör sorununun çözülmesi anlamına gelir.

-Son dönemde "terörle mücadele, siyasetle müzakere" vurgusu sıkça yapıldı. 1990'lara dönülüyor diyenler de var. Doğru mu bu tespit?

1990'lara dönülmesi mümkün değil ama dışarıdan baktığınızda bu fotoğraf o görüntüye benziyor dersiniz. Ama yanıltıcı olur. Dönseydi Şemdinli'deki olay çok farklı olurdu. Hukuk anlayışı, haklar anlayışı devlet temelinde çok değişti. 1990'larla bugünleri karşılaştırmak mümkün değil. Devlet terörle mücadele ediyor ama siyaset ayağını kuramıyor. BDP muhatap olarak kendi iradesini ortaya koyamıyor. Devlet bu toplumsal kırılmaları ortadan kaldıracak adımlar atmalı. Bu adımlar bölgede görev yapan valiler, kaymakamlar, komutanlar eliyle gerçekleştirilmeli. Hem de beraber yaşamayı özendirecek ve örgütü marjinalleştirecek tarzda uygulanmalı.

-Ankete göre bölgede demokratik açılım nasıl karşılandı?

Kürtler arasında yüzde 75 gibi yüksek bir oranda böyle bir açılım gerekliydi diyor insanlar. Tüm olumsuzluklarına rağmen, başarısız görünmesine rağmen böyle bir süreci gerekli görenler çoğunlukta. Ben insanları kazanmanın zor olmadığını düşünüyorum. Devletin samimi özrünün bile etkili olduğu bir ortamda beraber yaşamanın önünde bir engel olmadığını düşünüyorum. Zaten anket sonuçları da bunu gösteriyor. Bu noktada açılım süreci geçmişteki hatalar tekrarlanmadan devam ettirilmeli. Seçmeli Kürtçenin adımını şimdi değil de 2009'da atmış olsak ne olurdu? Niye Kürtçe eğitim veren özel okul alternatifini devreye sokamıyoruz?

-2009'da Kürt sorununun çözümüyle ilgili bir bahar havası vardı. Bu umudu doğuran neydi?

Mutluluk kuramı var bilirsiniz. Siz beklentileriniz oranında mutlu olursunuz. Burada yüksek beklenti yaratılması hayal kırıklığının temel sebeplerinden biri. Kısa sürede çözülecekmiş gibi bir beklentiye girildi. Çok önemli adımlar atılmasına rağmen demokratik açılım sürecinin altı tam doldurulamadı ve iyi yönetilemedi. Aynı süreçte güvenlik paradigmasının eleştirisinden kaynaklı olarak terörle mücadele ayağı tamamen unutuldu. PKK aynı dönemde palazlandı.

-Bu süreçte Öcalan'ın İmralı'dan örgütü yönettiğini görüyoruz. Yol haritaları çarşaf çarşaf gazetelerde yayımlanıyordu. Burada nasıl bir hata yapıldı?

Öcalan elinizde, görüşebilirsizin de. Ama görüşmelerin yanlış işlediği kesin. Örgüt tekrar toparlandı, pazarlık noktasına gelindi. Öcalan'ın devleti kullandığını söyleyebiliriz. Sürecin örgüt lehine işlemesi adımların yanlış atıldığını gösteriyor.

-PKK birçok eylemi önce kabullenmedi. Mesela Antep gibi. PKK içinde de bir kırılma olabilir mi?

Bu eylemleri kabul etmemesini örgüt içinde farklı fraksiyonların bağımsız hareketi olarak görüyorum. Dolayısıyla Antep gibi saldırıları örgütün ilk aşamada reddettiğini görüyoruz. Bu şunu gösteriyor, dağdaki elemanların Kandil ile irtibatı zayıf ve Kandil örgüt içinde gelişen akımları ve grupları kontrol noktasında problem yaşıyor.

Kişisel tecrübeleri ordunun hafızasına nakşedemedik

-Geçenlerde Bingöl'de 20 yıl öncekine benzer bir saldırı oldu. Bir karakol defalarca saldırıya uğruyor. 30 yıldır terörle mücadele ediyoruz. Aynı hatalar neden yapılıyor?

Bölgede asker, polis 2-3 yıl kalıyor. Bu insanların çoğu görevini tamamlayıp geri dönme çabasında. Burada bir kırılganlık var. Güvenlik güçlerinin çoğu ailesini bölgeye getiremiyor. Bu kırılganlık motivasyon eksikliğine yol açıyor. Bölgede bulunmayı geçici olarak görmek performansı etkiliyor. Tecrübenin kurumsallaşması lazım. TSK olarak kişisel tecrübeleri kurumsal hafızaya nakşedemedik. Bölgeyle ilgili kaç kitap var, kaç sinema filmi var? Çatışmaları yaşamış kaç insanın hatıratı var? 1. Körfez harekâtından sonra ABD'de yüzlerce hatırat ve inceleme kitabı yayımlandı. Biz 1990'lardaki tecrübelerin hiçbirisini TSK'nın kurumsal hafızasına yazamadık. Onun için 1990'larda ilk kez bölgeye giden insanla bugün bölgeye giden arasında hiçbir fark oluşturamadık.

-Profesyonel ordu ne aşamada?

Bölgedeki 6 tugayın profesyonelleşmesinin tamamlandığını biliyoruz. Ama 6 tugayla iş bitmiyor. Bölgede sınır birlikleri ve jandarma unsurları da var. Ancak şunu da söylemeliyiz, tam profesyonel ordu da tek başına terörün sonlandırılacağı ve askeri-sivil kayıpların tamamen önleneceği anlamına gelmeyecektir.



AKSİYON



Bu haber 835 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,722 µs