En Sıcak Konular

28 Şubat mercek altında

28 Şubat 2012 10:05 tsi
Mehmet Ali Birand yine çok konuşulacak bir çalışmaya imza attı...

Usta gazetecinin Son Darbe: 28 Şubat adlı çalışması Özal'ın ölümünden Refah Partisi'nin kapatılmasına kadar pek çok olayı mercek altına alıyor.

Kıbrıs, Demirkırat, 12 Mart, 12 Eylül ve Özal'lı Yıllar çalışmalarıyla pek çok bilinmeye ışık tutan Mehmet Ali Birand, Reyhan Yıldız'la birlikte 28 Şubat sürecini anlatan yeni bir çalışmaya daha imza attı. Doğan Kitap tarafından yayınlanan Son Darbe 28 Şubat adlı kitapta, kimilerine göre demokrasiye yapılmış balans ayarı, kimilerine göre postmodern darbe olan 28 Şubat, öncesi ve sonrasıyla masaya yatırılıyor.


Geçtiğimiz günlerde belgesel olarak televizyonda da yayınlanan kitap, 1990'lı yılların başında Özal'ın ölümüyle başlıyor, 2002'de AKP'nin iktidara gelmesiyle son buluyor. Askeri vesayetin tartışıldığı bir ortamda, Türkiye tarihine damgasını vuran sancılı yılların öyküsünü sadece olayın tanıkları değil, mağdurları ve sanıkları da anlatıyor.

KÜNYE
Yazarı: Mehmet Ali Birand-Reyhan Yıldız
Türü: İnceleme-araştırma
Sayfa sayısı: 374
Baskı tarihi: Şubat 2012
Yayınevi: Doğan Kitap

KİTAPTAN SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER

Karanlık cinayetler

90'lı yılların Türkiyesi adeta kaynayan bir kazan gibiydi. Koalisyon hükümetleri, yeni yeni gündemimize giren İslami terör ve onun medyatik cinayetleri, siyasette giderek etkinliğini hissettiren Kürt meselesi, faili meçhuller, yükselen siyasal İslam bu kazanda kaynayıp durdu... Özal'ın ani ölümünden önce Türkiye bir dizi karanlık cinayetle, suikastla sarsılmıştı. Kısacık bir zaman dilimine sığan olaylar öylesine hızlı, öylesine önemliydi ki, sonraki on yıla damgasını vurdu. Terör, çift başlı bir canavara dönüşmüştü; bir yanda PKK asker-sivil demeden saldırılarını sürdürüyor, adeta güneydoğuda gecelerin hâkimi oluyordu. Terörün diğer ucunda ise İslamcı terör örgütleri vardı.(sf.15)

Kanlı mı, kansız mı?

Mehmet Ali Birand kitabında, 1994 yıllında ortamın iyiden iyiye gerildiğine ve Refah Partisi'nin mercek altına alındığına dikkat çekiyor ve şu tespitlerde bulunuyor: "Bu gerilime adeta adını koyansa Erbakan oldu. Partisinin bir grup toplantısında, o 'meşhur' konuşmayı yaptı: 'Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. Sorun ne; geçiş dönemi sert mi olacak yumuşak mı, tatlı mı olacak kanlı mı olacak? Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum, ama bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu tabirleri kullanmaya mecburiyet duyuyorum.' Erbakan'ın sözleri Ankara'da bomba etkisi yarattı. DGM, Yargıtay ve Cumhuriyet Başsavcılığı ertesi gün soruşturma başlattı. "(sf.89-90)

90'lara damgasını vuran gelişme

Kitapta görüşlerine yer verilen Recep Tayyip Erdoğan'ın basın danışmanı Hüseyin Besli'ye göre Refah Partisi'nin 1955 seçimlerinde aldığı başarının en büyük nedeni, bir yıl önce yapılan yerel seçimlerdeki başarının rüzgarıydı.  Bunu Türk siyaset tarihinde yepyeni bir dönem başlangıcı olarak nitelendiren Mehmet Ali Birand ise şu tespiti yapıyor: "Anlaşılmıştı ki, 90'lı yıllara damgasını vuracak olan koalisyon hükümetlerinin bir yenisi gelecekti. Üstelik yıllardır kenarda top bekleyen siyaset mahallesinin haylaz çocuğu Refah, şimdi oyuna giriyordu. Attığı her adıma devlet nazarında kuşku ve kaygıyla bakılan Erbakan ve ekibi, iktidara adaydı. Başta Genelkurmay olmak üzere, tüm laik kesim huzursuzdu. Ankara'da alarm zilleri çalmaya başlamıştı. 28 Şubat'ın gerekçesi, adeta kendi kendini hazırlıyordu."(sf.115)

Emekli komutanların eleştirileri

Refahyol koalisyonu yıllardır Erbakan'ı ve siyasetini "irticanın kaynağı" olarak gören laik kesim için tam bir şok oldu. Kısa bir süre sonra da demokrasiye "balans ayarı" yapılması için geri sayım başlayacaktı.(Ö) Refah'ın her yaptığı, her söylediği yeni bir gerilim yaratıyordu. (...) Emekli komutanlar televizyonlarda açıkça hükümete sert eleştiriler yağdırıyor, muvazzaf komutanlar da laflarını hiç esirgemiyorlardı.(sf.153-164)

Genelkurmay kararlı

1996 yılının ikinci yarısında şöyle bir manzara vardı: İktidarda Refahyol; Başbakan Erbakan, yardımcısı Çiller. Karşılarında da bu iktidarı değiştirmek için güçlü bir koalisyon oluşmuştu. Bu koalisyonun başını, Türk Silahlı Kuvvetleri çekiyordu. Türkiye'yi 28 Şubat'a götürecek olan kadro çok kararlıydı. Refah, irticanın kaynağıydı ve iktidar mutlaka gitmeliydi. Ülkenin yakın tarihinde benzeri görülmemiş bir psikolojik savaş planlanmıştı. Planlamayı Genelkurmay hazırladı. Kendini geride tutan, ancak her konuda karar veren, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve ona tam destek veren, kara-hava-deniz jandarma kuvvet komutanları ile MGK genel sekreteri. Refahyol'u devirme kararını verenler geri planda kalırken, medya ve kamuoyunun önüne çıkan en belirgin iki yüz, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir ve Genel Sekreter Tümgeneral Erol Özkasnak oldu. Bu kadronun gerçek beyni, adeta lokomotifi ise Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya idi.(sf.179)

Batı Çalışma Grubu kuruluyor

Güven Erkaya'yı ön plana çıkaran en önemli buluş, Batı Çalışma Grubu (BÇG) idi. Genelkurmay bu sayede, çeşitli kuvvetlerden aldığı kurmay subaylarla iktidarı denetleyen bir mekanizma kurmuştu. Bu grup, önceleri dış politika alanında iktidarın kararlarını ele alıyor, görüş açıklıyordu. (....) Asker katında RP irticanın kaynağı olarak görülüyordu. BÇG zamanla, partiyle ilişkilendirilen her şeyi ve herkesi dört koldan mercek altına aldı.(sf.180)

Genelkurmay'ın medyayı keşfi

TSK bu aşamada yeni bir adım attı ve laik merkez medyayla o güne kadar görülmemiş bir ilişki oluşturdu. Yazılı ve görsel basını "beslemeye" başladı. Özel turlar, brifingler ve kulaklara fısıldanan bilgilerle manşetleri ve televizyon haberlerini açıkça kontrolüne aldı. (Ö) 1996-97 yıllarında ordu ile kamuoyu artık doğrudan temas halindeydi. Askerin basına bu şekilde müdahalesi doğal görülmeye, kabul edilmeye başlanıyordu. Zira askerin bu tutumu, "durumdan vazife çıkarması" laik çevreler için normaldi.(sf.183)

Asker-Refah karşı karşıya

Asker ile Refah'ın ilk açık sürtüşmesi, 1996'nın 10 Kasım günü yaşandı. 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu,10 Kasım törenlerinden birkaç gün önce Sultanbeyli Meydanı'na bir Atatürk heykeli diktirmiş, heykelin bulunduğu caddenin adını da değiştirmişti. Ne var ki belediye başkanına danışmamış, kimseden izin almamıştı. Sultanbeyli'nin Refahlı Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak, Silahçıoğlu hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu, Cumhuriyet tarihinde bir ilkti.(sf.184)

Aczmendiler sahnede

1996'nın son günlerinde yapılan bir polis baskını (30 Aralık 1996) sayesinde Türkiye 1997'ye Aczmendileri de içine alan bir seks skandalının bitmek bilmeyen tefrikasıyla girdi. Polis 28 Aralık'ta gazeteciler ve kameralar eşliğinde bir eve baskın düzenledi. Aczmendi tarikatı şeyhi Müslüm Gündüz, Fadime Şahin adlı genç kadınla birlikteyken yakalandı. (Ö) Baskından sonra Müslüm Gündüz cezaevine gönderilirken, Fadime Şahin gözyaşları içinde kanal kanal dolaşıyor, tarikat şeyhlerinin tuzağına nasıl düştüğünü anlatıyordu.(sf.187)

Arşivlerden çıkan kasetler

1997'nin ilk haftalarında siyasi mücadele artık apaçık belirgindi. Ancak bu mücadele partiler arasında değil, TSK ile RP arasındaydı. Birdenbire, kimlerin servis ettiği anlaşılamayan bir kaset trafiği başladı. Televizyon kanallarına görülmeyen ellerden konuşmalar dağıtılır oldu. Bunlar besbelli, yıllar önce amatör kameralarla çekilmişti. Refah'ın ne kadar Atatürk ve rejim düşmanı olduğunu gösteren bölümleri özellikle seçilmişti. İlk bombalar, RP'nin Rize Milletvekili Şevki Yılmaz'dan geldi.(...) Kasetleri servis edenlerin bir tek amacı vardı: Toplumun laiklik konusundaki hassasiyetini tırmandırarak RP'nin karşısında bir cephe oluşturmak, iktidarın düşürülmesi için kamuoyunu hazırlamak. (sf.189-192)

Tansiyonu artıran davet

Artık RP ile asker arasındaki gerilim enikonu gün yüzüne çıkmış, 28 Şubat'ın ayak sesleri iyiden iyiye duyulur olmuştu. Ankara'yı asıl ayaklandıran, 1997'nin 11 Ocak günü Başbakanlık Konutu'nda verilen bir iftar daveti oldu. Dini çevreler ve tarikat şeyhleri böylesine mercek altındayken Erbakan Diyanet İşleri mensuplarına ve tarikat liderlerine bir iftar yemeği verdi. Bu yemek, laik çevrelerde adeta Cumhuriyet'e meydan okuma olarak algılandı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez tarikat liderleri sarık ve cüppeleriyle Başbakanlık Konutu'nda misafir ediliyordu. Tansiyon birdenbire yükseldi, tepkiler gecikmedi.(sf.193-194)

Demokrasiye "balans ayarı"

Fitilin ateşlendiği yer Refahlı bir belediyenin işbaşında bulunduğu Sincan oldu. Ankara'daki Sincan Belediyesi, 1997'nin 31 Ocak akşamı ilçe meydanına Mescid-i Aksa benzeri bir çadır kurdu ve Filistin'le dayanışma amacıyla Kudüs Gecesi adıyla bir organizasyon düzenledi. (Ö) Kudüs Gecesi, laik kamuoyunu çok rahatsız etti. Kışlalardaki kıpırdanmaların arttığı haberleri yayıldı. (Ö) İki gece sonra bir sabah Sincan halkı tank sesleriyle uyandı. Genelkurmay'a ve milli savunma bakanına göre bu, normal motorlu yürüyüştü. (...) Ertesi gün, Washington'da Türkiye-Amerika Konseyi'nin balosu vardı. Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir baloda bulunan gazetecilere "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık" diyerek tartışmalara son noktayı koydu."(sf.198-201)

Tavsiye değil talimat

28 Şubat 1997 Cuma günü Türk siyasi yaşamına "son darbe" olarak damgasını vuran toplantı Çankaya Köşkü'nde, 15.10'da başladı. (...) Yaklaşık 9 saat süren o tarihi toplantıda saatler saatleri kovaladıkça, durumun ciddiyeti daha iyi anlaşıldı. MGK'nın asker kanadı hazırlıklı gelmişti. Dosyalardan 18 maddelik bir karar listesi çıktı. Güven Erkaya, Başbakan Erbakan'a döndü ve "Bu listede yazılanların tümünün uygulanmasını istiyoruz" dedi. Yani hazırlanan bildiri tavsiye niteliğinde değildi. Siyasi iktidara adeta talimat veriliyordu. (...) Erbakan'ın MGK toplantısıyla ilgili olarak "uyum içindeyiz" açıklamasına, Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ın "Ordu, Atatürk'e inananlarla uyum içindedir" yanıtını vermesi ilgi çekiciydi.(sf.207-215)

Brifingler devrede

Erbakan, MGK kararlarından kurtulmakta ne kadar kararlıysa, Genelkurmay Başkanlığı da kararları uygulatmakta o denli ısrarlıydı. Genelkurmay, başbakanın isteksizliğini görmüş ve kararını vermişti: Refahyol iktidarı düşmeli ve MGK kararlarını uygulayacak yeni bir hükümet kurulmalıydı. Ama asker açıktan bir darbe yapmak istemiyordu. Plan basitti: Laik kamuoyu Refahyol'un cumhuriyet için nasıl bir tehlike olduğunu görmeli, buna ikna olmalıydı. İrtica brifingleri başlatıldı. Amaç, kamuoyu baskısıyla iktidarı istifaya zorlamaktı. (sf.221-222)

"Son"un başlangıcı

1997'nin Haziran ayında Refahyol bir yol ayrımına gelmişti. Askerler irtica brifingleri vermeye devam ediyor, gazeteler "Gerekirse silahla!" diye manşetler atıyor, darbe olacağından endişelenen DYP'li milletvekilleri bir bir istifa ediyorlardı. Erbakan tam anlamıyla köşeye sıkışmıştı. (...) Refahyol hükümetinin DYP'deki istifa depremine daha fazla dayanamayacağı açıktı. İktidar mecliste çoğunluğu kaybetmek üzereydi. Erbakan Çiller'in de baskısıyla istifa etmeye karar verdi. (sf.241) 



Bu haber 716 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,024 µs