En Sıcak Konular

Edebi taşımadan şehit edebiyatı

11 Haziran 2007 10:36 tsi
Edebi taşımadan şehit edebiyatı Normalde "başı örtülü/türbanlı " diye bizden saymadığımız anaları, bacıları, kardeşleri bayrağa sarılı tabuta sarılmış ağlarken sormuyoruz; verecek cevabımız olmadığı için.Kamusal alanda ağıt yakıyoruz hep beraber; türbanlısı, başı açığı...kahramanı, ri

Behiç Gürcihan yazıyor...

Üsteğmen bölük komutanına telsizle haber veriyor:

"Komutanım, karda bir çicek daha açtı"

Şehidinin edebiyatını yapıyor; çünkü o şehidinin önünde yürüyor.

Sonuna kadar hakkıdır; çünkü edebini taşıyor.

Ya bizler...

İtiraf etmediğimiz suçluluğumuzun üzerine şehitler düşmeye başladı yine; yağmur gibi.

Gittiğimiz "mall"larda ; "cafe"lerde , "resort"larda gördüğümüz varoş çocukları çoğu. Sokakta "serseri", "kro" diye tanımladığımız çoğunun başında komando bereli haline ağıt yakıp duruyoruz.

Normalde "başı örtülü/türbanlı " diye bizden saymadığımız anaları, bacıları, kardeşleri bayrağa sarılı tabuta sarılmış ağlarken sormuyoruz; verecek cevabımız olmadığı için.

Kamusal alanda ağıt yakıyoruz hep beraber;

türbanlısı, başı açığı...

kahramanı, riyakarı...

Halbuki "şehit edebiyatı" yapmadan önce sormamız gereken o kadar çok soru; bulmamız gereken o kadar çok cevap var ki....

Doğru soruyu sormadan, doğru cevabı bilmeden;

edebiyatını yapıyoruz, edebini taşımadan.

Halbuki o edebin gereği var.

O edebin gereği doğru soruları sormaktan ve cevapları talep etmekten geçiyor.

Soruyoruz:

Bir yanda oğlunu askere göndermemek için "testis" bahanesine sığınanla ;

bir yandan askerliğini yapmamış müteahhitlerle arkadaş olan;

şehit cenazesinde neyin peşisıra "ağlıyor"?

Kaybolan masumiyetlerinin mi?

Soruyoruz:

Türk Ordusu; neredeyse PKK ile en şiddetli çatışmaların olduğu dönemle yarışacak hızda şehit veriyor.

Entellektüel Hilmi Bey'in zamanında kışlasına mahkum edilen Türk askerinin hazırlık seviyesinin düşmesi bu olağandışı şehitleşmede ne ölçüde rol oynuyor?

Kimsenin Hilmi Bey'den hesap sorma niyeti var mı?

"Entellektüel AB demeçleri verirken; askerlerinin eğitim düzeyi konusunda ne yaptın ; bu şehitlerde senin sorumluluğun ne paşam "

diyecek bir babayiğit çıkacak mı?

Haritalandırıyoruz :

Bir yandan ağıt yakıp, bir yandan haritalandırıyoruz. Şehitlerimizin düştüğü yerleri. Bizim gözümüze çarpıyor, elbet sizlerin de...

Örnek mi : Şırnak; Bestler / Dereler bölgesi...

Kıt aklımızla, askeri bilgimizle soruyoruz

Aynı bölgede son bir kaç ay içinde 10'ün üzerinde şehit verdik.

Bestler / Dereler bir lanet vadi. Kış şartlarında bir yaşam vahası; av hayvanları ile yiyecek deposu. Ortasında bir su akar : Hezil Çayı.

Kimsenin buraya bir baraj yapıp, vadiyi bütünüyle iptal edip;

bölgede teröristin inini daraltırken,

bölge insanını terörden ve teröristen uzaklaştıracak yeni bir yaşam vahası yaratmak hiç mi aklına gelmiyor?

Hadi bu soru saçma, abes oldu diyelim. Daha bir ayağı yere basanını soralım :

Operasyona çıkardığınız birlikleri çok kısa aralıklarda sürekli aynı yoldan geçirmenin PKK'ya "gel bizi mayınla" davetiyesi çıkarmak anlamına geldiğini kimse mi görmüyor?

Görenler var da; görenlerin uyarıları birilerinin işine yarayan duvarlara mı çarpıyor?

Buradan yola çıkıp sorularımızı daha bir makrolaştıralım :

MRAP - Mine Resistant Ambush Protected

(Mayına Dayanıklı, Pusu Korunmalı)

Şu vefa borcu duyduğumuz ABD'li generaller; askerlerini Irak'ta bu tarz araçların içine koyup bir yerden bire yere yolluyorlar.

Üç tipleri var. Tonajları ve zırhlarına göre farklı işlevlere sahip üç kategori.

Yıllardır evlatlarını askere göndermeyen oligarklara milyon dolarlar akıtıyoruz ama anlaşılan hala askerlerimizi adam gibi koruyacak zırhlılardan yeteri kadar yok ki; bir "Claymore" mayına yine onlarca can sönüyor.

Can sıkıcı ama sormaya devam ediyoruz :

Küresel operasyon yapan ABD'nin 28 tane varken;

ABD'den izinsiz veya koordinesiz burnunu Silopi'nin güneyine uzatamayan bizler için 2 milyar dolara 3 tane AWACS uçağı alacağınıza o parayla yüzlerce adam gibi zırhlı alsaydınız da ya da en azından yaptırsaydınız da;

mayında kırılan bir kaç kemik olsaydı, canlarımız değil; fena mı olurdu?

Bir başka örnek :

Çift pervaneli yüksek taşıma kapasiteli özel Chinook helikopterler

Ali Şen'in helikopterlerinin de;

yedek parça karşılığı ve pilotları Las Vegas'a götürerek "kendini affettiren" Skorsky'nin de;

Augusta'nın helikopter ihalesini almasından sonra bir bakanın özel bir uçakla İtalya'da Como gölüne yaptığı iki saatlik özel ziyaretin de;

hikayelerini biliyoruz. Kırık kolumuzun içinde yen biriktiriyoruz.

Ama hala sahadan;

"doğru düzgün bir uçar birlik konsepti yok. Anında bölgeye onlarca timi bir kerede indirebilmeliyiz"

şikayetlerini duyuyoruz.

Bu şikayetleri duydukça; depremden altı ay önce bir dağın tepesine 6 saatte tugay indirmekle övünenlerin, 17 Ağustos depreminde 24 saatte Marmara'nın göbeğine intikal edememelerini;

Gölcük enkaz altındayken Marmara'da Koç'un yatında dinlenenleri hatırlıyoruz.

"Madem birileri bu ülkeye silah satarak semiriyor; bari doğru silahları satıyorlar mı; sattıkları silahlar operasyonel ihtiyaçlarımıza uyuyor mu?"

diye soruyoruz?

Haddimizi aşıp sormaya devam edelim :

Paşalar yazıyor; subaylar yazıyor; bölgedeki askerler yazıyor. Bir iki örnek verelim ....

Benimsediğimiz mücadele anlayışında doğaya uyum sağlamak değil, doğa ile mücadele etmek var. Terörist ise , çok zorda kalmadıkça yağmurda, karda ve soğukta mevzi tutmuyor. İnlerde, mağaralarda, sığınaklarda, kamplarda ya da kendisine kucak açan köylerde saklanıyor. Asker ise her şartta tuttuğu mevziiyi beklemek zorunda.

Çünkü bizim yerimiz hep belli..Onların ise çoğu kere hiç belli değil..İş kaçıp kovalamaya, teröristin de fırsatını bulduğunda gücünü topladığında yani mevzii üstünlük sağladığında bizi vurmaya kalkmasına dayanıyor.

Bunların (karakol binaları) hepsi mezarlıktan başka hiç bir işe yaramıyor. Çünkü bölükler yılların alışkanlığı ile sanki çok matah şeylermiş gibi gayri ihtiyari binalarını koruyacak şekilde tertipleniyorlar.

Bu paragrafları okuduktan sonra ;

" benimsediğimiz mücadele anlayışında temel bir yanlışlık olmasın?"

sorusu ilk akla gelen soru değil mi? Bu sorunun cevabını tatmin edici şekilde bulmak namus borcumuz değil mi?

Yoksa uzaktan izlediği operasyonları tugay cerideleri ile harmanlayıp kitap yazan paşalarımızın kahramanlık öyküleri ile yetinmeye devam mı edeceğiz? Onbinlerce askeri mobilize edip, en fazla bir kaç yüz leşi elde etmekle mi övüneceğiz?

Sorular bitmiyor; vicdan susmuyor....

MOSSAD gibilerinin öğrettiği yöntemlerle kalleşliği sanat haline getiren PKK'ya karşı mücadele sürerken;

Neo-Conların has adamlarından Rubin askeri konferansta konuşma yapmaya hangi mantıkla davet ediliyor?

O Rubin'in soyu değil mi; Irak'ın Kuzeyini Türkiye'ye karşı üs yapanları besleyen? Hem Barzani'ye kafa tutup, hem de Rubin'i konferansa davet etmek ne anlama geliyor?

Birileri Türk askerinin

"alansal bir çatışma ortasında değil, küresel bir savaşın ortasında olduğunun"

ve o küresel savaşın tarafları ile kadeh tokuşturduklarının farkında değil mi?

Daha ne acı(tan) örnekler var...

Biz yazmıyoruz; mücadelenin içinden gelenler yazıyor :

ABD Büyükelçiliği'nden Bayan Rosa'ya özel havuz izni verip;

şehit çocuğunu, emri olmadan havuza soktukları için astlarını azarlayanları.

Bu tür ............................ yaygın mı?

Asla.

Ama hiyerarşik yapılarda; bir gram .............................., altındaki binleri köreltmeye yetmiyor mu?

Onlar yazmıyor; biz soruyoruz :

Bu ülkedeki en zengin 500 ailenin çocuklarının; yaptıysa eğer nerede askerlik yaptığını?

Cevabı var mı....

Şehit cenazesinde kavuşturduğunuz ellerinizi önce bir vicdanına koyup cevabını verin :

Cep telefonlarınızda kayıtlı işadamlarının çocukları nerede askerlik yapıyor? Daha doğrusu yapıyor mu?

Nasılsa elinizde Tayyip gibi bir "anti-kahraman" var.

"Tayyip yolları asfaltlamıyor, bize izin vermiyor" kolaylıcılığı ile devam etmek varken; kök soruya cevap vermek kimin işine gelir.

O yüzden Tayyip'i iktidarda tutanlar;

Tayyip'i iktidardan etmeye çalışanlarla;

konferanslarda, ihalelerde, Irak'ın kuzeyinde, lüks restoranlarda, golf sahalarında , stad lobilerinde buluşmaya devam ederken;

birileri Türk Ordusu'nu Kerkük bataklığına çekecek şekilde, şehit üretme düğmesine basmışken;

biz şehit edebiyatı yapmaya devam ediyoruz. Edebini taşımadan.

Sorularımızı sorup duruyoruz. Cevabını bulamadan.

acikistihbarat.com



Bu haber 491 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,127 µs