En Sıcak Konular

Vicdanî reddin olduğu topraklarda yaşamak

17 Kasım 2011 22:48 tsi
Vicdanî reddin olduğu topraklarda yaşamak Ordu’nun ayağının altından “kadiri mutlak” olarak kendilerini konumlamalarına dair, her türlü fantastik ve anormal halının çekilme girişiminde; Orducu + Laikçi + Kemalist + Milliyetçi + Militarist cephe kıyametleri kopartmaya başlıyor.

Öncelikle hemen şunu belirteyim; ben 301’den yargılanmadım. Hani Kerinçsiz, Erenerol, Oktay Yıldırım gibi necip Ergenekon figürlerinin Sultanahmet Adliyesi koridorlarını basıp beni ve bana destek olmak için gelme yürekliliğini göstermiş bir avuç insanı İKİ SAAT KADAR terörize ettikleri mahkemem 318’den: yani HALKI ASKERLİKTEN SOĞUTMAKTAN açılmıştı.

Genelkurmay’ın “emriyle” Üstün Türk Guguku tarafından (tak-şrak usulüyle) açılan davada “Vicdanî Red bir insan hakkıdır” başlıklı yazım nedeniyle, 301’den değil, bir başka “inciyim inciyim/ sakillikte birinciyim” madde olan 318’den yargılandım. Zira anlaşılan, halkı askerlikten soğutmaktaydım! Çabalamıştım. (Keşke.)

Geçenlerde, zaplarken karşıma NTV ekranlarında Lale Kemâl çıktı. Kızgınlıktan nerdeyse soluksuz vaziyette, profesyonel orduya geçmemiz gerekliliğini savunuyordu.

Ondan önce ekrana kurulmuş şanlı bir emekli or-kor-bi şi general “Ne münasebet profesyonel ordu!” şeklinde esip üfürmüş zira.

Vicdanî red hakkı, Türk Ordusu’nda “buzz gibi soğurum senden” etkisi yaratıyor. Hatta: “bi tane çakarım, bi de disko çakar görürsün gününü” etkisi yaratıyor.

“Profesyonel ordu” gibi son derece mantıklı bir önerme de öyle.

“Bedelli askerliğe” de ağır kıl olduklarını, şahin askerlerimiz son yıllarda epeyce belirttiler. İspatladılar kitleler “Bedelliiii! Bedelliii!” diye bekleşip sessizce inleşirken.

Hakikat şu ki: Ordu’nun ayağının altından “kadiri mutlak” olarak kendilerini konumlamalarına dair, her türlü fantastik ve anormal halının çekilme girişiminde; Orducu + Laikçi + Kemalist + Milliyetçi + Militarist cephe kıyametleri kopartmaya başlıyor.

“Uluğsolcular” nerede yer alıyorlar –bilemiyorum. BDP Eşbaşkanı Demirtaş vicdanî redden yana olduklarını açıkladı; (ve fakat bedelliye karşılarmış!!) ama Kürt militarizminin yanında tam cephe yer alıp da, vicdanî redci olabilmek nasıl bir nev’i şahsına münhasırlığın eseridir–onu bilemiyorum. Kendileri mutlaka, biliyorlardır.

Oysa Kürtler; hem PKK için savaşan çocuklarını, hem de azımsanmayacak sayıda Türk Ordusu için askerlik görevini ifa eden çocuklarını “şehit” verdiler. Buna karşılık örgütlü bir vicdanî red hareketiyle “Türk Ordusu Hakiki Demokrasiye Tahammülsüz” mücadelesinde tam demokrasiye geçmemiz hususunda çok mühim mevziler kazanılabileceği muhakkak olduğu halde, vicdanî reddin yanında yer almadılar.

Demirtaş’ın son demecinde gördüğümüz gibi “teoride” yer aldılar. Ve herhalde şöyle yer aldılar/ almaktalar: “Beyaz Türk zibidi çocuklar olsun tabii vicdanî redci. Biz beğeniriz/ hoşlaşırız. Ama Kürt gençlerinin vicdanî redci olmalarına dair kitlesel bir hareket, genci (yani Kürt militarist/ milliyetçi: adı yerli yerince konulmayan duruşu) bozar!”

Kürtler, örgütlü bir vicdanî red hareketi başlatmış olsalardı “kirli savaş” diye nitelemeye doyamadıkları savaşın, hakikaten “temiz” kalmaya kararlı unsurları olduklarına dair, son derece inandırıcı bir duruşun sahibi olacaklardı.

Ama Kürt Milliyetçiliği/ Militarizmi ve onların otomatiğe bağlamış “vijdan şahini” görünümlü papağanları, vicdanî reddi yalnızca “beyaz çocuklara layık” bir hareket olarak görmekte o kadar kararlı ve (her konuda oldukları üzre) emin durdular, göründüler ki–

Benim Kürt hareketinin sorgulanamaz/ sonu getirilemez militarizminden bezmemin temelleri; vicdanî red yazım ve onun akabinde yaşadıklarımdan da ciddi anlamda kaynaklanmıştır.

Ergenekon Çetesi bana dair “PKK’nın fahişesi!” diye (her ne hikmetse) pankart açtığında, yanımda duran Kürt –pek tabiidir ki: meşgul onlar– yoktu.

Gücünü “Kemalizm”den aldığını varsaymamız üstüne oyununu kurmuş bulunan laikçiliğin bekçisi Türk Askeriyesi, hâlâ, bu zamanlarda DAHİ, alt sınıflardan çocukları dağlarda ovalarda havaya uçurtmakla/ keklik gibi avlatmakla kalmıyor, düşünün “disko” tabir edilen askerî işkencehanelerde bin bir eziyetten/ işkenceden geçirtip cesetlerini ailelerine teslim edebiliyor!

Bir de “zayiat” kategorisi altında kurban verdiğimiz çocuklarımız var. Onlara hiç girmiyorum: Askerî “zayiat”.

AK Parti hükümeti (el insaf! yüzde elli gibi bir oy oranıyla fevkalâde övünmeyi biliyor) kedi oldu olalı Askeriye’ye karşı DEMOKRASİ ADINA çok stratejik/ sembolik ve hayatî bir mevzî kazansın: Vicdanî red hakkını tanısın!

Avrupa Konseyi’ndeki 46 ülkeden bu hakkı tanımayan YALNIZCA 2 ülkeden biri olmak –Azerbaycan’la aynı demokrasi liginde/ sınıfında bulunmak, onurlarına –gururlarına –demokrasi anlayışlarına dokunuyorsa tabii.

Yoksa: aradıkları vicdanî red “modelini” bulamayacakları, muhakkak.

Perihan Mağden / Taraf



Bu haber 723 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,072 µs