En Sıcak Konular

'Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Türkiye'den gönderilmelidir'

21 Aralık 2011 13:31 tsi
HAS Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, İstanbul’da gerçekleştirdiği basın toplantısında Cumhurbaşkanlığı görev süresi, Asgari Ücret, Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı ve Suriye meselesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye Ermenistan’la doğrudan ilişki kurarak üçüncü devletleri aradan çıkarmalıdır.

Fransa’da yasalaştırılmak istenen sözde Ermeni soykırımını inkâr edenlerin hapis ve para cezasına çarptırılmasını öngören tasarının yasalaşmaması için iş adamlarımız, siyasetçilerimiz ve daha birçok kuruluş çaba gösteriyor. Bu konuda çaba gösteren herkese teşekkür ediyoruz.

Burada 2 hususu tespit etmemiz gerekir;

1- Ermeni soykırımı iddialarına özellikle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyen ülkeler ilgi duymaktadır. Dolayısıyla Ermeni Soykırımı iddialarını gündeme alan bazı ülkeler bunu bir Ermeni dostu olarak değil Türkiye karşıtı bir tez olarak istismar etmektedir.

2- Bütün çabalara rağmen, Ermeni Soykırımı iddialarını gündeme alan ve bu konuda ülkemiz aleyhine karar çıkaran ülke sayısı her geçen dönem artmaktadır. Zaten Fransa da, 2001 yılında kabul edilen sözde Ermeni Soykırım Yasasının kapsamı genişletmeye çalışıyor. Maalesef Türk Dışişleri başından itibaren, yani 1960’lardan beri bu konuda yetersiz kalmaktadır.

Örneğin;

* Uruguay ilk olarak 1965’te karar almışken kararını 2004 ve 2005 yılında yenilemiştir.

* Arjantin ilk olarak 1993 yılında, sonra da 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında. Rusya önce 1995’te sonra 20005’te.

* Kanada; 1996, 2000 ve 2004 yıllarında. Hollanda 2004 yılında. İsviçre 2003 yılında. Almanya 2005 yılında.

* Şili 2007 yılında. Venezüella 2005 yılında. Litvanya 2005 yılında. Polonya 2005 yılında. Slovakya 2004 yılında. ABD 2010 yılında.

* Toplam 20 civarında ülke bu tasarıyı kabul etmiştir.

Soru şu: 1965’ten beridir değişik devletler; Türkiye aleyhine bu kararları alırken, özellikle son 10 yıldır sanki kulağımızdan tutarak çocuk gibi bizi terbiye etmeye kalkarlarken Türkiye ne yapıyor?

Cevap: Ciddi hiçbir şey yapmıyor. Bazen elçimizi geri çekip 1 ay sonra geri gönderiyoruz. Sonra unutuluyor. Türk Dışişleri 1965’ten beri bu konuda kayda değer bir adım atamadı, böylece inandırıcılığını yitirdi.



Peki, ne yapılabilirdi?

- Mesela; 1965’te olarak Uruguay bu tasarıyı geçirdiği zaman diplomatik anlamda sert karşılık verilseydi, büyükelçimiz geri çekilseydi, sonraki süreçte her aklına gelen devlet bu işe kalkışamazdı.

- Dünyanın ve Avrupa’nın her ülkesinde milyonlarca vatandaşı olan ülke olarak maalesef yıllardır bu gücümüzü kullanamadık. Türkiye, lobicilik noktasında çok

geri kalmıştır. Bu yumuşak gücümüz etkin şekilde değerlendirilebilirdi. Dünya’da kaç ülkenin böyle bir gücü var ki…

Şimdi ne yapmalıyız?

* Ciddi bir tavır, PARADİGMA değişikliğine gitmeliyiz. Çünkü 2015’e doğru çok sayıda benzer kararla karşı karşıya kalabiliriz. Tanıma sürecini tazminat ve toprak talepleri takip edebilir.

* Geçmişimizle yüzleşme veya geçmişinize ayna tutma işi istismarcıların elinden kurtarılmalıdır. Bunun için Dışişleri arşivleri açılmalıdır. Bu konuda ayak sürtmek doğru değildir. Arşivler, hiçbir talebe gerek duymaksızın bütün araştırmacılara açılmalıdır. Geçmişin üzerinden köşeye sıkıştırılmaktan kurtulmalıyız.

* Eğer Fransa Parlamentosu yarın sözde soykırım yasasını kabul ederse ciddi karşılık vermeliyiz. Bu çerçevede;

o Türkiye’nin Paris Büyükelçisi geri çağrılmalıdır.

o Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Türkiye’den gönderilmelidir.

o Fransa’nın devlet ihalelerine katılımı engellenmelidir.

* Lobicik noktasındaki zaaflarımız giderilerek, Avrupa’daki işadamlarımız, siyasetçilerimiz, bilim adamlarımız harekete geçirilmelidir.

* Bunun yanında, Azerbaycan’ın hassasiyetlerini dikkate alacak şekilde, bir komşu ülke olarak Ermenistan’la ilişkilerin doğrudan düzeltilmesi için de stratejik adımların atılması gerekir. Aradaki istismarcı kimi ülkelerin saf dışı bırakılması için bu adım önemlidir.

* Birkaç yıl önce hükümet Ermenistan açılımı yaptı, ancak o açılım hem bir dizi hatayla başladı hem de hükümet işin sonunu getiremedi.

o Cumhurbaşkanı GÜL, 06.09.2008’de Ermenistan’a maça gitti.

o 10.10.2009’da İsviçre’de protokol imzalandı. Böyle bir konuda İSVİÇRE’nin aracılığı hata idi.

o Ermenistan’ın KARS anlaşmasını kabul etmeyeceği açıktı. Nitekim, Ermenistan Anayasa Mahkemesi anlaşmayı veto etti.

o Hükümet, büyük adımlarla başladığı açılımı bir anda terk etti, unuttu.

Türkiye ve İran, SURİYE konusunda daha aktif olmalıdır.

Protokol, Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad ile Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El Arabi başkanlığındaki Arap Birliği heyeti arasında imzalandı.

İmzalanan Arap Birliği barış planı;

* Muhaliflerle hükümet arasında diyalog sürecinin başlamasını,

* Arap Birliği'nin Suriye'ye gözlemci heyeti göndermesini,

* Suriye'deki şiddetin durdurulmasını,

* Suriye askerlerinin kentlerden çekilmesini

* Suriye'de olaylar sırasında tutuklananların serbest bırakılmasını içeriyor.

Bu anlaşma SURİYE konusunda SİYASİ AKLIN GEREKLERİNİ yapmak için ciddi bir fırsat sunuyor.

Ancak hemen ikaz etmemiz lazım;

* ESAD, bu anlaşmayı zaman kazanmak adına istismar etmemelidir.

Sonrasında;

* ARAP BİRLİĞİ ve İİT başta olmak üzere özellikle Türkiye ve İran, SURİYE konusunda daha aktif olmalıdır.

* NATO ve ABD’nin işgaline zemin oluşturmayacak; ancak ESAD’ın da görevini bırakarak SURİYE halkının istediği ve halkın iradesinin tecelli edeceği bir süreç planlaması için çalışmaya başlanmalıdır.

* Şii – Sünni çatışması konusunda dikkatli olunmalıdır. Hemen komşu ülke Irak’ta da benzer bir çatışma sürecinin oluşmakta olduğunu da göz önüne alırsak, bölgede meydana gelecek bir Şii – Sünni kamplaşması uzun yıllar barışı erteleyecektir.

* Biz Has Parti olarak 2 Ağustos’ta bu konulara dikkat çekmiş, 28 Kasım 2011 tarihli basın açıklamamızla da maddeler halinde konunun çözümüne dair tekliflerimizi sunmuştuk. Tekliflerimiz halen geçerlidir.

28 Kasım 2011 tarihli basın toplantımızdaki 5 madde;

- Arap Birliğini, İslam İşbirliği Örgütü (İİÖ)'nü devreye sokarak, Suriye'de devri sabık yaratmayacak bir geçişin müzakeresini sağlamak,

- Bu minvalde Suriye muhalefetini ve yönetimini bir araya getirerek; demokrasiye geçiş sürecini taraflar nezdinde kayıt altına almak ve geçiş sürecinin her iki taraf içinde emniyet içinde gerçekleşmesini sağlamak, kanlı bir hesaplaşmaya ve intikama başvurulmayacağını taraf olan üçüncü ülke ve kurumların gözlemi ve denetimi güvencesi altına almak.

- Suriye halkının emniyetini, ülkemizin geleceğini düşünen bir siyaset, uluslararası müdahalenin çığırtkanlığını yapmak yerine yukarıda andığımız yolları zorlamayı düşünürdü.

- HAS Parti olarak, Suriye konusunda hükümetin takip ettiği siyaseti endişe ile izlediğimizi belirtmek isteriz. - Türkiye, Suriye'nin sıcak çatışma ortamına çekilmek isteniyor. Yıllardır bu bölgede Şii Sünni kavgasını çıkartarak, bölgeye uzun dönemli bir kaos ortamına sürüklemek isteyen büyük güçler, ülkemizi Suriye olayları üzerinden mezhep kavgalarına bulaştırmak istiyorlar.

- Bir tarafta, İran, Suriye, Lübnan diğer tarafta Türkiye, S. Arabistan, Katar kamplaşması ile gerçekleştirilmek istenen bu kirli oyuna çok şükür şimdiye kadar bu ülkelerin hükümetleri düşmediler. Bundan sonra da uyanık olmak zorundadırlar. Özellikle, bu bölgenin en önemli ülkesi olan Türkiye bu oyuna asla alet olmamalıdır. Türkiye asla Suriye'ye girmemeli, fiili müdahalede bulunmamalıdır.

5’mi, 7 yıl mı tartışmaları millet iradesine saygısızlıktır.

1- Biz, 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonra gerekli yasal düzenlemelerin çıkarılarak belirsizliklerin giderilmesini istedik. Bu konuya dair sonraki tarihlerde de benzer uyarılarımızı yaptık.

2- Millet 2007’deki seçimde kararını vermiştir. Şimdi, 5 yıl mı 7 yıl mı diye tartışmak milletin iradesine saygısızlıktır.

3- Ancak, AK Parti Hükümeti kendi iç dengelerini hesaba katarak ayrıca siyasi manevra kabiliyetini ve siyasi atraksiyon gücünü elinde tutmak için, 5 yıl mı, 7 yıl mı konusu da dahil, belirsizliği bugüne kadar taşıdılar. İstediler ki, işimize gelen kartı kullanırız. Şimdi de bu kartları oynuyorlar.

4- Hukuki bir düzenleme siyasetin ve siyasi çatışmanın malzemesi haline getirilmiştir.

5- Hükümet, bu güne kadar insanları AK Parti – CHP kamplaşması üzerinden kamplaştırmaya çalıştı, bugün de GÜL – ERDOĞAN kamplaşmasını deniyor.

6- Tam burada YENİ ANAYASA konusunu hem hükümete hem de meclisteki MUHALEFETE hatırlatmamız gerekiyor. Haziran’dan sonra 6 ay geçti. Siz hala oyunda oynaştasınız.

7- Esas yapılması gereken Yeni Türkiye için Yeni Anayasa’dır. Parlamento partileri bu konuda adım atmak şöyle dursun, Dersim ve şike konularında da topu taca atmaktadır.

İnsanca yaşam için asgari ücret 1000 TL olmalıdır.

Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK şöyle demiş;

''Türkiye'de asgari ücret 2002 yılında 175 Euro, şimdi ise 356 Euro'dur. Türkiye'nin şu anda Polonya, Çek Cumhuriyeti, Letonya, Macaristan, Estonya, Litvanya, Romanya, Bulgaristan'dan daha yüksek asgari ücret verilmektedir. 'Asgari ücret 1000 TL olursa devlet batar mı?' denilmektedir. Bildiğim kadarıyla asgari ücretli devlette çalışan yoktur. Özel sektörde ücretleri verimlilikle ilişkilendirmezseniz belki Türkiye batmaz ama firmalar batar. İstihdam edilen o kardeşlerimiz iş bulamaz hale gelir. Rekabet etmek zorundayız. Asgari ücreti belirlerken; makul bir ücret ve rekabet gücünü göz önünde bulundurmak zorundayız. Bunu göz önünde bulundurmayan ülkeler battı. Yunanistan'a, başka ülkelere dönmek istemiyorsak bu dengeleri göz önünde bulundurmak zorundayız. Bugün 9–10 AB üyesinden daha yüksek asgari ücret Türkiye'de verilmektedir. Biz AB'den daha mı zenginiz?'' — Hani siz dünyanın 16. büyük ekonomisi idiniz. Bu iddianız sahici bir veri ise o zaman neden Polonya, Çek Cumhuriyeti, Letonya, Macaristan, Estonya, Litvanya, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerle kendinizi Türkiye’yi mukayese ediyorsunuz?

—Bildiğim kadarıyla asgari ücretli devlette çalışan yoktur” diyorsunuz? Sayın Bakan, her yer taşeron işçilerle dolu. Devletin tüm kurumlarında asgari ücrete mahkûm edilen taşeron işçiler çalışıyor.

— Siz, “asgari ücreti az daha yükseltirsek devlet batar, şirketler batar” derken aslında “insanlık ölse de olur yeter ki devlet ve sermaye sağlam kalsın” diyorsunuz. Hayır, sayın bakan bu anlayış yanlıştır. Doğrusu şöyledir; Ne siyasa, ne piyasa; önce insan! Böyle demeyecekseniz partinizdeki ADALET kelimesini atın.

— Asgari ücretin 1000 TL olması ve vergiden tamamen muaf olması gerekir. İnsanı yaşatın ki hayat devam etsin.

- Madem kişi başına milli gelir 10 bin dolar, o zaman asgari ücretli de hiç değilse bunun 15’de birini alsın.



Bu haber 723 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,877 µs