En Sıcak Konular

Askerin Hariciye'den gazel okuma dönemi bitiyor mu?

14 Ağustos 2011 14:12 tsi
Askerin Hariciye'den gazel okuma dönemi bitiyor mu? Türkiye'de hükümetlerin en az etki edebildiği iki kurum vardı: Dışişleri Bakanlığı ve ordu...

Şükrü Elekdağ'ın İlker Başbuğ röportajı, Dışişleri ile Ordu arasındaki ilişki sürecini yeniden gündeme taşıdı. Statükonun temsilcisi olarak bilinen bu iki köklü kurumun özellikle emekli mensupları arasındaki siyasi görüş birliği dikkat çekici. Uzmanlara göre bu uyumun kökleri Osmanlı'ya kadar dayanıyor.

Geçtiğimiz hafta, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ'ın eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile yaptığı iki günlük söyleşi Milliyet gazetesinde yayımlandı. Bu söyleşi, 2001'de emekli Büyükelçi Taner Baytok'un, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın hayatını anlatan 'Bir Asker, Bir Diplomat' isimli kitabını akıllara getirdi. Bireysel ilişki olmaktan çıkıp, bu yakınlığın kurumsal alana taşındığı yapı ise Encümen-i Daniş... Üç eski Genelkurmay başkanı, bir eski başbakan, bir eski Meclis başkanı, iki eski Dışişleri bakanı ve çok sayıda emekli büyükelçinin üye olduğu grup, görünürde bir düşünce topluluğu. Ancak, 28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanı Demirel ve Başbakan Çiller'e mektup yazarak, laiklikten taviz verilemeyeceğini deklare eden de; daha sonra sürecin etkin aktörleri İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun da üyesi olacağı, başkanlığını eski Meclis Başkanı Necmettin Karaduman'ın yaptığı Encümen-i Daniş'ti. Karaduman, AK Parti'ye kapatma davasını açan Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'ya fazla yüklenildiğini belirtmiş; AK Parti hükümetine karşı, merkez sağı dizayn etme girişimlerini 18 Ocak 2011 tarihli Zaman'a açıklamıştı: "Hüsamettin Bey (Cindoruk), Süheyl'i (Batum) partinin başına getirmeye muvaffak olamadı. Bıraktık bu işin (DP'yi canlandırma) peşini."

Uluslararası alanda daha yapıcı, uzlaşmayı benimseyen ve proaktif bir politika izleyen AK Parti'nin lideri Erdoğan'ın Davos çıkışını sert bir dille eleştiren eski büyükelçiler; 18 Haziran 2010'da, Erdoğan'ı ve izlediği dış politikayı hedefe alan, yine sert bir açıklama yaptılar. Altında 72 'emekli' büyükelçinin imzası vardı. Bu karşı çıkış, Dışişleri'ndeki değişimi de gözler önüne seriyordu. Dışişleri'ndeki değişimin Turgut Özal döneminde başladığına dikkat çeken Çankaya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanel Demirel, "Ancak ordu içindeki vesayeti çok fazla sarsamadı. Ama Dışişleri Bakanlığı'ndaki değişimi büyük ölçüde Özal'a borçluyuz. Dolayısıyla, bugünkü Dışişleri'ni bürokratik vesayetin kalesi olarak görmek, doğru olmaz. Ama özellikle emekli kuşağın, yeniden güç dengeleri değişirse, kendini en fazla hissettireceği yer yine Dışişleri Bakanlığı." diyor.

1826'da, Osmanlı'nın reform çabalarında önemli yer tutan Tercüme Odası kurulmasından sonra, bu odadan geçenlerin Dışişleri'nde hakim olduğunu söyleyen Tanel Demirel, askerin 'devletin sahibi' olarak kendisini görmesinin miladı olarak İkinci Meşrutiyet'i (1908) gösteriyor. Demirel'e göre bu sahiplik duygusu, 1910'daki Bâbıâli Baskını'yla pekişti. Ortadoğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuri Yurdusev'e göre ise asker ile Dışişleri arasındaki ilişkinin kökleri III. Selim'e uzanıyor.

Tanel Demirel, Cumhuriyet'in kurulmasından sonraki süreçte, Dışişleri'nin geriye çekildiğini söylüyor: "Cumhuriyet'le oluşan 'Sevr paranoyası'nın da etkisiyle, Türkiye bir 'güvenlik devleti'ne evrildi. Bunun için evrensel hukuk kuralları bir kenara atılabildi. Bunda Türkiye'nin Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği'yle komşu olması, NATO'nun en önemli müteffiki olması da etkili." Demirel, orduyu ve Dışişleri'ni daha sonra aynı çizgide buluşturan kavramı da 'güvenlik' olarak işaretliyor: "Türkiye güvenlik açısından sorunlu bir ülke. Askerler bunun askerî yönlerine bakıyor, Dışişleri de ittifak yönüne... Kendimizi koruyamadığımız noktada, dış güçler arasındaki rekabetten iyi faydalanmamız lazım. Bir güce yakın olmamız lazım. Dışişleri diyor ki: 'Siz içerideki işleri düzenleyin, ben de diplomatik boyutu yürüteceğim.' Burada bir ittifak oluşuyor." Prof. Dr. Nuri Yurdusev'e göre, bu ortaklığın ideolojik bir anlamı da var: "Hem Hariciye hem de Askeriye, kendilerini uzun müddet Türkiye'de Batılılaşma, modernleşme, çağdaşlaşmanın taşıyıcısı olarak gördüler. Kamuoyunda da hep bu böyle algılandı."

Prof. Dr. Tanel Demirel, iki kurum arasındaki organik bağın bürokrasiyle pekiştiği kanısında. Bunun iki ayağı var: "Birincisi, bütün büyükelçiliklerimiz, askerî ataşeliklerle yan yana oluşturuluyor. NATO'da da uzun yıllar birlikte görev alıyorlar. İkincisi, Türkiye'de hükümetlerin en az etki edebildiği iki kurum var. Bir tanesi ordudur, diğeri ise Dışişleri'dir. Güvenlik devletinde askere karışılmaz. Asker kadar güçlü olmasa da, belli çevrelerden, belli ailelerden gelenlerin oluşturduğu bürokratik gelenek de Dışişleri'nde devam ediyor. Onlar da güvenlik boyutunda şunu savunuyorlar: Siviller bu işleri bilmez. En iyi, askerler ve biz biliriz. Siviller bize karışmasın."

Demirel ve Yurdusev, Soğuk Savaş döneminin bitmesiyle, ordu ile Dışişleri arasındaki ilişkinin etkilendiği noktasında hemfikir. Dışişleri ile ordu arasındaki ilişkinin belirleyicileri arasında, Türkiye'nin iç güvenliği de var. Prof. Dr. Nuri Yurdusev, Türkiye'nin terörle mücadele ettiği süreçte, dış politikanın, ordunun ilgi alanına girdiğinin ve yeni bir ortaklığın başladığının altını çiziyor. 1991-95 yılları arasında Dışişleri Müsteşarlığı yapan, emekli Büyükelçi Özdem Sanberk ise 'bilimsel' olarak bakıldığında, Genelkurmay ile Dışişleri arasındaki işbirliği ve ilişkinin 'son derece sağlıklı' yürüdüğünü savunuyor. Peki, dün de öyle miydi? Sanberk, veriyor cevabı: "En azından ben 1991-1995 arasında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevini yürüttüğüm sürece, iki kurum arasında son derece karşılıklı güvene dayanan, yararlı, Türkiye'nin stratejik menfaatlerine cevap veren bir çizgi izlenmiştir. Zaten o zaman alınan sonuçlar da ortada."

Özdem Sanberk'in sözünü ettiği 90'ların başında, Madrid Büyükelçiliği'nde müsteşar olan Akın Özçer'se aksi görüşe sahip! Büyükelçilere yönelik 'monşer' algısının temelinde de Genelkurmay'ın etkili olduğunu düşünüyor: "90'ların başları, Kürt sorunu, faili meçhullerin en yoğun yaşandığı dönemlerdi. Avrupa Konseyi'nde görevliydim. Bir askerin dışkı yedirmesiyle ilgili bir dava geldi önümüze. Asker diyor ki, 'Ben her şeyi bilirim'. İç politikaya müdahale ediyor. Sonra istiyor ki, dışarıda onun yaptıklarını savunalım. Bu tip davalar, yerin dibine girmemize yol açıyordu. Yaptıklarını savunmayınca, 'monşer, pısırık, masaya yumruğunu vurmayan adam' diye eleştiriyorlardı. 'Ne yaparsam yapayım, beni savunacaksın.' düşüncesi hâkimdi."

Türkiye'nin değişimi sürecinde, Dışişleri'nin askerlerden daha iyi bir sınav verdiğini düşünen Tanel Demirel, emekli Dışişleri mensupları için aynı kanıda değil: "Ordu içindeki AK Parti'ye yönelik hareketler, darbe girişimleri, bürokrasi içinde en fazla, eski Dışişleri mensuplarında yankı buluyor. Onur Öymen'in kafasındaki Türkiye ile, Tuncer Kılınç ve Çetin Doğan'ınkiler birbirine çok benziyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Büyükelçi Osman Korutürk'ün YAŞ konusunda verdiği tepkilere de bakabilirsiniz."

***

"Türkiye'de hükümetlerin en az etki edebildiği iki kurum vardı: Dışişleri Bakanlığı ve ordu"
Prof. Dr. Tanel Demirel, iki kurum arasındaki organik bağın bürokrasiyle pekiştiği kanısında. Bunun iki ayağı var: "Birincisi, bütün büyükelçiliklerimiz, askerî ataşeliklerle yan yana oluşturuluyor. NATO'da da uzun yıllar birlikte görev alıyorlar. İkincisi, Türkiye'de hükümetlerin en az etki edebildiği iki kurum var. Bir tanesi ordudur, diğeri ise Dışişleri'dir. Güvenlik devletinde askere karışılmaz. Asker kadar güçlü olmasa da, belli çevrelerden, belli ailelerden gelenlerin oluşturduğu bürokratik gelenek de Dışişleri'nde devam ediyor. Onlar da güvenlik boyutunda şunu savunuyorlar: Siviller bu işleri bilmez. En iyi, askerler ve biz biliriz. Siviller bize karışmasın."

Demirel ve Yurdusev, Soğuk Savaş döneminin bitmesiyle, ordu ile Dışişleri arasındaki ilişkinin etkilendiği noktasında hemfikir. Dışişleri ile ordu arasındaki ilişkinin belirleyicileri arasında, Türkiye'nin iç güvenliği de var. Prof. Dr. Nuri Yurdusev, Türkiye'nin terörle mücadele ettiği süreçte, dış politikanın, ordunun ilgi alanına girdiğinin ve yeni bir ortaklığın başladığının altını çiziyor. 1991-95 yılları arasında Dışişleri Müsteşarlığı yapan, emekli Büyükelçi Özdem Sanberk ise 'bilimsel' olarak bakıldığında, Genelkurmay ile Dışişleri arasındaki işbirliği ve ilişkinin 'son derece sağlıklı' yürüdüğünü savunuyor. Peki, dün de öyle miydi? Sanberk, veriyor cevabı: "En azından ben 1991-1995 arasında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevini yürüttüğüm sürece, iki kurum arasında son derece karşılıklı güvene dayanan, yararlı, Türkiye'nin stratejik menfaatlerine cevap veren bir çizgi izlenmiştir. Zaten o zaman alınan sonuçlar da ortada."

Özdem Sanberk'in sözünü ettiği 90'ların başında, Madrid Büyükelçiliği'nde müsteşar olan Akın Özçer'se aksi görüşe sahip! Büyükelçilere yönelik 'monşer' algısının temelinde de Genelkurmay'ın etkili olduğunu düşünüyor: "90'ların başları, Kürt sorunu, faili meçhullerin en yoğun yaşandığı dönemlerdi. Avrupa Konseyi'nde görevliydim. Bir askerin dışkı yedirmesiyle ilgili bir dava geldi önümüze. Asker diyor ki, 'Ben her şeyi bilirim'. İç politikaya müdahale ediyor. Sonra istiyor ki, dışarıda onun yaptıklarını savunalım. Bu tip davalar, yerin dibine girmemize yol açıyordu. Yaptıklarını savunmayınca, 'monşer, pısırık, masaya yumruğunu vurmayan adam' diye eleştiriyorlardı. 'Ne yaparsam yapayım, beni savunacaksın.' düşüncesi hâkimdi."

Türkiye'nin değişimi sürecinde, Dışişleri'nin askerlerden daha iyi bir sınav verdiğini düşünen Tanel Demirel, emekli Dışişleri mensupları için aynı kanıda değil: "Ordu içindeki AK Parti'ye yönelik hareketler, darbe girişimleri, bürokrasi içinde en fazla, eski Dışişleri mensuplarında yankı buluyor. Onur Öymen'in kafasındaki Türkiye ile, Tuncer Kılınç ve Çetin Doğan'ınkiler birbirine çok benziyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Büyükelçi Osman Korutürk'ün YAŞ konusunda verdiği tepkilere de bakabilirsiniz."

zaman



Bu haber 1,547 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,004 µs