En Sıcak Konular

Said Nursi Menderes'ten ne istedi?

19 Eylül 2012 09:51 tsi
'Bediüzzaman bir yandan Demokratları desteklemiş, diğer yandan da ikazlarıyla onlara Kur'an hakikatlerini hatırlatmaya devam etmiştir. Menderes'e bir mektup yazarak, İslam'ın çok önemli olan ancak günümüz siyasi cereyanları tarafından dikkate alınmaya

"Araştırmacı yazar Mehmet Abidin Kartal, Bediüzzaman Said Nursi'nin siyasilerle olan ilişkisinin ilkesel olduğunu destek ve eleştirilerini esirgemediğini söyledi. Kartal, "Bediüzzaman’ın Menderes’in şahsında, millet ve İslamiyet adına endişe etiği konular ile yol gösterici ikazları, geçerliliğini hala korumaktadır. Bugün Türkiye'de, Said Nursi'nin her alanda olduğu gibi siyaset sahasındaki tavsiyelerine de ne kadar ihtiyacımız olduğu açıkça ortadadır" dedi.

Kartal'ın yazısı şöyle:

Bediüzzaman’dan Başvekil’e Mesajlar

Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar, her geçen gün medyanın, bürokrasinin ve halkın gündemine yoğun bir şekilde oturmaya devam etmektedir. Meselenin ne olup, ne olmadığının ciddi bir şekilde aklıselim insanlarca tartışılması ve kabullenilmesi güzel bir olay. Çoğunlukla yargısız infazların, söz hakkı bile tanınmadan hissi olarak yapılan zulümlerin yerini artık hakkaniyet ve öğrenme merakı almıştır. İnsanların birbirlerini dinlemeleri ve anlamaya çalışmaları kalitenin arttığını gösterir.

Bediüzzaman Said Nursi (1878-1960), “İstibdat”, “Meşrutiyet” ve “Cumhuriyet” dönemlerinde yaşayan İslam düşünürüdür. “İstibdat Dönemi”nde Sultan Abdulhamid’e karşı Hürriyeti; “Meşrutiyet Dönemi”nde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı Meşrutiyet-i Meşrua’yı; “Cumhuriyet Dönemi”nde de Tekparti Diktatörlüğü’ne karşı hukuk devletini savunan yegâne muhalif belki de oydu. Her üç devirde de siyasî baskılara ve hapislere maruz kalışının ardında Bediüzzaman’ın sadece siyasî tercihi yoktu. Aynı zamanda bir medeniyet projesi olarak İslam’ı ve İslamî çerçevedeki rasyonaliteyi benimsemesi ve bu noktadan hareketle heves edilen Batı medeniyetinin temelini teşkil eden materyalist ve pozitivist felsefeye karşı yürüttüğü mücadelenin de önemli payı vardı. Risale-i Nur Külliyatı hem materyalist ve pozitivist felsefenin eleştirisini hem de Kur’an’ın imana müteallik hakikatlerinin aklî delillerle izah ve ispatını içeren eserlerden müteşekkildir.

Bediüzzaman, huzur ve mutluluğu sağlayacak reçeteyi “Kur’an’ın Eczahanesi”nde hazırlayarak insanlığa sunmuştur. Said Nursi, “Eski hal muhal (batıl), ya yeni hal; ya da izmihlâl (perişan olmak)” diyerek, yeni dönemlerin temel insani problemlerine Kur’anî yorumlar getirmiştir. Modern dönemlerin yaygın maddeci, tabiatçı ve esbabperest ideolojisi haline gelen Pozitivizm ve bundan kaynaklanan inkâri fikirlere karşı ikna edici argümanlar sunmuştur. Risale-i Nur’a muhatap olanlar, “iman-ı tahkiki” kazanarak, zamanın hakim cereyanlarına karşı kendilerini koruyabilmişlerdir. Bediüzzaman, kendisine en acımasız hakareti ve dayanılmaz işkenceyi layık görenleri bile iman hakikatleriyle tanıştırmak ve kurtarmak telaşındaydı.

Bediüzzaman Kur’an’ın seslendiği herkese hitap etmiştir. Bediüzzaman’ın günlük politikada partilerden uzak durduğunu, ancak partilere dine, vatana, millete hizmet ettirmek için ikazlarda bulunduğunu görmekteyiz. 1950 öncesi Mustafa Kemal’e, İsmet İnönü’ye, CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran’a mektuplar göndererek ikazlarda bulunmuştur. Fakat bu ikazlar kulak ardı edilmiştir. 1950 sonrası aynı ikazları Başvekil Adnan Menderes ve hükümetine yapmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi, 1923 yılı başında Mecliste yaptığı konuşmanın ardından, Ankara'nın siyasi havasından rahatsız olup Van'a giderek, mesaisinin tamamını iman hizmetine teksif etti. Yıllarca siyasi atmosferi, basını takip etmediği gibi İkinci Dünya Savaşı sırasında dahi dünya ile alaka kurmadı. Ancak, savaşın acı sonuçlarından da kaynaklanan hürriyet arayışları ve bizdeki yansıması olan çok partili hayata geçişle birlikte siyasetle alakadar olup Demokratları destekledi.

Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanıp iktidara geldikten sonra yaptığı ilk icraatlardan birisi, on sekiz yıldan beri inananları rahatsız eden ezanın Arapça aslıyla okunması yasağının kaldırılması olmuştur.
Seçimden 20 gün sonra yayınlanan demecinde Menderes; herkesin dinî vecibe ve ibadetlerini yerine getirebilmesini, vicdan hürriyetinin gereği ve laikliğin esası olarak ifade etmiştir. Bu yüzden ezanın asliyetiyle okunması yasağının devamı laikliğin gereği değil aksine, bunun ihlâli olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca, bu yasak devam ederken cami içinde bütün ibadet ve duâların Arapça olarak yapıldığını ifade ederek, bir bakıma yasağın mantıksızlığına dikkat çekmiştir.

Menderes Hükümetinin bir ayı dahi dolmadan meclise kanun teklifi vererek yasağın kalkmasını sağlaması ve Ramazan ayının başına tevafuk eden serbestiyetin sağlanması, halk nezdinde büyük bir memnuniyete vesile olmuştur. Bediüzzaman, Ezan-ı Muhammedi’nin (a.s.m.) neşriyle Demokratların on kat güçlendiğini beyan etmiştir. Başvekil Menderes'i açık bir şekilde destekleyerek talebelerini de bu doğrultuda yönlendirdi. Bu desteğinin sebeplerini muhtelif vesilelerle izah etmiştir. Bu izahlarının bir kısmı şöyledir: Demokratları küfre karşı muhafaza edip destekliyoruz. Desteğimizi çekersek Demokratlar yıkılacak ve küfür ortaya çıkacaktır. (1) Menderes komünizm, anarşizm tehlikesini bertaraf etmek, dinsizlik hareketini durdurmak konusunda Risale-i Nurların önemini anlamış olup, bu Nurların okullarda ders kitabı olarak okutulması için etrafındakileri iknaya çalışmaktadır. (2) Adnan Menderes Nurların neşri için maarif vekili Tevfik Beye emir verdi. (3) Menderes İslamiyet'in ulviyetini anlayan samimi bir Müslüman'dır. (4) Adnan Menderes'le çok alakadarım. O'nu duama dahil ettim. (5)

Bediüzzaman Hazretleri bir yandan Demokratları desteklemiş, diğer yandan da ikazlarıyla onlara Kur'an hakikatlerini hatırlatmaya devam etmiştir. Menderes'e bir mektup yazarak, İslam'ın çok önemli olan ancak günümüz siyasi cereyanları tarafından dikkate alınmayan ve ihmali büyük cinayetlerin işlenmesine sebep olan üç hususa özellikle dikkatini çekmiştir:
1- "Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes'ul olamaz" (En'am Suresi, 164. ayet) esası, tarafgirlik ve particilikle ihlal edilmemeli, bu tehlikeye karşı İslam kardeşliği esas alınıp Kur'an'ın söz konusu hükmü dayanak yapılmalı.
2- "Kavmin efendisi, onlara hizmet edendir" şeklindeki Peygamber (a.s.m.) emri hayata geçirilmeli, memuriyetin bir hizmetkarlık olduğu şuuru yerleştirilmelidir. Memurluk, hakimiyet ve tahakküm aracı olmamalıdır. Memuriyeti hizmetkarlıktan çıkarıp tahakküme dönüştürmek, kıblesiz namaz kılmaya benzer.
3- "Mümin mümine karşı bir binanın kenetlenmiş taşları gibidir" hadisini esas yapıp hariçteki düşmanlara karşı dahildeki adavet unutulmalı, dayanışma sağlanmalıdır. Bu esas göz önüne alınırsa sosyal hayatı sağlam temele oturtmak mümkün olacaktır. (6)

Bediüzzaman, Menderes'i ziyarete giden talebelerine; kendisinden selam söylemelerini, kendisini dindar bir vekil olarak bildiğini, onun hatırı için bu memlekette kaldığını, kendilerine yardımcı olunmasını söylemiştir. (7) Menderes selamı hürmetle almış ve kendilerinin müsterih olmalarını, arzularının yerine getirileceğini beyan etmiştir. Bilahare Menderes'in, milletvekili Tahsin Tola'ya: Seni vazifelendiriyorum. Hemen faaliyete geçin, Diyanet İşlerine gidin.... Eyüp Sabri Efendi (Hayırlıoğlu) ile görüşün... Risale-i Nurları neşretsin, (8) dediği ifade edilmektedir.

Bediüzzaman'ın Menderes ve kendisi ile ilgili tespiti de çok dikkat çekicidir. "Menderes bir din kahramanıdır. Dine büyük hizmetleri olmuş ve olacaktır. Fakat Adnan Bey arzu ettiği hizmetinin semeresini göremeyecektir. Benim de dine hizmetim olmuştur. Ketm etmeyeyim... Ama ben de hizmetimin semeresini Adnan Bey gibi göremeyeceğim. Her ikimizin de hizmetlerimizin semeresi ileride görülecektir." (9)
Bediüzzaman'ın Menderes'e desteğinden en çok rahatsız olanların başında CHP lideri İnönü gelir. Bu konuda gerek kendisi, gerekse partisinin yayın organı gibi hizmet gören bazı gazeteler çok sert eleştirilerde bulunmuşlardır.

Bediüzzaman Said Nursi, CHP'lilere göre Cumhuriyet düşmanıydı, yobazdı, mürteciydi. Ona bu sıfatların yakıştırılması, biraz da kızgınlığın ve öfkenin ürünüydü. Çünkü Said Nursi, siyaseti hiç sevmemesine ve siyasetten hep uzak durmasına rağmen, 1950 seçimlerinde ve sonrasında da Demokrat Parti'yi desteklemişti.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, ona 'Said-i Kürdi' diyordu. Oysa Said Nursi'nin CHP ile bir sorunu yoktu. Kırgınlığı, tek parti döneminde çok çile çektiği, sürgünden sürgüne, cezaevinden cezaevine gönderildiği içindi. Şahsına yapılan baskılardan da önemlisi, CHP’nin dine ve dindarlara yaptığı baskılardı.
Bediüzzaman, DP'nin iktidara gelmesi ve Celal Bayar'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Bayar'a ve Menderes’e bir kutlama telgrafı çekmiş, onlardan da teşekkür telgrafı almıştı. Ezan tekrar Arapça okunmaya başlandığı için, DP'ye, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a ve Başbakan Adnan Menderes'e özel bir sempatisi vardı.

Said Nursi, atılan bu adımı çok önemser, tarihi bir karar olarak memnuniyetini belirtir. Anadolu’nun bağrına saplanan, kalbine isabet eden ve manevi gücünü imhaya yönelik geçen döneme karşılık yeni hamlelerin devamını ister.
“Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya'yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. Ve âlem-i İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, bu yirmi sene mahkemeler bir muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestiyetini dindar Demokratlar ilân etmelidirler. Tâ, bu yaraya bir merhem vurmalı. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahati da onlara yüklenmez fikrideyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki gün baktım ve bunu yazdım.” (10)

Bu mektupta görüleceği üzere, Said Nursi Ayasofya’nın ibadete açılmasını ve Risale-i Nur eserlerinin resmen yayınlanmasını talep etmektedir. “Otuz beş seneden beri terk ettiğim siyaset”in dediği, aynı zamanda İttihat ve Terakki dönemi ile birlikte savaş yılları ve CHP dönemidir. Otuz beş yıl öncesinde Bediüzzaman Said Nursi, Ahrar Fırkasını mevcut şartlarda benimseyerek, hürriyet hareketlerini desteklemektedir. İttihat ve Terakki’nin müspet kanadını tasvip etmektedir. Ayrıca eleştiri ve uyarı hakkını da kullanmaktadır. Desteği ve tasvibi ilkeseldir. İkinci meşrutiyet döneminde bireyin iman ve hürriyet ihtiyacını merkeze koyan bir siyasi çerçeveyi belirleyen Said Nursi, otuz beş yıllık kesintiden sonra (1915-1950), aynı çizginin yeni versiyonu olarak DP’yi kendine yakın bulmaktadır. Bu anlamda Adnan Menderes’e dostane tavsiyelerde bulunmaktadır. (11)

Bediüzzaman’ın Menderes’e ve demokratlara mektuplar göndermesinin esas sebebi, onlara Kur’an’ın bazı “kanun-u esasilerini” hatırlatmaktı. Bu mektuplarında onları doğrudan şeriatı yürürlüğe koymaya çağırmıyordu. Fakat yeni kanunların bu temel prensipler doğrultusunda yapılmasını, yeni politikaların bu yolla belirlenmesini ve mevcut kanunların yine bu yolla uygulanmasını teklif ediyordu. (12)
Bediüzzaman’ın, Başvekil Adnan Menderese yazdığı mektuptaki isteklerden sadece Ezanı Muhammedi isteği tam manasıyla gerçekleşmiştir.
Risale-i Nurun neşri ise kısmen gerçekleşmiştir. Yani Üstadın isteği hükümetin bir dairesince resmen basılması idi. Bu istek maalesef bugüne kadar gerçekleşememiştir. Diğer istek ki, Ayasofya’nın ibadete açılması ise yine maalesef tahakkuk etmemiştir. 1980 yılında kısmen bir teşebbüs olmuşsa da daha sonra ihtilaller ve başka sebeblerden gündeme gelmemiştir. Halbuki bu şerefe nail olacak bir hükümet ebediyen Müslümanların gönlünde taht kuracak ve güçlerinden daha fazla güce kavuşacaklardır.

DP iktidara gelince devletin toplum üzerindeki baskısı yavaş yavaş azalmaya başladı. Partinin hürriyetçi yaklaşımları geniş toplum kesimlerinin bilhassa dini hayatında hissedilir ölçüde bir rahatlamaya neden oldu. Ezanın Türkçe okunmasına dair uygulamadan dönülmesi, Kur’an talimini hedef alan çalışmalardan vazgeçilmesi, DP'nin geniş toplum kesimleri tarafından kısa sürede benimsenmesini kolaylaştırdı.
Said Nursi, DP'yi bu hürriyetçi tutumundun dolayı destekledi. Hatta, CHP'nin iktidara gelmemesi için "Demokrat Partiyi, Kur'an, vatan ve İslamiyet namına muhafazaya çalışıyorum" diyordu.
Ayrıca DP'nin yanlış icraatlarını da yapıcı ikazlarla eleştiriyor, demokratik bir partinin taşıması gereken özelliklere dikkat çekiyordu. Bu bağlamda, gazetelerde okuduğu "Din propagandası yapan dindarların serbestiyet kanunu geri kalmış, fakat solcular hakkındaki kanunu ta'cil edip tasdik etmişler." şeklindeki bir haber üzerine, "Demokrat dindar milletvekillerine bir hakikatı ihtar" başlığı altında bir ikaz neşretmiştir.

Bediüzzaman, Menderes hükümetleri şahsında bütün hükümetlere, millet ve vatanı, sosyal ve siyasi hayatı, anarşi ve büyük tehlikelerden kurtarmak için beş esasın gerekli ve zaruri olduğunu hatırlatıyor. Bu esaslar: Merhamet, hürmet, emniyet, haram helali bilip haramdan kaçınmak ve serseriliği bırakıp itaat etmektir.

İşte Risale-i Nurlar sosyal hayata baktığında bu beş esası temin edip asayişin temel taşlarını yerlerine yerleştirmek maksadıyla bakmaktadır. Bunun içindir ki Bediüzzaman, “Bu vatan, bu millet ve bu vatandaki ehl-i hükümet, ne şekilde olursa olsun, Risale-i Nura eşedd-i ihtiyaçla muhtaçtırlar” der, değil ondan korkmak ve ona düşman olmak, aksine en dinsizlerin de onun dindarane ve hakperestane düsturlarına taraftar olmaları gerektiğini söylemektedir. (13)

Bediüzzaman'ın DP'den istekleri şöyle özetlenebilir.
I- Ezan-ı Muhammedinin neşri gibi, şeair-i İslamiyeyi ihya yolunda yapılan çalışmaları takdirle beraber, bu yoldaki çalışmaların devam etmesinin DP'yi millet ve alem-i İslam nazarında daha değerli kılacağını belirtmesi.
II- Birisinin hatası ile başkası mes'ul olamaz hakikati gereğince suçun şahsiliği prensibine uyulması. "Cemaatin selameti için fert feda edilir. Vatanın selameti için eşhasın hukuku nazara alınmaz. Devletin, siyasetin selameti için cüz'i zulümler nazara alınmaz." gibi gerekçelerle insanlara zulmedilmemesi.
III- Milliyetçi yaklaşımlarla ayrımcılık yapılmaması ve "Bütün mü'minler kardeştir" hakikatının hayata geçirilmesi.
IV- Ayasofya'nın açılması.
V- Risale-i Nurların serbestliğine karar verilmesi ve ilan edilmesi.
VI- "Memuriyet bir hizmetkarlıktır. Bir hakimiyet ve benlik için tahakküm aleti değil..." düsturuna uyulması ve hakimiyetin toplum üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmaması.
VII- "Hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı, dahildeki adaveti unutmak ve tam tesanüt etmek" prensibiyle hareket edilmesi ve siyasetin dahilde niza ve toplumsal çatışmalara yol açmaması.
VIII- Hürriyetçi bir rejimin tesis edilmesi. (Bediüzzaman, eski Said dönemindeki "Ahrarlar" gibi, bu dönemde de "Demokrat"lar, "istibdat-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer'iyeye vesile olacaklar" diyerek DP ye yüklenen hürriyetçi misyon ifade edilir.)

Bediüzzaman bu ikazları, DP hükümetinin insanların zararına olabilecek uygulamalardan kaçınması için yapmış ve bu partinin idarecilerine hüsn-ü zanla bakmıştır.
DP; 1957'den sonraki döneminde, iç bünyedeki çatışmaların önünü alamamış, bu çatışma ortamı 1960 darbesine kadar devam etmiştir.
1950'li yıllarda Said Nursi'nin DP için yaptığı ikazların birçoğu, günümüzün demokrat partileri için de hala uyarıcı olma işlevini sürdürmektedir.

Bediüzzaman, vatana ve millete en ziyade hizmeti yapabileceklerinden dolayı Demokratların desteklenmesi gerektiğinin altını sürekli çizmiştir. Cazibeli olan milliyetçi (!) ve modernist partilere karşı bu partinin, nokta-i istinat olarak İslamî değerlere sahip çıkmasının bir mecburiyet olduğunu, aksi halde bir çok yanlışın faturasının, bir çok yalanlarla Demokratlara yükleneceğini haber vererek, adeta 27 Mayıs darbesinin fotokopisini şu ifadelerle nazara vermektedir: "Halkçılar ırkçılığı elde edip tam sizi mağlup etmeye bir ihtimal-i kavi hissettim. Ve İslamiyet namına telaş ediyorum."

Bu ikazların yapılmasından sonra, fazla bir zaman geçmeden halkın destek verdiği bir meclis ve iktidar süngüyle ezdirildi. Böylece milletin iradesi, millet nam ve hesabına (!) ortadan kaldırılmış oldu. Ülke ikiye bölünmüş ve bir taraf acılara gark olurken bir taraf eğleniyordu. Yani, Türkiye' nin ve Türk milletinin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri gerçekleşmiş oldu. Birileri ideolojik kinlerini tatmin edip iktidarlarını pekiştirdiler, şüphesiz... ancak, DP'nin artı ve eksileriyle yaptığı hamlelerin önü kesilerek bütün bir milletin geleceğine müdahale edilmiş oldu.

Bediüzzaman’ın, güncelliği, geleceği kuşatma kapasitesi ve uygulanabilirliği açısından yaptığı uyarılara bakıldığında bugün hala iktidarlarımızın muktedir olamadığı, siyasi iradenin, kamu erkinin statükosu karşısında toplumun değer sistemini inşa etmede zayıf kaldığı bir gerçektir.

Özünde jakoben siyasi dönemin çerçevelerine dokunulamaması, çerçeve içine yerleştirilmiş devlet aygıtlarının toplumu kıskaca alması olduğu bilinmesine rağmen, darbelerin hızarından geçmiş siyasetçiler, yasama gücünü kullanarak yapısal çözümleri gerçekleştirme heyecanını ve kararlılığını gösteremedikleri gibi, ürkek bir psikolojinin gölgesi altında, reel politik bir sürecin algı fukaralığı içerisinde kalmışlardır. Bunun birinci derecede sorumlusu darbeler olsa da, siyasetin dirayetli olamaması da not düşülecek bir husustur.

Bugün de hala geçerliliğini koruyan sivil, demokratik, toplumsal refleksleri güçlü, hesap verebilen, şeffaf, katılımcı, toplumun üretim ve girişim potansiyelini harekete geçirebilecek sivil bir duruş ve yapısal çözümlerin bir zaruret haline gelmiş olması öncelikli durumlardır. Bu özellikleri taşımayan bir cumhuriyet etrafında şekillenen bir yönetim biçiminin darbe yasalarıyla toplumu dizayn etme çabaları, çatışma üretmektedir. Yaşanan çatışmaların ve enerji kayıplarının özüne inildiğinde; Bediüzzaman’ın Menderes’in şahsında, millet ve İslamiyet adına endişe etiği konular ile yol gösterici ikazları, geçerliliğini hala korumaktadır. Bugün Türkiye'de, Said Nursi'nin her alanda olduğu gibi siyaset sahasındaki tavsiyelerine de ne kadar ihtiyacımız olduğu açıkça ortadadır.

DİPNOTLAR:
1-Necmeddin Şahiner, Son Şahitler Bediüzzaman Said Nursi'yi Anlatıyor, II. Cilt, s. 359.
2-A.g.e. IV. C. s. 157-158
3-A.g.e, s. 367
4-A.g.e. s. 160
5-A.g.e. s.182
6-Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 396
7-A.g.e. s. 302; Şahiner, s.243
8-Şahiner, III. Cilt, s. 276.
9-A.g.e., III. Cilt, s. 276.
10-Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası II, s.765.
11-Demokrasi Platformu Dergisi, Yıl: 5 sayı. 18 Bahar. 2010, “Said Nursi’den Menderes’e mesajlar. Dr. İsmail Benek”
12-Weld Mary F., Bediüzzaman Said Nursi Entelektüel Biyografisi, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2006 s.403
13-Şaban Döğen, Söz Bediüzzaman’ın, İstanbul 1996, s.200"

(RİSALE HABER)

Bu haber 1,192 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,265 µs