En Sıcak Konular

MHP'den ezber bozan Barzani açılımı

1 Haziran 2012 17:30 tsi
MHP'den ezber bozan Barzani açılımı MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, ilk kez bir Kürt gazetesi olan Rudaw'a açıklama yaparak Barzani ve Talabani’den “sayın” diye söz etti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugüne kadar Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile Kürdistan Federe Bölgesi Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’ye “Peşmerge bozuntusu” derken, MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, ilk kez bir Kürt gazetesi olan Rudaw'a açıklama yaparak Barzani ve Talabani’den “sayın” diye söz etti. Şandır'ın Rudaw'daki röportajının tam metni;

Türkiye’de, siyasetin sağ ekseninde yer alan Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) Grup Başkanvekili ve Mersin milletvekili Mehmet Şandır, Türkiye’nin Mesud Barzani’yle kurduğu iyi ilişkilerden rahatsız olmadıklarını belirterek, “Bizi rahatsız eden hadise Barzani’nin yönettiği o bölgeden Türkiye’ye 30 yıla yakın süredir bir saldırı yapılmasıdır. Barzani’den şikayetimiz veya beklentimiz bu saldırının durdurulmasıdır” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin, geçmişte, Irak’ta yaşayan Kürtleri de Türkmenler gibi kardeş ilan etmemesinin eksiklik olduğunu vurgulayan Şandır, Irak’ın kuzeyini Kürtlerin ve Türkmenlerin birlikte yönetmesi gerektiğini ifade etti.

Türkiye’de bir Kürt sorunu olmadığını ancak Kürtçülük sorunu olduğunu savunan Şandır, “Silahla terör bitmez, o terörü besleyen kaynakların tepesine çökmeniz lazım. Terör bir yerden destek görüyor, o desteği bitirirsek, destek verenleri ikna edersek, besleyen kaynakları kurutursak, üç yüz beş yüz terörist ne yapabilir ki? O Terörist de bu toprakların çocuğu” diye konuştu. Şandır, Alparslan Türkeş ve Devlet Bahçeli’nin, ülkücüler kullanılarak Kürtlere saldırılmasının önünü kestiğini söyledi.

*Sayın Şandır, AKP Hükümetinin dış politikasıyla başlamak istiyorum. ‘Sıfır sorun’ iddiasıyla yola çıkıldı ama İran, Irak, Suriye’yle ciddi sorunlar yaşanıyor. Siz izlenen politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Ülkelerin dış politikaları hükümetlere göre değişmemeli, devlet politikası olmalı. Dolayısıyla Türkiye’nin AKP’ye göre, MHP’ye göre dış politikası olmaması gerekir. Ama ülkemizi 10 yıldır yöneten AKP, özellikle de Sayın Ahmet Davutoğu Dışişleri Bakanı olduğundan beri Türk dış politikasına yeni bir konsept, yeni bir anlayış yerleştirmeye çalışıyor. Bunu da başarabildiklerini söylemek mümkün değil çünkü bugün bu politika ile ulaşılan sonuç, komşu ülkelerin hepsiyle düşman haline geldik. Ülkelerin uluslar arası zeminlerde kabul edilmiş davaları vardır. Yani ülkelerin bazı ülkelerle dünden devam eden sorunları olabilir. Ülkelerin bazı konularda kırmızı çizgileri vardır ve bunlar diğer ülkeler tarafından da bilinir. Mesela Türkiye’nin Irak’la ilgili ilan edilmiş kırmızı çizgileri vardır.

*Nedir o çizgiler?
Irak’ın devlet ve siyasi bütünlüğünün korunması… Bu Türkiye’nin olmazsa olmaz kırmızı çizgisidir. Irak’ta kurucu unsur olarak Araplar, Türkmenler ve Kürtlerin anayasal düzlemde tanımlanması ve yönetimi paylaşmaları, bu da Türkiye’nin kırmızı çizgisidir. Bir başka kırmızı çizgisi de Irak’ın tabii kaynaklarının Iraklılar tarafından kullanılmasıdır. Bunlar ilan edilmiştir, devletin kırmızı çizgileridir, MHP de destekliyor.

*AKP döneminde Türkiye bu politikadan uzaklaştı mı?
Eskiden Türkiye kendi dış politikasını Ankara merkezli kararlaştırırdı. Atatürk’ten bu yana gelen dış politika ilkelerimiz vardı, mesela yurta sulh, cihanda sulh. Hem yurt içinde barışı hem de yurt dışında komşularımızdan başlayarak barışı bir temel şart olarak önümüze koyardık. Dolayısıyla cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana Türkiye bölgesinde hiçbir ihtilafa taraf olmamış, çatışmaya, savaşa girmemiştir. Bunları değiştirmeye kalkar da Sayın Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik kitabında ifade ettiği gibi Osmanlıdan kalma müktesebata ve müktesebe sahip çıkma iddiasıyla yani “Yeni Osmanlıcılık” dediğimiz bir yaklaşımla bu bölgeleri kontrol etmeye kalkarsanız yanlış yaparsınız. Türk milleti bu coğrafyada bin yıldır bu coğrafyanın insanlarıyla yaşamaktadır. Kürdüyle, Arabıyla, Yezidisiyle, Marunisiyle, Dürzisi, Farslısıyla yani tüm farklılıklarıyla birlikte yaşamıştır. Ve Osmanlının anlayışı gereği bu toplulukların inancına, kimliklerine müdahale edilmemiştir, asimile de edilmemiştir. Bu coğrafyayı Osmanlı, ondan önce Selçuklu ve diğer Türk devletleri yönetmiştir, Araba Araplığını, Kürde Kürtlüğünü, Nusayriye Nusayriliğini, Yezidiye Yezidiliğini, Süryaniye Süryaniliğini unutturabilirdi ama yapmamıştır.

*AKP döneminde ne değişti?
Bunların döneminde çok telaffuz edilmese bile uygulamalarıyla farklılık ortaya çıktı. Bu farklılık şudur: Dün Ankara merkezli milli bir dış politikamız vardı, Davutoğlu’nun bakan olmasından sonra Türkiye’nin dış politika yaklaşımı emperyal hale geldi. Bu coğrafyada ve 21. Yüzyılda emperyal politikalar çok doğru değil. Tutarlı olmaz. Bugün sıfır sorun politikasından herkesle sorunlu hale geldik. Sürekliliği olan bir dostluğumuz kalmadı bu coğrafyada. Bugün Mesut Barzani’yle iyi ilişkiler kuruluyor ama yarın değişebilir, dün bozuktu çünkü. Yine bu hükümet döneminde Sayın Başbakanın Mesut Barzani’yi hangi kelimelerle andığını hepimiz biliyoruz ama bugün devlet başkanı muamelesi görüyor. Bunda samimiyet, tutarlılık, ilkeli bir davranış görmüyorum.

*Türkiye’nin Sayın Barzani’yle dostluk ilişkisi kurması MHP’yi rahatsız ediyor mu?
Bizi rahatsız eden hadise Barzani’nin yönettiği o bölgeden Türkiye’ye 30 yıla yakın bir süredir bir saldırı yapılmasıdır. Bu saldırıda kan kaybetmekteyiz, insanlarımız ölmektedir. Barzani’den şikayetimiz veya beklentimiz bu saldırının durdurulmasıdır. Bu konuda Sayın Barzani’nin kabul edilebilir bir bahanesi yoktur. Çünkü Saddam döneminde diyelim ki ezildiler, onların ezilmesine biz de isyan ettik, Halepçe’ye herkesten çok biz isyan ettik. Ama Saddam’ın olmadığı dönemler de var. Bu gün de PKK saldırılarına hala devam etmektedir.

*Onlar da, Kandil bölgesi çok geniş ve dağlık bir alan, bu nedenle o bölgeyi kontrol edemiyoruz diyorlar…
Efendim, niyet olursa Türkiye’yle birlikte o coğrafyada terör unsurları temizlenebilir. Bu coğrafyada yaşayan halkların dostluğu önemlidir, esastır. Bu coğrafyada yaşayan halkları dost tutamazsak bu savaşın kazananı olmaz, hep kaybederiz, yabancılar kazanır. Bunun için MHP olarak söylüyorum, Barzani’nin PKK saldırılarını önlemek gibi bir sorumluluğu vardır. Gücünün yetmediğini ifade ediyorsa Türkiye’den destek talep etmek mecburiyeti var. Biz MHP olarak kendini Kürt olarak tanımlayan tüm insanlarımızı kardeşimiz olarak görüyoruz. Ve inanıyoruz ki biz kan kardeşiyiz. Öyle hısım değil kardeşiz. Bize göre Turan ırkından geliyoruz, Kürdü de, Türkü de aynı ırktan geliyoruz. Yanlış olan şey şudur, MHP olarak bunu hep ifade ettik, Türkiye’deki Kürtler kardeşimiz, peki Irak’taki Kürtler? Onlar da bizim kardeşimiz. Cumhuriyetin bunu ifade etmesi lazımdı. Nasıl ki Kerkük’teki, Erbil’deki Türkmeni savunuyorsak “Süleymaniye’deki, Zaho’daki Kürt de bizim kardeşimiz” diyebilmeliydik.

PKK’nın saldırılarıyla 25 yıl kan aktı yine de Türk milleti PKK öldürüyor diye komşusu Kürde kaşını kaldırmadı, sesini yükseltmedi, yine beraber yaşıyoruz. Bu noktada MHP’nin gayreti çok fazla. Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş ve şimdiki genel başkanımız Devlet Bahçeli bir Kürt-Türk iç savaşı çıkarılması için yapılan tahriklerinin önünü kestiler. Yani ülkücüleri kullanarak Kürtlere saldırılmasının önünü kestiler. Bu hususu tarih yazacak. Bu bizim samimi tavrımızdır, bunu siyaseten yapmadık, samimiyetle söylüyoruz. Kürtler bizim kan kardeşimiz, din kardeşimiz, vatan kardeşimiz.

*Size göre bu mesele nasıl çözülür?
MHP’ye göre, meselenin çözümü için elbirliğiyle bölücü terör örgütünü bitirmeliyiz. Artık terör, silah kullanacak gücü kaybetmeli. Sonra oturmalıyız 25 yılı geçkin süredir bu akan kanın sonrasında oluşan öfke tortularını ortadan kaldıracak bir gönül seferberliği ilan etmeliyiz. MHP iktidar olduğunda en kısa sürede bölücü terörün kökünü kazıyacak sonra da gönül seferberliği ilan edecek. Hakkari’deki, Çukurca’daki, Uludere’deki o kaçakçı Hüsnü de bizim çocuğumuz, şehit de bizim çocuğumuz. Bu toprakların insanını kardeş yapmamız, kucaklaştırmamız lazım. Böyle bir sorun yok zaten.

*Size göre Kürt sorunu yok mu?
Hayır, bize gör Kürt sorunu yoktur, Kürtçülük sorunu vardır. Kürtleri Türk milletinden ayırıp onlara ayrı bir devlet kurmak isteyenlerin sorunu vardır. Bu sorun Kürtlerin değil, İngilizlerin, küresel güçlerin sorunudur. Bu coğrafyada ikinci bir İsrail mahiyetinde ileri bir karakol kurulması için Kürtler maalesef kullanılıyor. Mesela, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyetini Şeyh Sait isyanı ile meşgul ederek Musul’u elimizden aldılar. Halbuki Musul da bizde olsaydı, Kerkük, Erbil, Süleymaniye Türkiye’ye bağlı olsaydı Türkü Kürdü hep beraber petrolü de olan güçlü bir ülke olurduk, bu bölgenin lideri olurduk, milli gelirimiz de çok olurdu, hayatımız daha iyi olurdu. PKK sorunu bu bölgedeki herkesin ortak sorundur. Terörü bitirmeliyiz, terör bittikten sonra oturup ne yapacaksak beraber yapacağız. Yanlış yapılmışsa yapandan hesap soracağız, kırılan gönülleri tamir edeceğiz, tekrar kucaklaşacağız.

*Kürtlerin, Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde anadilde eğitim gibi bir takım talepleri var, buna yaklaşımınız ne?
Türk milleti, tüm farklılıklarımızla, dünü beraber yaşamış, geleceği de birlikte yaşaması mecbur olan insanlar topluluğudur. Bu bir sosyolojik tanımdır, bir kültür, kader, yaşam birliğidir. Yoksa etnik temelli, kan, soy bağı değildir. O sebeple biz bu topraklarda yaşayan halkın tamamına Türk milleti diyoruz, bu ortak kimliğimizdir. Türk milletinin içinde Kürdü de, Gürcüsü de, Çerkezi de var, hepsi var. Tüm farklılıklarımızla birlikte Türk milleti kimliğini kimlik olarak kabul ettikten sonra kendimize has özellikleri yaşatmamız birer insan hakkıdır. Dilimizi de, töremizi de, kültürümüzü de yaşatacağız, bu bizim insan hakkımızdır, kimsenin buna itiraz ettiği yoktur. Devletin resmi dili Türkçedir, onun dışında herkes kendi anadilini öğrenecek, öğretecek. Bir yanlış anlama var, ana dilin konuşulması, öğrenilmesi, öğretilmesi bir insan hakkıdır, ancak ana dilde eğitim yapılması yanlış olur. Böyle bir talep doğru olmaz.

*Neden doğru değil?
Şimdi bakın bütün dünya İngilizcenin etrafında küreselleştik, herkes İngilizce öğreniyor. Şimdi ben kendi ana dilimde eğitim yapacağım, mühendisliği ana dilimde okuyacağım dememizin bir faydası yok. Bu talebin anlamı şudur; bir millet yaratmak istiyorsanız, bu millete dayalı bir devlet kurmak istiyorsanız birbirleri ile anlaşamayan insanları bir dilin etrafında toplayacaksınız. Şimdi ana dilde eğitim isterim diyenler bu ana dilin etrafında bir millet yaratmayı, o millete de bir devlet kurmayı planlayanlardır. Bu bölücülük olur.

*Türkiye’de ana dilde eğitime karşısınız ama Bulgaristan’da yaşayan Türkler için ana dilde eğitim istiyorsunuz, bu bir çelişki değil mi?
Bakın, Bulgarlarla biz aynı ırktan geliyoruz ama aynı millet değiliz. Kürtlerle belki de aynı ırktan gelmiyor olabiliriz ama aynı milletiz. Bulgaristan’daki Türklerin haklarını savunmakla Türkiye’deki ya da Irak’taki Kürtlerin haklarını savunmayı birbirine karıştırmamak lazım. MHP’nin iktidarında ilk defa biz, ana dilin kullanımında AB ilkeleri gereği Katılım Ortaklığı Belgemizde, Ulusal Program’da taahhüt ettik; “vatandaşlarımızın gündelik hayatta kullandıkları dillerin öğrenilmesini teşvik edeceğiz, destek vereceğiz” dedik. Bunu 2000, 2001 yılında söyledik.
MHP bu noktada samimi. Bakın burada iddia ediyorum; bu meseleyi MHP çözer, iktidar olalım, en kısa sürede bu sorunu biz çözeriz.

*Nasıl çözersiniz?
Konuşarak çözeriz, terörü de konuşarak bitiririz. Silahla terör bitmez, o terörü besleyen kaynakların tepesine çökmeniz lazım. “Bölücü terörü bitireceğiz” dediğimiz gün bitiririz.

*”Terör silahla bitmez, konuşarak çözeriz” dediniz, bunu biraz açar mısınız?
Terör bir yerden destek görüyor, o desteği bitirirsek, destek verenleri ikna edersek, besleyen kaynakları kurutursak, üç yüz beş yüz terörist ne yapabilir ki? O Terörist de bu toprakların çocuğu. Hazro’ya gittim, ilçe binamızı açtık. Hazro’nun arkası dağlar, o dağlarda teröristler var biliyorum, beni dinleyenlere, “çocuklarınız bu dağlarda, MHP’yi iktidar edin çocuklarınızı kurtaracağız” dedim, insanların içi ışıldadı. Kim ister dağda yaşamayı?

*TBMM Genel Kurul salonunda BDP’lilerle yan yana oturuyorsunuz, bir sorun yaşıyor musunuz?
Hayır, bir sorun yaşamıyoruz. Bazen yanlış laflar ediyorlar, bu ülkeyi parçalamanın kimseye faydası yok ki. Bu ülkeyi yönetenler yanlış yapmış olabilir, ama o adaletsizlik sadece Kürtlere değil, herkese yapılmış. Ben Bayat boyundanım, bu milleti seviyorum ama bu devlet beni vatana hıyanetten yargıladı, Alparslan Türkeş’i vatana hıyanetten yargıladı. Bu devleti yönetenlerin yanlışından dolayı birbirimize kaşımızı kaldırmamız doğru değil ki. Onlar yaşandı gitti, şimdi doğruyu yapalım, nasıl yapalım, birlikte düşünelim ve birlikte yapalım. Bunun için MHP, tek çözüm demokrasi diyor. Demokrasiyi içselleştirebilirsek, demokrasiyi kurumsallaştırabilirsek, insanımız birey olarak kendi geleceğine kendi özgür iradesiyle karar verecek bir zemin bulursa yanlış yapılmasına müsaade etmez. Onun için terörü durdurmamız lazım. Çok şehit veriyoruz, yüreğimiz yanıyor ama PKK da ölü veriyor. PKK’nın kullandığı o Kürt çocukları bu vatanın çocukları. O çocukların anası babası bu işi durdurmak için bizimle ortak hareket etmeli. Terörü durdurduğumuzda göreceğiz ki hiçbir sorunumuz kalmayacak.

Doğu Anadolu da yanlış bir düşünce ve söz var, “MHP iktidar olursa Kürtleri kesecek” diye. Bu çok yanlış bir şey, biz deli miyiz? Tekrarlıyorum Kürtler bizim kan kardeşimizdir. Aile içinde de kavga oluyor. Artık bu işi bitirelim. Eğer sorunları bir farklılığı özne yaparak tartışırsanız, ayrışma olur, cepheleşme olur. Bu sorunun çözümünde sorumluluk daha çok kendini Kürt olarak ifade edenlere düşer, Sayın Barzani’ye düşer.

*Sayın Barzani bu konuda somut olarak ne yapmalı?
Ne yapması gerektiğini tarif etmem mümkün değil, saygısızlık olur, onu söylemem ama bir gerçek var ki o da PKK bitirilmeli. PKK bu bölgede kardeşliği ve barışı, huzuru zehirlemektedir. PKK’nın bitirilmesi noktasında birinci derecede sorumluluk kardeşimiz, komşumuz, dostumuz, kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın Barzani’ye düşer. Gücüm yetmiyor diyorsa gel Türkiye’yle birlikte yapalım.

*Tekrar Irak’a dönersek, biliyorsunuz gerilimli bir süreç var, Irak’ın üçe bölüneceği ve bir Kürdistan kurulacağına dair senaryolar var. Bir Kürdistan kurulmasına karşı tutumunuz ne?
Bu yanlışı yapmayacakları kanaatindeyim. Şartlar neyi getirir bilemem ama Türkiye’nin onayı, desteği olmadan Irak’ın Kuzeyindeki bir Kürt devletinin yaşama şansı olmaz. Başkasının eline bakarlar, yazık olur. Irak’ın kuzeyinde Amerika’nın koltuk değneği olarak yaşamaktansa, Türklerle, Araplarla beraber yaşamak çok daha iyidir.

*Irak’ta olası bir parçalanma durumunda oradaki Kürtlerin ve Türkmenlerin Türkiye’yle federasyon benzeri bir birlik oluşturmaları tezi konusundaki düşünceniz ne?
Suni yapılanmalar kalıcı da olmaz, huzur da getirmez. Irak’ın kuzeyindeki Türkmenlerle Kürtlerin, o coğrafyayı birlikte yönetmek iradesini samimiyetle ortaya koymaları gerekir. Bu iş Türkiye’nin garantörlüğünde olsun demiyorum ama o coğrafyada Kürtler ve Türkmenlerin samimiyetle orda ortak yönetim kurarak o coğrafyayı birlikte yönetmeleri Türkiye’nin de çıkarınadır. Kerkük’te Türkmenler üzerinde gerek Saddam döneminde gerekse sonrasında yaşanan hadiseleri çok yakından takip ettim. Türkmenlere yaklaşım dostça değil. Saddam da dostça yaklaşmadı maalesef Kürtler de, Barzani de, Talabani de dostça yaklaşmadı Türkmenlere. Orada Türk olduğunu ifade eden insanlara Kürtler ve yönetim tarafından zulüm edilmesi yanlış oluyor. Biz birbirimize yük değiliz, düşman değiliz. Ben inanıyorum ki Irak’ın kuzeyinde Sayın Barzani’nin, Sayın Talabani’nin liderliğinde doğru olan yapılır.
*Bildiğim kadarıyla Kürtlerin yönetimindeki bölgede Türkmenler kendi kimlikleriyle parti kurabiliyor, parlamentoda ve hükümette temsil ediliyorlar, ana dilde eğitim hakkını kullanıyorlar…
Türkmenler Irak’ta Osmanlı sonrasında “kurucu ortaktır.” Bu hakkın ve statünün kabul edilmesi ve yönetim erkinin paylaşılması sorunu çözecektir.

*Hükümetin Irak Türkmenlerine yönelik politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin tüm dönemlerinde, Türkiye dışındaki Türklerle ilgili özel bir programı olmamıştır. Onları yaşadıkları ülkelerin vatandaşı olarak görür. Ne yazık ki, komşularının içinde kendisinin faturasını ödeyerek yaşayan Türk soylulara sahip çıkan bir politikası maalesef olmamıştır. Ben de Suriye Türkmenlerindenim, orada 1 buçuk milyon Türkmen yaşıyor, onlara da sahip çıkmamıştır. Bizim bu coğrafyada yaşayan halkları tümüne karşı tarihi sorumluluklarımız bulunmaktadır.



Bu haber 1,364 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,360 µs