En Sıcak Konular

Irak'ta neler oluyor?

25 Mayıs 2012 11:26 tsi
Irak'ta neler oluyor? Bu gün Irak’taki işgal bitmiş olsa da ,işgalin etkileri uzun yıllar süreceği gibi Irak’taki durumun ne olacağı da bir muamma olarak gündem de kalacaktır.

2003 Yılında başlayan Amerikan işgali Irak’taki son birliğin de çekilmesiyle sona erdi.Sekiz yıldır ülkeyi bütünleştirmekten ziyade, bölüp, parçalayıp ve uzun vadede çözülemeyecek sorunlarla baş başa bırakmak ABD ve Batı emperyalizminin her zaman uyguladığı bir taktik olagelmiştir.Körfez savaşıyla işgalin zeminini hazırlamaya başlayan Amerikan güçleri 2001 yılında ki terör saldırılarını bahane göstererek önce Afganistan ardından da Irak’a girmişti.

Bu gün Irak’taki işgal bitmiş olsa da ,işgalin etkileri uzun yıllar süreceği gibi Irak’taki durumun ne olacağı da bir muamma olarak gündem de kalacaktır.

Rakamlar, bilgiler muhtelif. Bağımsız kuruluşların 2008'de yayınladıkları raporlara göre işgal 1 milyon Iraklının hayatına mal oldu. O tarihte 2 milyon mülteciden söz ediliyordu. Aralık-2011'deki Amerikan kaynaklarına göre ise ölen Iraklının sayısı 100 bin. Yurtdışına kaçan ve yer değiştirmek zorunda kalan mülteci sayısı 4 milyonun üzerinde. Fransız araştırmacı Geraldine Chatelard'a göre 1990-2002 arasında 1,5 milyondan fazla Iraklı dönmemek üzere ülkelerini terk etmişti. 2003 işgalinden sonra mültecilerin ve kaçanların 4 milyon civarında olması hiç abartılı değil.

Aralarında 12 yaşındaki kız çocuklarının da olduğu 30 bin Iraklı kadın tecavüze uğradı, güney bölgelerinde olan doğumlarda "sarışın çocuklar"ın sayısında belirgin bir artış var. Bosna'daki gibi bazı anneler intihar etmeyi seçiyor.

Seçilerek öldürülen bilim adamı ve entelektüel sayısı 550. Bazı meslek gruplarına mensup akademisyenler de hesaba katıldığında sayı 3 bine ulaşıyor. Iraklılar, tanıklıklardan hareketle bu faili meçhullerden İsrail'in Mossad ajanlarını ve Pentagon personelini sorumlu tutuyorlar. Leyla Enver'e göre, işgal öncesinde 45 bin bilim adamı vardı, şimdi yoklar.

Direnişçi diye hapse atılıp işkenceye maruz kalanların sayısı 18.900. 2010 yılında ortaya çıkan Wikileaks belgelerinde 2004 ile 2009 arasında suçları sadece yurtlarını savunan binlerce Iraklıya akıllara durgunluk veren işkence yöntemlerinin kullanıldığını gösteriyordu. Ebu Gureyb Cezaevi insanlık suçları literatüründe çoktan yerini aldı. CIA mensubu John Kirikao "Onlara öyle işkenceler uyguladık ki, Tanrı'yı gördüler." diyordu.
16 bin sivil kayıp. Bağdat ve diğer şehirlerin müzeleri yağma edildi, sadece Bağdat Müzesi'nden 170 bin eserin kaçırıldığı tespit edilmiş bulunuyor.


Amerkan işgal güçlerinin Saddam'ı devirmesi üzerinden 9 sene geçerken, 2012 başında Irak'dan ayrılmasınden hemen sonra, Başbakan Nurî el'Mâlikî'nin, Irak Cumhurbaşkanı Yard. Tarıq el'Hâşimî' hakkında -Irak'da meydana gelen bir takım bombalı saldırı ve suikasdleri yaptırttığı gerekçesiyle- tutuklama kararı çıkartması ve Hâşimî'nin de hemen Irak Kürdistan’ındaki özerk yönetimin başı olan Mesûd Barzanî'ye sığınması, ve onun da, Bağdad'daki merkezî hükûmetin taleblerine rağmen, Hâşimi'yi Bağdad'a vermemesi ve asla vermiyeceklerini de beyan etmesi, Irak'daki yönetim krizinin temelini oluşturmakta..

Hâşimî, Mâlikî Hükûmeti'nin onun aleyhinde ileri sürdüğü terör eylemlerini yaptırttığı şeklindeki iddialardan sonra, bir Bağdad Mahkemesi'nin de Hâşimî hakkında,kırmızı bültenle Uluslar arası planda aranmasına hükmetmesi ve bu kararın İnterpol'e bildirilmesi üzerine, Tayyîb Erdoğan Hükûmeti'nin, Hâşimî'yi Irak'a veya İnterpol'e asla verilmiyeceğini açıklaması konuya daha yeni boyutlar kazandırdı..

Başbakan Yard. Bekir Bozdağ da, 'Irak topraklarında Türkiye aleyhinde yıllardır terör eylemleri ve saldırı planları hazırlayan PKK liderlerinin kırmızı bültenle istenmesine rağmen, Irak'ın onları vermediğini' hatırlatıp, 'Hâşimî'nin de verilmeyeceğini' açıkladı..
Böylece de, Irak içindeki iktidar mücadelesine, Türkiye, Hâşimî aracılığıyla direkt olarak katılmış oldu..
*
Irak’daki yeni sosyo-politik bünyenin kuruluşunda, yazık ki, laik-Baas diktatörlüğü uygulamasını arattıracak çapta, mezhebî ve etnik yapıya göre bir düzenlemeye gidilmesi, en büyük hastalıklardan birisi olarak karşımıza çıktı.. Bu, hem işgalci Amerikan emperyalizminin işine geliyordu; hem de, 1968-2003 arasında, 35 sene boyunca sırtını yüzde 30'luk sünnî azlığa dayayarak katı ve kanlı bir Baasçı-laik diktatörlük sürdüren Saddam'ın pençesinden kurtulan yüzde 60-65'lik şiî ekseriyetin tatmin olunması açısından gerekli görülmüştü, ekseriyet tarafından..

Böylece de, ortaya şiî arablar, sünnî arablar ve kürdler gibi bir gruplandırma tablosu çıkmıştı, ortaya.. Bu arada türkmenler, keldanîler, asurîler vs. gibi etnik veya dinî azlık unsurlar da daha küçük rahatsızlık odakları oluşturuyordu.

Asıl olarak zikrolunan kürdlerin ise büyük çapta sünnî oldukları bilinmekle birlikte, hele de Saddam diktatörlüğü döneminde daha bir kanlı geçen iç-savaş sahnelerinden sonra, daha çok da, kürd etnisitesine dayalı olmak gibi bir ölçü, kimlik tanımı için esas alınmıştı; sünnîlik veya müslümanlık değil.. Çünkü, Baas rejimi, arab kavmi dışında bir etnik unsur tanımamak için her cinayeti işlemişti, uzuuun yıllar boyunca..

Saddam'ın ve Baas rejiminin devrilmesinden sonra ise, müslümanlığın ötesinde, mezhebî ayırımlar da esas alınınca, şiî arablar, sünnî arablar ve kürdler gibi bir tanımlama tablosu ve elmalarla armutların birlikte toplanmak istenmesi gibi bir garabet çıkıyordu, ortaya..

Irak'da, şiî müslüman gruplar, ekseriyeti teşkil etseler bile, tek bir grup değillerdi.. Hattâ, 'El'Iraqiyye'isimli siyasî partinin lideri olan İyad Allavî de, şiî bir aileden geliyordu, ama, kafa yapısı itibariyle, herkesten çok Amerikancı ve de laik olarak biliniyordu..
Saddam'ın devrilmesinden sonra, Amerika'lıların istediği üzere, Allavî kısa süre başbakanlık yaptıysa da onun hükûmeti duruma hâkim olamıyordu, Irak halkı üzerinde.. Durumun kontrolden çıkmasını göze alamayan Amerikan emperyalizmi, Allavî'yi kenara çekmiş ve hükûmet'i kurması için şiî müslüman ekseriyetin üzerinde ittifak ettiği ve Saddam rejimine karşı 30 yıl boyunca İslamcı muhalefet ve mücadeleleriyle tanınan Dâvâ Partisi lideri İbrahîm Caferî'ye vermişti..

Ama, Amerika'lılar Caferî'ye 1,5 seneden fazla tahammül edemediler ve yeni bir hükûmet kurulmasın için onu kenara çektiler.. Ama, Hükûmet yine kurulamayınca, Amerikan emperyalizmi, Caferî'nin yardımcılarından Nurî el'Mâlikî'nin başbakanlığa gelmesini kabul etmek zorunda kaldı. (Bundan dolayı, niceleri Mâlikî'yi de Amerikan işbirlikçisi ve uşağı olarak niteledi, ama, bu, doğru değildi.. Belki, Amerikan emperyalizmi, Irak'ın özel şartlarında, başka bir yerli hükûmet kurduramadığı için, Mâlikî'ye 'Evet' demek zorunda kalmıştı.. Yoksa, Mâlikî de, Irak müslümanlarının Saddam'a karşı direnişinde belirli bir mücadele çizgisi olan bir kişi idi..)
Amerikan işgaline karşı biraz da kontrolsüz çıkışlarıyla sivrilen ve amma, çoğu müslüman gruplarca biraz da tedirginlikle karşılanan genç şiî mollası Muqtedâ es'Sadr'ın başına buyruk hareketleri onun başını çok ağrıtıyordu.. Bunun üzerine, 'Sadr'ı, 'Seni terörist ilan eder, ona göre yargılarım..' diye tehdid edince, Sadr da

İran'a sığınmak zorunda kaldı..

Buna rağmen, Sadr Grubu 2011 yılı başında yapılan seçimlerde yine de önemli bir güç kazandı..
Allavî'nin partisi bir milletvekili fazlasıyla Mâlikî'nin Kanun Devleti Partisi'ni geride bırakmıştı, ama, bu, onun tek başına hükûmet kurmasına yetmiyordu..

Sadr, destek vermezse, Mâlikî'nin yeniden başbakan olması ve hükûmet kurması imkansızdı.. İran ise,Mâlikî'nin hükûmet kurmasını istiyordu ve Sadr'a baskı yapıyordu.. Sadr, yapılan baskılar karşısında, önce,'Çeker giderim, Lübnan'a..' diye İran'ı terketmeye kalkıştıysa da, sonunda, Mâlikî'ye destek vermek zorunda kaldı.. Ve Malikî, uzuun bir hükûmetsizlik döneminden sonra yeni hükûmet'ini de kurdu..
*
Ancak, Mâlikî, bazı temel bakanlıklara, kimlerin getirileceği üzerinde görüş birliği sağlanamadığından, o bakanlıkları da kendi uhdesine aldı…

Bu da, Mâlikî'ye olduğundan fazla yetkiler verdi ve gücünün otoriterliğe doğru kaydığı gibi eleştirileri beraberinde getirdi..
Bu arada, hemen hergün Bağdad'da ve Irak'ın diğer şehirlerinde hemen hergün bir veya birkaç patlama meydana geliyor ve günde ortalama 40-50 kişi can veriyordu..

Mâlikî ise, bu patlamaların sorumlusu olarak Suriye'deki Esed rejimini gösteriyor ve Suriye Baas Partisi iktidarının, Saddam'ın Baascı kadrolarının kalıntılarını silahla beslediği iddiasını gündeme getiriyor ve Şam'ı ağır şekilde suçluyordu..
*
Bu arada, özellikle Kerkuk şehrinin yönetim statüsü içerdeki bir diğer temel ihtilaf konularından birisi olarak bir çıbanbaşı olarak giderek büyüyordu.. Arab-kürd-türkmen gibi etnik gruplardan herbirisinin, bu şehrin kendi ellerinde olması gerektiğine dair görüş ve iddialarında Barzanî daha ağır basıyor ve Kerkuk'ün bir kürd şehri olduğunu ısrarla vurguluyor ve bu, bir gerilim konusu olarak, Irak'daki yönetim problemini ve ihtilafları daha bir derinleştiriyordu..

Buna paralel olarak, 30 Nisan’da Irak Bölgesel Kürt yönetiminin merkezi Erbil'de Arap ve Kürt siyasi liderlerinin katıldığı toplantıda, Şii lider Mukteda Es Sadr'ın isteği üzerine Irak Başbakanı Nuri El Maliki'ye son bir şans daha verilmesi kararlaştırılmıştı.

Araların da Şii lider Mukteda Essadr'ın da bulunduğu bazı siyasi parti liderleri, Erbil'de düzenledikleri toplantıda, iktidarı paylaşması için Maliki'ye 15 günlük süre tanınmıştı.

Karalarların alındığı toplantıya katılanlar arasında Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Bölgesel Kürt yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Irak Parlamentosu Başkanı Usama Nujeyfi ve eski başbakan İyad Allavi yer alıyordu. Toplantı sonucunda yayınlanan bildiri de 2010 tarihli Erbil anlaşmasına uyulması istenmiş ve anlaşma sonucunda hükümetin icraatlarını izleyecek bir Yüksek Siyasi Konsey kurulması kararlaştırılarak Konsey başkanlığına Allavi’nin getirilmesi istenmişti.

Bu bağlam da başbakan tarafından yürütülen içişleri ve savunma bakanlıklarına, üzerinde uzlaşılan isimler getirilmesini öngörülmüştü. Toplantıda alınan kararların Nuri el Maliki için son şan olduğu belirtilerek yetkilerini paylaşmaması noktasında ne gibi yaptırımlar uygulanacağı ise açıklanmamıştı. Öte yandan yapılan değerlendirmeler de Maliki’nin olumsuz tavrı sonucunda Mukteda Essadr'ın hükümetten desteğini çekebileceği kanaati de oluşmuştu.


Irak merkezi hükümeti tarafından terör suçlamasıyla hakkında tutuklama kararı çıkarılan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi, Katar ve Suudi Arabistan ziyaretlerinin ardından Türkiye’den koruma talep etmiş ve Başbakan tarafından bu talep karşılanmıştı. Ardından Uluslararası Polis Teşkilatı'nın (Interpol) yakalanması için hakkında kırmızı bülten çıkarttığı Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi, kendisiyle ilgili meselenin başından sonuna siyasi ve yöneltilen suçlamaların asılsız olduğunun herkes tarafından bilindiği açıklaması yapmıştı.

Haşimi’nin tam açıklaması şöyleydi ; Tarık Haşimi, kendisi için çıkartılan tutukluluk kararı metnini okuduğunu belirterek, "Interpol'ün uluslararası sahada suçluları yakalama hususunda gösterdiği çabaları takdirle karşılıyorum. Ancak benim için çıkartılan tutuklama emrini uygulamaya koymada acele etmemesi ve daha fazla tetkikte bulunması gerekir.

Ben bir suçlu değil zanlıyım" ifadesini kullandı ve bir zanlının suçlu sayılabilmesi için itham edildiği suçun ispatının gerektiğini vurgulayan Haşimi, "Herkesin bildiği bir gerçek var ki o da benim meselemin başından sonuna siyasi bir mesele olduğu ve bana yöneltilen suçlamaların asılsızlığıdır" dedi.

Tarık Haşimi, Irak mahkemelerinde zorla yaptırılan itiraflara dayanan birçok hüküm verildiğini belirterek, Uluslararası Af Örgütü, BM İnsan Hakları Konseyi ve diğer kuruluşlara ait raporların Irak mahkemelerindeki hukukdışı uygulamaları doğruladığını vurguladı.

"Bu yüzden Interpol'ün hakkımda çıkarttığı kırmızı bülten, Irak yargısının kararlarına dayandığı sürece, çoğu dünya devletinin bu kararı ciddiye almayacağını umuyorum. Savunma avukatlarım Interpol tarafından çıkartılan karar hakkında gerekli bilgileri toplayıp, önümüzdeki günlerde işlemlere başlayacak."

Irak Cumhurbaşkanı Nuri el-Maliki'nin başından beri buna benzer girişimlerde bulunduğunu dile getiren Haşimi, "Benim birçok dünya devletiyle ilişkim var. Onlar benim meselemin tamamıyla siyasi olduğunun farkındalar ve Maliki hükümetinin aldığı kararları tanımıyorlar. Dünya devletlerinin şahsıma yönelik ilgi ve alakasından dolayı Allah"a şükrediyorum" demişti.

Öte yandan, Irak hükümetinin bir yıl önce kapatıldığını açıklamasına rağmen cezaevinin hala açık olduğunu kaydeden İnsan Hakları İzleme Örgütü, şehir merkezinde son derece müstahkem bir alanda bulunan hapishaneye kitlesel tutuklamalar sonrası mahpuslar getirildiğini iddia etti. Irak hükümeti iddiaları yalanladı.

Amnesty açıklamasında "Irak güvenlik güçleri, herhangi bir suçlamada bulunmadan, hukuka aykırı olarak insanları kaçırıyor ve tecrit sitelerinde onları tutuyor. Hemen bütün tutukluların yerleri ve isimleri açıklanmalı" dendi.
New York merkezli insan hakları grubu, Camp Honor ismi verilen gizli cezaevinde tutuklulara yönelik işkenceleri geçen yıl ortaya koymuştu. Mart 2011 yılında hükümet cezaevini kapattığını ilan etti.

‘Üst düzey şüpheliler’in tutulduğu belirtilen bu tesise ailelerin ve avukatların girişinin neredeyse imkansız olduğu bildirmişti. Irak İnsan Hakları Komisyonu’nun Camp Honor’da yapmak istediği denetime hükümet tarafından izin verilmemişti.



Bu haber 1,111 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,071 µs