En Sıcak Konular

Pakistanlı gazeteci Metal Fırtına'yı yazdı!

12 Haziran 2007 11:36 tsi
Pakistanlı gazeteci Metal Fırtına'yı yazdı! Amerika ve Türkiye, Irak'ta çatışmaya girecek mi? Pakistan başbakanının ve Cumhurbaşkanı Nurul Amin'in konuşmalarını hazırlayan Malik bu sorunun yanıtını arıyor!

Türkiye-ABD savaşı an meselesi mi?

Amerika ve Türkiye, Irak'ta çatışmaya girecek mi? Her şeyden önce, Metal Fırtına bir ABD-Türk savaşının tarihi olarak 2007'de öngörülmüştü. Metal Fırtına kurgusu sağ olsun, ancak kitabın hikayesi ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in Türkiye'yi, Irak sınırına geçerek tek taraflı bir askerî operasyon yapmaması konusunda uyardığında zihnimde çaktı.

Türkiye'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "Irak'ta saklanan ve saldırılar gerçekleştiren PKK gerillalarını ezmek için Kuzey Irak'a girmeye hazırız." dedi ve Başbakan Erdoğan bu açıklamaya destek verdi. Metal Fırtına kitabında da, Türkiye'nin Amerika ile bir savaşın, PKK'nın Türkiye'de saldırılar düzenlemesini müteakiben Türk ordusunun Kuzey Irak'a girmesi nedeniyle vuku bulacağı belirtiliyordu. Ben, Türkiye ve Birleşik Devletler arasında bir savaş olacağını ummuyorum; ancak Amerika'nın Kürt meselesine dahil olması iki ülke arasında zaten sorunlu olan ilişkileri daha da kötüleştirebilir. Amerikan dış politika planlayıcıları, Ortadoğu'yu Iraklı Kürt liderlerin tarihî yakın bağları bulunduğu İsrail'in gözlerinden görüyor. Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mesud Barzani'nin babası son Molla Mustafa Barzani, peşmerge gerillalarını İran silahlarını İsrail'e taşıması için kullanırdı. O dönem, İran Muhammed Rıza Pehlevi tarafından yönetiliyordu, yani Amerika'nın Ortadoğu'daki en büyük polisi.

Türk-ABD ilişkilerinde en sorunlu dönem

1991 yılındaki Körfez Savaşı'nın sonlarına doğru, neo-muhafazakar stratejist, dönemin Savunma Bakanı Dick Cheney'nin yardımcısı Paul Wolfowitz, Irak'ın Kürt bölgelerinde dizginleri ele alması için patronunu ikna etti (güney Irak topraklarıyla birlikte) ve Irak güçleri için bu bölgeleri 'uçuşa kapalı bölge' ilan ettiriverdi. 12 yıl boyunca, Amerikan gazeteci Seymour Hersh ve diğerlerinin de işaret ettiği gibi, İsrail peşmergeleri eğitirken Amerikan ve İngiliz savaş uçakları da Kürt bölgesini Irak ordusu ve hükümetinin ulaşım kordonu dışında tuttu. Ortadoğu için uygulanan neo-muhafazakar strateji, Kuzey Irak'ta Amerika ve İsrail ile müttefik otonom bir 'Kürdistan'ı planlıyordu.

Türkiye'nin Kuzey Irak'ta otonom ya da bağımsız bir Kürdistan'ın kendi ülkesinde Kürt ayrılıkçılığını kızıştırabileceği kaygıları konusunda hassas olan Amerikalılar, Iraklı Kürt liderliğin bağımsızlık taleplerine karşı baskı oluşturuyor. Ancak, Türkiye'deki İslamcı politik güçlerin nüfuzu ve üstünlüğü, ABD dış politikası ve entelektüelleri arasında bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Bir grup -Wolfowitz, Richard Perle ve Douglas Feith, Iraklı Kürtlerin Türkiye, Amerika karşıtı devletler ve Ortadoğu'daki gruplar üzerinde yular olarak kullanılmasına 'büyük sadakatle' destek veriyor. Bu güçlü politik kodamanlar, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Türkiye'de iktidara gelmesi ile alarm durumuna geçtiler. 2 Aralık 2002'de AKP, Türk parlamento seçimlerini henüz kazanmışken Erdoğan, Washington'da Stratejik Araştırmalar ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'ndeki bir resepsiyondu konuşuyordu. O dönem, ABD Savunma Bakan Yardımcısı olan Wolfowitz, Türk liderin diğer programlara katılımına eşlik etmek için en öndeki safta yerini almıştı. Onunla birlikte gelen bir adam da Wolfowitz ile benim aramda oturuyordu. Bir ara, bu adam Wolfowitz'e doğru eğildi ve kısık bir sesle, "Ona (Erdoğan'a) güveniyor musunuz?" diye sordu. Wolfowitz, "Tam olarak değil." yanıtını verdi ve adamın kulağına duyamadığım bir şeyler fısıldadı.

Resepsiyon bitti, İstanbul belediye başkanlığı günlerinden tanıştığım Erdoğan ile kısa bir görüşmem oldu. Erdoğan'a başbakan olması durumunda hükümetinin İslamcı idealleri, ajandayı koruyup korumayacağını ve Avrupa Birliği üyeliğinin ve Birleşik Devletler ile dostluğun peşinden gidip gitmeyeceğini sordum. Bana, partisinin 'fundamentalist' olmadığını, ancak Türkiye'nin kendisine güvendiğini ve Amerika'yla ya da Avrupa ile yakın bağlar arayışına girmekten korkmayacağını söyledi. Erdoğan'ın hükümetinin İslami değerlere bağlılığı ılımlı idi ve çoğu zaman da Avrupa Birliği'ne üye olmadaki çıkar nedeniyle de askıya alınabiliyordu. Yine de, bu İslami kökler meselesi, Amerika'nın AKP'ye karşı düşmanlığının ve Kürt meselelerine sempatisinin ana kaynağı oldu. Amerika'nın artan Türk antipatisinin ve Iraklı Kürtlere desteğinin en önemli nedenlerinden biri, bu ülkenin Ortadoğu'daki askerî üsler nedeniyle yaşadığı hayal kırıklığıdır. Amerikalılar, 2003 yılındaki Irak işgali öncesinde Türk parlamentosunun ABD askerlerinin Türk topraklarını kullanmalarına izin vermemesi nedeniyle çileden çıktı. Amerikalıların Türk karşıtı hisleri geçen sene, İran'a karşı muhtemel bir bombardımanda, Ankara'nın İncirlik hava üssünü kullanıma açmamasıyla kartopuna dönüştü. Birleşik Devletler'in İncirlik'te 90 adet nükleer başlığı var ve görünen o ki bunların bir bölümünü İran'ın yeraltındaki nükleer tesislerini yok etmek için kullanmak istiyor.

Türk yetkilileri, ordusu ve sivilleri kendi topraklarından iyi bir komşusunun gökyüzünde mantar bulutlarının dolaşması düşüncesi karşısında dehşete kapıldı. Bu durum, İncirlik'in ABD için kullanışlılık oranını azalttı. Kendi davalarını yürütmede İncirlik'i bir fiyasko olarak gören ve Kuzey Irak'ı ABD askerî üslerine uygun yer seçen neo-muhafazakarlar bu bölgeyi ön plana çıkarıyor. Ek olarak, El Kaide ve Irak'ın Sünni Arapları ve Mehdi Ordusu militanları Amerika'nın Kuzey Irak'ta çıkarlarını biledi. 2002 yılında, 11 Eylül saldırıları karşısında hâlâ yalpalayan Bush yönetimi, Suudi monarşisinin Amerika'nın askerî güçlerini Suudi topraklarından çekmesi ricası ile eşekten düşmüşe döndü. Suudiler, ülkelerindeki Amerikan karşıtlığının 11 Eylül'den sonra arttığını ve Sultan kentindeki Amerikan üslerinin bunu daha da körüklediğini söyledi. Bununla birlikte, daha önce yaptığım ziyarette çok sayıda Suudi vatandaşının 1991 yılındaki yerleşmesinden sonra Amerikan askerlerine öfkeli olduğunu gördüm. Çoğu, Usame bin Ladin'in 2001'deki saldırıları ABD'yi 'Muhammed'in topraklarından' çıkarmak için düzenlediğini düşünüyordu. 2003 Nisan'ında Amerikalılar Sultan kentindeki üslerini terk ettiğinde, El Kaide'nin Suudi destekçileri bu olayı 'Usame'nin zaferi' olarak kutladı. Söz konusu tavır, neo-muhafazakarları çileden çıkardı ve Irak'ı ABD askerleri ve üsleri için en uygun yer yapma planlarını güçlendirdi. Fakat, bu umut da Sünni Arap ve Mehdi Ordusu gerillalarının Amerikan askerlerini Irak'tan çıkarmaya yemin etmeleri ve sokakları ele geçirmesiyle buhar oldu. Amerikalılar şimdi, Irak'ta memnuniyetle karşılanabilecekleri tek yerin Kürt kentleri olduğu düşüncesine tümüyle ikna olmuş durumda.

Metal Fırtına gerçeğe mi dönüşüyor?

Mesele, Amerika'nın Kürt liderliğine dışarıdan topraklarına yönelik herhangi bir saldırı karşısında kendilerini korumaya yardım etme sözü verip vermediğidir. 25 Ekim'de Celal Talabani'nin Washington Post'a verdiği demeç bu yönde bir bilgiyi doğruluyor. PUK lideri ve Irak hükümeti Cumhurbaşkanı Talabani şöyle diyordu: "Uzun bir süre Amerikan güçlerine ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum, hatta iki askerî üs dış müdahalelere karşı bizi koruyacak." Türkiye, Kuzey Irak'a müdahale etme gibi bir niyet taşıyamaz. Çünkü, önemli ticaret ve güvenlik bağları olan Amerika'yı öfkelendirme riskini çok iyi biliyor. İkincisi, komşu bir ülkeye karşı bir saldırganlık Türkiye'nin zaten sıkıntılı olan Avrupa Birliği üyeliğini de sıkıntıya sokacaktır. Dahası, askerî bir saldırı Türkiye'deki Kürt ayrılıkçılığı da çözmeyecektir. Yine de, Türkiye ve Amerika, tuttukları yolu değiştirmedikçe, iki ülkenin yanlış bir karşı karşıya gelme ihtimali mevcut. Amerikalılar, askerî üsler konusundaki hayal kırıklığının kendisini Kürt önceliklerine hapis ettiğinin farkına varabilecek mi acaba? Kuzey Irak'taki otonom Kürt bölgesinin lideri Barzani, kendilerine desteği garantiye almış görünüyor. Irak'ta biraz vakit geçirmiş olan herkes, benim gibi, Irak Kürtlerinin kendilerine ait bir yurt niyetinin peşinden gittiğini bilir. Onlar, böylesi bir yurt yaratma niyetleri içinde PKK'yı desteklemeyi sürdürebilirler. PKK, Türkiye'nin güneydoğusunda kurulacak kendi bağımsız Kürdistanlarının sonuç olarak Kürt bölgeleriyle bütünleşebileceğini söylüyor. Muhtemelen PKK, Türk hedeflere saldırılarını sürdürecek ve Türk ordusu Kuzey Irak'ta onların peşlerine düşmenin zorunlu olduğu hissine kapılacak. Bunun karşılığında, ABD'de de kendisini Türkiye'ye saldırmaya zorunlu hissedecek mi? Bu durumda, Metal Fırtına'nın bir bölümünün sahneye konduğunu görebiliriz. Bu pek muhtemel olmayan senaryoda, Amerikalılar muhtemelen İngilizlerin 1915'teki Gelibolu'da aldığı dersi alacaktır.

Metal Fırtına'yı yazan Orkun Uçar ve Burak Turna ile, Washington'da bir Türk nükleer patlamasının Amerika'nın Türkiye müdahalesini durduracağı konusunda aynı fikirde değilim. Aksine, bu Amerika'nın Türkiye üzerinde nükleer silah kullanması için bir bahane oluşturacaktır ve ülkeyi daha da zor bir duruma düşürecektir. Bunun yerine, Türkiye'nin güçlü konvansiyonel ordu güçleri Amerika'nın bir müdahalesi için caydırıcı olacaktır. Vietnam ve Irak bize bir ders verdiyse, bu Amerika'nın konvansiyonel silahlı güçlerinin umutsuz bir biçimde yabancı savaşlarda başarısız olduğudur. Ayrıca, bir NATO müttefikinin diğerine nükleer silah atacağını sanmıyorum. Hem Amerikan hem de Türk savaş planlayıcıları bunu biliyor; işte bu nedenle Amerika ve Türkiye'nin birbirine saldırma ihtimali pek yok. Hem Amerika hem de Türkiye, ilişkilerinin ikincil meseleler yüzünden koparılamayacak kadar önemli olduğunu biliyor. Türkiye, AB'nin baskısı altında Ankara bürokratlarının zoraki uygulamaları yerine Kürtlerine destek olmak, kendi kültürlerini geliştirmeleri için güçlü bir programı uygulamaya koymalı. İkincisi, Kürt gençlerinin eğitim, iş ve benzeri imkanlar bulabilmesi için ülkenin güneyine devasa yatırımlar yapılmalı. Türkiye'deki Kürt ayrılıkçılığını ortadan kaldırmanın en iyi yolu Kürtlerin Kürt olarak kalmasını ve Türk vatandaşı olmaktan gurur duymasını sağlamaktır.

(*) Bu yazıyı Zaman için kaleme alan Sayın Malik, Washington merkezli gazeteci ve yazar, Pakistan başbakanının ve Cumhurbaşkanı Nurul Amin'in konuşmalarını hazırladı.

MUSTAFA MALİK (*)



Bu haber 796 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,267 µs