En Sıcak Konular

ABD, Türkiye'ye muhtaç

11 Ekim 2011 08:33 tsi
ABD, Türkiye'ye muhtaç PKK’nın Amerika bakımından önemi bitmiştir. Artık PKK’nın yeniden silahlı gücünün devamlılığında Amerika’dan sempati görmesi, destek alması imkanı yoktur. Çünkü Ortadoğu’da istenen bölgesel Kürt federe devleti zaten kurulmuştur.

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş ile Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı'nın söyleşisi:

Bir yandan şiddet artıyor, diğer yandan MİT ve PKK zabıtları ortaya çıkıyor. Bu ne anlama geliyor? Ve tabii bu zabıtları kim, niye sızdırdı sizce?

Bana göre zabıtlar PKK tarafından sızdırıldı. Ama bunu tek bir sebebe dayandıramayız. Birinci sebep, protokollere, yani Öcalan’ın taleplerine karşı siyasi iradenin cevap vermeyişi, onu Murat Karayılan da söylüyor... İkinci sebep, siyasi iktidarın KCK operasyonları, seçimlerle başlayan milliyetçi yaklaşımı ve söylemlerinin güvensizliği artırması... Üçüncü sebep, buna karşı PKK’nın silahın etkinliğini tekrar göstermesi ve “Ben Türkiye’de siyasi istikrarı da ekonomik istikrarı da bozabilirim” mesajını vermesi... Dördüncü sebepse, Ortadoğu’daki süratli gelişmeler.

Yani Arap baharı?

Evet. Özellikle Başbakan’ın Arap baharı ülkelerine yaptığı gezi sürecinde Türkiye-Suriye ilişkilerindeki gerginlik ve İsrail-Filistin ilişkileri çerçevesinde Başbakan’ın duruşunun İsrail nezdinde yarattığı etkiler sonucunda, kesin böyledir demiyorum ama şunu düşünüyorum... PKK’nın şiddet olaylarının artışında, Suriye’nin dahli, İsrail’in dahli olabilir. Özellikle Türkiye-Suriye ilişkileri sebebiyle etkilenen İran’ın da PKK’nın Türkiye’ye yönelik eylemliliğinde rolü olabilir. Böylesine bölgesel ve küresel güçlerin PKK’yı her zaman olduğu gibi tekrar araç olarak kullanılıp kullanmadığı meselesi bana bu sızmada onların da etkisi olabilir diye düşündürtüyor.

Peki ya Amerika? Amerika PKK’yı destekliyor mu, kullanıyor mu, ne yapıyor?

Amerikan yönetimi bakımından artık PKK’nın kullanılma devri bitmiştir.

Neden?

Çünkü PKK bugüne kadar Ortadoğu’daki şekillendirmeler açısından araç olarak kullanılmıştır. Özellikle bir bölgesel Kürt yönetiminin Irak içinde bağımsızlığa kayabilecek şekilde bir federal yapı oluşturması, bir hukuki durum kazanmasıyla birlikte PKK’nın fonksiyonu, Amerika tarafından kullanılma şartları azalmıştır. PKK’nın Amerika için önemi azalmıştır.

O zaman PKK istenen görevi yerine getirdi diyebiliriz miyiz?

Tabii. Zaten Öcalan’ın Amerika tarafından Türkiye’ye teslimi PKK’nın şiddet hareketinin ortadan kaldırılması gerektiğini bize göstermiştir.

"ABD’NİN PKK’YI KULLANMA DEVRİ BİTTİ. ÇÜNKÜ ORTADOĞU’DA İSTENEN BÖLGESEL KÜRT DEVLETİ KURULDU. ABD, ARTIK PKK’YA DEĞİL, TÜRKİYE’YE MUHTAÇ! "

Peki öyleyse Öcalan’ın teslim edildiği 1999’dan günümüze kadar niçin Kuzey Irak’ta PKK varlığını devam ettirdi?

PKK’nın önemi azalmıştır. Artık PKK silahlı gücünün ortadan kaldırılması şartları Amerika için oluşmuştur ve o bakımdan Amerika’nın Türkiye’ye desteği her geçen gün artmıştır. Ama Ortadoğu denklemi içinde de PKK’nın hemen birden bitirilmesi gibi bir yola girmemiştir Amerika. Çünkü gelişmelere göre PKK’nın oradaki silahlı gücünün el altında bulundurulması, her zaman muhtemel gelişmelere göre araç olarak kullanılabilirlik durumu vardır. Bütün mesele bu.

Ama PKK’nın Amerika bakımından önemi bitmiştir. Artık PKK’nın yeniden silahlı gücünün devamlılığında Amerika’dan sempati görmesi, destek alması imkanı yoktur. Çünkü Ortadoğu’da istenen bölgesel Kürt federe devleti zaten kurulmuştur. Bugün Amerika için önemli olan Irak’taki istikrardır, bölgesel Kürt federe yapısının istikrarıdır. Çekilirken de bu istikrar konusunda Türkiye’ye muhtaçtır ABD, PKK’ya değil.

Mahir Kaynak da benzer bir şey söylemişti. “Amerika, Kuzey Irak’tan çekilirken Türkiye’nin önemi artıyor. Çünkü Araplar ve Kürtler karşı karşıya kalabilirler” demişti...

PKK, Birinci Körfez Savaşı’ndan itibaren günümüze kadar küresel ve bölgesel güçler tarafından kullanılagelmiştir ve Ortadoğu’daki şekillendirme içerisinde ona rol verilmiştir, bu doğrudur. Bugün Ortadoğu’da yine bir boşluk vardır. Bu Türkiye’nin ilişkileri bakımından, Suriye boşluğudur, İsrail boşluğudur, İran boşluğudur... PKK’nın oradaki yapısı bu boşluklardan yararlanarak tekrar varlığını koruma arayışı içindedir. O halde bugün bizim yapacağımız şey, PKK’nın Kandil’deki merkez yapısının bu boşluklardan yararlanma amaçlı yanlış değerlendirmelerini dikkate alarak, önemsemek ama önce kendi içimizde bu sorunun demokratik değerler çerçevesinde çözülmesine öncelik vermek olmalıdır.

O zaman PKK, Kuzey Irak’taki Kürdistan oluşumu için çaba harcadı diyebilir miyiz? Orada bir dahli var mıdır PKK’nın?

Hayır. PKK, Türkiye’yi terör eylemleriyle meşgul ederek, Amerika’nın Irak politikasını etkilememesi, Kürt federe devletinin kuruluşuna engel olmaması için araç olarak kullanılmıştır. Ama PKK’nın etkilediği kitlelerin, siyasetçilerin dikkat etmesi gereken konu, onlar artık bölgesel ve küresel konjonktürlere göre değil, Türkiye’nin bütünlüğü içinde meseleye bakıyorlar, Türkiye’nin bütünlüğü içinde meseleyi çözmek istiyorlar.

İleride bağımsız büyük Kürdistan devleti kurulabilir mi?

Kürt halkı gibi kendilerini dört parçada bütün gören bir ideolojik bakış içerisinde, Kürt siyasi hareketleri bakımından her zaman özlenen bir rüyadır bu. Bugün Barzani de bunun bir rüya olduğunu söylüyor, Talabani de... Türkiye’deki farklı Kürt siyasi hareketleri de söyler bunu. Ama bağımsız bir Kürdistan’ın oluşumu için ne Türkiye’de ne bölgede şartlar müsait değildir. Çünkü bu bölgede İran’ıyla, Suriye’siyle Irak’ın bütünlüğü içerisinde böylesine bir bağımsız hareketi ortaya çıkaracak bir yapı yok. Türkiye’de de bugün Kürtler arasında bir araştırma yapılırsa, bağımsızlık isteyenlerin oranı çok düşüktür. Bunun dışında federasyon ve özerklik talepleri gibi farklı çözüm modelleriyle karşılaşabiliriz, o ayrı. Ama bölgede bağımsız bir Kürdistan kurulma şartlarının objektif koşulları bugün yok. Orta vadede de gözükmüyor.

Dünkü konuşmamızda “Kürt meselesinin çözümünde Habur küçük bir adım, daha radikal adımlar atılmalı” demiştiniz. Bugün Başbakan Erdoğan’a düşen rol nedir sizce?

Bir metafor kuralım; Türkiye’nin bugün siyasette bir Steve Jobs’a ihtiyacı var. Çünkü Steve Jobs bir mucit değil, yeni bir üretim yapmış değil ama bilgisayar dünyasının mevcut teknolojisi üzerinde herkesin beğendiği, herkese hitap eden gelişmeleri, yenilikleri ortaya çıkarmış. Yani mevcuttan, var olan teknolojiden yepyeni ama tüm insanlara hitap eden ürünler ortaya çıkarmış ve bunlar herkes tarafından beğenilmiş. O zaman halk deyimiyle söyleyelim; bizde de helva var, şeker var, un var.

Erdoğan, PKK görüşmesiyle kor ateşi avucunun içine aldı

Helva yapacak kimse mi yok?

Helva da yapılıyor ama kaliteli helvayı herkes yapamıyor. Herkesin damağına uygun sevebileceği bir helva ihtiyacı var. Bugün toplum barış istiyor, Kürtler barış istiyor, Türkler barış istiyor. Türkiye’de ciddi bir toplumsal talep var barış için. Bunu kısmi anayasa değişikliği ve referandum sonuçlarında da gördük. Toplum her şeye rağmen AKP’ye, milliyetçi söylemlerden uzaklaş ve Kürt meselesini çöz diye oy verdi. O halde böylesine bir toplumsal talebe uygun olarak, Türkiye’nin Türkü’yle Kürdü’yle ortaklaşa, birleşebileceği bir çözüm şartını ortaya çıkarmak gerekiyor. Bunda öncülük görevi tabii ki AKP’ye düşüyor. Ama toplum kendi başına yeni bir anayasa yapma imkanını da vermedi AKP’ye. O zaman diğer siyasi partilerle birlikte bu sorunu çözmesi gerekiyor Erdoğan’ın. Bugün BDP bana göre çok önemli bir imkandır, aktördür.

Peki ya CHP?

CHP çok sallantılı ama bir somut proje ortaya koymamasına rağmen önemli mesajlar veriyor. Ayrıca içinde Sezgin Tanrıkulu gibi Kürt siyasetinin içinden gelmiş aydınların bulunuşu ve Kılıçdaroğlu’nun “Yeni anayasayı birlikte inşa edelim ve Kürt meselesinin çözümünde her türlü desteği sağlayabiliriz” şeklinde çok önemli açıklamaları var. Şimdi bunların bir siyasi yarış, polemik içine girmeden hayata geçirilmesi, somutlaştırılması gerekiyor. Karayılan’ın Ahmet Altan’a yazdığı mektubunda da görüldüğü gibi barış isteğinin artık dağdakilerde de olduğunu görüyoruz. İşte bunları senkronize şekilde yönetmek, o şartları oluşturmak Türkiye’nin önündeki en önemli sorun.

"BAŞBAKAN’IN ANNESİNE BAKIŞINI GÖRDÜM. SAMİMİ, İÇTEN, DUYGUSAL... BU DUYGUSALLIĞI BAŞBAKAN’A KÜRT MESELESİNDE GÜÇLÜ ADIMLAR ATTIRABİLİR"

Yani Türkiye siyasetine gereken Steve Jobs, Başbakan Erdoğan olabilir...

Böylesine bir ihtiyaç var ve bugün alternatifsiz şekilde Başbakan Erdoğan bu rolü üstlenebilir, üstlenmelidir. Çünkü toplumsal talepleri okuyan bir lider ve dayandığı muhafazakâr demokrat kitle de esasında böyle bir çözümü istiyor. Çünkü o kitle bugün ekonomik ve sosyal dönüşümler açısından demokratlaşan ve küresel ekonomiyle bütünleşen bir yapıya sahip. Bugün ekonomik istikrar, AKP’nin dayandığı kitlenin, Anadolu sermayesinin de çok önemle üzerinde durduğu öncelikli bir mesele. Ekonomik istikrarın devamlılığı ise demokratik ve siyasi istikrarla birlikte Kürt meselesinin çözümüne bağlı... Bunu okuyabilmemiz lazım.

Hasan Cemal, “AK Parti’nin muhafazakâr ve milliyetçi bir parti olması Kürt meselesinin çözümünde Erdoğan’ın frene basmasına neden oluyor” diyor... Katılıyor musunuz?

Bana göre Başbakan’ı frene bastıran milliyetçi damar veya kadro Türkiye’nin bu sorunu çözmesinde yeni gecikmeler ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin bu sorunu süratle çözmesi gerekiyor. Yeni anayasanın bir milliyetçi damar üzerinde değil, evrensel değerler üzerinde şekillenmesi gerekiyor.

Mesela özerklik meselesi... Siyasi partilerle yapılacak görüşmelerde azami ve asgari müşterekler ortaya konularak bir orta yol bulunabilir. Bu mesele etnik temele dayanmayan bir yaklaşımla çözülebilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti özerklik meselesini Avrupa Birliği süreci içerisinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi şeklinde ele alabilir. Bu, PKK istediği için bizim atacağımız bir adım değildir. Bölgesel güç olmak isteyen Türkiye’nin atması gereken bir adımdır.

Yerel yönetimler merkezi devlet yapısının daha rantabl işletilebilmesi için, hiçbir şekilde etnik temele dayanmadan, sadece ekonomik, sosyal ve Türkiye’nin demografik yapısıyla uyumlu şekilde güçlendirilebilir. O halde biz PKK’nın marjinal taleplerine göre hareket edecek değiliz. Türkiye’nin demokratik taleplerine, toplumun ihtiyacına, evrensel değerlere ve AB kriterlerine göre adımlar atacağız. Burada AKP de kendi düşünce formülünü ortaya koyacaktır, diğer partiler de... Ve parlamentoda asgari ve azami müştereklerde bir orta yolda buluşulacaktır. Mesele budur.

İkinci sırada, Kürtçe’nin eğitim hakkı olarak tanınması meselesi geliyor ki, ben de bu konuda bir sorun olduğunu sanmıyorum. Çünkü Türkçe’nin resmi dil oluşuna kimsenin itirazı yok. Sadece ihtiyaç duyulan bölgelerde resmi dil Türkçe’nin yanında, Kürtçe’nin de resmi dil olarak kabul edilip edilmemesi meselesi tartışılıyor, ki bu meseleye Türkiye bölgesel güç olma, küresel aktör olma hedefleri çerçevesinde yaklaştığı takdirde bir formül bulabilir. Bu hemen bu anayasanın inşası sürecinde ortaya çıkarılacak, topluma zorla kabul ettirilecek bir mesele değil tabii. Sürece bağlı bir olay.

Murat Karayılan, şiddetin dozunu neden artırdıklarını anlatırken, “Hiç pratik adım atmadı AKP” diyor...

Burada bugün yaratılan tartışma ortamı bile Kürtlerin geleceği bakımından, Kürt siyaseti bakımından çok önemlidir, çözümün temel kaynağıdır. O yüzden hiçbir şey yapılmamış demek doğru değil. Bu, Türkiye’deki gelişim dinamiğinin dağdan iyi okunmadığını gösterir. Çözme iradesi olmayan hiçbir siyasi hareketin böylesine cesur adımlar atması mümkün değildir. Kürt meselesine değinmek dahi cesur bir adımdır, ki AKP bunun çok ilerisine gitti. PKK’yla görüşerek bu kor ateşi avucunun içine aldı. Bu adımı dahi attı, görüşmeleri başlattı...

Peki ama Erdoğan neyi bekliyor? Niye bu görüşmeleri hızlandırmıyor?

Erdoğan risk almadan, anayasa inşa sürecinin doğal seyri içinde çözmek istiyor bu meseleyi... Çünkü PKK’nın kitleler üzerindeki tepkiselliğini ön plana alıyor.

Ama zaten yüzde 50 arkasında?

Bana göre de yüzde 50 halk desteğine sahip Başbakan’ın siyasal riskleri alarak adım atması kesin sonucu getirir ve kendisine tarih sayfalarında ayrı bir yer aldırır.

Şimdiden tarih sayfalarında aslında...

Ama bu sorunu çözenin tarih sayfalarındaki yeri ayrı olacak... Ben bugün Başbakan’ın televizyonlarda rahmetli annesiyle fotoğraflarını gördüm. Annesine bakışı, samimi, içten... Sonra, o grup toplantısında anneler gününde yaptığı konuşma... Başbakan duygusal bir insan, bazen o yüzden de çok fazla tepki veriyor. Sanıyorum ki şehit olsun, örgüt mensubu olsun ölen çocukların annelerini en iyi anlayanlardan birisi... Bana göre bu duygusallığı Kürt meselesinde Başbakan’a beklediğimiz güçlü adımları attırabilir.



Bu haber 1,758 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,284 µs