En Sıcak Konular

Hasta yakınlarının imtihanı!

14 Temmuz 2011 15:19 tsi
Hasta yakınlarının imtihanı! Çocuklar; konuşamayan, gülemeyen, ağlayamayan annelerine gizli gizli ağlayan evlatlar… Onun iyileşmesi için canla başla uğraşıp da çare bulamayan bîçareler… Onlar son ana kadar annelerinin rızasını ve gönlünü kazananlardır… Prof. Dr. Bay

GÖZLERİ VE GÖNÜLLERİYLE/KALPLERİYLE KUR’AN OKUYAN DİLSİZLER:
“ALS HASTALARI”

İnsanlara verilen yetenek, nimet ve lütuflar, o kadar çoktur ki, Yaratan’ı her an hatırlamak kendiliğinden zuhur eden bir hali bize özetler. Sahip olduğumuz kabiliyetler ve donanımın zenginliğini, ancak onu kaybettiğimiz ve yitirdiğimizde fark ederiz.

Yaşadığımız çağın bilgi ve teknolojisi, hayatımızı kolaylaştırmış ve yaşantımızı daha da rahatlaştırmıştır. Ancak bununla birlikte karşı karşıya kaldığımız hastalık ve sıkıntılar, insanoğlunu gelişmenin ve ilerlemenin baş edemediği marazî halleri de beraberinde yaşamasına ortam hazırlamaktadır.

Hastalıklar ve sıkıntılar, “ahiretin tarlası” olan dünyanın bir imtihan mekânı olduğunu bize bildirmektedir. “Ağaçların kalem, deniz ve okyanusların mürekkep” olup da yazmayla bitiremeyeceği imkânlar, bize acizliğimizi hatırlatırken, Kudret Sahibi’nin de yüceliğini ve aşkınlığını zihnimize, kalbimize nakşediyor.

Son onlu yıllar, tıp ustalarının belki çok uzun zamandır bildiği, ancak uzmanı olmayanlarca yakından bilinmeyen ALS, EMES gibi hastalıklardan haberdar olunmasına fırsat hazırlamıştır. Bu hastalıklar, insanın acziyet ve naifliğini daha yakından bilinmesi için önemli ibret ve vâkıalardır.

İnsanın güç ve kudretini yavaş yavaş yitirmesini sebep olan bu ve benzeri marazî durumlar, bizi mâlik olduğumuz zengin vasıflarımızın kıymetini bilme şuuruna ulaştırmaktadır.

Akıl sahibi her canlının, hareketlerinin kısıtlanması veya yok olması karşısında büyük bir kırılma halini yaşaması tabiîdir. Önemli olan bu durumun metanet içerisinde soğukkanlı mütevekkilduruşunu ne kadar süre muhafaza edebileceğidir. Bu noktada tevekkül ve iman, o insan için artık çok yakın bir dost ve yol arkadaşı konumundadır.

Kutlu Peygamber’in hastalanmadan önce sağlığın, ölmeden önce hayatın, fakirleşmeden önce zenginliğin….değer ve kıymeti hususundaki ikazını unutmamak gerekir. Dikkat edilirse, sayılan bu olgular,âdemoğluna en büyük imtihanları yaşatan mevzuulardır. Peygamberlerin ve Allah Elçilerinin altından kalkılması zor ve güç olan sınavlarını, bu kapsamda düşünmek lazımdır.

Kazanılmasında sabır ve tevekkülün çok büyük rol oynadığı ağır marazî imtihanlardan birisi, ALS hastalığıdır. İnançlı kişilerin daha sabırla karşılamaya çalıştığı bu hastalık, önce vücudun bütün güç merkezlerini çökertiyor. Hayatını normal sürdüren insan, bu hastalığın şiddetli pençesi altında kudret ve güç kaynağını yitiriyor.

“Kas hastalığı” da denilen bu hastalığın aşamaları arasında, önce ayaklar bedeni taşımaktan takatsız bir evreye ulaşır. Beyin, artık organlara söz geçirememektedir. Hasta sandalye ve yatağa bağımlı bir duruma doğru hızla ilerlemektedir.

 İnanç ve tevekkülünü yitirmeyen hasta, yine ibadet ve dualarına devam etmektedir. Oturduğu yerden Allah Kelamı’nı okumayı sürdürür, yine beş zamanda kılınan namazlarını eda eder.

Konuşma kabiliyetini veren kaslar güçsüzleşmiş ve zayıflamıştır. Konuşma ve nefes alma yeteneğini eskisi gibi yerine getirememektedir.

Beslenmesi bu aşamada daha zorlaşmış, hatta imkânsız bir hale gelmiştir. Yemek yeme vasıtaları/organları, bölgesel kasların erimesiyle birlikte boğaz yerine karından yapılmaktadır.

Hayatî organ olan nefes borusu, yerini boğaza açılan bir delikle ve makinayla bağlı bir konuma bırakmıştır. Bu halde bile vakur bir şekilde varlığını hiç kaybetmeyen inanç ve tevekkül, onun yaşama isteğini ve aşkını yok edememiştir.

Hayatını artık birden fazla kişiyle hayatını sürdürebilme aşaması, kendisi ve yakınları için meşakkatli de olsa mutluluk içinde devam etmektedir.

Evin dışına taşınıp birkaç kişinin destek ve yardımıyla şehir ve çevreyi görme arzusu, onun hayata tutunma ve aile efradıyla birlikte olma aşkından hiçbir şey kaybettirmediğinin göstergesidir/işaretidir/belirtisidir.

Yaşadığı, daha doğrusu bizim “böyle nasıl yaşanır” diye düşündüğümüz anda, o Yaratan’ın kendisine bahşettiği nimetlerin şükrüyle başbaşadır.

İsyan yok, hayata küsme yok, insanlardan uzaklaşma yok, eş ve çocuklarından kopma yok…

Şükür, namaz ve kıraat (Kur’an okuma)… Onu canlı tutan, yaşatan en önemli ruhî eylemler…

Ezan sesini duyan kulağı, yeni doğmuş bir bebeğin dikkatiyle namaza davetin sadâsına kilitlenmiş, (önceleri ayakta, sonraları sandalyede) güzel ve müjdeli bir haberi bekleyen yolcu gibi sabırsız bir şekilde anı gözetlemekte…

Nihayetinde dışta görünen organların büyük kısmı iflas etmiştir. Yüz, mimikleri dahi yerine getirememekte, beynin emir talimatına eller ve kollar itaat ettirememektedir… Parmakların oynaması bir müddet sürse de, sonunda onlar da varlıklarının nedenini unutacak gibi hareketsiz kalmaya mahkûm olacaklardır.

Kur’an okumak; organlarını iradî olarak kullanma imkânından yoksun kalan hasta için en önemli hayat ve varlık nedenidir. Kur’ân aşkı ve namaz aşkı…

Yoktan Var Eden Hâlık’a karşı sevgi ve aşkını gösteren iki kulluk vazifesi….

Yaşadığı sürece yitirmeyeceği en önemli üç organ; kalp, beyin ve gözler, bu aşkın enstrümanları olarak kalacaktır. Gözler Kelâmullah’ı okuyacak, kalp ondan manevî hazzını alacak, beyin ise anlamını tam olarak bilemediği Allah’ın ayetlerini düşünecek…

Göz, gönül ve kulaklar….

Kulluğun diğer üç vasıtası…

Kulaklar, beş vakitte semâları ve yerküreyi güzelleştiren bülbül sesini çağrıştıran namaz ve dua çağrısı ezanın vaktine kilitlenmiştir. Vakit gelmeden önce, mütevekkil insan, o ana, ruhî bir hazırlık evresindedir. Organları işlevlerini yitirmiş olan beden ve cisim, manevî aleme yapılan yolculuğun işareti olan “Ezan-ı Muhammediye”yi gözlemektedir, kurulmuş bir saat gibi….

Gözleriyle okuduğu Kur’ân’ın sayfalarını kendi elleriyle çevirenmuzdarip insan; el ve kol kaslarının dirençlerini yitirmesiyle birlikte, parmağındaki yüzüğü masaya vurarak bitirdiği sayfanın çevrilmesini ister.  

Yanında bulunan kişi, onun sayfayı bitirdiğini; eli, dili, kolu ve parmağının bütün görevlerini yerine getiren gözlerinden anlayacaktır.

Gözler; her şeyi anlatan ve konuşan gözler…

Yerküreye ve evrene düzen ve nizâm veren Rabbü’l-Âlemin (AlemlerinRabb’i), kulunun yanında ve ona şah damarından daha yakın…

Ona verdiği gözlerle, “en güzel şekilde yarattığı”nın yanında, onu bir Mürebbî (Terbiye Eden, Besleyen) olarak muhafaza etmektedir…

 Gözler; geleni ve gideni gören gözler… Ziyarete gelenleri karşılayan, teselli eden, onlara sevgisini, saygısını, hürmetini, muhabbetini, hasretini (çok az da olsa) kırgınlığını gösteren ve ifşa eden gözler…

Her türlü olumsuz, zor ve imkânsızlıklar içerisinde olan kula, hayat ve nefes veren gözler…

Dil ve ağız fonksiyonlarını devam ettiremediği için mütevekkil, Kur’ân’ı göz ve gönlüyle okumaktadır…

Dilsiz Kur’ân okumak… Sufîlerin kalp zikrini (zikr-i hafî) yaparken, kalbi harekete geçirip ona Esma-i Hüsna’yı (Allah’ın Güzel İsimlerini) söyletmek için dili kımıldatmamaları gibi, gönülle Kur’ân okumak…

Gönülle Kur’ân okumak… Hakikati en iyi Hak Teala bilir elbette… Belki de, dilsiz bir şekilde, gönülle Kur’ân okumak, O’nun (Allah C.C.) yanında, dünyanın en güzel sesli hafızlarının ve kıraat ustalarının okumalarından daha hayırlı ve sevgilidir…

Ezan, Kur’ân ve Namaz, mütevekkil hastamız için, en güzel ve en faydalı gıda ve nefestir. O, bunlarla hayatında hiçbir şey olmamış gibi, varlığını sürdürmekte, hayat arkadaşı ve çocuklarıyla aile sıcaklığını ve muhabbetini devam ettirmekte; uzaktan ve yakından gelen misafirlerini karşılamakta ve onlara ikramlarda bulunmaktadır…

Azâları iflas etmiş, ancak gönlündeki aşkı ve muhabbeti tüm sıcaklığıyla devam eden hasta yakınları…

Onlar; gelen misafir ve ziyaretçilerin kısa bir süre bile kalmaya dayanamadıkları ve yüreklerinin tahammül edemediği bu hali, gece ve gündüz yıllarca yaşayan gönül kahramanlarıdır…

Hayat arkadaşı gözünü, hasta olan eşinin gözünden ayırmayan fedakâr kocadır… Çıkar ve menfaatlerin tek mihenk taşı olduğu yaşadığımız şu dünyada, yıllarca “evinin sultanına” aşk ve muhabbetle hizmet eden aile reisi… Onun için maddî ve manevî hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan evin beyi… O, bu sınavın ikinci galibidir…

Çocuklar; konuşamayan, gülemeyen, ağlayamayan annelerine gizli gizli ağlayan evlatlar… Onun iyileşmesi için canla başla uğraşıp da çare bulamayan bîçareler… Onlar son ana kadar annelerinin rızasını ve gönlünü kazananlardır…

Hâsılı; zor ve büyük “imtihan” olan bu dünyada daha  “büyük imtihana” muhatap olanlar, iki âlemin de Rabb’i sizi iki cihanda aziz ve bahtiyar etsin…

En doğru olanı ve hakikati Allah (C.C.) bilir.

Prof. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.



Bu haber 1,829 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,140 µs