Süleyman Bey’in koyunları
17 Ağustos 2011 10:18 tsi
İnsanların öldürülüp toplu mezarlara atıldığı yere ne kadar devlet denir ise.
Bu devletin başına da ne kadar Cumhurbaşkanı denir ise. Devlet (!), Demirel’in tabiriyle rutin (!) dışına çıkarken kendisi de herhalde uyumak için koyunları sayıyor idi.
Eser Karakaş / Star
Rahmetli Turgut Özal’ın siyasi yaşamının en büyük hatası hiç kuşkusuz Demirel ve Ecevit’in 12 Eylül siyasi yasaklarından kurtulmasında referanduma başvurmuş olmasıdır.
Özal, bu kirli Kenan Evren mirasını ANAP’ın TBMM’deki çoğunluğuna dayanarak çözüp, siyasi yasakları kendisi kaldırmış olsa idi, muhtemelen Süleyman Demirel Türkiye’nin siyasi hayatına bir kez daha tasallut etmiş olmayacak idi.
Referandum ile siyasi haklarına kavuşan Demirel, “değiştim” dedi, “emanet oy” istedi, 91’de Başbakan, 93’de de, Özal’ın çok erken vefatı ile Cumhurbaşkanı oldu.
“Değiştim” diyen Süleyman Demirel Türkiye’yi çok fena aldattı, kendisini Çankaya’ya attı, Türkiye’yi de 90’lı senelerin karanlığına çekti.
“Kim ne verirse ben beş bin lira fazla veririm” ifadesiyle simgelenen politikalarıyla kamu maliyesini çökertti, 94, 99, 2001 krizlerinin mimarı oldu; siyaseten de Türkiye, yakın tarihinin en karanlık, en vahşi senelerini yaşadı, Devletin gözü önünde Sivas-Madımak faciası yaşandı, Demirel Çankaya’da Cumhurbaşkanı iken Türkiye’de binlerce faili meçhul cinayet işlendi, 28 Şubat utancını yaşadık.
Ve Süleyman Demirel, Türkiye’yi aldatma amacıyla siyasete geri dönerken şu lafı da telaffuz etti: “Fırat’ın ötesinde kaybolan her koyundan ben sorumlu olacağım”.
Seneler sonra, artık kimsenin Demirel’i ciddiye almadığı bir dönemde, bugünlerde, Süleyman Demirel konusuna, 90’lı senelerin karanlıklar ortamına, Demirel’in sayısız aldatmacalarından birine, “Fırat’ın ötesinde kaybolan koyun” hikayesine neden geri döndüm?
Üç-dört gündür gazetelerde, ekranlarda, Türkiye, çok iyi bildiğimiz bir vahşete, bir devlet cinayetine bir kez daha tanık oluyor.
1997 senesinde, Demirel, Çankaya’da 28 Şubat pisliğiyle kucak kucağa otururken, 19 suçlu vatandaş Tunceli’nin Çemişgezek ilçesinin Aliboğazı mevkiinde güvenlik güçleriyle çatışmaya girmişler, çatışmada hayatlarını kaybetmişler; buraya kadar işler normal gibi.
Ama çatışmada öldürülen söz konusu 19 suçlu vatandaşın cenazeleri, nedendir bilinmez, umarım meselenin üzerine gidilir, bir savcının nezaretinde ailelerine teslim edilmek yerine, bir askeri birliğin tellerinin hemen altında açılan bir çukura atılmışlar.
Bu korkunç olay, çok sayıda başkaları gibi, Türkiye’de yaşanmış.
Ne zaman mı yaşanmış?
“Fırat’ın ötesinde kaybolan her koyundan ben sorumluyum” diyen Süleyman Demirel Çankaya’da oturur iken, 28 Şubat paşalarıyla beraber hükümetler devirip, hükümetler kurdurur iken.
Umarım bu kez, bu olayın üzerine gidilir, bu korkunç eylemin sorumluları hakkında, en küçüğünden, en büyüğüne, devletin en tepesine kadar soruşturulur.
Olay insanlığa karşı bir suçtur, kimse zaman aşımı bahanesinin arkasına saklanamaz.
Kazı çalışmalarına bizzat katılan Bakan Fatma Şahin’e, yasal sürecin önünü açan Adalet Bakanı’na teşekkür etmek lazım.
Ve çok ama çok daha önemlisi bundan sonra böyle utanç verici, kahredici olayların bir biçimde tekrarlanmasını mutlak bir biçimde engellemek lazım.
1997 senesinde olayın hangi ayda gerçekleştiğini bilemiyorum.
Malum, Haziran 1997’de, 28 Şubat günleri, Erbakan Hükümeti istifa ediyor, yerine Mesut Yılmaz Hükümeti geliyor.
Bu nedenden dönemin (olayın olduğu tarih) Başbakanı ya rahmetli Erbakan ya da Mesut Yılmaz.
Genelkurmay Başkanı ise İsmail Hakkı Karadayı.
İçişleri Bakanı ise ya Meral Akşener ya da Kutlu Aktaş.
Haziran 97’e kadar Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Haziran sonrası Bülent Ecevit.
Ama en tepede, Devletin başında Süleyman Demirel.
İnsanların öldürülüp toplu mezarlara atıldığı yere ne kadar devlet denir ise.
Bu devletin başına da ne kadar Cumhurbaşkanı denir ise.
Devlet (!), Demirel’in tabiriyle rutin (!) dışına çıkarken kendisi de herhalde uyumak için koyunları sayıyor idi.
Bu haber 922 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle