En Sıcak Konular

Yargı rutin dışına çıkarsa!

3 Haziran 2007 17:13 tsi
Yargı rutin dışına çıkarsa! Mümtaz'er Türköne yargının rutin dışına çıktığını belirtiyor. Ona göre Şemdinli'deki "rutin dışılık" ile Anayasa Mahkemesi'nin "367 kararı"ndaki "rutin dışılığı" arasında özde hiçbir fark yok. Anayasa Mahkemesi'ne önerisi ise ilginç: "Rüşdünü i

Mümtaz'er Türköne'nin yazısı:

Rutin dışına çıkan yargı

Cumhurbaşkanlarımızdan biri devletin arada bir "rutin dışına" çıkabileceğini söylemişti. "Rutin dışılık", devlet kurumlarının yasadışı, üstelik suç niteliği taşıyan kararlar vermesini, eylemlere girişmesini ifade ediyor. 
 
Devlet görevlileri, insan haklarını ihlal ederek, cinayet işleyerek rutin dışına çıkar. "Devlet cinayet işlemez" sözü her durumda doğrudur. Çünkü cinayeti işleyen devlet değil, devletin görevlileridir. Devletin "rutin dışına çıkması" cinayet işlemesi değil, işlettirmesi, sonra da cinayet işleyeni cezalandırmayarak, belki taltif ederek korumasıdır. Bu korumayı kim sağlamaktadır? Devlet içindeki bir güç, devletin egemenliğini kullanan güç, yani yargı.

Kesinleşmemiş bir mahkeme kararı üzerinde iki varsayımı mukayese edelim. Diyelim ki, Şemdinli davasında, Van Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında görüldüğü üzere devlet görevlileri "rutin dışına" çıkmış ve cinayet işlemişlerdir. Bu devlet görevlileri, eğer işlediği suçlardan dolayı mahkûm olur ve ceza alırlarsa devlet bir daha "rutin dışına" çıkamaz. Çünkü yasadışı işleri gördürecek personel bulamaz. Tersine, bu şahısların salıverilmeleri, devletin arada sırada başvuracağı "rutin dışılık" için de bir garanti ve güvence sağlayacaktır. Bu garantiyi verecek olan merci ise doğrudan yargının kendisi olacaktır. O zaman Şemdinli Davası, lokal bir olay hakkında karar tesisi değil, devletin "rutin dışı"lığını yargılayan "genel" nitelikli bir davadır. Yargı, aslında hukukun egemenliği konusunda bir karar tesis etmektedir. Şayet yargı suçluları cezalandırmayarak rutin dışı bir karar verirse, devlet kurumlarının arada sırada rutin dışına çıkarak cinayet işlemesine onay vermiş olacaktır.

Anayasa Mahkemesi ile Başbakan arasında cereyan eden polemiğin konusu da işte bu "rutin dışılık" durumudur. Bu sefer hukuku ihlal eden, yargı organının kendisidir. Anayasa Mahkemesi "367" kararı ile "rutin dışı"na çıkmış, tarafsızlığını kaybetme riskini göze alarak "hukuk dışı" bir karar vermiştir. Bu kararı "yargı için bir talihsizlik", "yüz karası", "zorlama ve dayatma eseri" olarak niteleyen Başbakan'a Anayasa Mahkemesi'nin verdiği cevabı işte bu "rutin dışılık" çerçevesinde değerlendirmemiz gerekir. Kararın "bilimsel düzeyde, hukuksal olarak eleştirilebilir" olduğunu vurgulayan Anayasa Mahkemesi, Başbakan'ın sözlerini ise "tehdit, hakaret ve husumet" olarak niteliyor. Siyasî bir karar, üstelik "rutin dışına" çıkmış ve alenî olarak hukuka aykırı bir karar "bilimsel düzeyde" nasıl eleştirilebilir?

Demokrasiye karşı suç işlemek:

Anayasa Mahkemesi'nin "367 kararı"nın maşerî vicdan tarafından mahkûm edilmesi ve bu mahkûmiyetin kayda geçirilmesi gerekiyor. Yüksek Mahkeme'nin bu kararı gözden geçirerek düzeltmesi, ülkenin yaşadığı kaosu gidermesi artık imkânsız. O zaman bu kararı mahkûm etmek "yargının rutin dışına çıkmasını" engellemek demek. Şemdinli'de devletin "rutin dışına çıkması" ile Anayasa Mahkemesi'nin "rutin dışına çıkması" arasında bir benzerlik yok mu? Anayasa Mahkemesi, bir "yüksek" mahkeme. Kararları diğer yargı organlarına da rehberlik ediyor. Bu yüzden "rutin dışına" çıkması, vatandaşın kapısını çalacağı yargıcın da "rutin dışına" çıkması endişesi yaratıyor. Hukuka aykırı kararlar veren "yargıçların devleti", hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü imkansız hale getirir.

Anayasa Mahkemesi, 367 kararı ile kendi itibarına zarar verdi. Anayasa Mahkemesi Başkanı, 367 sorununun dava konusu yapılmamasını arzu ettiklerini, çünkü konunun "hukukî" değil, "siyasî" bir sorun olduğunu vurgulamıştı. Bu söz, mahkemenin vereceği kararın da "siyasî" bir karar olacağı anlamına geliyordu. "Siyasî karar vermek" ise taraf olmak demektir. Konunun siyasî olduğunu ileri sürmek, başvuruyu daha başında görevsizlik kararı ile reddetmeyi gerektirirdi. Tersine Mahkeme, siyasî, yani taraflı bir karar vererek kendi tarafsızlığını tartışma konusu haline getirdi. Anayasa kuralı tesis etmek, hukuka aykırı idi. 102. maddede yer alan, cumhurbaşkanlığı seçiminin sürecin nihayetinde salt çoğunlukla seçilmesini engelleyen bir kural tesis etmek Anayasa'ya aykırı idi. Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında cumhurbaşkanının sadece 1/3'ün azınlık oyuyla seçilebilir hale gelmesi, demokrasinin de ortadan kaldırılarak bir azınlık rejimine dönüştürüldüğünü gösteriyor. Öyle ya, 366 milletvekiline sahip çoğunluk artık cumhurbaşkanı seçemeyecek. Onun yerine çoğunluğu genel seçime gitmekle tehdit eden 184, istediği kişiyi empoze ederek seçtirebilecek. Bu yüzden Anayasa Mahkemesi kararı, bir 367 rakamını değil, demokrasinin en temel prensibi olan çoğunluğun yönetmesi prensibi yerine, azınlığın çoğunluk üzerinde tahakkümünü, yani oligarşiyi getirerek sistemi temellerinden yıkmış oluyor. 367 kararı, özünde azınlığı çoğunluk üzerinde hakim kılarak, demokrasiye hukuk dışı bir darbe vurduğu için "rutin dışı" bir karar ve bir "anayasal suç" niteliğinde.

Şemdinli'deki "rutin dışılık" ile Anayasa Mahkemesi'nin "367 kararı"ndaki "rutin dışılık" arasında özde hiçbir fark yok. Devlet görevlilerinin adam öldürerek suç işlemesi ile yargıçların azınlığın çoğunluk üzerindeki tahakkümünü tesis ederek anayasal suç işlemesi aynı sonuca, demokratik hukuk devletinin temellerinden sarsılmasına yol açar. Devletin güvenlik görevlileri, işledikleri suçlara karşılık koruma görürlerse, suç işlemeye devam ederler. "Çoğunluğun yönetmesi prensibi"ne aykırı olarak "azınlığın tahakkümü"ne fırsat tanıyan bir hukuk dışılık, kararı veren yüksek mahkeme olduğu için, rutin dışılığı doğrudan rutine dönüştürür. Anayasa Mahkemesi, bir hukuk mercii olmaktan çıkmakta, (Ahmet İyimaya'nın kullandığı tabiri kullanalım) "hukuk bozucu" bir güce dönüşmektedir. Meclis, Anayasa'ya göre halkın kendisine verdiği yetkiyi kullanamamakta ve cumhurbaşkanı seçememektedir. Yargı demokrasiyi, bilhassa Anayasa'nın 102. maddesindeki çoğunluk prensibini içeren demokrasiyi kilitlemiştir. Bu hukuk dışılığı aşmanın yegane yolu, konuyu Meclis'in vekâlet aldığı halka götürmek, yani cumhurbaşkanını halka seçtirmektir. 367'nin mucidi olan Sabih Kanadoğlu'nın şu sıralarda savunduğu gibi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine de yargıdan bir engel getirilirse, siyasal sistemin bütünüyle rutin dışına teslim olduğunu, demokratik hukuk devletine veda ettiğimizi kabul etmemiz gerekecek.

Hukuk kimi korur?

Anayasa Hukuku'nda başlangıç bilgisi içinde, "Yargıç Bağımsızlığı" ile "Yargı Bağımsızlığı", "Yargıç Devleti" ile "Hukuk Devleti" arasındaki farklı yerlerde anlatılır. Hukuk devleti, yargıçların egemen olduğu devlet değil, hukukun egemen olduğu devlettir. Bu fark bize, hukukun egemen olması gereken ilk yerin yargıçların dünyası olduğunu da hatırlatmaktadır. Yargı bağımsızlığının arkasına sığınarak, yargı kararlarının eleştirilmesine karşı çıkmak hukuk devletini istismar etmek demektir. Siyasî ve taraflı bir karar elbette eleştirilecektir, eleştirilmelidir. Yargı bağımsızlığını pekiştirecek olan şey, yargıçların bağımsızlığı değil, bu eleştiriler olacaktır. Yargıçlar, baskı altında karar vermeye zorlandıkları zaman, onlara yol gösteren, baskıya direnmelerini sağlayacak olan şey de işte bu eleştirilerdir. 27 Nisan Bildirisi ve CHP liderinin tehditleri, Anayasa Mahkemesi'nin "367 kararı" üzerinde koyu bir gölge olarak durmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı 27 Nisan Bildirisi ile, Anayasa'nın 138. maddesine göre açıkça suç işlemiştir. Şayet Anayasa Mahkemesi, tarafsızlığını ve bağımsızlığını kanıtlamak istiyorsa, bu bildiri hakkında suç duyurusunda bulunmalıdır. Mahkeme kararından sonra konuşan Başbakan ile, doğrudan Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan bir dava hakkında telkinde ve baskıda bulunan Genelkurmay Başkanlığı'nı yan yana koyup karşılaştıralım. Şu soruyu sormak hakkımız değil mi: Anayasa Mahkemesi Başkanı, çarşamba günü yaptığı açıklamayı çok daha önce Genelkurmay Başkanı'na karşı neden yapmadı?

Hukukun egemenliği, sadece hak ve adalet duygusunun egemenliği değildir. Bir devlet ve toplum, hukuk ile dengede durur. Devletin toplum üzerindeki nüfûzu ve itibarı, sahip olduğu silahlı güçten değil hukuktan kaynaklanır. Medeniyet demek hukuk sahibi olmak demektir. Hukukun üstünlüğü, bütün kurumların ve kişilerin üzerinde hukukun egemen olduğunu anlatır. Bir ülkenin güvenliği, çok etkili bir silahlı güçle değil, hukuka bağlı bir silahlı güçle sağlanabilir. Hukuk, korunması gereken her şey için bir müeyyide getirir. Bir ülkeyi, rejimi, kurumları ve tek tek insanları başka bir şey değil hukukun kendisi korur. Herkes hukuka riayet ettiği, hukuk devletine katkıda bulunduğu zaman devlet de, halk da korunmuş olacaktır. Devlet de ancak hukukla korunur.

Anayasa Mahkemesi, taraflı davranmayı bırakarak, rejimin ve bilhassa laikliğin de sarsılmaz bir şekilde içinde yer aldığı hukuku uygulamayı tercih ederse, önce hukuku sonra kendisinin ve devletin itibarını ve bunların yanında doğal olarak rejimi de korumuş olacaktır. Eğer mesele yargının rüşdünü ispatlaması ise Anayasa Mahkemesi, Genelkurmay Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulunarak işe koyulmalıdır. 
 
Zaman



Bu haber 451 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    2,827 µs