En Sıcak Konular

'Ergenekon'un kaynağı Encümen-i Daniş’tir'

21 Mayıs 2012 16:27 tsi
'Ergenekon'un kaynağı Encümen-i Daniş’tir' ‘Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar’ adlı kitabında Osmanlı’nın son dönemini hatırlatarak bugüne bakan Sadık Albayrak: Ergenekon’un kaynağı Encümen-i Daniş’tir. Onlar istedi, hukuk, harfler ve kılıklar değişti.

Fadime Özkan'ın haberi

Gazeteci-yazar Sadık Albayrak, 1942 Trabzon-Of doğumlu. Ulema bir ailenin en büyük oğlu, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü mezunu. Vaizlik de yaptı ama onu kamuoyuna tanıtan yönü gazeteciliği, yazarlığı.

1970’lerden 2003’e dek aktif gazetecilik yaptı, kitaplar yayınladı ve bu nedenle hem ödüller aldı, hem hüküm giydi. Kitaplarının sayısından dolayı “kırk bir kere maşallah” dedirten Albayrak’ın son kitabı “Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar” adını taşıyor. Ve o bunu “hayatım boyunca yazdıklarımın özü” diye tanımlıyor. Kitaptan hareketle dünü, bugünü, Türkiye’yi, alemi İslam’ı kimin kurtaracağını ve hatta “Başbakan ile dünür olma hali”ni konuştuğumuz Sadık Albayrak ile Durusu’daki mütevazi çiftliğinde buluştuk.

Önce şöyle bir etrafı gezdik.

Kendi elleriyle diktiği ağaçları tek tek ve gururla takdim etti. Heyecanla anlattıklarından anladık ki her biriyle hakikaten kendisi ilgilenmiş Sadık Bey. Ağaçlar meyveye durmuş, sebzeler boy vermiş.

Velhasıl Terkos Gölü’nün hemen yakınında, eğimli bir arazide minyatür bir Karadeniz bahçesi kurmayı başarmış Oflu Sadık Bey. Karadeniz’de kullanıldığı gibi ahşap bir serander bile yapmış. Mütebessim bir çehreyle “Burada oturup yağmurun yağışını seyrediyorum, öyle güzel oluyor ki” diyor.

Tavşanları, kangalları, koyunları seviyoruz. Kümesleri dolaşıyor, folluklardan yumurtaları topluyoruz. “Kuzucuklarıma götüreceğim” diyor torunlarını kastederek. “Başka yemeyiz, dedemin dumurtalarından isteriz” diyormuş, Başbakan Erdoğan’ın da torunları olan 6 yaşındaki Ahmet Akif ve 3 yaşındaki Mahinur. Büyük oğlu Serhat Albayrak ile evli olan Şule Hanım’dan ve küçük oğlu Berat Albayrak’ın eşi olan, Başbakan’ın büyük kızı Esra Hanım’dan yani “gelin”lerinden “onlar benim kızlarım” diye söz ediyor babacan tavrıyla. Torunlarından bahsederken ise gözleri parlıyor, “buraya da geliyorlar, koşturuyorlar buralarda” diyor neşeyle.

‘Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar’ adlı kitabında Osmanlı’nın son dönemini hatırlatarak bugüne bakan Sadık Albayrak: Ergenekon’un kaynağı Encümen-i Daniş’tir. Onlar istedi, hukuk, harfler ve kılıklar değişti.

Her atasözü bize bir şey söyler, sizin kitabınıza isim olarak verdiğiniz “Yiğit düştüğü yerden kalkar” da öyle. Yine de siz söyleyin, bu kitapla okura ne demek istiyorsunuz?

 Kastım şu: 40’a yakın kitabım var. Her kitapta geçmişteki kitaplarımın boşluğunu doldurarak çalıştım. Bu kitap ise belki de hayatım boyunca yazdıklarımın bir özüdür. Beni bu noktaya getiren, bu çalışmama mesnet teşkil eden ise Sivas’taki İttihat-i İslam Şurası, kongresidir. Bu, bizim bildiğimiz Erzurum ve Sivas kongreleri değil, bundan iki sene sonra olmuş bir kongredir. Aradan şu kadar zaman geçti. O devirde insanların beklediği bir kurtarıcı vardı. Şimdi ben de diyorum ki 'Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar'.

 O dönemin tarihi iyi bilinir aslında, Kurtuluş Savaşı dönemini inceleyen tarihçilerimiz vardır ama bu Şuraya daha önce dikkat çeken olmamıştı. Siz nasıl tespit ettiniz bunu?

 Çok tarihçi var ama herkes kendi zaviyesinden bakmış, mutfaktaki malzemeden yemek yapmış. Ben ilk Meclisteki siyasi, kültürel, dini ve fikri tartışmalar üzerine çalışırken bir yabancının kitabında bir paragraf buldum. Sonra başladım araştırmaya. Baktım ki o devirde her ne kadar savaş devam ediyorsa da

TBMM’de ve Türkiye’nin yeni oluşumunda müthiş bir birleştirici, yeniden doğuşu ifade eden fikirler de var. Bunların o devirde kalmasına gönlüm razı olmadı.

 TBMM’NİN 100. YILINA HAZIRLIK

O dönemin hemen tüm aydınları ‘Osmanlı nasıl kurtulur’un cevabını aradılar. Her biri farklı önerilerde bulundu. Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık da fikri akım olarak o zamanlar doğdu. Siz ne gördünüz o dönemde?  

Türkiye veyahut Osmanlı İmparatorluğu her yüzyılda bir, bir değişime uğramış. Bunlarında hepsi Batı’dan etkilenerek olmuş. III. Selim, II. Mahmut, Abdülhamit dönemi, Meşrutiyet dönemi ve Cumhuriyet dönemi. Ama bunlar olurken güçlenme olmamış, parçalama olmuş. Mesela 1917’de Rus Devrimi olmuş, Çar gitmiş ama imparatorluk devam etmiş, Rusya parçalanmamış. Türkiye böyle bir yol ayrımındayken ilk Meclise büyük bir misyon yüklenmiş idi. Çok büyük tartışmalar oldu. Bu kitap, ona bir malzeme yahut bir adım şeklindedir. Ki 100 yıl sonra biz yine aynı şeyleri tartışıyoruz. Türkiye demokratikleşecek mi? Anayasa çağa göre mi olacak? Kanunlar değişip mi, değişmeyecek mi? Batı’da adamlar sosyal ve siyasal erki çağın getirdiği demokratik ölçülerle değiştiriyorlar. Ama biz Batı’dan yüzyıllık kanunları alıyoruz. Yüzyıl sonra birtakım kurumlarımızı gündeme getirip sempozyumlar, çalışmalar yapıyoruz. 8 sene sonra TBMM kurulmasının 100. yıldönümü. Ondan 3 sene sonra Cumhuriyet’in ilanının yüzyıl dönümü. Şimdiden hazırlıklar yapılıyor, bu kitap da buna bir şey hazırlık, bir hatırlatma. Kitabın arkasına aldığımız Muallim Cevdet’in dediği çok önemli. Diyor ki Muallim Cevdet; “İslamiyet bin bu kadar yıllık bir ağaçtır. Kökleri daima maziye bağlı fakat yaprakları mevsim, mevsim yenilenir. Bu milletin bağrına dikilen nice yabancı fidanlar kurudu. O kurumadı ve kurumak bilmez. Hele bahar gelsin, bakınız ne çiçekler açacaktır. Ona hizmet için yeni bahçıvanlar getiriniz. Etrafını temizleyiniz. Biliniz ki bu ihtiyar çok tazelerden kuvvetlidir.”

 “SURDA BİR GEDİK AÇTIK”

 Şu an o “bahar mevsimi”nde miyiz peki?

 E, tabi. Türkiye bu sancıları çekiyor, bunlar tartışılıyor. Türkiye yeni bir rotaya gireceğine göre, bu tür çalışmalar olması gerekir. Ki bu da bana göre yeterli değil. Merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi biz “Surda bir gedik açtık…” Ben hayatım boyu böyle bakmışımdır. Bu kitap da öyle bir gedik açmak içindir.

 Şurası kesin ki; Türkiye değişiyor. Siz bu uyanışın bahar uyanışı olduğunu söylüyorsunuz. Ve kitapta bütün bu değişimi gerçekleştirecek olanın “bahçıvan” olduğunu söylüyorsunuz. Evveli olsa da vesayet kurumlarının geriletildiği, demokratikleşmenin arttığı, ekonomik büyümenin sağlandığı, Türkiye’nin bölgesinde lider olmaya başladığı dönem, geçtiğimiz son 10 yıllık dönem. Yani AK Parti iktidarı. Kitapta bahsettiğiniz yüzyıllık değişimi sağlayacak olan AK Parti, o “bahçıvan” da Recep Tayip Erdoğan mıdır yani?

 Ben parti olarak bakmıyorum olaya. Toplum ve parlamento olarak bakıyorum. Çünkü artık milletin iradesine kimse ipotek koyamaz. Toplumun temel değerleri, dinamikleri vardır. Bunları bir dönem sisteme uydurmak istediler, Köy Enstitüleri’ni kurdular. Köylü çocuklarını okutup sağlık memuru, eğitmen, marangoz yaptılar. Ama sınırladılar. Sağlık meslek lisesinde okuyan üniversiteye giremez. Yani “köylüsün yine köylü kal”. Eskiden milletin oyunun hiçbir değeri yoktu. Kimi koyarsan listeye, onlar seçilir, hele de tek parti döneminde. Kastamonu’da çıkan bir derginin arka kapağında gördüm: “Cumhuriyet Halk Fıkrası Merkez Umumiye’den tebliğ edilmiştir ki, Kastamonu’nun milletvekilleri şunlardır, halk bunları seçsin” deniyor. Ve onlar seçiliyor.

 TEZEĞİ BİLMEYENLER BİLE VEKİL OLDU

 Türkiye siyasi tarihinin bir dönemi bu…

 Böyle bir dönemde mesela Erzurum’dan birini milletvekili yaptılar ama Erzurum’u bilmiyor. Erzurum’a gitmemiş. Oradakilerin kışın derdi nedir? Yakacaktır, tezektir. Adamın biri duymuş Erzurum milletvekili falanca diye. Mektup yazmış. “Vekilim biz donuyoruz. Bizi bu tezekten kurtar” demiş. Milletvekili duymamış etmemiş, Batı’da okuduğu için, soruyor: “Ağam, tezek dediğin nedir? Miktarı nedir? Kalorisi nedir? Bana yaz.” Erzurumlu akıllı adam tabi… Diyor ki “Beyim tezek dediğin b.ktur. Miktarı çoktur. Kalorisi yoktur.”

 Hay Allah…

 İşte böyle bir siyasal süreçten geldik. Kaç neslin çektiği çilelerin ardından, fevkalade bir performansla geldiğimiz noktadır bu. Anayasa, kanunlar değişecek deniyor, Avrupa ile beraber yürüyeceksin deniyor. Ben bunu biraz da şuna benzetiyorum. Futbol kurallarını Batılılar koydu. Eskiden 1-9-1 şeklinde oynuyordun ve Edirne’den ileri geçemiyordun. Ama kuralları kendimize uyarlayarak, dünya üçüncüsü olduk, takımlarımız UEF şampiyonu oldu, Avrupa kupalarında varız. Ben siyasette de böyle telakki ediyorum. Bu jenerasyon bunu yapacak. Bu bir kadro olayıdır.

Bu haber 1,182 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,145 µs