En Sıcak Konular

Neden savaş Şam yolunda?

4 Haziran 2012 10:33 tsi
Neden savaş Şam yolunda? “Eğer Batılı güçler Suriye’yle savaşa girmeyeceklerse ve Türklere de pis işlerini de yaptıramayacaklarsa, hâlihazırdaki Esed rejimini reform ve güç paylaşımı için zorlamak zorundalar”

Patrick Cockburn *

Şam, en kötüsünü uman bir şehre benziyor ve bundan kaçınmak için de görünen bir yol yok. Savaş ülke geneline yayılıyor ve başkenti de es geçmesi de olası değil. İsyancılar, şehirdeki saldırıları artırmaktan bahsediyor ve bunu kolayca birkaç hafta içerisinde gerçekleştirebilir.

Geçen haftayı Şam’da geçirdim ve oradaki atmosfer bana 15-yıllık iç savaşın arifesindeki 1975 Lübnan’ını hatırlattı. Sohbetlerde müteakip defalar, olması muhtemel kötü şeyler gerçekçi şekilde önüme serildi ancak çok az kişi felaketin nasıl önlenebileceğine dair makul fikirler üretebildi.

(Malum nedenlerle görüştüğüm herkesin adı gizli) Muhaliflerden biri ile Şam’da bir kafeteryada otururken, “Dışarıdakilerin burada bir iç savaşın başlamasına dair konuşmayı bırakmasını isterdim çünkü hükümete karşı olan hala halktır”. Ona göre olay, sadece Hula katliamının ardından geniş halk ayaklanmasını bastıran güvenlik kuvvetlerinin yoğun varlığı.

Haklı olabilir ancak pratikte çok fazla olan biten yok. Caddelerde daha az trafik var ve yabancı TV istasyonları, Hula katliamını protesto etmek için kepenklerini indiren esnaflarının olduğu YouTube videolarını gösteriyor. Fakat Şam civarlarında dolaşırken, grevin başarısını değerlendirmek zor zira birçok dükkân ve restoran turist yokluğu ve yaptırımların etkisiyle zaten kapalı.
Muhtemelen isyancılar, Şam’da bombalamalara ve suikastlara başlayabilir. Bu askeri olarak güçlü olduklarının bir işareti değil fakat silahlardan ve deneyimli savaşçılardan yoksun bir hareketinin bu şekilde istikrarsızlığı yayması kolay olur. İsyancılar bunu, aşağı yukarı kontrol ettikleri Duma gibi şehirlerin içinde ya da etrafında bulunan üslerini kullanarak yapabilirler.

Bunların hiçbiri Şam halkı için iyi haber değil çünkü hükümetin misillemesi ve kolektif cezalandırmanın vahşi ve aralıksız olması çok muhtemel. Dünyadaki güzel şehirlerden biri olan Şam’ın, son 50 yıl içinde Beyrut, Bağdat ve Belfast’ı sarsan aynı tür nefretin, korkunun ve yıkımın kurbanı olmanın eşiğinde olması fazlasıyla üzücü.

Mezhepçilik derinleşiyor. Hıristiyanlar korku içerisinde ve dindaşlarının Irak’ta 2003’te başına gelenlerin farkındalar. Şam’daki muhalefet üyeleri, sıklıkla inceden mezhebi korkuların yükselmesi için yetkileri suçluyor. Bir Hıristiyan insan hakları eylemcisi, “Hükümet halkı korkutmaya çalışıyor. İnsanların birbirleriyle asla sorunları olmadı” diyor. Fransızların da emperyalist hâkimiyetlerini teminat altına almak için toplumsal ve dini farklılıkları sömürmeye çalıştığına ancak başaramadığına işaret ediyor.

Ne yazık ki Suriye için eylemci bu hikâyeyi yanlış biliyor. 1860’da çeteler, Şam’ın Hıristiyan bölgesine girdiler ve 5 bin ila 10 bin insanı öldürdü. (Osmanlı yetkilileri düzeni geri sağladı. Belki de burada diğer hükümetlerin mezhepsel cinayetleri görmezden gelenleri konusunda caydırıcılığa dair bir ipucu vardır. Osmanlı, kendi valisi ile 56 yetkiliyi görevi ihmalden astı ve katliama karışan yüzlerce kendi askerini kurşuna dizdi.)

Şimdiki Suriye hükümeti, Nusayri, Hıristiyan, Dürzî ve Kürt azınlıkların kendi tarafında kalmasını garanti altına almak için mezhebi ayrılığı körüklüyor olabilir. Ancak muhalefet önemsiz göstermeye çalışsa da bu toplumsal farklılıkları hükümet icat etmedi. Şam’da uzun zamandır yaşayan bir diplomata Suriye krizinin dış dünyaya YouTube ile sunulan resmi hakkında ne düşündüğünü sorduğumda, “Aldatıcı” diye cevap verdi. Diplomat şöyle açıkladı: “Örneğin hükümet karşıtı gösterileri gösterdiklerinde, eylemciler, kalabalıkların “Nusayrilere ölüm!” diye bağırdıkları yerleri keser”.

Büyük ihtimal hükümetin ölümüne kadar savaşacak bir taraftar kitlesi var. Ne kadar büyük olduğunu ise kimse bilmiyor. Geçen sene salıverilen bir muhalif milis, Suriyelilerin ekserisinin rejimi devirmek için her bedeli ödemeye hazır olduğuna inanıyor ve “Deprem de olsa halk özgürlüğünü istiyor” diyor. Muhaliflerin öç istediğini reddederek, “27 gün boyunca hükümet 40 bin kişiyi (resmi rakam 10 bin) öldürdüğünde 1982’de Hama’daydım fakat bugün kimse öç aramıyor”.

Yine de Şam’daki bu dostum hükümetin desteğinin eksikliği konusunda samimi. “Suriyelilerin yüzde 5’i rejim için savaşır ve yüzde 10’u da onları destekler” diyor. Aralarında 65 yılını zindanda geçirenlerin olduğu ailesi ve kendisine yapılan muameleye karşı acı ve öfkeye kapılmış görünüyor. Rejimin geçmiş suçlarının kolayca unutulmasının zor olduğunu öne sürüyor.
Suriye krizinin kalbinde, 40 yıldır Esed ailesince yönetilen polis devletine karşı bir devrim yer alıyor. Fakat bu kokuşma üzerine 2 paralel mücadele sürüyor ve halk ayaklanmasını karmaşıklaştırıyor. Bir tanesi, Suudi Arabistan ve Katar’ın önderliğindeki Sünni Arap güçlerinin Şia’ya karşı yürüttüğü; diğeri ise, Arap dünyasındaki en önemli müttefiki Suriye olan İran’a karşı yürütülen meydan okuma. Suudi Arabistan’dan gönderilen silahların direnişçilere vardığı söyleniyor. Iraklı yetkililer, Şii köylüler ile yolcuları katletmeyle mahut Bağdat’ın kuzey-doğusunda bulunan Diyala’daki el-Kaide savaşçılarının Suriye’ye geri döndüğünü öne sürüyor.

Şam’daki anlaşılabilir kendini-aldatma, ülke dışındaki daha az mazur görülebilecek bir kendini-aldatmayla uyumlu. Türk sınırının Suriye tarafında insani bir “güvenli bölge” oluşturulması gibi yakınlarda yapılan öneriler bir savaş tarifidir (ve Türk hâkimiyetine dair kötü anıları bulunan Halep’teki Ermeniler ile Kamışlı’daki Kürtleri korkutacaktır.) Alternatif olarak temel amaçları mezhepsel ve İran-karşıtı olan Suudi mutlak monarşi tarafından ödenen silahları pompalamak sadece alevi şiddetlendirecektir.

Başkan Beşşar Esed, sessizce gitmeyecek ve ayrıca gitmesini gerektiğini de düşünmüyor. Burada Başkan Putin’i eleştirenlerin hatalı olduğu ve Rusya’nın biraz haklılık payı olduğu Suriye krizinin kalbindeki sorun yatmaktadır. Esed rejiminden reform yapması isteniyor ve aynı zamanda da siyaseten ölmesi ve varlığını sonlandırması bekleniyor. Bu amaçlar çelişiyor. Uluslararası baskının gerçek amacı rejim değişikliği ise neden Suriye hükümeti tarzını değiştirmek zorunda ki?
Irak’taki ve Libya’daki rejimler, Batılı güçlerle olan savaşlarda yenildikleri için değişti. (Libyalı isyancılar, NATO desteği olmasaydı bir hafta dayanamazlardı.)

Eğer Batılı güçler Suriye’yle savaşa girmeyeceklerse ve Türklere de pis işlerini de yaptıramayacaklarsa, o zaman hâlihazırdaki Esed rejiminin değiştirilmiş bir şeklini bırakan reform ve güç paylaşımı için yüklenmek zorundalar. Bu Rusların karşı çıkması için zor olacak ve İran’ın korkularını da rahatlatacak. Alternatif ise Suriye’yi parçalayacak uzun bir savaş.

Kofi Annan’ın uyarısı
BM barış temsilcisi Kofi Anna dün, çatışmanın diğer ülkelere sıçrama riskiyle Suriye’nin tehlikeli şekilde “topyekûn savaşa” doğru yaklaştığı uyarısında bulundu.

Annan’ın tüyler ürperten tahmini, Esed-yanlısı ile karşıtı gruplar arasında gerçekleşen kuzey Lübnan’daki çatışmada en az 7 kişinin öldüğü ve 22 kişinin yaralandığı aynı gün geldi. Suriye’de iki sivil öldürüldü: Biri Şam’daki ordu baskını sırasında ve diğeri de Humus’taki çatışma esnasında.

Arap Birliği üyelerine hitaben Annan, “Endişe verici mezhepsel boyutuyla birlikte topyekûn savaşın heyulası her gün büyüyor.” BM temsilcisi “ölümlerin durması, acı çeken halka yardım, siyasi geçişi teminat altına almak ve ekleyeceğim, krizin komşulara yayılmasını önlemek gibi amaçlarımızı göz önünde sıkıca tutmanın” hayati olduğunu vurguladı.

108 kişinin öldürüldüğü Hula’daki katliamın dehşet verici olduğunu söyledi. BM gözlemcilerinin Esed-yanlısı milisler ile askerlerce yapıldığını söylediği cinayetler, dünyada geçen hafta infiale yol açtı.

Annan, Başkan Esed’i barış planına uymadaki başarısızlığı için eleştirdi. Katar, daha fazla “oyalama” olmaması gerektiğini söyleyerek, BM’den plan için bir zaman sınırı belirlemeye çağırdı. Rusya da Suriyeli muhalif grupların şiddetli eleştirisine maruz kaldı. Gruplar, Rusya’nın Başkan Esed’i destekleyerek sorunun bir parçası haline geldiğini söyledi.

Eski Financial Times Orta Doğu muhabiri. Şimdi The Independent’ta çalışıyor. 2009’da Orwell Ödülünün sahibi.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir. 

Bu haber 1,154 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,187 µs