En Sıcak Konular

BDP ile PKK kucaklaşmasına neden izin verdik?

4 Eylül 2012 15:30 tsi
"BDP'lilerle PKK'lılar bir yolda buluşup yarım saat kucaklaşıyorsa, deyim yerindeyse cümbüş yapıyor ve PKK'lılar elini kolunu sallayarak oradan ayrılıyorsa burada özeleştiri yapmamız gerekiyor."

Bu sözlerin sahibi AK Parti Kütahya Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal sözlerini şu kritik soruyla sürdürüyor: 30-40 dakika içerisinde burası abluka alınıp bu PKK'lılar yakalanamıyor mu?

Türkiye'nin Suriye politikasında bir sıkıntı var mı? Türkiye, Irak'ta yaptığı hataların benzerini Suriye'de  tekrarlarsa PKK'nın ekmeğine yağ sürmüş olur mu? PKK Suriye'ye mi yerleşmek istiyor? Bugün PKK'ya destek veren Suriye ve iran'ın yarına başına ne gelebilir? BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın PKK'nın Doğu ve Güneydoğu'da 400 kilometrelik alanda bir hakimiyeti var, sözleri devletin bir zaafiyetinin olduğunun kanıtı mı yoksa bu sözler propagandadan ibaret sözler mi?

İşte tüm bu soruların cevabı AK Parti Kütahya Milletvekili Prof.Dr. İdris Bal, Haber7.com için verdi. Uzun yıllar Polis Akademisi'nde uzun yıllar hocalık yapan Prof. Dr. Bal, Suriye'de devam eden savaşın verdiği iktidar boşluğundan PKK'nın buraya yerleşmeye çalıştığını dile getirdi. Türkiye'nin buna izin vermemesi gerektiğini savunan Prof. Dr. Bal, Suriye'de daha aktif olmamız gerektiğini söyledi.

İşte Prof. Dr. İdris Bal'la gerçekleştirdiğimiz röportaj:

PKK'nın Suriye ile ilişkisine baktığımızda sizin de Temmuz ayının sonunda savunduğunuz bir konu vardı. Türkiye’nin Suriye üzerinde biraz daha etkin ve aktif olması gerekiyor, demiştiniz. Geçen bir aylık süre içerisinde bu görüşlerinizde bir değişiklik oldu mu?  

Şimdi açıkçası benim görüşlerimde bir değişiklik olmadı. Ben zaten Irak ve  1 Mart Tezkeresi söz konusu olduğunda da şöyle düşünüyordum: O zaman hocalık yapıyordum üniversitede, ders veriyordum. Bizim kendi çıkarlarımızdan dolayı, kendi misyonumuz, doğrularımız ve senaryolarımızla, hiç kimsenin emirleri olmadan bizim orada olmamız gerekiyor diye düşünüyorum. 1 Mart Tezkeresi'ne o yüzden 'evet' dememiz gerektiğini düşünüyordum. Ama benim yaklaşımım öyle birilerinin zannettiği gibi, ABD gel diyor, gidelim mi, ABD işleri istediği gibi kullansın mantığıyla değildi yani. Ya da bir başka güç “hayır seni istemiyorum” orada dese bile, kendi doğrularımız, orada güvenlik çıkarlarımızın olmasından dolayı, güç boşluğunu PKK’nın ya da başkalarının doldurabilme ihtimalini göz önünde bulundurarak Türkiye'nin orada olması gerekiyordu.

Eğer bir büyük bir güç olduğumuzu savunuyorsak, Irak'taki yeni bir ekonomik ve ticari yapılanma olmasından dolayı sessiz kalmak yerine, daha aktif olmamız lazımdı zira büyük güçler sessiz kalmaz, yönlendirici olur, masaya oturur. Etkin güçler olayların arkasından değil önünden gider. Kendileri formüle eder. Bu çerçeve sınırında 1 Mart Tezkeresi'ne 'evet' denmesi gerektiğini düşünüyorum. Ve hayır dedik. Ama buna tabi bizim saygı duymamız lazım. Bir şekilde olmuş bir olay. Zaten geri gidip değiştirme imkanımız da yok. Ama neticelerine baktığımızda biz ciddi olarak Kuzey Irak'ta ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldık. Kandil'de yapılanan terör örgütü PKK devleti vurup kaçıyor. ABD izin vermediğinden hiçbir şey yapamadığımız gibi Kandil'e operasyon bile düzenleyemedik.  

Türkiye, Irak politikasında hata mı yaptı?  

Şimdi diyorum ki akıllı insanlar aynı delikten iki defa ısırılmaz. Biz şu ya da bu sebepten iyi niyetimizden dolayı Irak’ta hata yaptık, bedellerini ödedik, ödüyoruz. Ve diğer taraftan bir gerçek daha var. Örgüt, ister hoşumuza gitsin ister gitmesin, profesyonelleşmiş nihai bir hedefi var. Nihai hedefi şu; Bağımsız bir devlet kurmak. Kürt milletine ait bağımsız bir devlet kurmak. Ve bu devleti nerede kuracak? Türkiye, İran, Suriye ve Irak’tan kopartılan topraklar üzerinde kurulacak. Türkiye zaten 80’lerden bu yana terörün mekanı oldu.

Şimdi de PKK, Suriye'ye mi yerleşmek istiyor?

Şimdi ikinci adım olarak, Suriye'de devam eden savaşla beraber örgüt oradaki güç boşluğunu gördü. PKK bu boşluğu doldurmak istiyor. Suriye yönetimi de Makyevelist bir düşünceyle hareket ederek, aynen 98 yılı öncesi gibi örgütle işbirliğine gitmeye başladı. Bu durum zaten PKK'nın işine gelen bir durum. Suriye'nin mantığı şudur: Ben yanıyorum herkes yansın. Ancak bunun böyle olmadığını zamanla herkes görecek.

Siz diyorsunuz ki bugün Türkiye'nin başına gelenler yarın, PKK'ya destek veren Suriye ya da İran'ın da başına gelebilir.

Elbette gelebilir. Örgütün hedefi Türkiye'dir, Irak'tır, İran'dır, Suriye'dir. Bizim yaşadığımız coğrafya, parçalanmış bir Sovyet coğrafyasına benzemez. Türkiye Cumhuriyeti devleti etnik kimlikler üzerine kurulmuş bir devlet değildir. Benim milletimin İstiklal Marşı'nı, babası Arnavut annesi Özbek olan Mehmet Akif Ersoy yazıyorsa, herkes eğri oturup doğru konuşmalı... Bu milletin bir ideolojik ilmi, etnik bir kimliği yoktur. Bizi biz yapan kültürel değerlerimiz ortak tarihimiz, inançlarımız ve ideallerimiz vardır. Dolayısıyla marifet etnik kimlikle bakmak değildir. Marifet demokrasi, insan hakları gibi kültürel kimlikle bakmaktır. Terörde, darbede, fakirlikte, sağlıkta, eğitimde yani kısacası ortada bir sorun varsa bu hepimizin sorunu... Diyarbakırlı, Rizeli, Siirtli ya da Kütahyalı buna böyle bakmalı...

Gelelim Türkiye'nin Suriye üzerindeki politikalarına... Bu söylediklerinizi de göz önünde bulundurarak AK Parti Hükümeti'nin Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu çerçevede aynı görüşlerim devam ediyor. Suriye üzerinde daha çok aktif  olmamız lazım, asla ve asla bu hususta kafa karışıklığına düşüp çekingen tavırlar sergilememiz icap ediyor. Eğer çegingen davranırsak, aynen Irak ve Türkiye'de olduğu gibi, terör örgütünün Suriye ayağı da aktif hale gelecektir. Bu örgütün nihai hedefleri açısından üçüncü ayağın hazır hale gelmesi demektir. Zaten İran’da da PJAK adı altında çalışmalar vardı. İran zaten o hususta PKK ile anlaşmaya girdi ama açıkçası yılanla yatağa girilmez.

Türkiye de anladığım kadarıyla son gelişmelerden gösteriyor ki, 'yılanla yatağa girilmez' konusunda biraz cesur davranmaya çalışıyor ama bu durum 'iki tarafı keskin bir kılıc'a benzer. İran'ın anlaması gereken bir durum var: Terörle anlaşma da oyun da olmaz.

Bu da gösteriyor ki terör sadece Türkiye'nin bir sorunu değil. Suriye, İran ve Irak'ın desteği olmadan sorunu çözmek mümkün değil mi?

Benim kanaatim şu: İran’ıyla Suriye’siyle Türkiye’siyle hatta tüm dünya ülkeleriyle, teröre karşı, nükleer silahların yayılmasına karşı, çevre sorunlarına karşı duyarlı olynması lazım. Herkesin kabul ettiği küresel sorunlar, terör sorunu var ama olay iş yapmaya, somut adım atmaya geldiği zaman herkes olaya at gözlükleriyle bakıyor. Ve asla ve asla adım atılamıyor. Terörden nefret ediyoruz ama terör herhangi bir ülkeyi vurduğu zaman ellerimizi ovuşturuyoruz, üstüne bir de terörrü destekliyoruz. Bu kabul edilecek bir durum değil. Dolayısıyla bu çerçevede terörle mücadele konusunda tek başına bırakılan bir Türkiye olarak, benim Suriye'de daha etkin olmam gerekiyor. Bunu da sadece güvenlik açısından söylemiyorum. Eğer sadece güvenlik çıkarlarımız için Suriye'de yer alırsak yanlış yapmış oluruz. Gerek insani, gerek demokrasi gerekse ahlaki olarak Suriye halkının yanında olmamız gerekiyor. 'Bana ne beni ilgilendirmez' mantığıyla hareket edersek aynı Irak'ta yaptığımız gibi Suriye'de bunun bedelini fazlasıyla öderiz diye düşünüyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın PKK'nın Doğu ve Güneydoğu'da 400 kilometrelik alanda bir hakimiyeti var, dedi. Siz Demirtaş'ın bu sözlerini ne diyorsunuz? Gerçekten devletin gücü oralara yetmiyor mu?

Bu çok büyük bir iddia ve başta Başbakan Recep Tayyip olmak üzere bakanlarımız bunun bir yalan olduğunu bunun bir propaganda maksatlı söylendiği açıklandı. Ben de Sayın Başbakan'ıma ve ilgililere itibar ederim. Son olarak BDP'lilerle PKK'lılar bir yolda buluşup yarım saat kucaklaşıyorsa, deyim yerindeyse cümbüş  yapıyor ve PKK'lılar elini kolunu sallayarak oradan ayrılıyorsa burada özeleştiri yapmamız gerekiyor. Ciddi eksiklerimiz var. 30-40 dakika içerisinde burası abluka alınıp bu PKK'lılar yakalanamıyor mu? Bu çerçevede bakıldığında Başbakan Erdoğan'ın dediğine katılıyorum ama şu gerçekliği de unutmamamız gerekiyor: Bizim bölgede güvenliği sağlayabilmemiz için katetmemiz gereken uzun yollar var.

Nedir bu yollar?

Bizim açımızdan hiçbir sorun yok, siyasi irade dimdik duruyor ancak polisiyle, istihbaratıyla, jandarmasıyla, askeriyle herkes otokritiğini yapmalıdır. Yanlış yapan cezalandırılmazsa biz nasıl terörle mücadele edeceğiz. Eğer BDP'lilerle PKK'lıların kucaklaştığı yerde güvenlik güçleri yoksa bir milletvekili olarak ben bunu içime sindiremiyorum. Bizim mükemmel bir ordumuz var, biz müthiş işler yapıyoruz diyorsan o zaman insanlar sana güler ve şu soruları sorar: Mükemmelsin de nerede senin askerin? Teröristler 6 karakolu aynı anda basıl basıyor? Peki buradaki eksikliğimiz nereden kaynaklanıyor? Bazı sorunlarımız var, bu sorunlarımızın da ortadan kaldırılması için her kurumun otokritiğini yapması lazım. 'Terör her yere hakim' sözleri propagandadır. Ama biz de devletsek her metrekareye iktidar olmamız gerekiyor. Bu nasıl olur? Vatanınızı, halkınızı, toprağınızı, seçim yaptığınızda sandığınızı korursunuz... Orada kimse memura, imama, medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına kimse bir şey diyemez. Kimse haraç toplayamaz, mahkeme kuramaz, insanlara zorla kepenk kapattıramaz. Her ülkede bazı sıkıntılar ve küçük hareketler olabilir, bunu demokratik ülkelerde engelleyemezsiniz. Bir adam akşama kadar memur, manav, esnaf olabilir bir bakarsınız akşam saldırgan olmuştur ama bunları kastetmiyorum. Bizim hükümetimiz yeni anayasa çalışmaları, yeni teşvik paketleri hazırlıyor, diğer taraftan da Türk Silahlı Kuvevetleri'nin silahlı mücadelesi devam ediyor. Herkesin, her kesimin ve bütün siyasi partilerin bu mücadeleye destek vermesi gerekiyor. Bölgede bazı eksikliklerimizin olduğunu, gitmemiz gereken daha çok yolumuzun olduğunu düşünüyorum. 

haber 7



Bu haber 972 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,134 µs