En Sıcak Konular

Türk futbolunun şike tarihi!

18 Temmuz 2011 12:13 tsi
Şike konusunda aktörler farklı ama senaryo hep aynıydı. Karşınızda Türk futbolunun şike tarihi ve şaibeli sezonlar...

Gündemimiz şike. İşi gücü bıraktık, Türk futbolunun ne olacağını merak ediyoruz. Oysa geçmişe bakın. Aktörler farklı ama senaryo hep aynıydı. Tek fark bu kez teknik takibe takıldılar. Geçmişteki örnekler şike suçlamasıyla adalet önüne çıkmamışlardı ama bu yazıya konu olacak kadar futbolun karanlık yüzüyle adları anılmıştı. Zamanın politikacıları da futbola bulaşırken şike dedikodularını beraberlerinde getirmişlerdi. Karşınızda Türk futbolunun şike tarihi.

Futbol özü itibarıyla her iki takımdan on birer kişinin ortadaki yuvarlak cismi üç direğin arasından geçirmek için mücadele ettiği oldukça basit bir oyundur. Ancak futbol dünyasında yaşanan son gelişmeler gösteriyor ki, şampiyonluk yarışı kızıştığında işler biraz karmaşık hale gelebiliyor. Sahaya çıkan takımın yanında bir çantacı birkaç yüz bin Avro, tercihen birkaç silah bulunması da maçı topu üç direğin arasından geçirmek için faydalı olabilir.

Türk futbolunun şikeyle yolunun kesişmesi profesyonelliğin kabulüyle aynı yıllara denk düşer. Gerçi öncesinde de Beşiktaş'ın “Madrid Panteri” lakaplı kalecisi Varol Ürkmez'in dediği gibi hatır şikesi vardır ama deyim yerindeyse paralı pullu maç bağlama girişimlerinin başlaması altmışların sonunu bulur. Üstelik Türk futbolu buna cevabını gecikmeden verecektir de.

1964 yılının Temmuzu Karşıyaka Kulübü’nün Kasımpaşa maçında şike yaptığı gerekçesiyle ligden düşürülüşüne tanık olacaktır. İşin ilginç yanı aynı günlerde şimdikine çok benzer “şike kulübe mal edilmemeli, şahıslar cezalandırılmalı” gibi açıklamalar manşetleri süsleyecek. Kulüpler mahkeme kapılarında haklarını aramak için uğraş verecek ama sonuç değişmeyecektir.

Bu olaydan çok sonra, Kasımpaşalı fubolcular şike yaptıklarını itiraf etmek için Beykoz'dan para aldıklarını itiraf edecek ve Karşıyaka yeniden lige alınacaktır ama şunu söylemeden geçmemek lazım: Dönemin askeri yönetimi ülkede pek çok taşları yerinden oynattıysa da sonradan yerini alacak sivil futbol yöneticilerinin aksine şike olayının üstüne dirayetle gitmekte büyük başarı göstermişlerdir.

İlerleyen yıllarda yaşanacaklar bu detayın altının çizilmesini gerekli kılmaktadır. Çünkü altmışların sonuyla birlikte hayat sivilleşirken futbolda da Anadolu patlaması yaşanmaktadır. Birçok şehir takımı hızla birinci ligin yolunu tutmakta ve üç büyüklerin saltanatını tehdit eder hale gelmektedir. Bu dönem aynı zamanda kulüp içerisine yavaş yavaş mafyavari yapılanmaların sızmaya başladığı yıllar olacaktır. Kulüplerde hâlâ sembol isimlerin ağırlığı büyüktür ama giderek büyüyen futbol endüstrisi sırf “şerefle, şanla” yöneticilik yapılan yılları geride bırakma zamanının geldiğini gösteriyordur. Para getirecek ve karşılığında itibar götürecek yeni finansörler kulüplerin kapısında birikmeye başlamıştır. Yetmişler ve sonrası asla öncesi kadar temiz olmayacaktır.

ŞAİBELİ SEZONLAR

Üstelik Karşıyaka – Kasımpaşa örneğindekine benzer bir yaptırım da Türk futbolu uzun yıllar görmemiştir. Tabii ki amacımız bu yazıda ismi geçecek ve hakkında herhangi bir soruşturma açılmadığı için herhangi bir şike suçu taşımayan insanları zan altında bırakmak değil ama öte yandan hemen her dönem gazete sayfalarına yansıyan dedikoduları da hatırlamak lazım.

Dedik ya yetmişler Anadolu'nun güç kazandığı öte yandan üç İstanbul takımının ekonomik kriz içinde debelendiği yıllardır. Büyüklerin bünyesinde veya çevresinde yer alan mafyavari isimler maç bağlama, şike olaylarıyla gündeme gelmek istemeseler de o yılların en önemli saha dışı başarısı olan oyuncu kaçırma konularında hayli başarılılardır.

Fenerbahçe'ye çok yakın bir isim olan Kasımpaşa Başkanı Sultan Demican, Cemil Turan'ın sarı – lacivertli kulübe transferinde önemli rol oynamış, aynı zamanda yeni bir yönetici tipinin ortaya çıkışına önayak olmuştur. Yine de yetmişler sonrasına göre -en azından görünürde- daha temiz sayılabilir. Dönemin en önemli iddiası Trabzonspor'un üst üste şampiyonluk kazandığı yıllarda son haftalarda gittiği zorlu Zonguldakspor ya da Orduspor deplasmanlarından rahat galibiyetlerle dönmesinin bir Karadeniz ittifakı sonucu olduğudur.

Ancak 12 Eylül'le birlikte futbolun günlük hayattaki yeri değişecek, İstanbul kulüpleri yerel sermayenin yeniden şehirlerine dönmesine paralel olarak güçlenecek ve şampiyonluk uğrunda saha dışında da savaşılması gereken bir değer haline gelecektir.

Seksenlerle birlikte ligin son haftaları tam bir dedikodu kazanına dönüşür, artık siyasetçiler de -belki apolitikleşen bir toplumun siyasi idealler yerine futbolu koyması sebebiyle- yandaşı oldukları takımların en önemli saha dışı gücü haline gelmiştir. İlk büyük fırtına 1985-86 sezonunun son haftalarında kopar. Başbakan Turgut Özal'ın eşi Semra Özal'ın Galatasaray ile Beşiktaş şampiyonluk için çekişirken Beşiktaş'ı kolladığı haberleri ortaya çıkar. Hele son hafta Beşiktaş, Trabzonspor deplasmanında şampiyonluk için mutlak galibiyete ihtiyaç duyarken Özal'ın dönemin Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz'la anlaştığı iddiaları ayyuka çıkar. Öyle bir hava yaratılır ki maç çoktan bağlanmıştır. Üstüne Kocaeli deplasmanında Semra Özal'a küfürlü tezahüratta bulunan Galatasaray taraftarları polisin müdahalesine karşılık verince çıkan meydan savaşı ipleri iyice gerer.

Sonunda Beşiktaş şampiyon olur, Galatasaray'ın 14 senelik şampiyonluk hasretini dindirmesi bir sonraki sezona kalır. Ancak o sezon da son haftalara Beşiktaş önde girer. Galatasaray şampiyonluğu rakibine kaptırmamaya kararlıdır. Siyah – beyazlı takımın Malatya deplasmanı öncesi dönemin yöneticilerinden Ergün Gürsoy'un Malatyasporlu futbolcularla anlaştığı söylentisi yayılır.

Maçı Malatyaspor tek golle kazanır, sonrasında Beşiktaşlı futbolcular Malatyalı meslektaşlarının “paralar çantada bekliyor, dışarıda da Mercedesler hazır” dedikleri iddiasında bulunur. Ertesi hafta Beşiktaş bu kez sahasında Denizlispor'a puan kaptırınca şampiyon Galatasaray olur. Konyaspor bir hafta boyu süren *şampiyonluk ayarlandı* söylentileri üzerine şampiyonluğu kaybedince kentte adeta infial uyanır. Federasyon önceki yıllarda olduğu gibi yine şike ve teşvik iddialarının üzerine gitmez. Ancak asıl bomba ertesi sezon patlayacaktır. Ligler başladıktan birkaç hafta sonra Bursaspor'un yaptığı itiraz mahkeme tarafından kabul edilir. Önceki sezon Bursaspor'un düşmesine sebep olan bir maçta şike yapıldığı ortaya çıkar ama şike yapan takımlar hakkında herhangi bir yaptırım uygulanmaz. Bursaspor, sezonun ortasında lige dalıverir dosya kapanır. Usulsüzlüğün bedeli sırf bu olayla değil, ikinci ve üçüncü ligdeki pek çok mahkeme kararıyla kaosa dönüşür, sezon allak bullak olan program yüzünden zar zor biter. Yine aynı yıllarda Malatyaspor, Adana Demirspor ve Boluspor arasındaki şike üçgeninde belgelere ve Adana takımı yöneticilerinin itiraflarına karşın olayın üstü kapatılır.

Şike ve teşvik iddialarının ayyuka çıktığı daha da kötüsü futbolseverler nazarında “kabul edilebilir” hale geldiği yıllar bu yıllardır. Doksanlarda futbolun özerkleşmesi federasyonun yaptırım gücünü arttıracak, siyasetçiler biraz da olsa futboldan ellerini çekmek zorunda kalacaktır. Ancak 1992-93 sezonu yine bir şike iddiasına sahne olur. Galatasaray ve Beşiktaş'ın çekiştiği sezonda son haftaya puan puana girilir. İşi averaj belirleyecektir. Galatasaray, Ankaragücü'nü 8 – 0 yener. O gün kalede olan -ve aslında sanıldığı gibi sekiz değil beş gol yiyen ve devre arasında oyundan çıkarılan- eski Beşiktaş kalecisi Zalad bir daha dönmemecesine alelacele Türkiye'den kaçmak zorunda kalır.

Ardından devreye Ali Şen girecektir. Fenerbahçe'nin şampiyonluktan uzak geçirdiği yılları sonlandırmak isteyen Şen, zaten önceki başkanlık döneminde futbolda güç imajının başlı başına simgesidir.

Fenerbahçe'nin Trabzonspor'u Trabzon'da yenerek şampiyonluğu kazandığı 1995-96 sezonunda Ali Şen'e, hem hakemler hem rakip takımlar üzerinde baskı kurduğu eleştirisi getirilir. Hatta Ali Şen'e karşı nefret o kadar büyür ki Fenerbahçe maçları dışında da taraftarlar Ali Şen içerikli küfürlü tezahüratlar yapmaktan geri kalmaz. Doksanlarla birlikte Türkiye'nin futbol gündemi öyle bir noktaya gelir ki, her maçın ve her hakem kararının ardında bir şeyler arama modası başlar. Spor programlarında futbol analizlerinden çok komplo teorileri konuşulmaya başlar. Yeni bin yıl da farklı olmayacaktır.

Her dönem olduğu gibi futbolun yakın geçmişinde de aktörler değişir ama senaryo değişmez. Güç sadece sahada top peşinde koşan kadro ve onları hazırlayan teknik direktörün yetenekleriyle sınırlı değildir. Yöneticiler de adeta futbolcular gibi saha dışında çalışırlar. Artık futbol gündemimize yeni bir cümle eklenmiştir. “Federasyonda lobisi yok.” Şampiyonluğa oynayan takımlar için dezavantajlar sayılırken bu cümle başlara yerleştirilir. Devletle de arayı iyi tutmak gereklidir.

Çünkü devlet istediği zaman yeşil sahaya öyle bir müdahale eder ki. Bunun en iyi örneği 2000-01 sezonunun son haftalarında ikinci ligdeki yükselme yarışında yaşanacaktır. Birkaç ay önce Gaffar Okan'ın ölümüyle sarsılan Diyarbakır halkı teselliyi Diyarbakırspor'un başarılarında bulmuştur. Görünen o ki birileri Diyarbakırlıların Okan'dan sonra bir de şampiyonluğu kaçırma üzüntüsünü kaldıramayacağını düşünmektedir.

Kritik Altay maçına bu havada çıkılır. Maçın TRT'den yayınlanması hatta özet görüntü bile alınması engellenmiştir. Çünkü saha içinde Altaylı oyuncular top oynamak yerine sahada uçuşan taşlardan kendilerini korumak zorundadır. Soyunma odasında kendilerini bekleyen sürprizse -iddialarına göre- zehirli gazdır. Tekrar sahaya kendilerini attıklarında tartaklanırlar. O gün Diyarbakırspor kazanıp Süper Lig'e çıkar ama Türk futbolu yıllarını kaybeder. Haluk Ulusoy federasyonun başındadır.

Söylentilere göre Trabzonspor'un ligden düşme ihtimali olduğu bir dönemde kritik Samsunspor maçının hakemine bordo – mavili takımı kayırmasının rica edilmesi, Bursaspor ve Beşiktaş arasında bugüne kadar uzanan husumet Bursaspor- Beşiktaş ve Çaykur Rizespor'u kapsayan ve yeşil – beyazlıların küme düşmesiyle sonuçlanan dedikodular zinciri yakın dönemin sembolleşen şike şüpheleridir. Futbola elini uzatıp bir şeyler koparmak isteyenlerin kimler olduğu bugünlerde yaşanan soruşturmalarda ortaya çıkıyor. Daha önce hiç olmadığı gibi. Futbol temizleniyor mu? Kimbilir, 22 adamın topu kaleye sokmak için oradan oraya koşuşturduğu bu basit ama bir o kadar da gizemli oyun dünya üzerindeki o kadar çok insanın ilgisini çekiyor ki, bu insanların hepsinin güzel oyuna karşı iyi niyetli olduğunu söylemek güç.

cumhuriyet



Bu haber 923 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    72,670 µs