söz sizde" /> söz sizde"/>

En Sıcak Konular

Yeni Anayasanın felsefi ruhu

24 Nisan 2012 10:52 tsi
Yeni Anayasanın felsefi ruhu Toplumun her cihetinden gelen anayasa teklifleri, zenginliğin ve çoğulculuğun bir işareti olarak algılanmalıdır. söz sizde

Anayasa ile ilgili görüşlerin çoğaldığı ve tartışmaların yoğun bir şekilde yapıldığı günlerin/yılların içindeyiz. Yazar, çizer, entelektüel, sanatçı, kurum, kuruluşlar vb. anayasanın “temel yasaları” için dil döküyor ve fikir beyan ediyor. Anayasa çalışmalarına yüklenen aşırı vurgu ve ilgi sonucunda yeni anayasa, âdeta “mehdi ve mesih”, yani “beklenen kurtarıcı” olarak algılanarak “sihirli çubuk” işlevi görüyor.

Hakikatte tartışma iki, hatta üç asırdır sürmektedir. Bu çerçevede Tanzimat Fermanı (1839), Islahat (1856), I. Meşrutiyet – İlk Anayasa (1876), II. Meşrutiyet (1908), Cumhuriyet (1923)  ve Çok Partili Sisteme Geçiş (1946) girişimleri tarihe not düşülen siyasal hâdiselerdir.

Bugün de konuştuğumuz ve üzerinde hassas şekilde durduğumuz en önemli husus: Özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasiye ulaşma idealidir. Varılan noktada öne çıkan alanlar, din, dil ve devlet saçağı arasında gidip gelmeler şeklinde tezahür etmektedir. Belirtilen olgularla ilgili kısa bir tarihsel hatırlatma yerinde olacaktır:
    1924 Anayasası, İslâm’ı resmi din olarak kabul etti.
    1928 “Devletin dini İslâm’dır” ifadesi anayasadan çıkartıldı.
    1927 Şark Islah Kanunu ile Kürtçe yasaklandı.
1937 Laiklik ilkesi anayasaya kondu.
1991 Düşünce özgürlüğünü kısıtlayan 141.-142. ve 163. maddeler kaldırıldı.
    1991’de Kürtçe yasağı kalktı.
    2009 Devlet Televizyonu (TRT) 24 saat Kürtçe yayın yapmaktadır.
    Osmanlı bakiyesi Yeni Türkiye Cumhuriyeti, bu olguların (daha da çoğaltılabilir) gölgesinde “çocukluk” evresini tamamladı. Artık yeni devşirilmiş kavramlar ve hedefler vardır: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları…
    Bu kavramlar, maalesef kullanım alanı genişledikçe ağırlıkları kaybetmeye başlayıp buharlaşmaktadırlar. Şu halde insan ve toplumlar, bu siyasal olgulara neden ihtiyaç duymakta ve bunlar çerçevesinde projeler geliştirmeye çalışmaktalar?
    İlkçağın önemli filozofu Eflatun ve Aristo; Ortaçağ’ın siyaset teorisyenleri Fârâbî ve İbn Haldun da bu sorunun cevabını eserlerinde vermektedirler. Siyaset filozoflarının ortak düşüncesiyle ifade edecek olursak; toplumsal bir varlık olarak insan erdemli olmalıdır; çünkü erdemli olmak, mutlu olmanın, dolayısıyla mutlu bir toplumun garantisi anlamına gelmektedir.
    Onun için Aristo, 158 Şehir devleti anayasasını bir araya getirmiş, ideal ve erdemli bir yönetim şeklinin keşfine çıkmıştır. Zira büyük filozof için, anayasa bir devlet içinde yaşayanları örgütlemenin yoludur. Parçalardan oluşan herhangi bir bütün gibi, devlet de parçalara ayrılarak çözümlenmelidir. Devlet, Aristo’nun akıl süzgecinde, yurttaşların toplamının bir ifadesidir.
    Adaleti devletin ‘orta direği’ olduğuna inanan büyük filozofa göre, siyasal toplumun temeli hak’tır. Peki hak nedir? Hak neyin adaletli olduğuna karar vermenin yoludur.
    Devletin ömrünü ve bekasının garantisini, insanların farklılaşmasında bulan/gören Aristo, bunu devlet ile aile arasında kurduğu paralel ilişkiyle anlatır: “Bir devletle sayıların (çeşitlerin) çokluğu doğaldır, çokluktan birliğe doğru gittikçe devletliği azalır ve gitgide aileleşir, aileden de bireye döner. Böyle diyorum, çünkü aile apaçık devletten daha çok birliktir; birey de aileden. Dolayısıyla böyle bir birlik sağlama olanağı olsa bile, ondan kaçınmalıdır; bu yol devleti yıkar. Çünkü, devlet yalnızca insanlardan oluşmaz, ayrı ayrı türde insanlardan meydana gelir; hepsi birbirinin aynı olan insanlarla bir devlet yapamazsınız
    Devlet, denge, özgür ve eşit yurttaşlar arasında zorunlu bir bağ kuran Aristo, egemenliğin sınırsız ve sonsuz olması hususunda rezervli bir tavır içindedir: “Bir şehri ayakta tutan, ayrı ayrı parçaları arasındaki yetkin dengedir. Ayrı parçalar arasında bir denge, özgür ve eşit yurttaşlar arasında bile zorunludur; çünkü hepsi birden aynı anda yönetimi ellerinde tutamazlar, sırasıyla her defasında bir yıllığına ya da kararlaştırılmış bir süre için yöneticilik etmeleri gerekir.
    Özgür adamların bir birliği olan devlet, Aristo için, bir yatırımdan fazla bir şeydir. Zira devletin amacı; yalnızca yaşamayı olanaklı kılmak değil, yaşanmaya değer bir hayatı kurmaktır. Özetle devlet, sadece bir arada yaşamak için değil, soylu eylemlerde bulunabilmek için vardır(Aristo, Politika).
Nihayetinde her devlet; iyi bir amacı ve en iyiyi gerçekleştirmeyi sağlamak için kurulmuş bir topluluktur. Bu da, bize huzurlu ve mutlu bir toplumun anayasasını oluşturmanın gerekliliğini/zorunluluğunu anlatır.
Bütün siyaset filozofları, ahlâk filozoflarının dört erdemini (hikmet, adalet, iffet, cesaret) ödünç alarak, yöneticilerin sahip olması gereken özellikler olarak sunarlar. ‘Bilge/filozof kral’ ifadesi bu hususun popüler bir yansımasıdır. Nitekim siyaset filozofları kendi siyasal projelerini, yani ütopyalarını kaleme almışlar ve insanlığın hizmetine takdim etmişlerdir. Ütopyalara baktığımızda farklı dönemlerde yazılmış ve varlıklarını yüzyıllarca devam ettirmişlerdir. Önemli ütopyalar şunlardır:  Platon-Devlet ve Yasalar (M.Ö. IV. y.y), Fârâbî-el-Medînetü’l-Fâzıla (870-950), Thomas More-Ütopya (1516), Francis Bacon – Yeni Atlantis (1624), Campanella – Güneş Ülkesi (1568-1639), James Harrington – Okyanus Ülkesi (1656), Huxley- Cesur Yeni Dünya (1932), Orwell- Bin Dokuzyüz Seksen Dört (1949).

Bu ütopyalar, ülkelerin ve toplumların ideal yönetimleri/anayasaları için hikmetli birer kaynak durumundadırlar.

Toplumun her cihetinden gelen anayasa teklifleri, zenginliğin ve çoğulculuğun bir işareti olarak algılanmalıdır. Zira yeni anayasa temel insan hakkı olarak vasıflandırılan; yaşama hakkı, mülkiyet hakkı, inanç hakkı ve eğitim hakkına tamamen saygılı ve özgürlükçü yaklaşmalıdır. Hiçbir vatandaşın din, dil, ırk vb. hiçbir ayrım ile ayrılmaması gerektiği yeni anayasa varlık alanını genişçe yer bulmalıdır. Kimse, başka bir kimseye kendi düşünce, fikir, kanaat, inanç ve ideolojisini zorla ve baskıyla kabul etmeye zorlanmamalıdır.
Yeni anayasa herkes için bağlayıcı olmalıdır. Yasalar karşısında herkesin eşitliğini temin etmelidir; yani kimse imtiyazlı olmamalıdır. Vatandaşların kurallara ve yasalara uymadıklarında ciddi yaptırımlarla karşılayacağı noktasında tahammül etmeyi öğrenmesi gerekir.
Yeni anayasanın temel felsefesi yerel olmaktan ziyade evrensel, etnik olmaktan ziyade insanî olmalıdır. Evrensel ilkeler, toplumun geleneksel ve kültürel kodlarıyla eşgüdüm ve uyumlu bir şekillenme ideallerini de barındırmalıdır.
Devletin laik olması; dinlerin kendilerini kurumlar ve başka kanallarla ifade etmesine engel olmak anlamını taşımamalıdır. Dini kurumların devletle olan ilişkisini anayasanın geneline aykırı olmayacak şekilde belirlerken, dinin kendine özgü kurallarını yazıya geçirebilme hakkı tanınmalıdır. Sözlü, görsel ve matbu özgürlükler genişletilmelidir. Bu çerçevede eğitim alma ve vermenin önündeki tüm bariyerler ve yasaklayıcı / engelleyici girişim ve müdahaleler nihayet bulmalı; tekrar tekrar gündeme getirilmemesi için her türlü koruyucu ilkeler ve kurallar belirlenmelidir.
İnanç hürriyeti sadece bireysel alanla ilgili kalmamalı, dinin sosyal hayatla ilgili yönleri de koruma altına alınmalıdır. Çünkü insanların ve toplumların metafizik arkaplanı devlet tarafından göz ardı edilemez, edilmemelidir.
Bir devletin devlet olmasını sağlayan yargı, üniversiteler ve silahlı kuvvetler gibi kurumların toplumun ve ülkenin refahı için en iyi olacak şekilde donanımlı hale getirilmelidir. Ancak bu kurumların amacının ve asıl vazifelerinin unutulmasına fırsat verilmemelidir.
Üniversitelerin kurumsal durum, akademik faaliyete hizmet edecek, onu iyileştirecek şekilde düzenlenmelidir. Bilim üreten kurumlar olarak Üniversiteler, bu faaliyetlerinde bağımsız ve ekonomik açıdan desteklenmelidir şekilde, mali açıdan ise denetlenebilir olmalıdır.
Dini unsurlar ve olgular, siyasete alet edilmemeli; dini simgeler siyasallaştırılmamalıdır. Dolayısıyla her din ve onun mensubu kendi inancını rahat ve özgür bir şekilde uygulayabilmelidir.
Eğitim sistemiyle ilgili temel esaslar, yeni anayasada;  ahlâkî ilkeler ve erdemler üzerine yeniden düzenlenmelidir. Unutulmaması gereken husus; ahlâkî yaptırımlar, ceza yerine eğitim ile insanlara benimsetilmelidir.
İnsanların temel hak ve özgürlüklerinin garantisi olan bir anayasa hazırlanırken, adaletin tesis edilmesinde; yeni anayasanın şeffaflık ve güvenilirlik ilkesini zedelenmesine izin verilmemelidir.
Ülke insanlarının maziden şan ve şeref ile gelecekten beklediği ümitlerin kırılmaması için toplumun bütün katmanlarınca kucaklayıcı ve kapsayıcı olması gerekir.
Soy, sop ve gücün; hukuku sübjektifleştirmesine fırsat vermeyecek bir anayasal gücü temin eden bir ilkeler bütünü oluşturulmalıdır. Örneğin, kesinleşmiş vergi cezalarının yüksek mahkemelerde aklanması gibi, futbol takımlarının şike olayında kişiye özel kanun çıkarmak gibi.  
Yine Eski genelkurmay başkanına dava açılmasını, hukukun çiğnendiği şeklinde yorumlayan savunmacı yaklaşımların, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e (devletin en yüksek mevkiinde kişi, vatana ihanet dışında icraatlarında denetime tabi değildir) ilçe (Sincan) savcısının dava açmasını hukukî olarak telakki etmeleri bir paradoks oluşturmaktadır.  
Sonuç olarak evrensel kurallar ile yerel kuralların uyumu ve ahengini sağlayacak bir anayasaya ihtiyaç vardır. Bu hususta adaletin ontolojik varlığı, anayasanın mutlak ilkesi olmalıdır. Kişiye özel ve özgü kuralların ve yasaların bulunmaması gereken anayasaya, ahlâkî ilkeler ve evrensel bakış açısının olması önemlidir.
Ancak evrensel ilkelerle, yerel erdemler çelişirse ne olacak? Toplumun menfaati mi? Toplum erdemlerden uzaklaşırsa…
Toplumun gelenekleri ve inançları göz önünde bulundurulmalıdır (homoseksüellerin evliliği gibi). Bununla birlikte evrensel ilkeler ve toplumun ilkelerinin ortak paydasını almak.
Yeni Anayasada öne çıkan ve önemsenmesi gereken hususları sıralayacak olursak;

  • Eğitimde erdemleri önceleyen ilkelerin yeni anayasada bulunması.
  • Irk esasına dayanmayan ilkeler belirlenmeli.
  • Sorgulama ve eleştirme özgürlüğü
  • Siyasal kararları sorgulama (Örneğin Japonlar II. Dünya Savaşı sonrasında ‘Pişmanlık Kültürü’ çerçevesinde yaptıkları “Hanseikai” denilen ve sayıları 12-13 bulun Pişmanlık toplantıları yapmışlar). Bizde ise örneğin Sarıkamış faciasında 90 bin şehit vermişiz. Ancak İstanbul matbuatında, tek satır yazı çıkmamış. Zira dönemin Harbiye Nazırı olan Enver Paşa izin vermemiş. Hatta bu hazin olayla ilgili yapılan belgeselde, kaynak olarak Rus arşivlerine başvurulmuştur.
  • Eleştirme ve muhalefet etme hak ve özgünlüğü (Devletin kutsanması, yanlışların çoğalması)
  • Sivil toplum örgütleri güçlendirilmeli (Clinton’un Türkiye ziyaretinde onları muhatap alması)
  • İnanç, dini inanç ve felsefi kanaati ifade edebilme ve matbuatında yayma özgürlüğü (Niyazi Berkes’in  önemli eseri Türkiye’de Çağdaşlaşma uzun yıllar basıl(a)maması gibi)
  • Eğitimde tartışma ve eleştiri ortamının geniş zeminlerde oluşmasının anayasal dayanakları hazırlanmalı.
  • Kılık-kıyafet ve eğitim alma özgürlüğünün önündeki her türlü kısıtlayıcı ve engelleyici yasaların kaldırılması. Böyle bir yasal engel bulunmuyorsa, bu özgürlüğün anayasal teminat altına alınması gerekir.
  • Kadın ve engellilere yönelik Pozitif ayrımcılık
  • Anayasanın kendine özgü bir felsefesinin olması: Hangi özellik önemseniyorsa. Örneğin özgürlükçülük, muhafazakârlık, eşitlik gibi metinde hissedilmeli.
  • Anayasal hazırlığında radikal ve ekstrem fikirlerin temsilcilerinin de bulunması.
  • Hâsılı, anayasa metnin kısa olması ve ilkesellik: “Kurallar az olsun ama yaptırımı güçlü olsun”. Dolayısıyla yeni anayasa dilinin analitik bir şekilde anlaşılır, net, açık ve kesin hüküm içeren bir tonda ve üslupta olması gerekmektedir.
Prof. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA / İstanbul Üniversitesi


Bu haber 1,391 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,328 µs