‘Karar bizim’ de, doğru hangisi?

0 0 0000 00:00 tsi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘Kuzey Irak'ta terör örgütü konuşlanıyorsa ABD üzerine düşeni yapmalıdır. Türkiye'nin bir yerlerden izin almaya ihtiyacı yoktur. Ülkemiz tehdit altındaysa kararı verir, adımımızı atarız" diye konuştu. Mâlum! Fakat d

Önce Başbakan’ın ağzından ‘son’ çıkan cümleleri yeniden, yeniden, yeniden okumak lâzım... Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde Ali Kırca'nın sorularını yanıtlarken Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın Kuzey Irak'a müdahele yapılması konusundaki sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Bu konuda güvenlik güçlerimizle, asker ve polisle ayrı düşmemiz söz konusu olamaz. Yapılması gereken neyse, sınır ötesi için vakti zamanında geldiğinde iletişim kurulur. Bu konuda adım anında atılır ve gecikmez….”

“…İşin parlemento boyutu olduğu zaman o ayrı. O, olağanüstü bir haldir. O zaman parlemento toplantıya çağrılır ve adım atılır. Komşularımızın komşuluk hukukunu asla çiğnememelidir. ABD siyasi müttefikimiz. Onlarla ilgili olarak onların daveti sebebiyle ta Afganistan'a kadar gidiyoruz. Kuzey Irak'ta terör örgütü konuşlanıyorsa, ABD üzerine düşeni yapmalıdır. Terörle ilgili koordinatör istenmesi ortak çalışmadır. Ortak çalışmanın da gereği yerine getirilmelidir. Türkiye'nin bir yerlerden izin almaya ihtiyacı yoktur. ABD'ye rağmen diye de bir şey yoktur. Türkiye'yi uluslararası platforma bağlayan kurum NATO'dur. Ülkemiz tehdit altındaysa bizim atmamız gereken adımlar var. Biz bu adımı, kararımızı verir ve atarız"!

Girmek, kalmak, ‘orta’lamak!

Biraz uzun verdik ama bu gerekli ve önemli. Kuzey Irak’a askeri müdehalede bulunmak teknik açıdan zor iş değil. Orgeneral Büyükanıt’ın dediği gibi, ‘TSK’nın bir zorluğu yok”. Zor olan sonrası! Zamanlaması.

Türkiye’nin belli sürece yaşanmış seçim ve bu dönemde yaşanacak gelişmeler, tüm konsantrasyonun bu merhalelerin sağlıklı ve kırıp dökülmeden aşılmasına yönelmiş olması gerekiyor. Yani Türkiye zaten olağanüstü bir dönem yaşıyor ve bir de Kuzey Irak gibi, girişin kolay çıkışın sıkıntılı olduğu bir bölgeye girmek “şimdilik” akil durmuyor.

Bu işin bir yönü. İkinci yönü ise daha tehlikeli. Hakim söylem ABD’nin bölgeye bir Türk müdehalesinden hoşlanmayacağı inancına dayanıyor. Ya tersi ise!? Hatta daha fazlası ise. Açık yazalım, Türkiye’nin sadece Kuzey Irak’a değil, orta Irak’a kadar girip, “bölgenin tüm sorunları” ile başbaşa kalması, hatta bugün için “fantezi” gelebilecek bir bakışa göre, ABD için içinden çıkılmaz hale gelen Irak ve İran sorunlarını Ankara’ya devretmek ise.

Sürekli tekrarlanan “ABD’ye rağmen girilemez” söylemi, bu “gurur kırıcı” hal üzerinden tahrik etmek ise? Bunun olası sonuçlarını tahmin etmek bir yana, tahmin etmek isteyen bile çıkmayacaktır!

Şimdi anladı galiba?

Başbakan’ın bu söylemi farklı teşhisleri gündeme getiriyor. Cümleler dikkatli okunduğunda, Başbakan Erdoğan’ın ‘ne yapılmak istendiğini’ biraz yavaş da olsa anlamaya başladığı seziliyor.
İşte bu yüzden, “biz”i biraz da “ben” olarak anlamak gerekiyor. Yani Başbakan, “Ne yapmak istediğinizi anlıyorum. Yapamaz değilim ama siz istiyorsunuz diye yapacak değilim. Kararı ‘ben’ veririm” diyor.

Öyle ya da değil. Fakat bir başka önemli konu daha bulunuyor. Başbakan son zamanlarda “hızlı” reaksiyon veriyor. Araba kullanırken iyi bir meziyet sayılabilir ama devlet yönetirken her zaman iyi olmayabiliyor.

Başbakan Erdoğan’a yönelik “etkilerin” “tepki” alma süresi kısaldıkça, hata yapma oranı artıyor. Zira devlet, sağlam ve “kontrollü” kararlar ister. Hızlı ve reksiyoner kararlar gerçekte “etki” sahiplerinin istediğine gelmek anlamına geliyor. Kamuoyundan “aferim” övgüleri alsa bile.

Gergin süreç Tayyip Erdoğan’ın sinirlerini zaman zaman boşalma noktasına getiriyor olabilir ama O’nun sinirleri boşaldığında Türkiye’nin yani “halkın” huzurunun kaçması ihtimali beliriyor. Devlet kadar “halk” da sağlam sinirler istiyor. Aksi halde havuzdan sırılsıklam çıkarken, "kim itti" diye şaşkın şaşkın bakılabiliyor.

www.iyibilgi.com

Bu haber 290 defa okundu.