En Sıcak Konular

Arınç, Kılıçdaroğlu'na sert çıktı

14 Ekim 2011 09:37 tsi
Arınç, Kılıçdaroğlu'na sert çıktı Başbakan Yardımcısı Arınç, Murat Karayılan'ın yakalandığı haberinden, Kılıçdaroğlu'nun iddialarına kadar gündeme dair soruları cevaplandırdı...

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, terör örgütü yöneticilerinden Murat Karayılan'ın İran tarafından yakalanıp daha sonra serbest bırakıldığı iddiasıyla ilgili olarak, ''İran'ın bunu elde edip Türkiye'ye karşı veya Suriye kozunun içinde bir aktör olarak kullanmak istemesine karşı bizim resmi bir bilgimiz yok'' dedi.

Arınç, Kanal D'de yayımlanan ''32. Gün'' programında Mehmet Ali Birand'ın konuğu oldu. Türkiye'nin, 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası play-off turunda Hırvatistan ile eşleşmesinin hatırlatılması üzerine Arınç, Milli Takımın maçlarını, yazılan eleştiri ve yorumları da takip ettiğini söyledi. Arınç, ''Milli Takımımız çok iyi oynamıyor. Son play off'a kalmasında da Burak'ın golü kadar Almanlar'ın Belçika'yı yenmesi etkili oldu. Ama öylesine bir başarı olarak görüldü ki neredeyse şampiyon olduk gibi...'' diye konuştu.

''Hiddink'i beğeniyor musunuz?'' sorusu üzerine de Arınç, ''Hayır, beğendiğimi söyleyemem. Söyleyemem doğrusu. Kariyeri çok başarılı bir insan ama... Daha iyisinin olabileceğine inanıyorum. Teknik direktörden midir, futbolcuların ahenksizliğinden midir, stil veya takım oyunu kuramamak mıdır...'' karşılığını verdi.

Hırvatistan'ın çok güçlü bir ekip olduğunu dile getiren Arınç, ''En azından takım oyunları var, kurdukları bir sistem var. o sistem içinde oynuyorlar. Kazanabiliriz de'' yorumunu yaptı. Arınç, Milli Takım'ın bu maçtaki şansını yüzde 50 oranında gördüğünü belirterek, başarılı olmak için iyi bir takım oyununun kurulması gerektiğini söyledi.

''Biz onların sağlığına katkı sağlıyoruz''

Başbakan Yardımcısı Arınç, Mehmet Ali Birand'ın ''Öldük zamlardan öldük. Bugün kafamı kaldırdım, üst üste, telefonu, içkisi, sigarası, arabası... Ne yapıyorsunuz, mecbur musunuz bu kadar zam yapmaya? Ne yapacağız biz?'' demesi üzerine, ''74 milyonu tek tek ilgilendiren bir konu değil. Zam yapılan sektörlere, üretimlere diyelim, bunlar belki sizin gibi Türkiye'de birkaç kişiyi ilgilendiriyor'' karşılığını verdi.

Türkiye'de iyi bir ekonomi yönetiminin olduğunu, Türkiye'nin dünyada ekonomik açıdan örnek gösterildiğini dile getiren Arınç, ''Dolayısıyla bu yapılanlarda bir hikmet mutlaka aranmalıdır, gerekli olduğu için yapılmıştır. Bunlar, toplumun fakir kesimlerini ilgilendiren sektörler değil'' dedi.

Birand'ın sigaraya da zam yapıldığını anımsatması üzerine Arınç, ''Ama sigara öldürür. Zaten paketinin üzerinde, 'sigara içmeyiniz' diye yazıyor. Yani biz aslında onların sağlığına biraz daha katkı sağlıyoruz'' diye konuştu. Cep telefonunun Türkiye'deki yaygın kullanımına da işaret eden Bülent Arınç, şunları söyledi:

''Düşünün Türkiye gibi bir ülkede haddinden fazla cep telefonu var. Bu bir çağdaş iletişim aracı. Cep telefonundan nasıl konuşulacağını da bilmeniz lazım. Cebinde parası olmadığını iddia eden insanların arka ceplerinde her birinde cep telefonu var. Emzik gibi bir buna, bir öbürüne konuşuyor. Bu, çağdaş bir ihtiyacı gidermek değil bence. Bu belki ters orantılı bir iş. Dolayısıyla araçlar açısından da cep telefonu açısından da izah edilebilir yönü var. Zannediyorum bütçe dengeleri bakımından olması gerekiyordu. Şüphesiz savunacak bir tarafımız var. Zam hoş bir şey değil, şirin bir şey değil, savunacak bir şey de değil. Ama gerekli olduğu için yapıldı.''

''Terörle mücadelemiz söz konusu''

Arınç, terör örgütü yöneticilerinden Murat Karayılan'ın geçen Ağustos ayında İran tarafından yakalandığı ve daha sonra bırakıldığına ilişkin iddianın anımsatılması üzerine de, Çanakkale'de Valilik ziyaretinde de bu konunun kendisine sorulduğunu ifade etti.

''Benim bildiğim şu, Murat Karayılan denen bir kişi var, terör örgütünün başında bulunanlardan bir tanesi. Bildiğimiz kadarıyla Kandil'de örgütü komuta ediyor. PKK ile ilişkisi var. Ayrıca, KCK'nın da başkanı olduğu söyleniyor, bizim, sizin, bilebildiğimiz bu'' diyen Arınç, ancak Ağustos ayı başında Karayılan'ın İran'da yakalandığı yönünde bir haberin geldiğini ve bunu da TRT'nin duyurduğunu anımsattı.

Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İkinci gün Anadolu Ajansımız bir haber yaptı. Anadolu Ajansı'nın haberi teyitli bir haberdi. İranlı bir yetkili ki dikkate alınması gereken bir insan, 'PKK'nın iki numarası elimizde' diye bir konuşma yaptı, adının da Murat olduğu söylendi. Bu, TRT'nin haberini teyit eden bir gelişme oldu. Ajans, bunun arkasında durdu. Fakat o kişi ya 1 gün ya da 2 gün sonra 'Hayır bu Murat başka Murat' demeye getirdi. Şimdi bunda bizim suçumuz yok. Birincisinde böyle bir haber almıştık, teyit edilmedi diye döndü. İkinci Anadolu Ajansı'nın haberi, fakat onun teyitli bir şahsı var. O diyor ki 'İki numara Murat'ı yakaladık'... Bu Murat Aslan mı, Murat Kaçar mı, Murat Karayılan mı? Soyadı belli değil ama tariflere uyuyor. Bir numara Öcalan ise iki numara Karayılan'dır diye kamuoyunda bir bilgi var. Şimdi bunun da arkası gelmedi, haber kaynağımız 'ben onu kastetmek istememiştim' dedi. Arkasından bize soruldu. 'Bir gri alanın içerisindeyiz, bu konu daha sonraları net olarak ortaya çıkabilir' dedim. Bunu da şuna dayandırdım, o günlerde Karayılan, 'hayır ben yakalanmadım' diye güya iddia ediyor, Roj TV'ye çıkacağını ve canlı açıklama yapacağını duyuruyor. Bir gün yok, iki gün yok, üç gün, beş gün yok, altı gün yok, geçtiğimiz günlere kadar Karayılan ortada yok. Açıklama yapmayınca şüphelerimiz arttı. Acaba haberler gerçek miydi diye düşünüyoruz. Daha sonra, çıktı, 'ben yakalanmadım, birileri bunu umut ediyor' diye bir beyanda bulundu.''

Yeni Şafak gazetesinde ''Karayılan aslında yakalandı, ama İranlılar'la pazarlık yapıldı ve bu şekilde tekrar bırakıldı'' şeklinde bir haberin çıktığını ifade eden Arınç, ''Ama birinci haberi ben önemsiyorum, Yeni Şafak'ta Abdülkadir Selvi arkadaşımızın zaman, mekan ve bir senaryo olarak ortaya koyduğu haberi okudum. Bana sordular, 'daha sonra ortaya çıkar, şu anda resmi bir bilgimiz yok' dedim. Ama bu sözüm alt yazı olarak geçmeye başlayınca, arkadaşlarım beni uyardı, 'ben bunu teyit eden bir cümle söylemedim' diye de bir açıklama yapmadım. Bu konuyu rastgele bir başka bakanımıza sorunca biri 'teyit edilmeyen açıklamalara önem vermeyin' dedi. Öbürü 'vakti gelince açıklarız' dedi'' şeklinde konuştu.

Gazetecilerin farklı haber kaynaklarının olduğunu, bunları yazabileceklerini dile getiren Bülent Arınç, şunları kaydetti:

''Ancak İran'la yapılan temaslar, Sayın Dışişleri Bakanımızın onların Dışişleri Bakanıyla, MİT Müsteşarımızın onların müsteşarı veya benzer kurumlarıyla bunu doğrulayacak bir bilgiye biz ulaşamadık. Yakalandı, şu şekilde serbest bırakıldı, şuraya gitti, şurada kaldı, böyle bir bilgiye resmi olarak sahip değiliz. Önemli olan Türkiye tarafından bu kişinin elde edilmesi, bugünü ve geçmişi için yargılanabilmesidir. İran'ın bunu elde edip Türkiye'ye karşı veya Suriye kozunun içinde bir aktör olarak kullanmak istemesine karşı bizim resmi bir bilgimiz yok. Dolayısıyla, bu yazıları insanlar farklı şekilde doğrulayabilir, farklı şekilde yalanlayabilir. İran, 'bende böyle bir insan yok' diyor. Bize ulaşan yani resmi kanallarımız sorduğu zaman 'hayır bunların hiçbirisi doğru değil' diyor. Ama unutmayalım ki PKK'nın İran'daki kolu PJAK şu anda diz çöktü ve İran'dan çekildi. Şimdi senaryonun içine bunu da koyduğunuz zaman sizin gibi araştırmacı gazeteciler yeni bir imkan olarak bakabilecekler. Ben de yazdıklarınızı merakla okuyacağım.''

İran'ın esnek politikalar izlediğini dile getiren Arınç, ''İran komşu bir ülkemiz ve terörle mücadelede de şu ana kadar işbirliğimiz söz konusu'' şeklinde konuştu.

Uluslararası işbirliği olmasaydı terörle mücadelede başarının sağlanamayacağını vurgulayan Arınç, ''Şimdi İran'ı bu şekilde eleştiren haberlere benim bir başbakan yardımcısı olarak bakışım şöyle olmalı, biz şu anda İran ile terör örgütünün eylemlerine karşı işbirliği yapıyoruz, dostluk ilişkilerimiz iyi ve İran'dan gereken desteği de buluyoruz. Bunun içinde Karayılan, bu haberler ne kadar yer işgal edebilir'' dedi.

''Çok şeyi bir araya getirdiğiniz zaman, Puzzle'ları birleştirdiğiniz zaman septik olmak için çok sebep var'' diyen Arınç, ''Düşünün ki bir devlet adamı sorumluluğu şunu da gerektirir, eğer İran bu yazılanlar gibi hareket ettiyse dahi bunu Türkiye'nin söylemesi ve açıklaması doğru olmaz. Görmezden gelmek daha doğru olur, ilişkilerin devam etmesi lazım. Kaldı ki biz inanıyoruz ki bize yapılan açıklamalar samimidir ve doğrudur, İran ile işbirliğimiz devam edecektir. Bu kanaatimiz bugüne kadar bozulmamıştır'' şeklinde konuştu.

''(Kılıçdaroğlu'nun Beşir Atalay'a yönelik iddiaları) Elinde ne kadar kalın dosya sallarsa sallasın, üzerine ne kadar büyük harflerle köstebek veya yolsuzluk diye yazarsa yazsın, bunların içinin boş olduğunu, ben aynen yakın gördüm ve biliyorum''

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'a yönelik iddialarıyla ilgili, ''Elinde ne kadar kalın dosya sallarsa sallasın, üzerine ne kadar büyük harflerle köstebek veya yolsuzluk diye yazarsa yazsın, bunların içinin boş olduğunu ben aynen yakın gördüm ve biliyorum'' dedi.

Arınç, Kanal D'de yayımlanan ''32. Gün'' programında Mehmet Ali Birand'ın konuğu oldu.

Birand'ın, Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'a yönelik iddialarını hatırlatarak, konuya nasıl baktığını sorması üzerine Arınç, bir kaç açıdan meseleye bakmak gerektiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu açısından bakıldığında, bu ortaya atılan iddiaları ciddiyetsiz gördüğünü belirten Arınç, şöyle konuştu:

''Elinde ne kadar kalın dosya sallarsa sallasın, üzerine ne kadar büyük harflerle köstebek veya yolsuzluk diye yazarsa yazsın bunların içinin boş olduğunu ben aynen yakın gördüm ve biliyorum. Aynen yakın, bizzat görmek ve yaşamak anlamına gelir. Eleştiri babında söylüyorum, yoksa bir genel başkana bunu söylememem gerekir. İsminin 'Çarkçı Kemale' çıktığını doğrulayabilecek çok ciddiyetsiz işlerle bugüne kadar meşgul oldu. O yolsuzluklarla mücadele eden bir kişi olarak kendini takdim ediyor ama adeta elinde çekiç olan herkesi de çivi gibi gören bir anlayışla yola çıkıyor. Kendisinin dışında herkes yolsuzluk yapmaktadır ve o da yolsuzlukların peşinde bir hafiye gibi durmaktadır. Zaten kamuoyundaki onu genel başkan yapmaya götüren yola bu taşları böyle döşemiştir. Ama inanın, hem televizyonda karşı karşıya yaptığı mücadeleler sırasında, hem de elinde gösterdiği dosya veya klasörlerle bugüne kadar doğruluğu, haklılığı kanıtlanmış bir iddiası yok. O yüzden tecrübemle sabittir ki Sayın Atalay'la, bakanımızla ilgili olarak ve üstelik çok sevimsiz bir şekilde ismini köstebek koymak suretiyle onu aşağılayan, ona hakareti amaçlayan bir yafta yapıştırmasını ben doğru bulmuyorum.''

Arınç, Deniz Feneri konusunun yeni olmadığını dile getirerek, bu meseleye bakış açısını defalarca söylediğini kaydetti.

Deniz Feneri'nin Türkiye'deki faaliyetlerine eşiyle birlikte katıldığını belirten Arınç, ''Bu derneğe güvendim, bütün faaliyetlerine maddi destek sağladım. İmkanlarımla fakirlere, yoksullara ben de ulaşmaya çalıştım'' dedi.

''Yanlışları varsa beni yaralar''

''İnanıyorum ki Türkiye'deki faaliyetleri temizdir ve beyazdır'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Eğer yanlışları varsa bu beni yaralar. Çünkü ben onlara güvendim, benim gibi binlerce insanı da yaralar. Çünkü onlar da onlara güven duyarak onların faaliyetlerine katıldılar. Dolayısıyla Almanya'dan buraya doğru hareket eden bir çizgide bir yargılama süreci varsa bize düşen bu yargılama sürecinin sonucunu beklemektir. Çünkü insanlar yanlış yapabilir, suç işleyebilir hata yapabilir. Peşinen, 'bunlar çok iyi insanlardır, kesinlikle böyle bir şeyler yapmaz, ben onlara kefilim' noktasında değilim. Neden? Kendime saygımı kabul ederim ve onu kaybetmek istemem. Çünkü, bir yerde bombalamayı 2 tane astsubayın yaptığı ortaya çıktığında Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, 'bunlar iyi çocuklardır, onları iyi tanırım' demişti. Şimdi ben onu eleştiren bir insan olarak 'bunlar da iyi çocuklardır yapmaz öyle şeyler' dersem Büyükanıt'la aynı noktaya gelmiş olurum. Ben buna hayatımda gelmedim. Onlar doğrudur diye inanıyorum, çok iyi hizmetler yaptılar diye inanıyorum. Ama Almanya dosyası ve Almanya'dan Türkiye'ye nakledilen haberlerin burada bir yargılama süreci başlattığını biliyorsam... Sonunu bir görelim. Acaba ne olacak?''

Arınç, bu konunun üçüncü bir boyutu olduğunu da dile getirerek, Deniz Feneri davasında sanık durumunda olanlardan, Mustafa Çelik, Zekeriya Karaman, Zahid Akman gibi bazı isimleri tanıdığını söyledi.

Arınç, şöyle konuştu:

''Bunlarla iyi ilişkilerimiz oldu, aynı yolda yürüdük. Kanal 7 olsun, diğer çalışmalarında olsun... Her zaman dostluğumuz arkadaşlığımız oldu. Ama ben onların her gün ne yaptıklarını bilmiyorum. Hangi ilişkiler içerisinde olduklarını bilmiyorum. İyi insanlar olarak bir arada bulunduk. Dindar insanlar, vicdanlı insanlar olarak onları tanıdım. Ama bugün içerdeler, sorgulamaları yapıldı, davaları açılacak. Benim gönlüm diyor ki inşallah en kısa zamanda çıkarlar ve en kısa zamanda bundan aklanırlar.''

Beşir Atalay'ın 1971'den beri arkadaşı olduğunu anlatan Arınç, hukuk fakültesini birlikte okuduklarını, askerliğini Kırıkkale'de yaparken de, akademisyenlik döneminde de beraber olduklarını söyledi.

Arınç, Atalay'ın evlendiği aileyi dahi tanıdığını ifade ederek, onun vicdanlı, ahlaklı, kendilerinden dahi kuralcı, hukuka çok bağlı olduğunu bildiğini bildirdi.

''(Köstebek) lafı Kılıçdaroğlu'nun alnına yapışır''

Kılıçdaroğlu'nun iddialarının ciddi olabilmesi için Beşir Atalay'ın kendisinin o kişilere telefon açıp, iddia edildiği gibi ''takibat var, arama var, kendinize çeki düzen verin'' demesi gerektiğini anlatan Arınç, Atalay'ın birine talimat verip ''onları uyar'' diyerek telefon ettirebileceğini ama böyle bir şeyin de olmadığını söyledi.

Arınç, ''Bütün bunların hiçbirisi ispat edilmediği zaman bu köstebek lafı Beşir Atalay'a da zaten tutmaz, ama Kılıçdaroğlu'nun alnına yapışır. Neden? Çünkü, soruşturmanın gizliliği esastır. Bu gizli olan soruşturmadan bir bölümünü alıp da orada filan kişinin, filan kişiye telefon ettiğini telefon dinleme kayıtlarından tespit etmişlerse, ama içeriği işlerine gelmediği halde sadece bu telefon görüşmelerini vererek nasıl olur da İçişleri Bakanı'nın makamından Kırıkkale Belediye Başkanı'na telefon edilir diyorsa bu fos çıkar. Bunun arkasından hiçbir şey olmaz. Sayın Kılıçdaroğlu bugüne kadarki tüm iddiaları nasıl yanlış çıktıysa, bu da onlardan bir tanesi olur'' diye konuştu.

Birand'ın, telefon görüşmeleriyle ilgili iddiaları hatırlatması üzerine, Arınç, Meclis başkanıyken, kendi bölgesi olduğu korumalarının içinde, bürokratlarının arasında Manisa'lıların olduğunu söyledi.

Başir Atalay'ın da yanında bulunanlardan Kırıkkaleli olabileceğini, Kırıkkale ile ilgili bir telefon görüşmesi yapılmış olabileceğini anlatan Arınç, Atalay'ın kendisinin de Kırıkkale'nin seçim bölgesi olduğunu, Kırıkkale Belediye Başkanı'nı 40 yıldır tanıdığını ve kendisinin de aramış olabileceğini söylediğini vurguladı. Arınç, önemli olanın telefon görüşmesinde ne söylendiği olduğunu belirterek, bu ortaya konulmadıkça Kılıçdaroğlu'nun yaptıklarının netice vermeyecek bir şey olduğunu dile getirdi.

''Çok üzüldü arkadaşımız''

Beşir Atalay'ın çok üzüldüğünü anlatan Arınç, şunları kaydetti:

''Çok üzüldü arkadaşımız. Böyle haksız bir suçlamayla karşı karşıya kalması ve hele her konuda titiz çalışan bir arkadaşımızın hiç ummadığı bir şekilde çok çirkin bir yakıştırmayla takdim edilmesi onu fevkalade üzdü. Eğer Kılıçdaroğlu'nun elinde bu telefon kayıtları bir yeri yönlendirmek, bir yere haber vermek, bir yeri ikaz etmek ve özellikle Deniz Feneri ile bağlantılı bir konuya nisar ediyorsa lütfen bu akşam, bu sabah bunu açıklasın. Olabilir ki Sayın Atalay böyle bir yanlışın içine de düşmüştür veya onun adına birisi böyle bir şey de yapmıştır ama şüpheli bırakmayın. Şüpheli bırakırsanız siz bunu siyaseten kullanırsınız ama olan o kişiye olur, size de olur sonucunda. Siz güvenilmez bir insan olursuzunuz. O arkadaşımız da peşinen suçlanmış bir insan olarak kalır.''

Arınç, ''Deniz Feneri davası size genel olarak rahatsızlık veriyor mu?'' sorusuna ise, ''Veriyor tabi vermez mi. Veriyor. Umarım biran önce bu yargı süreci bitecektir ve her şey ortaya çıkar, umarım yine de... Sonunda herkes ne olduğunu açıkca görmeli''  yanıtını verdi.

Birand'ın, HSYK'nın davayla ilgili bazı savcıları görevden almasıyla ilgili, ''El koruyormuş hissi bıraktı'' şeklindeki değerlendirmesi üzerine Arınç, HSYK'nın rutin işlerden biri olduğunu söyledi.

Arınç, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Mehmet Haberal'ın, tutukluluğa itirazını reddeden hakimlerin tazminata mahkum olduklarını dile getirerek, ''Hakimlerin tazminata mahkum edildiği bir Türkiye'de savcıların kanun dışı işlemleri var, bunlar sebebiyle herhangi bir tedbir uygulanmışsa bunu çok görmemek lazım'' dedi.

HSYK'nın, AB İlerleme Raporunda da olduğu gibi tabanı genişleyen, çeşitlendirilen ve hükümetin siyasi tasarruflarını tamamen dışarıda bırakan bir gelişme olarak görüldüğünü belirterek, savcıların görevden alınmasının Deniz Feneri davasına mahsus görülmemesini istedi. Arınç, her davanın savcısı, hakimi hakkında bir şikayet olursa bakılması gerektiğini anlattı.

''(BDP'nin Öcalan ile ilgili talebi) Ev hapsi, denetimli serbestlik, bunlar terör örgütünün siyasal talepleridir. Bu örgütün dediklerini dikkate almak büyük bir devlete ne kadar yakışır''

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın ev hapsine alınması konusundaki açıklamasına ilişkin ''Ev hapsi, denetimli serbestlik, bunlar terör örgütünün siyasal talepleridir. Bu örgütün dediklerini dikkate almak büyük bir devlete ne kadar yakışır'' dedi.

Arınç, Kanal D'de yayımlanan ''32. Gün'' programında Mehmet Ali Birand'ın konuğu oldu.

Arınç, ''Kürtçe eğitimle'' ilgili soru üzerine, şunları kaydetti:

''Anayasanın ikinci, üçüncü maddelerinde konulan hüküm var. Bir de yine Anayasa'nın 42. maddesinde eğitimle ilgili konulan bir hüküm var. Şimdi herkesi kapsayabilecek ve bir medeniyet dili olarak yerel dilden farklı bir dili kabul etmemiz lazım. Şimdi ben 'Kürtçe yerel bir dildir' desem arkadaşlarımızın bir çoğunun bana isyan edeceğini biliyorum ama ne yapalım ki gerçek bu.

Medeniyet dili dediğimiz gibi, Arapça, Fransızca, Türkçe gibi yerine göre Farsça gibi... Bütün bunlarla yüzyıllardır eğitim yapılmış. Yüzyıllardır bu diller milyonlarca insanın birbirini anlamasını kolaylaştırmış. Çünkü bunların kelime hazinesi çok fazla. Bunlarla bilimin her alanında bir şeyler söylemek mümkün. Ben şimdi TRT'den sorumlu bir bakanım. Her gün elime alıyorum kumanda aletini TRT 6'da ne var diye dinliyorum. Ben de o bölgeyi bilen bir insanım. Kürt kardeşlerimle yıllardır birlikte yaşayan bir insanım, onları çok seven bir insanım. Emine Ayna'dan daha güzel İstanbul lehçesiyle konuşabilen bir milletvekili var mı?''

Kürtçe Eğitim

''Kürtçenin seçmeli ders olmasında ne sakınca var?'' sorusu üzerine Bülent Arınç, ''Seçmeli ders olabilir, onu tartışmıyorum. Ama eğitim dilinin, resmi dilin Türkçe'nin dışında bir dil olarak paylaşılması bence doğru değil'' dedi.

Birand'ın, ''Bir Kürt çocuğu, 'ben Kürtçe öğrenmek istiyorum' dediği takdirde, bizim buna hayır demememiz gerekir'' sözlerine karşılık, Arınç, ''Amenna, amenna. Bunun şu mahsuru olabilir, şimdi bizim üniversitelerimizde özellikle Mardin Artuklu Üniversitesinde bunun bütün bölümleri açıldı. Yüksek lisans ve lisans bölümleri de açıldı. O çok büyük bir devrimdir. O rektörü de, o bölümü açanları da kutluyorum. Türkiye'nin buna ihtiyacı vardı. Enstitüyü önce yaşayan diller olarak açtılar, şimdi Kürtçe olarak ayrıca bir bölüm açtılar.''

Bazı talepler ve isteklerin nerede duracağının belli olmadığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

''Çünkü bu gerçek bir ihtiyaç olarak değil, talepler meseleyi siyasallaştırmak bunun üzerinden belki istismar yapmak üzere geliyor. Şunu söyleyeceğim, kursların açılması serbest bırakıldı. Herkes Kürtçe dil öğrenmek için kurs açabilir. Önce bunu istediler. 'Açın kardeşim' dedik, 6 ay sonra kapandı. 'Kimse gelmiyor' dediler. İkincisi, 'radyo televizyon kuracağız, Kürtçe yayın yapacağız' dediler. Önce bir saat radyo, 45 dakika televizyon izni verildi. Ben sorumlu Bakan olarak 2009'un Kasım ayında yönetmeliği değiştirdim, '24 saat yapın kardeşim' dedim. Bana geldi 18 tanesi, 'aman efendim biz 24 saat yayın yapamayız, biz sadece 3 saat yapabilirsek öpüp başımıza koyalım.' Kardeşim sen 3 saat yap, ben sana 24 saat veriyorum. Alt yazı mecburiyetini kaldırdık, haberlerin Türkçe okunması mecburiyetini kaldırdık. Kürtçe reklam alabilirsiniz dedik. Şimdi 1 saatten fazla yapamıyorlar. Ermenice dilde yayın yapan radyolar var. Hepsine izin verdik. Herkes ana dilde yayın yapabilir, RTÜK kayıtlarını alın bakın. Belki şu anda sayısı 25'i bulur. Biz veriyoruz ama talep, istek yok.''

''Dil başka bir şey, dil insanlık hakkı'' sözleri üzerine Arınç, ''Yani bunu koyduğunuz zaman akıbetini şimdiden görmek adına bunu söylüyorum. Kürtçeyi seçmeli ders olarak koyduk, onlar diyecek ki anadilde eğitim yapılsın'' diye konuştu.

''İş bu kadar masum değil''

Birand'ın, ''Öcalan'ın tutukluluk halleri biraz rahat bırakılsın, ev hapsine dönüştürülsün. Hayat kurtaracaksa neden olmasın? Büyük devlet olmak bunu gerektirmez mi?'' sözleri üzerine, Arınç, ''Büyük devlet olmak demek terörün yaşamadığı bir ülke olmak demektir'' dedi.

Terörle mücadelenin de kendi içinde şartları olduğunu belirten Arınç, şöyle devam eti:

''Terörle mücadele sadece silah, mermi, uçaktan atılan bomba değildir. Bunun toplumsal boyutuna, siyasal boyutuna inanıyorum. Yıllarca bunun mücadelesini verdim. Ama iş bu kadar masum ve bu kadar romantik değil. Beyefendinin içerideki tutukluluk şartlarını biraz daha hafifletelim noktası idam kararını kaldırmakla başladı. Türkiye'de idam cezası vardı, 287 tane de fezleke bulunuyordu. Fezlekeler Meclis'e gelmek için bekliyordu. Meclis bu suça iştirak etmemek için hepsini komisyonda bekletiyordu. Üçlü koalisyon vardı, Apo yakalandı, idama mahkum edildi, idam cezasının kalkması gündeme geldi ve kalktı. Meclisimiz buna karar verdi.

Şimdi orada hüküm giydiği ceza, ağırlaştırılmış müebbet olduktan sonra ve cezaevi şartları da, yabancılar da gelip gidiyor onların da raporları var 'aleyhinde değildir' diye. Ev hapsi, denetimli serbestlik bunlar terör örgütünün siyasal talepleridir. Bu örgütün dediklerini dikkate almak büyük bir devlete ne kadar yakışır. Bu ne kadar olabilir. Siz annesinin karnındaki bir çocuğun dünyaya gelmesine engel olacaksınız, genç kızları 214 tane mermiyle öldüreceksiniz, 'bana bu hakkı vermiyorsunuz, ben de herkesi öldüreceğim' derse bir örgüt, buna nasıl sıcak bakarsınız. O kadar romantizmin içinde ki bazıları. Köşe yazılarını okuyorsunuz, hele asabi bir hanımefendi var neler neler yazıyor. Terör nedir bilir misin? Ağlayan insanlar nedir bilir misin? Karısının gözü önünde öldürülen İzmir'den gelmiş bir mühendisin acısını bilir misin? Türkiye'nin önündeki en büyük engel bu. Bütün bu köşe yazarları, gazeteciler, siyasetçiler şunu söyleyecek; 'ey örgüt, elindeki silahı bırak, eylem yapma.''

''Teklif getiremediler''

''Avrupa Birliği raporunda, özgürlükler, basın özgürlüğü, tutukluluk süreleri ve yargıyla ilgili sizin de dile getirdiğiniz eleştiriler var. Bu konuda adım atılıyor mu?'' sorusu üzerine Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle dedi:

''Bunu Sayın Kılıçdaroğlu'na bir sorun. Yemin etmediler, 'biz onlar olmadıkça ant içmeyiz' dediler. Peki çare... 'Biz size teklif getireceğiz' dediler. Hala bekliyoruz o teklifi. Teklifi getiremediler ama kendileri Meclise geldi ve yemin ettiler. Neden teklifi getiremediler? Çünkü o iki kişiye yönelik bir kanun çıkarmak mümkün değil. Bunlar milletvekili oldu çıksınlar veya bunlar milletvekili oldu artık saygın insanlardır, kaçma endişesi yok bunları çıkarsınlar. Yapamadılar çünkü, kanunlar herkes için genel hükümler içermesi gereken belgelerdir. Aynı durumdaki kişilerin hepsini içine alması gerekir. Şahsa özel kanun çıkarılmaz. Bunu CHP de kabul etmez biz de kabul etmeyiz. Dolayısıyla CHP bize böyle bir yasal düzenleme metni hazırlayıp getiremedi.

Sonunda kendileri ant içti. Bir tane Don Kişot'luk yapan kişi vardı. Onun da ant içtiğini biliyoruz. Milletvekilliğinden olmamak için kuzu kuzu geldi ant içti.

Tutukluluk sürelerini indiren bir yasa maddemiz var. Ama bu maddeden Hizbullahçılar da başkaları istifade etti bunlar yıl başında olan şeyler. Kıyamet koptu. 'Biz bunları bilmiyorduk' dedik. Yeni bir hazırlık var Adalet Bakanlığı daha derli toplu bir teklifle gelecek. Detaylarını söylemeyeceğim çünkü bu hepimizi rahatsız eden bir konu oldu. Muvazzaf askerler, emekliler tutuklanıyor, profesörler, bilim adamları tutuklanıyor, gazeteciler tutuklanıyorlar. Sorgu sırasını, savunma sırasının gelmesini bekliyorlar. Dosya kabarık olduğu için her biriyle bu işlemlerin yapılması lazım. Deliller toplanmış, adamı bıraksan kaçacak hali yok, şu yok, bu yok. O zaman da diyor ki 250. maddede sayılan suçları işleyenler mutlaka kaçacak sayılır. Bu, hakimlerin elini kolunu bağlıyor. Şimdi bütün bu yakınmaları dikkate alan herkesi memnun etmese bile en azından biraz daha hukukun yanına vicdanı ekleyecek bu düzenlemeyi Adalet Bakanlığımızın hazırladığını biliyorum. Bunu kamuoyuyla da paylaşacaktır. Ben milletvekillerinin tahliye edilmeleri gerektiğini söyledim, eleştirildim. Sabahat Tuncel'in tahliye olduğu bir Türkiye'de hayli hayli Haberal'ın, Engin Alan'ın bir başkasının mutlaka tahliye edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Ama milletvekili seçilen tahliye edilir diye çok gülünç bir madde yazamayız, bu çok gülünç olur. Genel bir hüküm koymak zorundayız.'' (AA) 

Bu haber 768 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,680 µs